Okumak, Ama Nasıl?

Hayat yolunda, başta okumak olmak üzere bütün amellerimizi Kerem sahibi Rabbimizin adını hatırdan çıkarmadan ve onun adıyla başlayarak gerçekleştirmeliyiz.

Musa KIRCA

Okumak insana özgü bir eylemdir. Yaratan Rabbimizi tanıma ve yaratılışımızın bilgisine doğru başlayan bir yolculuktur. Varoluşun gerçekliğini kavramsal bir düzleme yerleştirme gayretidir. Kitabımızda bu bağlamda ilk vurgu, ilk uyarı, insanın azgınlığına ve dönüşün hiç şüphesiz Rabbimize olacağıdır. O halde buradan ilk çıkarılacak sonuç varlığımızın ve hayatımızın merkezinde Rabbimizin olması gerekir. Hayat yolunda, başta okumak olmak üzere bütün amellerimizi Kerem sahibi Rabbimizin adını hatırdan çıkarmadan ve onun adıyla başlayarak gerçekleştirmeliyiz.

Modern insanın çıkmazı özgürleşme adına Rab ile bağını koparmış olmasıdır. Yüce Kitabımız bu sapkınlığa karşı insanı 14 asır öncesinden uyarır. Alak Suresi, baştan sona kadar bu sapkın insanı resmeder. Hidayet ile dalalet arasındaki ince çizgi Rabbini tanıyıp tanımamak arasından geçer. Bu ayırt edici çizgiyi doğru okumakla tanıyabiliriz. Bilmenin, fark etmenin en güvenilir yolu olan doğru okumak ile ilgili nasıl doğru okuma yapılır sorusu bizi çok önemli bir kavşağa ulaştırır.

Epistemolojik karmaşanın içine dalmadan basitçe okuma bilincini tanımaya çalışalım. Hemen herkes başlangıçta kitap sevgisini, okuma zevkini belirli bir kriter koymadan, o sırada içinde bulunduğu ruhsal durumuna uygun kitap türlerini tercih edip okuyarak elde etmeye çalışır. Sürekliliği olmayan duygusal, macera ya da fantastik kitaplardır okunan. Kişi henüz kitap nedir sorusunu kendine sormadığından, yazarı, içeriği üslubu vs. konular aklına bile gelmez, önemli olan sürükleyici olup olmadığıdır. Eğer okuduğumuz Jules Verne’nin bir kitabı ise, kaçınılmaz olarak arkadan yazarın bütün eserlerini okuruz. Çoğunlukla ilk okumaya Jules Verne ve benzeri yazarlar ile başlanıldığı için edebi değerlendirme konusunda bir fikrimiz olmaz. Bizi kitabın sadece olay örgüsü ve az veya çok sürükleyici olup olmadığı ilgilendirir. Bu durum en basit ifadeyle etkileşimsel bir okuma sürecidir, hayatımızda fazla yer kaplamamalıdır.

Zaman ve yaş ilerleyip, okuma konusunda belli bir birikime ulaşınca yavaş yavaş seçici olmaya başlarız. Kitap nedir sorusunu aşmış bir kişi olarak, hangi tür kitap, hangi yazarın kitabı veya hangi konuda bir kitap okumalıyım sorusunu sormaya başlarız. Artık yetkinlik düzeyimiz yükselmektedir. Böyle bir kişi şu yazarı okudum dediği zaman, onun o yazarın en azından en önemli eserlerini okuduğunu, yazarın kişiliği, üslubu, tarzı hakkında fikir sahibi olduğunu anlarız. Bu noktada okur için güven çok önemlidir. Değer verdiği kişinin yargılarına uyarak, okuma tercihi konusunda yanlış kararlar da vermek durumunda kalabilir. Kişinin hayat boyu süren okuma eyleminde elbette takip etmesi gereken kişiler olabilir. Ama sürekli birini takip ederek okumak insanı yetkinleştirmez, bilakis güdüleştirir, sağlıklı bir durum değildir. Zira yüce Kitabımızın ilk emri “oku”dur, “okuyun” değil. Öyleyse, ancak bireysel bir faaliyet olarak okumalı ve bilmediğimizi bilmeye çabalamalıyız.

Bireysel okumak da bir süreçtir. Belli bir birikime ulaşmış okuyucu, bireysel okumalarının yanında, ortak okuma, ders veya atölye çalışması diyeceğimiz faaliyetler gerçekleştirmelidir. Böylece okuduklarımızı başkalarıyla paylaşmış oluruz, amel defterimize hayırlı işler olarak kaydolur. Aynı zamanda ortak okumalar sayesinde okuduklarımıza kalıcılık kazandırırız. Aksi takdirde okuduklarımız zihnimizde sadece bir iz olarak kalır, ilmiyle amil olmayan kötü bir kimlik elde ederiz.

Her insan kendi okuma tarzını oluşturmalıdır. Okuduğumuz kitabın türüne göre okuma şeklimiz olmalıdır. Bilimsel bir eser okuyorsak, mutlaka notlar tutmamız gerekir. Bir sanat eseri okuyorsak, dil, üslup, tema vs. hususlarda işaretlemeler yapmamız gerekir. Okuma alışkanlığı kazanmış bir kişi sadece okumak için okumamalıdır. Her okuduğu kitap hakkında söyleyecek bir sözü olmalıdır.

İyi bir okuyucu, ben şu şu yazarları veya şu konularda şu kitapları okudum diyebilen kişidir. Ben bir yığın kitap okudum diyenin sözünün salih amel bağlamında bir kıymeti yoktur, kişiyi ancak değersizleştirir. Zira o kişi böyle okuyarak ne kendini, ne çevresinde olup biteni, dolayısıyla ne de rabbini tanımıştır, boşa zaman geçirmiştir.