Ümmetin son halifesinin bulunduğu kalenin gençleri bir büyük savaşla adeta ortadan kaldırılmış, ihanet çemberinin sarmaladığı Osmanlı Devletinin fiilen yok edilmesini yeterli görmeyenler, küllerinden yeniden ateşlenir kaygısıyla manevi gücünü de kaybetmesini istediler.
Mucahid YILDIZ

Allah’ın davasını tebliği etmeye başladığında Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e üçüncü olarak tabi olup Müslüman olan kişi amcasının oğlu Hz. Ali (r.a.) olmuştu. Henüz 10 yaşındaki Hz. Ali gençliğinin ilk yıllarında yiğit bir delikanlı idi. Daha sonra İslam’ı kabul eden, bu yolda canlarını ortaya koyan insanların kahir ekseriyeti yine gençlerden ve mazlumlardan müteşekkildi.
Gençler, toplumun geleceğini belirleyen kesimdir. Eğer onlar faydalı işlerle meşgul oluyorlarsa, Hak’tan ayrılmıyorlarsa, insanların (kul) hakkını gözeten bir gençlik olarak yetişiyorlarsa, adaleti kendilerine şiar edinmişlerse, işte o toplum hem ayakta kalır hem de daha mükemmele doğru gelişme gösterir.
Ümmetin son halifesinin bulunduğu kalenin gençleri bir büyük savaşla adeta ortadan kaldırılmış, ihanet çemberinin sarmaladığı Osmanlı Devletinin fiilen yok edilmesini yeterli görmeyenler, küllerinden yeniden ateşlenir kaygısıyla manevi gücünü de kaybetmesini istediler. Böyle bir hedefe ulaşmanın en kolay yolu, ortadan kaldırmak istediğiniz yapıyı tekrar kurabilecek olan beyin gücünü yok etmenizdir. Ümmetin hep birlikte büyük bir kahramanlık göstererek cihad ettiği Çanakkale Savaşı maalesef bu amaca hizmet etmiştir. On binden fazla üniversite mezunu ve 70 bin kadar Rüştiyeli gencimiz vatan, ümmet ve hilafet için burada hayatlarını feda ederek şehadet şerbeti içtiler. Hâlbuki daha önceki dönemlerde tahsil yapan gençler savaşa gönderilmiyordu. Türlü hile ve yalanlarla yönetimi ele geçiren İttihat ve Terakkiciler talebe gençleri de bu savaşa gönderdiler.
Bununla da yetinmeyerek bu yiğitlere ölmeyi emredecek kadar derin bir ihanetin içindeydiler.
Hâlbuki II. Abdulhamid Han, devletin yeniden ayağa kalkarak gelişmesini sağlayabilmek amacıyla gençleri Ümmete yakışır bir şekilde yetiştiren eğitim kurumlarının sayılarını artırmak için büyük gayret gösterdi.
Gelelim genelde Avrupa özelde ise Almanya’daki gençlerin ve gençlerimizin durumuna. İnsan çocukluğunda ve gençliğinde, kendisi gibi yaşayabileceği, konuşabileceği, çalışabileceği, eğlenebileceği, bugün moda tabir haline gelen rol model, yani örnek bir kişi arar. Batıda örnek alınan figürler genel olarak Amerikan film sektöründe isim yapmış meşhurlardır. Ancak bugün filmlerle birlikte bilgisayar oyunları da çok yaygınlaştığından, buradaki oyun kahramanlarını da örnek almaları kaçınılmaz. Bu bakımdan göçmen çocukları ile yerli halkın çocukları arasında çok büyük farklar göremeyiz.
Almanya’nın yakın tarihinde Hitler döneminde gençlerin örgütlenmesine özel bir önem verildi ve zannedersem bugün izcilik kavramı ile bize aşina olan gençlik çalışmaları o dönemde icad edilerek uygulamaya konuldu. ‘Hitler Jugend’ (Hitler Gençliği) adı altında 4 Temmuz 1926 yılında kurulan teşkilata 1939 yılında ülkenin tüm gençlerinin üye olması mecbur edildi. 1935 yılında Nürnberg’de yaptığı konuşmasında Hitler, ‘tazı gibi hızlı, deri gibi dayanıklı ve Krupp (demir-çelik fabrikası) çeliği gibi sert’ bir gençlik isteğini söyledi.
O zamanlardan beri günümüze kadarki süreçte ülke gençlerinin spora olan ilgisinin hemen hemen hiç eksilmediğini söylesek yerinde olur. Almanya’da geçen seneki belirlemelere göre yaklaşık 88 bin spor derneği bulunuyor. Bunların ekseriyeti Türklerin de nüfus bakımından en kalabalık oldukları Kuzey Ren Westfalen Eyaletinde. En çok üyesi olan spor dernekleri ise elbette Almanya Futbol Federasyonuna bağlı olan futbol spor kulüpleri. Buralara kayıtlı üye sayısı 2020’de 7,2 milyon olarak tesbit edilmiş.
Spor faaliyeti içinde olan ya da olmayan gençlerin elbette birtakım çeşitli sorunları var. Bunların en başında uyuşturucu belası yer alıyor. Özellikle büyük yerleşim merkezlerinde bu problemin çok daha büyük boyutlarda olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Maalesef büyük şehirlerde cami cemaatinden olan kişilerin çocuklarından bile bu belaya mübtela olanların var olduğunu duyduk. Burada çocukların ve gençlerin her konuda şuurlandırılmasının ve bunu temin etmek için ailenin ne kadar önemli olduğunu tekid etmemiz gerekiyor. Çocuklarını okula ve camiye göndermekle tüm meselelerin hal olabileceğini zanneden ve çocuklarına gerekli ilgiyi göstermeyen ana-babalar maalesef evladlarını kaybediyorlar.
Bir de madalyonun öbür yüzü var tabi. O yüzü bizi sevindiren ve ümitlendiren tarafı. Camilerimize devam eden cemaatin çoğunluğunun, neredeyse üçte ikisinin 30 yaşının altındaki gençlerden oluştuğunu görmek, memnuniyet verici bir gelişmedir. Netice itibariyle, dışarda onları kendine çeken yüzlerce başka tuzak olmasına rağmen, onlar camiyi tercih ediyorlar.
Spor faaliyetlerinde de bizim gençlerimiz en az Alman gençleri kadar aktifler. Tabii ki futbola olan ilgi en fazla. Birçoklarında daha küçük yaşlarda iken futbol merakı ağırlıkta iken, yaşları ilerleyen bazı gençler uzak doğu döğüş sporlarına daha çok ilgi duyuyorlar. Maalesef ata sporumuz güreş çalışmaları hemen hiç yok desek yerinde olur.
Son 15-20 yıldır eğitim hayatında gençlerimizin varlığı daha çok fark edilir oldu. Artık burada liseler arasında en yüksek seviyede eğitim veren Gymnasium mezunu çocuklarımızın sayısı giderek artıyor. Bu da onların üniversite tahsili yaparak daha önemli yerlerde söz sahibi kişiler olmaları anlamına geliyor. Almanya genelinde bu seneki verilere göre üniversitelerde yaklaşık 3 milyon öğrenci eğitim görüyor. Bunların ne kadarının bizim gençlerden müteşekkil olduğunu belirleyen bir çalışmadan haberdar değilim. Artık yüzbinlerce hemşehrimiz Alman vatandaşı olduğundan böyle bir ayrım ile sayı belirlemek için özel bir çalışma yapmak gerekir.
Almanya’da Türkiye ile kıyaslandığında üniversite öğrencilerinin sayısının azlığı, toplumun geri kalmış olduğu anlamını taşımıyor. Çünkü buradaki eğitim sisteminde iş güç sahibi olabilmek, kalifiye bir eleman olarak yetişebilmek için ille de üniversiteye gitmeniz şart değil. Daha lise döneminde iken kabiliyetlerine göre gençler yönlendiriliyorlar ve kendilerine en uygun bir mesleği seçerek o alanda uzmanlaşmayı tercih ediyorlar. Böyle bir eğitim faaliyeti üniversite tahsili yapmadan da pekâlâ olabiliyor. Yani üniversitelerdeki genç sayısının çok fazla olması öyle çok övünülecek bir gelişme değildir. Tahsil hayatının kalitesi, yetiştirdiği insanların ve verdikleri hizmetlerin keyfiyeti daha önemlidir.