Japonya’da İslamiyet’in Tarihi – I –

Abdurreşid İbrahim Efendi gibi bulunduğu zamanın ve mekanın şahitliğini yapan gözde bir şahsiyetin aktardıkları, Japonya gibi bilinmeyen bir coğrafyadan önemli bilgilere ulaşmamıza katkı sağlamıştır.

Sevde Öztürk

I

Girizgah

Şair Mehmet Akif Ersoy’un dostu, seyyah ve İslam Bilgini Abdurreşid İbrahim Efendi, “Uzakdoğu Seyahatleri ve Âlem-i İslam” isimli eseri ile 19. yüzyılda, Orta Asya ve Uzakdoğu’da İslamiyet ve Müslüman toplulukların durumu hakkında malumatlar veren nadide şahsiyetlerdendir. Abdurreşid İbrahim, ilk Japonya Seyahati sonrası Süleymaniye kürsüsünde Japonya izlenimlerini Osmanlı halkı ile de paylaşmıştır. Bu noktada, Japon toplumuna ilişkin aktardıkları abartılı olarak görülse de Uzakdoğu’daki Müslüman topluluklar hakkında önemli bilgiler vermiştir. Bu toplulukların başında da Japon Müslüman topluluğu gelir. Abdurreşid İbrahim, Türklerin Japonya imajının kaynak noktasında yer alan öncü bir şahsiyettir. Bugün, Japonya’da İslamiyet’in ve Japon Müslümanların tarihi tıpkı diğer Uzakdoğulu toplulukların tarihi gibi pek çok araştırmacının dikkatinden kaçan bir mevzudur. İnsan ve medeniyetin bir bütünlük istediği gibi uzak coğrafyalarda ortak değerleri paylaştığımız paydaşlarımız da bu bütünlükte bilinmek istemektedir. Abdurreşid İbrahim Efendi gibi bulunduğu zamanın ve mekanın şahitliğini yapan gözde bir şahsiyetin aktardıkları, Japonya gibi bilinmeyen bir coğrafyadan önemli bilgilere ulaşmamıza katkı sağlamıştır. Bu yazı serisi ile siz kıymetli okuyucularımıza İslamiyet’in Japonya’daki tarihini ve Abdurreşid İbrahim Efendi’nin hayatını ve Japonya’da İslamiyet’e olan katkısını anlatabilmeyi ümit ediyoruz.

İslamiyet’in Japonya’ya Gelişi

Japonlar, bir din olarak İslam dini ile 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde tanışmıştır. Bu tarihten önce seyahatler veya istisnai ilişkiler dışında tarihi belgelerde Müslümanların Japonya’ya yönelik faaliyetlerinin bulunduğuna dair bir bilgi elimizde bulunmamaktadır.[1] 19. yüzyılda Meiji döneminde Japonlar, İslam dini ile bir Batı dini düşüncesi çerçevesinde tanışmıştır.  Özellikle 1877 yılında İslam peygamberinin hayatının Japonca ’ya tercüme edilmesi ile Japonların zihninde bir İslam imajının şekillenmeye başladığı bilinmektedir. [2]

Japonya’da İslamiyet ve Müslümanlar ile en yakın temasın ilk olarak Osmanlı-Japon münasebetlerinin bir sonucu gerçekleştiği belirtilmektedir. Özellikle Ertuğrul Firkateyni[3] olayının Japon halkının zihinlerinde sevgi ve dostluk duygularını pekiştirdiği ve Müslüman algısına önemli derecede etki ettiği vurgulanmaktadır.[4] Gemiden kurtulanlar ile birlikte İstanbul’a gelen Tojiro Yamada ve Şotara Noda adlı iki Japon’un İstanbul’da kaldığı ve burada Müslümanları tanıdıkları kaydedilmiştir. Daha sonra Müslüman olan bu iki isim, Japon tarihinde ilk Müslümanlar olarak kabul edilmektedir.[5] Resmiyette Osmanlı Devleti ile bir ilgisi bulunmasa da, Seyyah Abdurreşid İbrahim Efendi bu dönemde, Japonya’ya gitmiş ve Japonya’da İslam dininin tanınması adına pek çok faaliyet gerçekleştirmiştir. Abdurreşid İbrahim Efendi, ilk olarak 1908-09 yıllarında, daha sonra ise 1933-44 yılları arasında Japonya’ya seyahatler gerçekleştirmiştir. Yürüttüğü faaliyetler ve kurduğu temaslar dikkate alındığında Abdurreşid İbrahim Efendi, Japonya’da İslamiyet’i yaymayı kendisine vazife edinmiş görülmektedir.[6]

Japonya’da bir İslam toplumunun oluşması, I. Dünya Savaşı ve 1917 Bolşevik İhtilali sırasında Rusya’dan kaçan Orta Asya ve Kafkas Türklerinin Japonya’ya yerleşmesiyle birlikte gerçekleşmiştir.[7] Bolşevik devriminden kaçan Kazan ve Tatar Müslüman Türkler, Japonya’nın Tokyo, Kobe, Nagoya gibi şehirlerinde kümelenmişler ve küçük topluluklar oluşturmuşlardır. Japon halkı, bu topluluklar ile Müslümanları yakinen tanımışlardır. Bölgedeki Müslümanlar ile tanışan halktan bazılarının Müslüman olmasıyla Japon Müslümanların sayısı giderek artmıştır.[8] Böylelikle, Japon Müslüman topluluğu oluşmaya başlamıştır.

1928 yılında Japonya’da Müslüman Vekilleri Kongresi düzenlenmesi, 1930 yılında Türk ve Müslüman Japon zenginlerinin katkılarıyla “Matbaa-i İslamiyye” isimli basımevinin kurulması ve “ İslami Hakikat” adlı İslami bir gazetenin neşredilmesi de İslamiyet’in Japonlar arasında giderek yayılmasında etkili olmuştur.[9]  1935 yılında Japonya tarihinde ilk defa Kobe Mescidi’nin açıldığı daha sonra Tokyo’da başta Abdurreşid İbrahim ve Kazan Türklerinin öncülüğünde çeşitli Müslüman grupların katkısıyla 1938 yılında Tokyo Camii’nin inşa edildiği bilinmektedir.[10] Bu gelişmelerle birlikte Japon Müslüman topluluğu genişlemeye devam etmiştir. Japon Müslümanlar, 1953’te Sadık İmaizumi önderliğinde, ilk resmi Japon Müslüman topluluğu olarak kabul edilen ve altmış beş üyeden oluşan “Japon Müslüman Birliği”ni kurmuştur.  Dünya genelinde ve Japonya’da değişen şartlar nedeniyle Japon ilim adamlarının dikkatini İslam âlemine de yönelttiği bilinmektedir.[11] Bu ilgi, dünya tarihi ve dinler araştırmaları sırasında yapılan ilk Kur’an-ı Kerim tercümesinden anlaşılmaktadır. İlk kez Müslüman olmayan biri tarafından Japoncaya tercüme edilen Kur’an’ın daha sonra pek çok kez Japon diline tercüme edildiği ifade edilmektedir. İngilizceden yapılan bu tercümenin çeşitli Budist terimler ve Hristiyan kavramlara dayanarak gerçekleştirildiği bilinmektedir.[12] İkinci bir tercümenin aralarında bir Müslümanın da bulunduğu üç kişilik bir heyet tarafından gerçekleştirildiği, üçüncü tercümenin ise Skumei Okawa isimli bir ilim adamı tarafından yapıldığı belirtilmektedir. İzutsu Toshihiko tarafında yapılan dördüncü tercüme ise en tanınmış mealler arasındadır. Daha sonra 1970’ te bir başka tercüme Yasunari Ban ve Osamu İkeda tarafından gerçekleştirilmiştir. Ancak 1972’de Hacı Ömer Mita’nın yaptığı tercüme tek başına bir Müslüman Japon’un gerçekleştirdiği ilk tercüme olma özelliğini taşımaktadır.[13]

Japonya’nın İslam dünyası ile bir başka etkileşimi ise II. Dünya Savaşı sırasında gerçekleşmiştir. Japonların Doğu Asya’daki yayılma politikası nedeniyle Güneydoğu Asyalı Müslümanlar ile karşılaşmaları onların Müslümanlar ile olan münasebetlerini arttırmıştır.[14] Japon hükümetinin yayılma politikasının bir parçası olarak gittiği Müslüman bölgelere iyi niyet heyetleri gönderdiği, Müslümanların gelenekleri ve İslamiyet hakkında çeşitli araştırma programları düzenlediği bilinmektedir. Bu vesile ile İslamiyet’i benimseyen Japonlar olmuştur.[15] Ancak Japon hükümetinin Müslüman topluluklara yaklaşımının tam olarak İslamiyet’e ve Müslümanlara duyulan merak nedeniyle değil stratejik sebeplere dayanması hasebiyle bu araştırmaların canlılığını yitirmiştir.[16]

Japonların dikkatini İslam’a yeniden yönelten bir diğer olay ise 1973’lerde yaşanan petrol krizidir. O dönem yayınlanan gazeteler, Radyo ve TV haberleri, Ortadoğu ve İslam’a dair merakı arttırmıştır.[17] Bilhassa Arap ülkeleriyle sıkılaşan irtibatların akademik ve kültürel gelişmeleri de beraberinde getirdiği görülmektedir. Bu nedenle halkın İslam hakkında daha çok bilgi sahibi olmuş ve pek çok kişi bu vesileyle Müslüman olmuştur.[18] Günümüzde Japonya’da yaklaşık 100.000 Müslüman yaşamaktadır. Bunların 10.000 kadarının Japon, kalanının farklı milletlerden oluştuğu düşünülmektedir.[19] Japon Müslümanların sayısının yavaş yavaş da olsa artmaktadır. Japon halkının İslamiyet’e merak duyması ve benimsemesinde özellikle bazı öncü şahsiyetler son derece etkili olmuştur. Nitekim Uzakdoğu seyyahı Abdürreşid İbrahim Efendi de bunlardan biridir. Abdürreşid İbrahim Efendi gibi bir asra yakın ömrünü Japonya’nın İslamlaşmasına adayan bir ismi tanımak ve onun çalışmalarını bilmek Japonya’da İslamiyet’in tarihini keşfetmek adına son derece büyük önem arz etmektedir. İki bölümlük bu yazı serisinin ikincisinde Abdurreşid İbrahim’in Hayatı ve Japonya Seyahati ile bu kıymetli şahsın Japonya’da bıraktığı izleri siz değerli okuyucularımızla buluşturacağız.


[1] Yuzo Nagata, Japonya ( Japonya-Osmanlı İlişkileri, Ülkede İslâm ve Şarkiyat Çalışmaları ),DİA maddesi, yıl: 2001, cilt: 23,  s. 574-576

[2] Lee- ilhan, s.76

[3] Ertuğrul Firkateyni olayı, 1887 yılında Japon Prensi Komatsu’nun Osmanlı Hükümeti ile gerçekleştirdiği diplomatik ziyaret sonrası, II.Abdülhamid Han tarafından, 1890 yılında, iade-i ziyaret için Japonya’ya gönderilen Osmanlı gemisi ve mürettebatının Japonya dönüşü sırasında batması vakasıdır. Ertuğrul Gemisi mürettebatına yardımda bulunan Japon halkı ile Türk halkı ilk kez bu olayla dostluk bağlarını kuvvetlendirmiştir.

[4] Lee- İlhan, s.76

[5] Nagata, s.575

[6] Lee- İlhan, s.30-31

[7] Dia maddesi Japonya s. 575

[8] Lee- İlhan, s.77

[9] Dia maddesi Japonya s.575: Lee- İlhan, s.85

[10] Lee- İlhan, s.86

[11] Nagata, sf.575

[12] Lee- İlhan, s.100-05

[13] Nagata, s.575

[14] Nagata, s.575

[15] Lee- İlhan , s.78

[16] Nagata, s.575

[17] Lee- İlhan, s.79-80

*Ertuğrul adlı Osmanlı gemisi Japonya ziyareti dönüşü Japon sularında fırtınaya yakalanmış, kayalara çarparak batmış ve bu kazadan yalnızca 69 kişi kurtarılabilmişti.( Lee- İlhan, s.28)

[18] Nagata, s. 575

[19] hhtp://www.pewforum.org/2011/01/27/table-muslim-population-by-country/