ÇOCUKLARI ANLAMA KILAVUZU

İnsan olmanın getirdiği, kadın olmanın ya da erkek olmanın genetik, biyolojik özellikler, doğuştan getirdiğimiz ve toplumdan, dinden, kültürden edindiğimiz, devraldığımız davranış modelleri var.

Derviş Çelebi

Zor bir işe daha kalkıştığımın farkındayım. Yazılarımı takip edenler bilir, daha önce Genç Düşünce dergisinde “Hanımları Anlama Kılavuzu” ve “Erkekleri Anlama Kılavuzu” adı altında iki denemem neşredilmiş idi. Adı üstünde bunlar deneme sevgili dostlar, yoksa bu başlıklarda kitap yazılsa yeridir. Ha, yazılınca mesele çözülmüş mü olur? Elbette hayır, makine mi ki bu “kılavuzu” olsun. Kaldı ki her insan ayrı bir dünyadır ve ayrıca her zamanın kendi ruhuna uygun farklı bir insan profili olsa gerektir. Peki, bizim derdimiz ne o zaman, bu çabamız dostlar alışverişte görsün, laf olsun beri gelsin, muhabbeti midir? Elbette bu da değil. İnsan olmanın getirdiği, kadın olmanın ya da erkek olmanın genetik, biyolojik özellikler, doğuştan getirdiğimiz ve toplumdan, dinden, kültürden edindiğimiz, devraldığımız davranış modelleri var. Modern tabirle, toplumsal cinsiyet rolleri var. Şimdi bazı feminist ablalar yine “Toplumun dayattığı cinsiyetçi rollere karşıyız, hangi çağda yaşıyoruz?”  şeklinde atarlanabilir, lütfen onları paragrafın dışına alalım, yazının sükûnetine halel gelmesin.

Yaptığımız ya da yapmaya niyet ettiğimiz iş, yukarıda zikrettiğim verileri dikkate alarak tecrübelerimizin ışığında bir anlama, anlamlandırma çabası. Anlama kılavuzu yazıları, bu amaçla yolun başında olan gençlerin önüne bir fener tutma gayretidir. Bu manada bir kılavuz olabilirse, yazılar amacına ulaşmış olacak.

Şimdi gelelim başlıkta zikrettiğimiz, yeni anne ve babalar için kaleme aldığımız Çocukları Anlama Kılavuzu’na.  

Birinci ve en temel öncülümüz: Her çocuk tertemiz bir fıtrat üzere doğar.

Yalan, dolan bilmez; günahtan bihaberdir.  

Onu önce ailesi, sonra içinde yaşadığı toplum etkiler, şekillendirir. O yüzden ona nasıl davranacağımız, onu nasıl yetiştireceğimiz hayati önem arz ediyor.

Öncelikle, kabul edelim ki her anne/baba için çocuğu biriciktir ve eşi benzeri yoktur, özeldir ve dahi çok ama çok güzeldir. Bu cümleye bekârlar dudak bükebilirler, normaldir çünkü onlar böyle bir deneyime, tecrübeye sahip değiller. Zaten bu yazının muhatabı, başlıktan da anlaşılacağı üzere onlar değil ebeveynler.

Çocuğun ilk bir yılını es geçiyorum, zira gazı, tuzu neredeyse üç aşağı beş yukarı standarttır. Altını temiz, karnını tok, sırtını pek tutun tamamdır.

Asıl mesele ilk heceler, ilk adımlar ile başlar ve olaylar gelişir…

Misal bizim çocuk, büyümüş de küçülmüş amcası, bir yaşına gelmeden yürüdü, iki yaşına gelmeden bülbül gibi şakıdı, üç yaşına gelmeden okumayı söktü… Böyle uzar gider. Değişik versiyonları vardır, eksikler, kusurlar görmezden gelinir, yok sayılır. Küçük başarılar, davul zurna ile yedi mahalleye ilan edilir, öyledir.

Küfür etse ne güzel sövdü diye gülünür, yalan söylese vay kerata bu yaşta bu zekâ diye övülür. İlla bu şekil olması gerekmez tabii. Demek istediğim, ailenin meşrebine göre yanlışları karikatürize edilerek sempatik hale getirilir, sevimli bir hale sokulur. En yaygın yapılan hatalardan biridir bu davranış şekli. Lütfen hatalarına, yanlış davranışlarına gülmeyin, çünkü bu tasdik olarak anlaşılır, olumsuz karakter oluşumuna katkı vermiş olursunuz.

En sık yapılan hatalardan bir diğeri de, içeriğinden haberdar olmadığınız çizgi filmlere çocuğunuzu emanet etmenizdir. Bu davranış size çocuğunuzu meşgul ettiği için zaman kazandırabilir evet, ama onların nasıl bir mürebbi olduğunun farkında mısınız? Şiddet, cinsel yönlendirme, küfür, daha bir sürü olumsuz yönlendirmeye maruz kalıyor çocuklarımız. Lütfen sizin izlemediğiniz, onay vermediğiniz bir filme çocuğunuzu emanet etmeyin.

Ebeveyn olarak bir diğer büyük yanılgımız da, çocuğumuza asla kötü bir davranışı yakıştırmamamız, tabiri caiz ise inkâr etmemizdir. Oysa ertelemek, üstünü örtmek bir işe yaramaz, problemler büyüyerek tekrar eder ve zamanla kronik hale gelir 

Diyelim okulda iki çocuk kavga etti, öğretmen sizi okula davet etti, ilk refleksiniz kesinlikle kavgayı karşıdaki ailenin çocuğu başlatmıştır, sizin oğlan sütten çıkmış ak kaşıktır. Olaylar zinciri devam ettiğinde, oğlunuzun sabıkasını acı bir şekilde kabul etmek zorunda kaldığınızda kurulan cümle şu şekilde evrim geçirmeye başlar: Bizim çocuk böyle değildi, ah o arkadaşları yok mu!? Zaten atalarımız ne demiş, üzüm üzüme baka baka kararıyor hocam. Sakın diğer çocukları karartan, sizin üzüm olmasın?

Çocuğunuzun siyah üzüm olduğunu kabullendiğinizde, bu aynı zamanda çoğunlukla çocuğunuz üzerinde kontrolü kaybettiğinizin de zamanı ve itirafıdır.  

Çocuk yetiştirmek üzerine en sık yapılan yanlışlardan biri de, “Çocuğunuzla arkadaş olun!” mottosu üzerinde çocuğunuzla kanka olma çabasıdır. Bu modern safsatalara asla prim vermeyin. Baba babadır, anne de annedir.

Yaşadığımız çağda, bir önceki nesilde çocuğuna sevgi göstermeyi zayıflık addeden babaların çocuklarının, kendi çocuklarına kul köle olduklarına şahitlik ettik. Bugün geldiğimiz noktada ikisinin ortasının doğru olduğunu tecrübe ederek öğrenmiş bulunuyoruz. Ama ne pahasına?

Aile önemlidir, çocuklarınızı mümkün olduğu kadar büyük aileye yakın tutun. Onları dedelerinin, amcalarının, teyzelerinin … sevgisinden, tecrübelerinden mahrum etmeyin. Çekirdek aile, çocuğu kuşatmaya yetmez. Çoğunlukla ya aşırı korumacı olur ya da aşırı sevgi odağı.  

Ve son olarak, çocuğunuzu kendi hayallerinize zorlamayın. Elbette onun yeteneklerini göz önünde bulundurarak, seçimlerinde ona yardımcı olun. Ama bırakın helal daire içinde, kendi seçimini, kendi yapsın. Neticede inşallah daha başarılı ve daha önemlisi, mutlu olduğunu göreceksiniz. Vesselam.