İstanbul Payitaht Ormanı

Erhan Kılıç

Orman Yüksek Mühendisi

Osmanlı Dönemi’nde Dersaadet yani mutluluk kapısı olarak anılan İstanbul şehri, Divan şairi Nedim tarafından “Altında mı üstünde midir cennet-i a’lâ” dizeleriyle övülmüştü. Gönül rahatlığıyla söylenebilir ki, doğal güzellikleriyle bu şehir, bu övgüyü fazlasıyla hak etmektedir. Evliya Çelebi ünlü seyahatnamesinde, sadece İstanbul içinde yetmişin üzerinde temaşa, bahçe ve gezinti yerinden bahsetmektedir. Aynı eserde hususi mülk olan bahçelerin sayısının yirmi bin civarında olduğu ifade edilmektedir. En bilinen eğlence mekânı, Kâğıthane vadisi “beş altı bin çadır kurulur, yirmi gün insan deryası olup geceleri Kadir gecesi şenlikleri ve gündüzleri Kurban bayramı günleri olur. Yirmi senede bir saraçlar esnafı da burada toplanırlar. Bu da görülmeye değer bir toplantıdır. Ancak her yıl Şaban ayının başından sonuna dek İstanbullular Ramazanı karşılamak düşüncesiyle bu Kâğıthane boşluğuna çadırlar kurarlar ve tam bir ay “şeb-bük” adıyla zevk u safa ederler. İşte bu Kâğıthane böyle güzel bir yerdir.” şeklinde anlatılmaktadır.

İstanbul halkı, bu gibi temaşa yerlerinde eğlenmeyi sevdiği gibi bahçe tanzimini ve ağaç yetiştirmeyi de çok severdi. Sarı Abdullah Efendi’ye hünerli çalışmalarından dolayı Sultan I. İbrahim tarafından beraat verildi. 1710 yılında Osmanlı’ya sığınmış olan İsveç Kralı Demirbaş Şarl olarak anılan, XII. Charles, ülkemizdeki bu çalışmalardan etkilendi ve ülkesine dönünce Stockholm’de aynı şekilde planlamaya giderek parklar ve peyzaj düzenlemeleri yaptırdı.

19. yüzyılda hızla sanayileşen batı toplumlarında hayat standartları yükselirken maalesef Kırım Savaşı sonrasında, Osmanlı Devleti sosyal ve ekonomik anlamda bir düşüş yaşadı. Bu dönemde Sultan Abdülaziz tarafından, şehir içinde halkın kolayca ulaşım sağlayabileceği gezinti bahçeleri yaptırıldı. Bunlardan ilki Taksim Millet Bahçesi olup ardından Üsküdar Sarıkaya Millet Bahçesi, Sultanahmet Millet Bahçesi ve Tepebaşı Millet Bahçesi tesis edildi. Batı toplumları ise Osmanlı’da gelenek olan temaşa, bahçe ve gezinti anlayışının bir benzeri sayılan geniş arazi üzerinde park ve şehir ormanları inşa etmeye başladı.

İstanbul Belediyesi, Balkan ve Birinci Dünya Savaşı ile birlikte ciddi şekilde yıpranmış olan şehri, tekrardan eski güzelliğine kavuşturarak cazibe merkezi haline getirmeyi düşünüyordu. Çözüm olarak geçmişte rol model olduğumuz batıdan ilham alınarak park ve şehir ormanları tesis edilmek isteniyordu. Bunun yanında başta Belgrad Ormanı olmak üzere Ada çamlıklarının halkın kullanımına açılması talep ediliyordu.

Bu durum üzerine Orman Umum Müdürlüğü, İstanbul’da Payitaht Ormanı (Başkent Şehir Ormanı) kurmak amacıyla bir proje hazırladı. Kâğıthane Deresi’nde bulunan İmrahor Köşkü’nden Alibeyköy ve oradan Kemerburgaz merkezini içine alacak şekilde bir planlama yapıldı. Buna göre ilk yıl 200 dönüm alan ağaçlandırılacak ve seneden seneye devam edecekti. Amaç, Kâğıthane ile Belgrad Ormanı’nı hızlı bir şekilde birleştirmekti. İlk olarak Sadaret Makamı’na bir yazı yazılarak, halkın kullanmadığı arazilerin bir komisyon marifetiyle tespit edilmesi ve bu yerlerin ağaçlandırılmak üzere Ticaret ve Ziraat Nezareti’ne tahsis edilmesi istendi. Ancak yazışmaların üzerinden bir yıl geçmesine rağmen Sadaret Makamı talebi cevaplamadı. Bunun üzerine 8 Temmuz 1917 tarihinde tekrar bir yazı yazılarak eski talep yenilendi. Sadaret, konuyu Maliye Nezareti’ne havale ederek, talebin mali ve hukuki açıdan değerlendirilmesini istedi. Maliye Nezareti talep edilen yerlerin mera olduğunu ve Arazi Kanunnamesi’nin 197. Maddesi gereği, bu gibi yerlerin tahsis edilemeyeceğini ve meraların dışında ağaçlandırılacak başkaca alanların var olduğunu bildirdi. 

Maliye Nezareti’nin yazısı üzerine ağaçlandırma projesi zorunlu olarak biraz daha kuzeye kaydırıldı. Ağaçlandırma çalışmaları Kâğıthane sırtlarında, Sarıyer Hacıosman’da ve hatta Harbiye Nezareti’nin talebiyle Hadımköy’deki askeri alanda yapıldı.

Çalışmada bir diğer mesele ise ağaçlandırma için iç piyasada yeteri kadar fidan olmamasıydı. Bu sebeple Avusturya’dan 20.000 adet karaçam fidanı getirildi. Dönemin gazetelerinde bu rakamın aslında 150.000 olduğuna dair haberler mevcuttur. Bununla beraber, Orman Umum Müdürlüğü yerli fidan üretmek için de bir dizi önlem aldı. 1916-1920 yılları için yapılan Orman Umum Müdürlüğü bütçesinin ağırlıklı harcama kalemleri fidan yetiştirmek, fidan nakliyatı ve ağaçlandırma çalışmaları olarak görülmektedir. Dikkat çeken başka bir nokta ise, Beykoz Paşamandırası çiftliğinde yeni bir fidanlığın kurulması ve yetiştirilecek fidanların buradan ağaçlandırma sahalarına nakledilmesidir.

Aslında Osmanlı’da ilk orman fidanlığı, öğrencilerin uygulama yapması için 1894 yılında Halkalı Ziraat Mektebi’nin bahçesinde kurulmuştu. Ancak ülkede başkaca fidanlık bulunmadığından, ağaçlandırma çalışmalarında mecburen fidan yerine tohum kullanılıyordu. Saray bahçelerinin ağaçlandırılması ve konakların süslenmesi bile yabancı tüccarların dışarıdan getirdikleri fidanlarla yapılabiliyordu. Özellikle yanan alanların hızlıca ağaçlandırılması için Orman Fen Heyeti, bir rapor hazırlayarak acilen birkaç yerde fidanlık kurulması gerektiğini bildirdi. Raporda lazım olan ödeneğin verilmesi durumunda, boşaltılan Sarıyer Belgrad köyünde fidanlık kurulabileceği belirtiliyordu. Hazırlanan rapor Şura-yı Devlet meclisinde görüşülmesine rağmen bir neticeye varılamadı. 1913 yılında ağaçlandırma çalışmalarını hızlandırmak ve ihtiyaç duyulan fidanların taşrada yetiştirilmesi için vilayetlere talimatlar yazıldı. Bu talimat kapsamında Bahçeköy’de Orman Mektebi Alisi yakınına küçük bir fidanlık kuruldu.

Ancak İstanbul’un mükemmel bir şekilde ağaçlandırılması için çok sayıda kaliteli fidana ihtiyaç vardı. Bu sebeple 1916 yılında Adapazarı Hendek’te Ticaret ve Ziraat Nazırı Mustafa Şeref Bey ismiyle, orman fidanlığı kuruldu. 30 dönüm büyüklüğündeki fidanlıkta karaçam ve meşe fidanları yetiştirildi. Fakat savaş döneminde zorunlu göçe tabi tutulan bir kısım Osmanlı vatandaşının, köylerine geri dönmesiyle mevcut fidanlık arazisi eski sahiplerine iade edildi.

Ayrıca İstanbul’un Trakya’ya bakan yüzünü ağaçlandırmak için de Çatalca Hat Müdafaası Kumandanlığı tarafından, 1918 yılında bir fidanlık tesis edilmek istenmiştir. Bunun için Harbiye Nezareti ile Ticaret ve Ziraat Nezareti arasında bir dizi yazışmalar yapıldı. Kurulması düşünülen fidanlık için teknik raporlar hazırlandı ve Ağustos başında Harbiye Nezareti’ne teslim edildi. Ancak Harbiye Nezareti, tohumların toplanması ve toplanan tohumlardan fidan yetiştirilmesi için uzman memurlar istedi. Ticaret ve Ziraat Nezareti, savaş sebebiyle teknik personelin çoğunun askerde olduğunu ve bu sebeple talep edilen işlerin yapılamayacağını bildirdi.

Ardından savaşın kaybedilmesi ve İstanbul’un işgal edilmesiyle birlikte bütün ormancılık projeleri askıya alındı. Orman Umum Müdürü Tevfik Bey’in, Payitaht ormanı, Hendek fidanlık projesi vb. çalışmalarından dolayı hakkında soruşturma açıldı. Ayrıca bu dönemde işgal kuvvetlerinin desteğiyle bir kısım gayrimüslim ağaç müteahhidi Belgrad ormanını tahrip etti.