Âlim’in Ölümü Âlemin Ölümü Gibidir

Sâbûnî ilim öğrenmede gayretli ve çalışkandı. Bunun sonucu olarak diplomasını dereceyle elde etmişti. Öyle ki Halep şehrinde birincilik, Suriye genelinde ise ikincilik derecesini almıştı.

Kamil Abdullahoğlu

İstanbul Bağcılar İlçe Müftülüğü /Uzman Vaiz

İlim Allah’ın sıfatıdır. Cüz’i olarak bir kulda bu sıfatın bulunmasını Rabbimiz sevmektedir. Zira insan, ilimle Rabbini, kendini ve eşyanın hakikatini tanır. Böylece kul olma vasfını kazanır. Kulluk vasfı, bütün vasıfların üzerindedir. İsra suresinin ilk ayetinde Peygamberimiz (s.a.v.)’i “Kulunu gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir” buyurarak “kulu” diye vasfetmiştir. Kulluk vasfından daha üstün bir vasıf olsa idi, Allah (c.c.) Peygamberimiz (s.a.v.)’i onunla vasıflandırırdı.[1] Kulluk bilincine varmanın yolu, vahiy ilmidir. Bu ilme sahip olanlara âlim denilmiştir. Âlimler peygamberlerin varisleri olup Allah ve Resulünün diliyle övülmüşlerdir. “Allah içinizden iman etmiş olanları ve kendilerine ilim verilenleri yüksek derecelere çıkarsın”[2]ayeti, Rabbani ilim ehlinin Allah katındaki değerini ifade etmektedir.

 İslam ümmeti bidayetten günümüze kadar pek çok âlim yetiştirmiştir. Bunlar, dini mecrasından çıkarmadan nebevi bir metot üzere yaşadıkları çağı ve sonraki nesilleri aydınlatmak üzere nesil yetiştirir ve eserler vermişlerdir. Bu Rabbani âlimlerden olduğuna inandıklarımızdan biri de, Muhammed Ali es- Sâbûnî’dir.

 Üstad es- Sâbûnî Suriye’nin Halep şehrinde 1930 yılında ilim ve irfan sahibi bir ailede dünyaya geldi. Babası Şeyh Cemil, Halep’in önde gelen âlimlerinden olup, Halep’in en büyük camisi olan Emevi Camii’nde eğitim sorumlusu ve vaiz idi. Babasının bu vazifesinin Muhammed Ali’nin ilim tahsilinde etkisi büyük olmuştur. Kendilerine Sâbûnî denilmesinin sebebi, babasının sabun işiyle uğraşması nedeniyledir.

Annesi de insanlar arasında hal ve hareketleriyle, takvasıyla ve doğruluğuyla meşhur olup, M. Ali es- Sâbûnî gibi bir evlat yetiştirmiş bir annedir.

Suriye’de o dönemde orta eğitim, 6 yıl ilkokul 3 yıl ortaokul (İdadi), 3 yıl da lise idi ve orta ile lise birleştirilerek altı yıl olarak kabul ediliyordu. İlkokulu bitirdikten sonra liseye başladı ve lise döneminde Kur’ân-ı Kerim’i hıfz etti. Liseye ilk olarak ticaret lisesinde başladı. Ticaret lisesinde faiz hesaplarının olması, onu bu bölümde okumaktan vazgeçirdi ve naklini şer’î ilimlerin okunduğu “Husuriyye”  lisesine aldı. Bu lisede fıkıh, tefsir, hadis, usulü fıkıh, feraiz (Miras hukuku) ve diğer şer’î dersler yanında, pozitif ilimler de verilmekteydi.

 Üstad 1947 yılında liseyi üstün başarıyla bitirdiği için devlet (Suriye Vakıflar Bakanlığı) bursu ile Ezher Üniversitesi’ne gönderildi. Sâbûnî 1952 yılında Ezher Üniversitesi İslam Hukuku Fakültesi’ni bitirip iki yıl da ihtisas bölümünü okuyarak 1954 yılında kadılık (Hâkimlik) yapabilecek yetkiye sahip oldu. Bu ihtisası bitiren, aynı zamanda doktora yapmış sayılıyordu.

Daha sonra Sâbûnî, memleketi Suriye’ye döndü ve Halep’te lise seviyesinde İslami ilimlerde sekiz yıl öğretmenlik yaptı. Bundan sonra ise Suudi Arabistan’da Melik Abdülaziz Üniversitesi’nde İslam Hukuku dersleri verdi ve bir yıl sonra da Mekke’de bulunan Ümmül-Kura Üniversitesi’ne intisap ederek yaklaşık yirmi yıl burada hocalık yaptı ve birçok öğrenci yetiştirdi.

İlmi Kişiliği ve Çalışmaları:

Muhammed Ali es- Sâbûnî çocukluğundan itibaren İslami ilimleri tahsile başlamıştı. İlme karşı kendinde hem kabiliyet hem de istek vardı. Kur’ân ve Kur’ân ilimleri meclisinden Hadis ve hadis usulü meclisine, oradan fıkıh usulü meclisine ve furuu fıkha varıncaya kadar birçok ilim meclisine katılmış ve kendini mevcut bütün dini ilimlerle mücehhez hale getirecek meşhur âlimlerden ders almıştır. Dayıları onun mühendis veya avukat olmasını ister ve bizim toplumumuzda da olduğu gibi dini ilimlerin tahsilini “sen bu gidişle fakir kalırsın ömrün ölü yıkamakla geçer” diyerek tahkir etseler de o bunu dikkate almadı.

Sâbûnî ilim öğrenmede gayretli ve çalışkandı. Bunun sonucu olarak diplomasını dereceyle elde etmişti. Öyle ki Halep şehrinde birincilik, Suriye genelinde ise ikincilik derecesini almıştı.

Âlimler, zamanı değerlendirmeyi en iyi bilenlerdir. Sâbûnî de vakti kullanma da çok titiz davranırdı. Bu hususta Abdulhay el-Leknevi; “Selef âlimlerin hacimli eserleri nasıl yazdıklarını merak ederdim. Bu eserleri gece vaktini iyi kullanarak yazdıklarını fark ettim. Bu fakir de artık üç saatten fazla uyumamaktadır” der.

M. Alî, vaktinin çoğunu mütalaa ve yazma ile geçirmiştir. Kur’ân ezberini tekrarlamak için ayırdığı vakit ise kıskanılacak ölçüdedir. Günün iki vaktinde (sabah namazından sonra ve akşam ile yatsı arası) periyodik olarak hıfzının tekrarını Mescid-i Harâm’da yapardı. Her iki vakitte de hafız talebe ve arkadaşları ile birlikte bu eylemi gerçekleştirmiştir.

Sâbûnî ilim adamlığı yanında aynı zamanda bir dava adamı idi. Şeyh Sâbûnî, aleyhine de olsa doğruyu söylemedeki cesaretiyle ve sıdkıyla bilinir. Onun bu cesareti, üniversiteye istifasını vermesindeki temel sebepti. Afganistan-Rusya savaşı yıllarında Sâbûnî, davet edildiği ilmi bir konferansa katılmak için Kuveyt’e gitti. Orada bulunduğu esnada konuşmacıların “Afgan mücahitlerinin Eşârî ve Mâturidî mezhebine bağlı olmalarını sebep göstererek insanların onlara zekâtlarını vermemeleri gerektiğini ifade eden konuşmalarını işitti. Bunun üzerine Sâbûnî de Eşârî ve Mâturidî âlimlerini savundu. Bu iki mezhebin hakikatini açıklayan “Şeriat Nazarında Ehli Sünnet vel Cemaat Akidesi” başlığı altında dört makale yazdı. Bu makalelerin akabinde şeyh Sâbûnî’yi, halefi olan Eşârîlerden sayarak, ehli sünnet vel cemaat ölçüsünden, akidesinden çıktığını ve dalalete düştüğünü iddia eden sesler gelmeye başladı. Pek çok üniversite ve enstitü bitirerek elde ettiği o büyük ilmini ve bu büyük âlimi tenkit eden kalemler oynamaya başladı. Şeyh Sâbûnî ise ecrini Allah’tan bekleyip sabrederek senelerce onların haddi aşan eleştirilerine reddiyeler yazdı. Neticede değişik mahfillerde Sâbûnî’yi suçlamaya başladılar ve ona karşı ciddi bir cephe oluştu. Sonunda Sâbûnî, hâkimleri kendi talebelerinden oluşan mahkemeye çıkartıldı. Üstad onlarla münakaşaya girdi. Kendisinin, dini dünya için satan biri olmadığını ve davasına kıyamete kadar devam edeceğini ilan etti. Üstad, onlardan çok eza görünce, izzet-i nefsi, imanı ve sabır kuvveti ile üniversiteden istifa etti.

Merhum Sâbûnî’nin hayatı, bizlerin ve nesillerimizin örnek alması gereken bir yaşantıya sahiptir. İlmini Allah’a kullukla taçlandıran biridir. İslam dünyasında Müslümanları tekfir eden mihraklara karşı konferanslarıyla ve kalemiyle mücadele veren, Kur’ân’ın ifadesiyle Rabbani bir âlimdi. Aksine “Okuyup öğretmekte olduğunuz kitap gereğince rabbin (Rabbani) halis kulları olun.”[3] ayetinin muhatabı olmak, her ilim adamına nasip olmaz. Üstad’ın cenazesi de bu samimiyetinin bir göstergesiydi. Rabbim ruhunu şâd eylesin.

Eserleri:

Şeyh Sâbûnî’nin ilmi çalışmaları üç kategoride değerlendirilir. Telif eserler yanında bazı eserleri ihtisar etmiş, bir kısım eserleri de tahkik etmiştir. Bu çalışmalarının toplamı, otuzu geçmektedir. Bunların bir kısmı hacimli eserlerdendir. Telif eserlerinin bazıları şöyledir:

1. Tefsirlerin Özü (صفوة التفاسير)

Kolay bir üslupla yazılmış üç ciltlik bir tefsirdir. İslâm dünyasında hüsnü kabul gören, Safvetü’t-Tefâsir, Sâbûnî‟nin en önemli eseridir. Bu eser Türkçe, İngilizce, Rusça, Urduca ve Endonezyaca dili gibi birçok dünya diline tercüme edilmiştir. Kadim tefsirlerden süzerek görüşleri nakleder. Eser hakkında Safvetü’t-Tefâsir’in başında bir takrizde bulunan Camiü’l Ezher şeyhi Dr. Abdulhakim Mahmud şunları der: “Müellif bu kitapta, Kur’ân’ın tefsirinde mevcut olan görüşlerin en sağlamını seçmiş, özetlemiş ve tefsiri kolay anlaşılır bir hale getirmiştir. Kişinin tercihi onun akli derecesini gösterdiğine göre, bu eser, müellifin bu ilimdeki üstün bilgisini gösterir. Çünkü başvurduğu ana tefsir kitaplarından bilgi ve basiretle tercihte bulunmada büyük bir başarı sağlamıştır. Tefsirinde ayrıca surelerin konusunu, ayetler arasındaki irtibatı, zor kelimelerin anlamlarını ve ayetlerde geçen edebi sanatları da zikreder.”

2. Ahkâm Ayetleri Tefsiri (روائع البيان تفسير آيات الأحكام)

Bu eseri iki cilttir. Akademik bir metotla yazılmış bir eserdir. Mekke’de üniversitede ders kitabı olarak kaleme alınmıştır. Konulu tefsir çalışmalarına benzer bir metotla yazılmış ve Kur’ân’ın tamamını değil, yalnızca ahkâm ayetlerini Kur’ân’ın tertibine göre ele almıştır. 70 dersten oluşan eserde her dersten önce kelimelerin üzerinde durur ve ayetlerin icmali anlamlarını açıklar. Ayetlerin nüzul sebeplerini, fıkhi hükümlerini mezheplere göre aktarır ve ayetlerden alacağımız dersleri anlatır. Eser, tefsir olmakla birlikte fıkhi yönü ağır basan bir yapıdadır.

 Yaygın olarak bilinen ve okunan bu iki eseri kısaca tanıttıktan sonra bazı eserlerinin yalnızca adlarını yazmakla yetinelim.

3. Kur’ân-ı Kerim’in Nurundan Hüzmeler (قبس من نور القرآن الكريم))

4. Kur’ân İlimlerinin Açıklığa Kavuşturulması (ألتبيان في علوم القرآن)

5. en-Nübüvve ve’l-Enbiya

6. Min Künûzi’s-Sünne

7. el-Kifâye fi’l-Hidâye

8. el-Mevaris fi Şeriati-l İslâmiyye Ala dari’il Kitabi’l-Fıkıh

9. “Rasulûllah (s.a.v)ın Çok Evlenmesi Etrafındaki Batıl şüpheler”, Çeviren: Hasan Güç, Damla Matbaacılık, 1987, Konya

10. el-Hedyu’n-Nebeviyyu’s-Sahîh fî Salâti’t-Terâvîh (Teravihle ilgili rivayetleri derç etmiş ve mezheplerin görüşlerini serdetmiştir)

11. Cerimetü’r-Riba (Sâbûnî bu risalesinde faiz problemi üzerinde durmuştur.)

12. el-Fıkhu’ş-Şer’î el-Müyesser (Namaz, oruç hac, zekat ve ticaret hukuku alanında 5 cilt halinde bir eser)

13. es-Sünnetü’n-Nebeviyyetü’l-Mutahhara (Sâbûnî’nin bu eseri, sünnetin vahiy ürünü olduğunu isbat etmek için kaleme alınmıştır)

Burada zikretmediğimiz daha pek çok eseri mevcuttur.[4]


[1] Kurtubi, el-Cami li-Ahkâmi’l Kur’ân; 10/205

[2] Mücâdele, 58/11

[3] Al-i İmran, 79.

[4] Bu yazı hazırlanırken, Muhammed Ali es-Sabuni, -Eserler, Fikirler, Tenkitler-; Doç. Dr. Mehmet YOLCU; Muhammed Ali es-Sabuni ve Tefsir Metodu, Yüksek Lisans Tezi (Ank. Ün. İlahiyat Fak. 1996) İbrahim DEMİR ve bazı Arapça makalelerden istifade edilmiştir.