KİTABIN DÜNÜ, BUGÜNÜ VE GELECEĞİ

Bilginin bir güç olduğu düşüncesi kabul görüp yaygınlaşınca siyasî ve idarî güçler, yönetimler, devletler bilgiyle ilgili kurumlara, vasıtalara ayrı bir ehemmiyet verdiler.

Mustafa ÖZEL

Prof. Dr., FSMVÜ İslami İlimler Fakültesi

Gelecek endişesi, insanî bir haldir. Kendimizin, ailemizin, çoluk çocuğumuzun, eşimizin dostumuzun geleceğini düşünür, kaygılanır, kendimizce önlemler alırız. Tarlamızın, bağımızın bahçemizin, işyerimizin, malımızın mülkümüzün akıbetini düşünür, planlar yaparız. Nesli tükenen hayvanlar, yok olan bitki ve ağaç türleri, her gün daha da yaşanmaz hale gelen, hoyratça davrandığımız, vahşice muamele ettiğimiz çevre ve doğa, insanları olumsuzlukları giderme konusunda harekete sevk eder. Aldığımız önlemler, yaptığımız planlar ne kadar işe yarar, o kadar önemli değildir. Burada esas olan, sergilenen insanî durumdur.

Geleceği hakkında kaygılandığım bir nesne var: Kitap. “Kitabın geleceği de ne ola ki?” demeyin. Kitap, çoğu kimse için okulda kullanılan bir ders materyalidir. Oysa kitap, ders materyali olmanın dışında ve ötesinde, bilinenin ve düşünülenin oldukça üstünde mühim bir kültür aracıdır.

Yeryüzünde ilk insanın varlığından bu yana kültür de olagelmiş ve bu kültürel unsurlar çeşitli biçimlerde ve değişik yollarla nesilden nesile, coğrafyadan coğrafyaya aktarılmıştır. Bilgi ve kültür, ilk zamanlarda şifahi yollarla aktarılıyordu. Ezber ve hafıza, bu manada mühim bir fonksiyona sahipti. Yalın ve sade bir hayat süren ilk insan topluluklarında bilgi, kültür ve sanat da o nitelikteydi. Hem insan nüfusunun azlığı hem hayatın ilk evrelerinin yaşanması, bu yalınlık ve sadeliği oldukça hâkim bir konuma getiriyordu. İnsan, hayat ve tabiat iç içeydi. Üretim denen şey, yaşamaya endeksliydi. Malî karşılık gütmeden, beklemeden yaşamını sürdürecek bir faaliyet söz konusuydu. Üretim de tüketim de sınırlıydı. Bilgi de üretim ve tüketim açısından aynı konumdaydı. Bilgi, çalışma ve tecrübe ile ilgili hususlar, insanlar arasında sözle tedavül ediyordu. Bugün adına şifahî kültür dediğimiz vakıaydı bu.

İnsanlar zamanla, öğrendiklerini kayıt altına almaya başladılar. Şimdikine göre oldukça basit olan bu kayıt altına alınma işinin mahiyetinin anlaşılabilmesi için Kur’an-ı Kerim’in Peygamberimize indirildiği zamana bakabiliriz. Gelen vahiylerin derilere, yassı taşlara, kürek kemiği gibi yassı kemiklere, geniş hurma yapraklarına, parşömenlere yazıldığını hatırlarsak mesele daha iyi anlaşılabilir. Bu örneği, insanlık tarihinde yazılı kültürün gelişimini yakından görelim diye zikrettim.

Bilginin bir güç olduğu düşüncesi kabul görüp yaygınlaşınca siyasî ve idarî güçler, yönetimler, devletler bilgiyle ilgili kurumlara, vasıtalara ayrı bir ehemmiyet verdiler. Tarihte kitaba değer veren iki kurum vardı: Din ve siyaset. İnancımıza göre insanın yeryüzündeki varlığından bu yana onun burada nasıl yaşayacağı konusu ilahî bilgiyle belirlenmiştir. Yaygın kabule göre, kendisine sahîfe (ilahi/vahye dayalı bilgileri ihtiva eden küçük metin, çoğulu suhuf) verilen ilk peygamber, Hz. Âdem’dir. Bu demek oluyor ki, kitabın yeryüzündeki varlığı, insanın varlığı kadardır. Tabii o zamanki kitap şekil ve muhtevası ile günümüzdeki arasındaki farklılıkları unutmuyoruz.

Tarihte iki büyük kütüphane vardır: İskenderiye Kütüphanesi ve Bergama Kütüphanesi. Buralarda bulunan kitaplar, genelde papirüsten mamul idi. Papirüsün kullanımı M.Ö. 6000ler ve sonrasında oldukça yaygın idi. Papirüs bir bitki idi. İki kütüphanenin bulunduğu Mısır ve Bergama krallıkları arasında yaşanan sorun, papirüsün merkezi olan Mısır’ın Bergama’ya papirüs satışını durdurmasına yol açtı. Bu da Bergama krallığının, kendi isminden türetilen ve hayvan derisinden yapılan parşömeni üretmesiyle sonuçlanmıştır (M.Ö. 3000ler ve sonrası). O dönemde yazı malzemesi olarak bu iki araç kullanılmaktaydı. Daha sonraki yüzyıllarda, Çinliler tarafından kâğıt bulundu. Böylelikle bilginin kaydedildiği malzeme sayısı arttı, zamanla da kâğıt diğerlerinin yerini aldı.

Bilindiği üzere kitaplar, her türlü malzeme üzerine yüzyıllarca elle yazıldı, yine elle çoğaltıldı. Gerek insan nüfusunun azlığı gerek hayatın sadeliği gerekse de devletlerin izlediği politikalar, insanların fazla kitap sahibi olmasını, okumasını, öğrenmesini gerektirmiyordu.

Son birkaç yüzyıla kadar eğitim-öğretim, siyasi ve ideolojik bir muhteva ve hedefe matuf olmadığı için yaygın değildi. Batıdaki siyasî, ilmî, dinî gelişmeler dünyada birçok eşyayı, alanı etkilediği gibi kitabı da etkilemiştir. Bugün “yayın sektörü” denen devasa bir alan oluşmuştur.

Buraya kadar anlatmaya çalıştıklarımız, bilginin yazıya aktarılmasının kabaca bir özetidir. Her ne kadar doğuda kimi baskı denemeleri ve çalışmaları olmuşsa da, Alman Johann Gutenberg’le (ö. 3 Şubat 1468) birlikte bu sahada tarihî bir kırılma ve gelişme yaşanmıştır. Hareketli baskı tarzı, sonraki yüzyıllarda yaşanacak gelişmelerin temelini oluşturmuştur. Şifahi kültür yazılı kültüre, yazılı kültür de basılı kültüre dönüşmüştür. İşin nereye varacağı o yıllarda elbette tahmin edilemiyordu. Elektriğin icadı, sosyal, ticarî ve ekonomik hayatta öngörülemez sonuçlara yol açtı. Matbaacılık, yayıncılık da bundan payını aldı. Tipo baskıdan dijital baskıya uzanan bir süreç, önceki yüzyıllara nazaran hızlı bir şekilde gelişti. Kitaplar, dergiler, her türlü yazılı malzeme artık çok hızlı bir şekilde basılır ve dağıtılır hale geldi.

1789’daki Fransız Devrimi’nden sonra Avrupa’dan dünyaya yayılan siyaset anlayışı önce ulusçuluğu, sonra da ulus devletleri doğurmuştur. Ulus devletler, kendilerini inşa etmek, güçlü kılmak için eğitim-öğretime büyük ehemmiyet vermişlerdir. Eğitim-öğretimin yaygınlaşması, zorunlu hale getirilmesi kitabı, dergiyi öne çıkarmıştır. Her devlet kendi vatandaşlarını ulus bilinciyle donatmak, yöneltmek, yönetmek için hem okulları hem de basın yayın araçlarını kullanmıştır. Bunlar, üzerinde durduğumuz sektörün büyümesine, genişlemesine, güçlenmesine sonunda çok önemli bir güç haline gelmesine yol açmıştır.

Bunun yanında devletlerin ve hükümetlerin bu davranış ve tutumlarına karşı kültürü, sanatı, edebiyatı önemseyen, nitelikli insan yetişmesine ehemmiyet veren bağımsız bireylerin çabaları da olmuştur. Ancak bunlar nitelik olarak önde olmakla beraber nicelik olarak oldukça geridedir.

Dünya tarihinde eğer iki büyük kırılmadan söz edecek olursak bunun ilki elektriğin bulunması, diğeri ise ilkine bağlı olan internetin hayata dâhil olmasıdır. İnternetle birlikte hayatın bütün alanlarında, önemli değişimler ve gelişimler yaşandı. Bunlar bireysel alandan toplumsal alana, siyasal alandan kültürel alana, tarihsel alandan bilimsel alana kadar bütün alanlarda gerçekleşti. İnsan, kendi icatlarının neticesinde hayatın merkezinden uzaklaştı(rıldı).

Az önce yazılı kültürün basılı kültüre dönüştüğünü söyledik. Dönüşüm devam ediyor. Şimdi de basılı kültür, dijital kültüre dönüşüyor. Filmler dijital ortamlarda hazırlanıyor, sanat eserleri dijital platformlarda sergileniyor, kitaplar, dergiler dijital enstrüman haline geliyor. Binlerce cilt kitap, on binlerce dergi koleksiyonları 1 terabaytlık haricî diske sığıyor. Klasik kütüphane bu gidişle ortadan kalkacağa benziyor.

Matbu/basılı kitaptan dijital kitaba, e-kitaba, sesli kitaba geçerken her değişimde olduğu gibi bunda da tereddütlerin, tedirginliklerin yaşanması hem kaçınılmaz hem de olağandır. İnsanların yeme içme alışkanlıkları, üretim tüketim tarzları, ekim dikim şekilleri gibi hayatlarını oluşturan unsurlar modern hayatla birlikte, nasıl zamanla değiştiyse okuma yazma, not alma, not tutma alışkanlıklarımız da değişecek. Bunun en görüneni, mektubun yerini e-mailin/elektronik postanın, anlık mesajlaşma uygulamalarının almasıdır. Yirmi yıl öncesine oranla bugün mektup yazan ve gönderenlerin sayısını mukayese bile edemeyiz. Arada o kadar büyük bir fark vardır.

Soru şu: “Basılı kitap, ömrünü daha ne kadar sürdürebilir?” Buna, sanırım, hiç kimse bir tarih veremez. Bunun sebebi de, son zamanlarda hayatta yaşanan gelişme ve değişmelerin, öngörülemez bir hıza ulaşmasıdır. Belki yarın basılı kitaplar bir nostalji aracı haline gelecektir. Her zaman ve her yerde yeniliğe ve değişime açık olan kesimin gençlik olması hasebiyle, bugün yeni tarz kitaplara ilgiyi daha çok onlar gösteriyor. Bu sadece okumayla sınırlı değildir. Eğlence kültürü de bir önceki kuşaktan oldukça farklılaşmaktadır. Mesela dijital kültürle haşır neşir olan gençler, televizyondan, radyoyu saymıyorum bile, uzaklaşmaktadır. Yirmi otuz yıl öncesinin en önemli eğlenme aracı olan televizyon (ekranı), yerini bilgisayar ve akıllı telefon (ekranların)a bırakalı bir hayli vakit oldu.

Yayıncılar, yayınevleri kitap basmaktan vazgeçerler mi, şayet vazgeçerlerse bu ne zaman gerçekleşir? Şu bir gerçek ki, basılı kitap e-kitaptan daha maliyetli ve okuyucuya ulaşma konusunda zaman alan bir türdür. Bana kalırsa e-kitap, yayıncılar için ekonomik olarak daha cazip. Kâğıt, matbaa, depo, nakliye, kargo gibi masraflar yok. Belki yeni masraf kalemleri çıkabilir. E-yayın, yayıncılar için daha ekonomik, daha pratik. Yayıncının buna yönelmesini sağlayacak tek şey var bence, okuyucunun basılı kitaptan vazgeçip e-kitaba yönelmesi. Bu gerçekleştiğinde bugün elimize aldığımızda, kokusunu içimize çekerek okuduğumuz, kâğıda basılı olan kitap devrini tamamlamış olacaktır.

Sesli kitap, bugün e-kitaba nazaran daha çok ilgi gören bir tür. Evde büroda iş yaparken çalışırken, yolda yürürken, araç kullanırken vb. durumlarda kitabı dinleyebiliriz. Ancak kitabı seslendirenin sesinin inceliği kalınlığı, sesinin tonu dinleyeni etkileyeceği muhakkaktır. Basılı kitabı okuyan, kendi ruh dünyasında, kendi ruh dünyasına göre okur kitabı. Bu türün dezavantajı, basılı kitap ve e-kitap okuyucusunun not alma, altını çizme gibi kitabı okurken okuyucuyu canlı ve dikkatli tutan, ileride hatırlamasına imkân sağlayan edimlerden uzak olmasıdır.

Evet, her sahada olduğu gibi bu sahada da insanlık tarihinde benzeri görülmemiş bir değişim yaşanıyor. Bunun önüne geçmek, bunu engellemek, bunu durdurmak gibi bir durum söz konusu olamaz. Kesin olan şu ki insan bilgilenmeyi, okumayı, yazmayı, kültürel eserler vermeyi sürdürecek. Mühim olan bunların varlığını bir biçimde sürdürmesidir. Bir okuma aracı olan basılı kitap, amaç değildir. Amaç okumak, bilgi sahibi olmak, hayata anlam katmak, değer üretmektir.