HZ. ALİ (R.A)
Hz. Ali, Hz. Muhammed’in peygamberliğine ilk iman edenlerdendir. Mekke devri boyunca her zaman Hz. Peygamber’in yanında ve yakınında bulunmuştur.
Rıza Savaş
Prof. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi

Fotoğraf: Şehnaz Fındık (Taksim Camii)

Yaklaşık olarak miladi 600 yılında Mekke’de doğan Hz. Ali şecerede[1] de görüldüğü üzere Hz. Peygamber’in amcası Ebu Talib’in oğludur. Babasının geçim sıkıntısı çektiği sırada yükünü hafifletmek üzere Hz. Muhammed (a.s.) Ali’yi yanına almıştı. Ondan yaklaşık on yaş büyük olan kardeşi Cafer’in bakımını ise Amcası Abbas üstlenmişti.
Hz. Ali, Hz. Muhammed’in peygamberliğine ilk iman edenlerdendir. Mekke devri boyunca her zaman Hz. Peygamber’in yanında ve yakınında bulunmuştur. Mevcut bilgilerimize göre 622 yılında hac mevsiminde gerçekleşen son Akabe Bey’at’ından sonra muharrem ayında başlayıp devam eden Mekkeli Müslümanların Medine’ye hicretleri devam ederken bundan yaklaşık iki ay sonra Mekke müşrikleri, Darü’n-Nedve’de bu konuda bir toplantı yaptılar. Bu toplantıda Hz. Peygamber’i öldürmeye karar verdiler. Bu kararı duyan Haşim oğullarından yaşlı bir hanım haberi Hz. Peygamber’e ulaştırdı. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Hz. Ali’ye yatağında yatmasını söyledi ve Hz. Ebubekir’le daha önceden yaptıkları plan çerçevesinde Medine’ye hicret ettiler. Hz. Ali, Hz. Peygamber’in kendisine bıraktığı emanetleri sahiplerine verip Mekke’den ayrılarak Kubâ’da Hz. Peygamber’e yetişti.
Hz. Peygamber, hicretin ikinci yılının son ayında Hz. Ali’yi kızı Fâtıma ile evlendirmiştir. Bu evlilikten Hasan, Hüseyin, Zeyneb ve Ümmü Külsûm dünyaya gelmiştir. Hz. Ali, eşi Hz. Fâtıma’nın vefatından sonra bazı hanımlarla evlenmiş ve çok sayıda çocuğu olmuştur.[2] Hz. Ali Medine döneminde de Hep Hz. Peygamber’in verdiği askeri ve idari görevleri yerine getirmiştir ve büyük kahramanlıklar göstermiştir.
Hz. Peygamber vefat ettiğinde cenazenin yıkanması ve benzeri hizmetleri, vasiyeti üzerine Hz. Ali ile Rasulullah’ın amcası Hz. Abbas, oğulları Fadl ve Kusem ile Üsâme b. Zeyd yapmışlardır. Bu sırada Sâide oğulları toplantı mekânında toplanan Ensar ve bu toplantıya katılan bazı Muhâcirler Hz. Ebubekir’i halifeliğe seçince Hz. Ali bu toplantıya çağrılmadığı için darılmış ve altı ay kadar Hz. Ebubekir’e bey’at etmemiştir. Hz. Fâtıma’nın altı ay sonra ölümü akabinde bey’at etmiştir.
Hz. Ali ilk üç halife döneminde Medine’de dinî ilimlerle uğraşmayı diğer görevlere tercih etmiştir. Sadece Halife Hz. Ömer’in Filistin ve Suriye seyahati sırasında Medine’de ona vekalet etmiştir. Hem Hz. Ebubekir’in hem de Hz. Ömer’in zaman zaman dini konularda Hz. Ali’nin görüşünü aldıkları bilinmektedir.
Şam Valisi Muaviye b. Ebisüfyân’ın icraatını açıktan tenkit ettiği için Ebuzer el-Gıfârî’yi Rebeze’ye sürmesi üzerine Hz. Osman’a açıkça karşı çıkmış ve hatta halifeye rağmen Ebuzer’i oğullarıyla birlikte Medine’den uğurlamıştır. Hz. Ali, Talha ve Zübeyr gibi önde gelen sahabîlerin halifeyi bu tarzda tenkit etmiş olmaları, Mısır, Basra ve Kufe’den yola çıkarak Medine’ye gelen ve idareye karşı ayaklanan isyancıları cesaretlendirmiştir.[3] Hz. Ali isyancıları teşebbüs etmekte oldukları işten vazgeçirmek için ciddi ikaz ve nasihatlerde bulunmuştur; ancak onların halifenin evini kuşatmalarına engel olamamış ve halife isyancılar tarafından şehit edilmiştir (35/656).
Medine’ye hâkim olan isyancılar tarafından Hz. Ali’ye yapılan hilâfet teklifini istemeyerek kabul etmek zorunda kalmıştır. Bey’attan sonra Hz. Ali’yi bekleyen en önemli mesele, Hz. Osman’ın katillerinin cezalandırılması idi. Halife, ortalığın yatışmasını beklerken valiler kararnamesi çıkararak yeni valileri görev yerlerine gönderdi. Şam valisi ve Hz. Osman’ın yeğeni Muaviye, yeni halifeye bey’ata yanaşmadı. Diğer yandan Hz. Aişe, hac için gittiği Mekke’den dönmeyip Hz. Ali’ye muhalefeti başlattı. Dört ay sonra Hz. Aişe’nin saflarına katılan Talha ve Zübeyr ile güçlenen muhalifler her geçen gün daha da kuvvetlendiler. Azledilen eski valilerin de katkılarıyla Muhalifler, Basra’ya gidip şehre hâkim oldular.
Hz. Aişe’nin önderliğindeki ordu ile hilâfet ordusu Basra’da karşı Tarihe Cemel Savaşı adıyla geçen bu çarpışmada Hz. Ali galip geldi, Talha ve Zübeyr de dahil olmak üzere pek çok Müslüman öldü. Bu savaşta ölenlere çok üzülen ve cenaze hizmetlerini bizzat yürüten halife, Hz. Aişe’yi Medine’ye gönderdi. Hz. Ali, bundan sonra Muaviye’yi tekrar bey’ata davet etti, fakat sonuç alamadı. Bu yüzden Müslümanlar bu defa Sıffîn’de karşı karşıya geldiler. Üç ay süren ve tarafları oldukça bıktıran mücadele 9-10 Safer 37 (27-28 Temmuz 657) gecesi cuma sabahına kadar devam etti. Savaşı kaybedeceğini anlayan Muaviye, savaş meydanından kaçmaya karar verdiği sırada Amr b. As iki taraf arasındaki ihtilâfın halledilmesi için Allah’ın kitabının hakemliğine başvurulması tavsiyesinde bulundu.[4] Mızraklarla yukarı kaldırılan Mushaflar beklenen sonucu doğurdu ve Hz. Ali ordusu içindeki kurranın (Kur’an okuyucuları) ısrarıyla Hakem’e gidilmesine boyun eğdi. Hz. Ali istemeyerek Ebu Musa el-Eş‘arî’yi hakem tayin etti, Muaviye de Amr b. As’ı hakem seçti. Taraflar Sıffîn’de, hakemlerin Allah’ın kitabı, gerektiğinde de Rasulullah’ın sünneti ile hükmetmeleri şartıyla anlaştılar (13 veya 17 Safer 37 / 31 Temmuz veya 4 Ağustos 657). Halifenin ordusundaki Temimliler’den bazıları, “Lâ hükme illâ lillâh/Hüküm ancak Allah’a aittir” sloganıyla hakem olayına karşı çıktılar; Hz. Ali’nin hakem tayin etmek suretiyle işlediği hatadan tövbe etmesini ve Muaviye ile savaşmasını istediler.
Hz. Ali bu anlaşmayı bozamayacağını bildirdi. Bunun üzerine, çoğunluğu Temîm kabilesine mensup yaklaşık 10.000 civarındaki asker halife ile birlikte Kufe’ye dönmeyerek Kufe yakınındaki Harura’ya çekildiler. Halife Harura’ya gidip onlarla konuştu, 6000 kişilik bir grup kendisiyle beraber Kufe’ye döndü. Geride kalan ve daha sonra Haricîler diye anılacak olan 4000 kişilik bir kuvvet ise Nehrevan’a gitti.
Bu arada hakemler ilk toplantılarını Ramazan 37 (Şubat 658) tarihinde Suriye-Irak yolu üzerindeki Dumetülcendel’de yaptılar ve Hz. Osman’ın icraatının, öldürülmesini gerektirecek işler olmadığı, dolayısıyla haksız yere öldürüldüğüne dair ilk kararlarını aldılar. Haricilerin taşkınlıkları üzerine Hz. Ali 9 Safer 38 (17 Temmuz 658) tarihinde onlarla savaştı. Hâriciler’in tamamına yakını bu çatışmada hayatlarını kaybetti.
Hakemler ilk toplantıdan sonra Şâban 38’de (Ocak 659) Ezruh’ta bir araya geldiklerinde, Ali b. Ebitalib ile Muaviye b. Ebisüfyân’ın her ikisinin de azledilerek halifenin bir şûra tarafından seçilmesi kararına vardı. Bu karar önce Hz. Ali’nin hakemi Ebu Musa tarafından açıklandı. Sonra Amr b. As, hilâfet makamına Muaviye’yi tayin ettiğini bildirdi.[5] Bundan sonra halkın bir kısmının Hz. Ali’yi, bir kısmının da Muaviye’yi halife olarak tanıması sebebiyle ikili bir iktidar ortaya çıktı.
Hz. Ali, Kufe’de, Harici Abdurrahman b. Mülcem tarafından zehirli bir hançerle sabah namazında yaralanmış, aldığı yaranın etkisiyle iki gün sonra 19 veya 21 Ramazan 40’ta (26 veya 28 Ocak 661) vefat etmiş ve Kufe’ye (bugünkü Necef) defnedilmiştir.
Hz. Ali kendisine Hz. Peygamber tarafından verilen “Toprağın Babası” lakabından başka “el-Murtaza/kendisinden razı olunan” ve “Esedullahi’l-galib/Galib olan Allah’ın aslanı” gibi lakapları da vardır. Çocukluğunda puta tapmadığı için daha sonraları “Kerremallahu vecheh/Allah onun zatını şereflendirsin” dua cümlesiyle anılmıştır.[6] Onun, Kur’an ve Sünnet’i en iyi bilenlerden biri olarak ilim, takva, ihlâs, samimiyet, fedakârlık, şefkat, kahramanlık ve şecaat gibi yüksek ahlâkî ve insanî vasıflar bakımından müstesna bir yere sahip olduğu Sünnî ve Şiî kaynakların ittifakla belirtiği bir gerçektir.[7]
[1] Ez- Zübeyri, Kitabu Nesebi Kureyş, Kahire, 1951, s. 39-40.
[2] Bu hanımların ve çocukların isimleri için bakınız. İbn Sa‘d, Ebu ʿAbdillah Muḥammed b. Saʿd (ö.230/845), et-Ṭabaḳatü’l-Kübra, Beyrut tarihsiz, III, 19-20.
[3] Ethem Ruhi Fığlalı, “Ali”, DİA, İstanbul 1989, Cild: 2, Sayfa: 371-372.
[4] İbn Sa‘d,, a.g.e. III, 32.
[5] İbn Sa‘d, a.g.e. III, 33.
[6] Ethem Ruhi Fığlalı, “Ali”, DİA, İstanbul 1989, Cild: 2, Sayfa: 371-372. Daha fazla bilgi için bakınız: Ethem Ruhi Fığlalı, İmam Ali, Ankara, 1996.
[7] İbn Sa‘d, a.g.e. III, 19-40. Hz. Ali ile ilgili ulusal ve uluslararası arenada çok sayıda kitap, makale, tebliğ ve tezler bulunmaktadır.