Ayna

Farklı biçimler aynı gerçeğin hayat bulması için vardır. Aynaya yansıyan suretler farklıdır ama suretleri yansıtan öz aynıdır!

Kemal Mansur

Görmenin değil görünmenin öncelendiği bir demde aynayı konuşmak insanın kendine yapabileceği en güzel şeylerden biridir. Zira, görüp, yüzleşip, fark edip, yol almak imkânı sunar bize ayna…

“Bugünkü Türkçe’de ayna telaffuzuyla kullanılan kelimenin aslı Farsça âyîne veya âyene olup âyen (âhen) ‘demir’ kelimesinden türetilmiştir. Arapça karşılığı ‘mir’ât’tır. İnsanlar önceleri ayna olarak durgun su yüzeylerine bakmışlardır. Bilinen ilk ayna Cilâlı Taş Devrine aittir ve milâttan önce VII. binyılda Çatalhöyük’te (Çumra ilçesi yakınında) kullanılmıştır.”  (Nermin Sinemoğlu / TDV İslam Ansiklopedisi Ayna maddesi)

Ademin çocuklarının ‘kadim sırdaş’ ayna ile kurdukları ilişki, birçok boyutuyla içsel bir arayış ilişkisidir. Kendini/nefsini aynanın pürüzsüz yüzeyinde müşahede eden insan, cama akseden suretin derununa doğru zamansal, mekânsal, zihinsel, duygusal bir yolculuğa koyulur.

Tam da bu noktada şaire kulak vermeli:

“Aynalar ki sessiz anlatır bize

Maziye karışan günlerimizi.”  (Ahmet Hamdi Tanpınar – Aynalar)

Aynalara tarih boyunca birçok kavim tarafından kutsallık atfedilmesinin nedeni belki budur.

“(Kadim) Mısır’da kadınların dinî törenler süresince ellerinde güneşin sembolü olarak ayna taşıdıkları ve tanrılara sunulan armağanlar arasında aynanın da yer aldığı bilinmektedir. Eski Giritliler de dinî amaçlarla ayna kullanmışlardır.  (Nermin Sinemoğlu)

Fotoğrafın donukluğuna nispet aynalar canlıdır. Ânı, bir çerçevede dondurarak yaşatmaya devam eden fotoğraf karesinin de çağrışımları hayli zengin olabilmektedir muhakkak ancak ayna ânları azat ederek birbirine bağlar ve hayatı aksatmadan kayıt altına alır. Aynaların anlık sureti mutlaklaştırıp ölümsüzleştirmek gibi fıtrata mugayir karakteri yoktur!

Hayatiyetin varlığının-yokluğunun testi de aynayla yapılırdı eskiden. Yeni ölen kişinin ağzına ayna tutulur, eğer ayna buğulanmazsa ölüm kesinlik kazanmış olurdu.

Aynalar insanoğlunun hayat seyrinin her aşamasında farklı anlamlara, kişiliklere bürünürler. İlk gençlik çağlarında gücün, dinamizmin, güzelliğin, heyecanın kaynağı olan aynalar, orta yaşlarda bir tedirginliğin, yaşlılık dönemlerinde iç çekişlerin membaına dönüşüverir. Aynaya anlam katan, suretin yedeğinde taşıdığı manalar dünyasıdır.

İnsanlar hakkında ölçüsüz konuşan, enva-i çeşit nakısa ile malul olmasına rağmen etrafına ithamlar savuran kişilere destur babından ‘Aynaya bak’ denir. Ayna burada vicdan, özeleştiri ve aymadır. Aynanın ilham ettiği anlamlar içerisinde en çarpıcı olanlardan biridir bu. İnsan başkasının kusurunu arama gayretkeşliğinden önce kendini tezkiye etme gayretine dalmalı. İnsanı muteber ve muhterem kılan da budur.

Aynaya baktığımız niyetle bakıyoruz hayata da. Hayatta neyi arıyorsak aynalarda da onun peşindeyiz. Bu anlamda ayna, alet olmaktan sıyrılarak istikametin sağlamasını yapan bir anlama bürünür. Çünkü aynalar asla yalan söylemez. İyi kötü ne varsa olduğu gibi yansıtarak hakikat üzere bir temel inşasına imkân tanır.

İnsanoğlu, kirlerini attığı, kalbini tezkiye ettiği, zihnini fıtratın öncelediği sorulara açtığı oranda ayna ile benzeşmektedir. Hayatı hakikat endişesi duyarak yaşamaya çalışan insan, şeytanın teklif ettiği gündem ve davranış kalıplarının anaforundan kurtulabilmiş, pratiği ile çevresine mihenk noktasını hatırlatan bir köşe taşına dönüşür. Onunla irtibat kuranlar gündelik hayat telaşesinin puslandırdığı ana insanlık değerlerinin pürüzsüz yansımalarına şahit olurlar. İşte bu kişi bir Müslümandır…

Hayatın kurucu değerleriyle barış içerisinde olmayı/kalmayı başarabilmiş kişi anlamına gelen Müslüman, tüm bir insanlık için doğruyu mütemadiyen yansıtan insandır. O, hırsların, kinlerin, bencilliklerin, azgınlıkların, aç gözlülüklerin cehenneme çevirdiği yeryüzünün yeniden cennetî bir vasata kavuşabilmesinin kodlarını taşımaktadır.

“Hz. Ali tarafından rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber’in aynaya bakarken, “Allah’a hamdolsun! Allah’ım, yaratılışımı güzel kıldığın gibi ahlâkımı da güzelleştir!” veya Enes b. Mâlik’in rivayetine göre, “Yaratılışımı düzgün kılan, yüzümün biçimini güzelleştirip şereflendiren ve beni Müslüman olarak yaratan Allah’a hamdolsun!” dediği hadis kitaplarında kayıtlıdır (bk. İbnü’s-Sünnî, s. 70-71; Müttakī el-Hindî, VI, 693).”

(Süleyman Uludağ – TDV İslam Ansiklopedisi Ayna maddesi.)

İnsanlık için en güzel örnekliği temsil eden Hz. Peygamberin şu ifadeleri her şeyi hülasa eder niteliktedir: “Mümin, müminin aynasıdır.” Allah’ın elçisi, Müslümanlar nezdinde insanlığa muhteşem bir ilkeyi hatırlatıyor: İnanç ve amelde tevhid… Kalp ile uzuvların tevhidi… Kavramlar ile pratiğin tevhidi… Yani kurallılık, ilkelilik ve standart…

Birbirine baktığında kendini bulamayan, türlü olumsuzluklar gören, kavramlarını tevhid edemeyen çağdaş Müslüman serencamı Allah Resulünün gösterdiği hedefin maalesef çok uzağında.

Bu noktada tevhidden kasıt görüntülerin, tavırların, tarzların, karakterlerin ayniliği değil bunların üzerine oturduğu ilkesel/kavramsal zeminin ayniliğidir. Çerçevesi tamamlanmış bir kavramın gündelik hayata yansıması değişik biçimlerde olabilir. Farklı biçimler aynı gerçeğin hayat bulması için vardır. Aynaya yansıyan suretler farklıdır ama suretleri yansıtan öz aynıdır!

Aynayı ayna yapan şey yüzeyine yansıyan tüm ışınları aynı kanun ve kurallar çerçevesinde yansıtması ve bundan asla vazgeçmemesidir. Standardı bozulduğu an o artık bildik ayna olmaktan çıkar. Eşyanın tabiatına aykırı görüntüler yansıtan içbükey ya da dışbükey aynalara dönüşür. Bu tür aynalar ârızî durumlar için kullanılabilir olsa da aslının yerine konulmaya kalkıldığında her şeyi ifsad eder. Ayna ismini taşımak, ayna olmak için yeterli sebep değildir ayna vasıflarını da taşımak gerekir.

Suretleri yansıtabilmesi için aynanın ışığa ihtiyacı vardır. Karanlıklar içerisinde bir aynadan yararlanmanız mümkün değildir. Gözünüzü kapatarak ışığı reddetmeniz durumunda da ayna size kendini açmaz. Müminlerin gönül aynalarını parlatan ve görmelerini/görünmelerini sağlayan ışık, Kur’an/Sünnettir.

Mütemadiyen aynaya bakan ama kendini göremeyenler de vardır! Çünkü onlar aynaya ışığın vurmasını sağlayan inanç, cesaret, samimiyet, alçak gönüllülük, diğerkâmlık gibi hasletlere göz yummuş bedbahtlardır. Sadece şeytan tarafından gözlerine yansıtılan yalancı suretleri görürler ve ne yazık ki gerçekte de öyle olduklarına hükmederler. Yanılgının en trajik hali bu olsa gerektir.

Makyajın vazgeçilmez enstrümanı olan aynalar, dekorasyon anlamında da önemli hizmetler sunmaktadır insanoğluna. Birçok gösterişli mekânın en göz alıcı bölümünde aynaların olduğunu görürüz. Aynalar her yerdedir ama sessizdir!

Kişi ya aynalara konuşandır ya da aynalarla konuşandır. Aynalara konuşan kişi kibri içkin bakışlarıyla sahip olduğu ‘eşyayı’ dilediğince kullanmakta, onun ilham ettiği anlamlar dünyasıyla ilgilenmektedir. Olanı değil oldurduğunu izlemektedir yüzeyde. Tam bir müstağni kafir/örtücü-sansürcü tavrı…

Aynalarla konuşan kişi, ölçülü nazarıyla aynadan yansıyan mesajları istikametini zenginleştirmek ve salih pratikler üretmek yolunda tavzif eder. Tam bir Müslüman/barışık-onarıcı tavrı…

Aynaya bakmanın ilham ettiği anlam kümesini cismani yanlarımızı temaşaya indirgemek hem kendimize hem de aynalara haksızlıktır. Ayna insana derûnî sefer güzergâhını gösterir. İçsel bir hatırlayışın, arayışın, telaşın, mahcubiyetin işaret fişeğini verir. Yani ruhumuzun devinimlerini göremiyorsak aynaya değil ekrana bakıyoruz demektir.

Ekran karşısında edilgen tavra mahkûm edilmiş insanın ayna ile etkin ve sahih bir irtibat kurması hiç de kolay değildir. Çünkü ekran taşıdığı ideolojik arka planla endoktrinasyon aracıdır. Tek yanlı konuşur, üstten bakar, muhatabını zaman içerisinde esir alır. İletişim yetisi ekranlar marifetiyle büyük ölçüde sınırlanan, şekillenen modern insan aynaya bakmıyor aksine aynayı kendine baktırıyor adeta!

Ama şairin dediği gibi aynalar hafife almaya gelmez. Hatıralarımızı biriktirir ve bir gün apansız tamamını döker önümüze. Aynalara mı kızarız, aynadaki siluete mi?

Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.

Bakamam, aynada, aynada vicdan;

Beni beklemeyin, o bir hevesti;

Gelemem, aynalar yolumu kesti.” (N.F.K.)

Ayna deyince Ziya Paşa’yı unutmak olmaz:

“Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz!…”

Kim demiş aynalar gözle görünür diye?

Bilakis aynalar gönülle görünür.