Yeni Nesil Yayıncılık Üzerine Söyleşiler

COVID-19 küresel salgını dolayısıyla yayıncılık alanında pek çok yenilik yaşandı. Birçoğu ihtiyaçlardan kaynaklanan bu yenilikler beraberinde birtakım zorlukları da getirdi. Dijital yayıncılığın veya yeni nesil yayıncılığın arttığı bu süreçte, Türk toplumunun kitaba erişimi ve okuma oranlarında ciddi değişimler görüldü. Bilhassa sesli kitap ve elektronik kitap alanlarındaki gelişmeler yayıncılık dünyasını hareketlendirmiş oldu. Bu konuları ve daha fazlasını sizler için Hüseyin Doğru’ya (Damla Yayınları), Adem Koşkulu’ya (Kayıhan Yayınları), Ali Kemal Temizer’e (Beyan Yayınları), İsmail Akıncı’ya (İnsan Yayınları) ve Mehmet Kahraman’a (İz Yayıncılık) sorduk. Kendileriyle yayıncılığın dünü ve bugününe dair kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdik.

İstifadenize sunmazdan evvel söyleşimize katkı veren tüm yayıncı ve yazarlarımıza teşekkür ederiz.

İNSİCAM

(Çizgi: Hasan AYCIN)

Hüseyin Doğru

Damla Yayıncılık

S: Dijital yayıncılık alanında önemli gelişmeler yaşanıyor. Bu durum sizce basılı kitabı nasıl etkiler?

C: Son zamanlarda dijital kitap yayın alanında önemli gelişmeler yaşandığı doğrudur. Dijital kitap deyince aklımıza öncelikle e-kitap ve sesli kitap geliyor. E-kitapla ilgili olarak dünyada yapılan araştırmalarda 2015 ile 2019 yılları arasında bir düşüş olduğu görüldüğü halde 2020 yılından itibaren pandeminin de başlamasıyla beraber dünya çapında dijital kitaplara olan ilgi ani bir artışla karşılaşmış durumda.

Örneğin Amerikan Yayıncılar Birliği (AAP) verilerine göre e-kitap satışlarında 2020 yılında geçen yılın aynı dönemine göre %12,7 artış, sesli kitap indirmelerinde ise  %14,1 artış olduğu belirtiliyor.  2020 yılında e-kitapların toplam kitap adedine göre oranı %20 düzeyinde olduğu açıklanırken toplam gelirlerin ise %15.4’ünü karşıladığı açıklanmıştır. İngiltere’de ise e-kitap oranı 2020 yılında toplam kitap adedine göre %36 iken toplam kitap satış gelirlerine oranının ise %19’u olduğu ifade edilmektedir. Bu oran diğer Avrupa ülkelerinde %10 düzeyindedir. Ancak bağımsız kaynaklar 1 $ altındaki eski liste kitaplarının e-kitap olarak satışıyla bu rakamların arttığına dikkat çekmektedirler. Yine Amerikan Yayıncılar Birliği’nin (AAP) pandemiden sonraki dönem e-kitap tahmini beklentisi ise gelirin %15’ten %21’e yükselmesi olarak açıklanmıştır.

Türkiye’de ise pandemiden önce yapılan dijitalleşme çabalarında yetersiz sonuçlar alınmıştı. Örneğin %1’in altında e-kitap oranları görülmekteydi. 2019 yılında 61.000 basılı kitaba karşın 6.000 e-kitap yayınlanmıştı. Pandemiden sonra bu oranların %5’e kadar yükselebileceğini ümit ediyoruz. Burada yayıncılık sektörü açısından bir tehlike olduğunu düşünmüyorum. Sadece bir dönüşümden bahsedebiliriz. Tehlike kendini dönüştüremeyen yayıncılar için geçerli olabilir. Örneğin günümüzde eğitim yayınlarında dijitalleşme oldukça ileri bir düzeye geldi. Yanında dijital desteği olmayan eğitim kitapları artık satılamaz hale geldi. Akıllı tahtaya yönelik bu dijital destekler tamamen ücretsiz olarak kitabı alanlara şifreyle sunuluyor. Karekodlu konu anlatımları, video soru çözümleri ve interaktif olarak puan hesaplayan dijital testler eğitim yayıncılığında artık bir standart haline geldi. Burada devletin getirmiş olduğu akıllı tahta ve tablet sistemlerinin çok etkili olduğunu söyleyebiliriz.

 Aynı şeyi kültür kitabında göremiyoruz. Kültür kitabında dijital korsanın çok yaygın olması sektörü olumsuz etkiliyor. Aynı zamanda okuyucu kültürü bakımından yeni bir neslin yetişmesi gerekiyor. Z kuşağı dediğimiz yeni nesil, tamamen dijital dünyada doğdu ve dijital kitaplar okuyarak büyüyorlar. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde tamamen dijital kitaplardan zevk alacak yeni bir neslin geldiğini görüyoruz. Yayınevleri açısından bu bir tehdit değil ama aynı zamanda bir fırsattır. Bu dönüşümü gerçekleştiremeyen yayıncılar küçülecekler, dönüşümü gerçekleştirebilen yayıncılar ise büyüyerek devam edecekler diye düşünüyorum.

S: Son zamanlarda her şeyin yeni neslinden söz ediliyor. Yeni nesil yayıncılıktan da söz edebilir miyiz? Ne dersiniz?

C: Yeni nesil kavramı son zamanlarda müfredatla eğitim programlarına giren bir kavram. Yeni nesil sorular dediğimiz zaman daha ziyade bilgiyi ölçen sorular değil yorum gücünü ölçen, öğrencinin analiz yapmasını isteyen sorular kastediliyor. Bu nedenle sadece bilgiyi bilmenin yeterli olmadığı, doğru yorum ve analizler yapabilen öğrencilerin yetişmesi için kurgulanan sorulara “yeni nesil” deniyor. Son zamanlarda sınav soruları da bu tarzda sorulardan oluşmaktadır. Eğitim yayıncılığında yayınevlerinin yeni nesil sorularla kendini yenileyebilmesi oranında başarılı kabul ediliyor.

S: Genel anlamda yayıncılık sektörü açısından da yayıncıları “Eski Nesil Klasik Yayıncılar” ve “Yeni Nesil Yayıncılar” olarak ayırmayı düşünürsek neler söyleyebiliriz?

C: Birincisi pazarlamada yeni nesil kavramı, yayıncılıkta yeni nesil kavramı, yayıncılık materyallerinde yeni nesil kavramı gibi pek çok konu öne çıkmaktadır. Yazar okur ilişkisi, yayınevi okur ilişkisinin yeni nesil kavramı ortaya çıkmaktadır. Ben pandemi sürecinin bütün bunları tetiklediğini düşünüyorum. Örneğin yazarların pandemide verimliliği buna örnek gösterilebilir. Yazar-okur ilişkisi çerçevesinde pek çok yazarımızın internet mecrası üzerinden sohbetler yapıyor olması bunun öncüleri olduğu söylenebilir. Yayınevi açısından tamamen dijital yayıncılıkta artıştan söz edebiliriz. Örneğin evden çıkmadan kitap okuma ihtiyacının ortaya çıkması e-kitapların talep görmeye başlamasına sebep olmuş bulunuyor. Dolayısıyla yayınevlerinin artık kitaplarını yayınlarken hem basılı kitap hem de e-kitap şeklinde yayınlamaya başlamaları bir fırsat olarak ortaya çıkmış bulunuyor.

Ayrıca sesli kitap fırsatı da önümüze çıkmış bulunuyor. Sesli kitaplar daha ziyade okumayı sevmeyen ama bilgiye erişmekten hoşlanan kişilere hitap ediyor. Örneğin trafikte arabasıyla saatler geçiren ve bunu her gün yapmak zorunda olan yüzbinlerce insan artık yol süresini tamamen sesli kitap dinlemeyle verimli hale getirebiliyor. Yaşı 60 ve 70 civarında olan eski nesil insanlar bile haberleri sesli sunan uygulamaları tercih ediyor.  Bu konuda sadece sesli kitap satışı yapan internet sitelerinin sayısının birdenbire son bir yıl içerisinde arttığını görüyoruz. Bu da talebin aslında artmakta olduğunu gösteriyor. Yeni nesil yayıncıların sesli yayına mutlaka önem vermesi gerektiğini düşünüyorum.

Ayrıca çocuk kitapları alanında “etkileşimli kitap” fırsatı da doğmuş bulunuyor. Etkileşimli kitap, kitapların hem sesli olduğu hem de çocukların dokunmasıyla kitap ile interaktif etkileşimler yapabildiği müzikli ve animasyonlu kitaplar anlamına geliyor.
Yani yeni nesil yayınevlerinin bahsettiğim etkileşimli çocuk kitaplarını yapması mutlaka önem arz ediyor.

Pazarlamada yeni nesil anlayışı daha da gelişmiş durumda. Bu da sadece kitabevleri ve dağıtımcı üzerinden satılan klasik satış kanalı anlayışının dışına çıkmak anlamına geliyor.  Birincisi kitaplarınızı İngilizce e-kitap yaparak dünyaya Amazon benzeri kuruluşlar aracılığı ile satabiliyorsunuz. İkincisi Türkçe e-kitap satışının yanında fiziksel kitapların da internet siteleri aracılığıyla satışı gittikçe önem kazanmış bulunuyor. Pandemiden sonra yaşanan internet üzerinden fiziksel kitap satışı patlaması bunun açık örneğini gösteriyor. Çünkü evinden çıkmak istemeyen insanların artık evine internet üzerinden sipariş vererek satın alma alışkanlığını kazandığını düşünüyorum. Eskiden kredi kartını internete vermeye korkan insanlar bu süreçte kredi kartıyla alışveriş yapmanın kolaylığının faydasını ve ekonomikliğini görmüş ve yaşamış bulunuyorlar. Sadece kitapta değil diğer ürünlerde de bunu yaşadılar. Dolayısıyla bu alışkanlığın pandemiden sonra da devam edeceğini düşünüyorum. Yani yeni nesil yayınevlerinin pazarlama stratejilerinin de ona göre değişeceğini hesaplamamız gerekiyor.

Ayrıca reklamcılıkta da yeni nesil anlayışın yerleştiğini görüyorum. Örneğin eğitim yayıncılığında kitapların içeriğinin tamamen dijital yollarla anlatıldığı programlar yaygınlaşmış durumda. Dijital katalogların kitabevleri gruplarına, öğretmen gruplarına paylaşım siteleri vasıtasıyla çok kolaylıkla gönderilebildiği bir ortama geldik. Yine kitapların video tanıtımlarının sosyal medya üzerinden ve paylaşım grupları üzerinden bütün eğitim dünyasına kolaylıkla yayılabildiğini gördüğümüz bir dünyaya geldik. İşte yeni nesil bir eğitim yayıncısının bütün bu dijital olanakları iyi kullanması gerektiğini söyleyebiliriz.

S: Okur ile yayınevi arasında bir ilişkiden söz edebilir miyiz? Okurlar, okudukları kitaplar hakkında (olumlu veya olumsuz) geri dönüş yapıyorlar mı?

C: Okul ile yayınevi arasında bir ilişki elbette vardır. Bundan söz etsek de etmesek de bu ilişki zaten var olmuştur. Örneğin kültür yayıncılığından söz edersek; kitapların mesajını benimseyen kimseler bu kitapları tavsiye ediyorlar; kendi sosyal mecralarında paylaşıyorlar, eğer öğretmen iseler öğrencileri ile paylaşıyorlar. Eğer benimsenmeyen hatalı görüşler var ise bu yayınevine mail yoluyla iletiliyor. Eğer yayıncı bu geri dönüşleri değerli olarak görüp bir takım düzeltmeler yapabiliyorsa bu yayınevi için artı puandır. Yayınevinin oluşturduğu belli bir fikri seviye, belirli bir fikri düzey, belli bir misyon varsa aynı misyonu paylaşan kişiler tarafından da desteklenmek suretiyle aslında bir işbirliği oluşuyor. Kültürel yayıncılık alanında bunun önemli olduğunu düşünüyorum.

Özellikle 40 yıl 50 yıl faaliyetini sürdüren yayıncıların bir müddet sonra insanlardan “ben sizin yayınevinin kitapları ile büyüdüm” cümlelerini duyuyor olması, aslında büyük bir okur-yayınevi ilişkisinin -iletişim olmasa bile- var olduğu anlamına geliyor.

Eğitim yayıncılığında okur-yazar, yazar-öğretmen-öğrenci ilişkisinden bahsedebiliriz. Burada soruların hatalı olması durumunda çok sayıda tepki alınabiliyor. Kültür yayıncılığından çok daha fazla tepkiler gelebiliyor. Örneğin bir deneme sınavı yayınlayan bir yayınevinin sorusunda bir yanlışlık bulunduğu zaman veya bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet verecek ve muğlaklık bulunduğu zaman çok sayıda geri dönüş öğretmenlerden, öğrencilerden ve velilerden gelebiliyor. Çünkü aldığı puan diğer öğrencilerle olan kıyaslamasında çocuğun motivasyonunu olumlu ya da olumsuz etkileyebiliyor. Bu nedenle eğitim yayıncılığında hata payı çok azdır diyebiliriz. En küçük bir hatayı okuyucu öğretmen veli affetmediğinden eğitim yayıncılığının çok dikkatli ve uzman kişilerce yapılması gereken bir alan olduğunu düşünüyorum.

Çocuk yayıncılığı açısından bakacak olursak çocukların hassas psikolojik ve pedagojik seviyelerinin gözetilmediği durumlarda toplum baskısı, veli baskısı, okuyucu tepkisi çok hassas olabilmektedir. Bu nedenle çocuk yayıncılığının zor ve en hassas alanlardan biri olduğunu düşünüyorum. Örneğin bir masalda verilen mesajın okuyucu tarafından beğenilmemesi durumunda mail yoluyla veya başka yollarla bu tepkinin hemen iletildiğini görebiliyoruz. Ancak toplumumuzda maalesef olumsuz mesajların iletilmesi konusunda bir hassasiyetin var olmasına karşın, olumlu mesajların iletilmesi konusunda böyle bir hassasiyetin var olduğunu söyleyemeyiz. Yani memnun olunan, beğenilen bir içerik hakkında çok da fazla övgü dolu sözler işitemeyebilirsiniz. Ancak bu satışlara yansır ve uzun vadede yayınevinin imajına ve prestijine olumlu etki eder.

Yeni nesil bir yayınevinin mutlaka geri besleme sisteminin organize edildiği ve kendisine yapılan geri dönüşlerin mutlaka değerlendirildiği, mutlaka geri dönüş yapıldığı bir sistem kurması gerekir. CRM (Customer Relationship Management) ya da “Müşteri İlişkileri Yönetimi”  sisteminden azami fayda sağlayacak şekilde denetleme mekanizmaları da kurulması gerekir. Okuyucu bazen kendisine yapılan doyurucu bilgilendirme sayesinde ne kadar kurumsal ve titizlikle çalışıldığı konusunda bir fikir sahibi olur ve yayınevine olan güveni daha da artar. Aslında okuyucu bir yayınevi için müşteridir ve bilimsel olarak “Müşteri İlişkileri Yönetimi” yani CRM yapılmalıdır ve okuyuculardan gelen yorumlara göre stratejiler geliştirilmelidir.

Adem Koşkulu

Kayıhan Yayınları

Soru: Dijital yayıncılık alanında önemli gelişmeler yaşanıyor. Bu durum sizce basılı kitabı nasıl etkiler?

C: Dijital yayıncılık alanında dünyada olduğu gibi Türkiye’de de baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor. Şöyle ki; bilginin en kısa zamanda yerine ulaşabilmesi için birçok formüller geliştirildi. Dünyanın öbür ucundaki bir bilgi en kısa zamanda diğer uca ulaşabiliyor. Bu, kısa bir mesaj olacağı gibi sayfalar dolusu kitap da olabiliyor. Hatta kamyonların bile tek seferde götüremeyeceği kitapları ya da resimleri saniyeler içinde ulaştırmak istediğiniz yere ulaştırabiliyorsunuz. Anlatmak istediklerimi buraya kadar müspet sayabiliriz. Ancak bütün bunların bir de menfi yönleri var.

Doğru bilginin karşısında yanlış bilgi, iyi haberin karşısında kötü haber, güzelin karşısında çirkin, iyi eserin karşısında kötü eser hep olduğu gibi dijital alanda da var. Biz, inancımız ve itikadımız üzere doğruya ve güzele talibiz. Bu vesile ile dijital dünyada alanımız kısıtlı olarak algılansa bile ben öyle görmüyorum. Çünkü uluslararası fuarlara da katılım sağladığımız için neşrettiğimiz eserleri yabancı meslektaşlarımıza sunma imkânı bulabiliyoruz.

Şimdi gelelim sorunun cevabına; dijital yayıncılık ne kadar gelişirse gelişsin, basılı kitabın yerini tutamaz. Bu zamana kadar da çeşitli yöntemler denendi. Çok da başarılı olunamadı. Gerçek kitap okuyucuları kitaplarını alıp koklamak ister, okuyup rafına koymak ister, raflarında onları yıllarca seyreder, gerekirse zaman zaman yine karıştırmak ister. O, onun için büyük bir mirastır.

S: Son zamanlarda her şeyin yeni neslinden söz ediliyor. Yeni nesil yayıncılıktan da söz edebilir miyiz? Ne dersiniz?

C: Yeni nesil yayıncılık dediğimiz az önce anlattığımız dijital yayıncılık olabileceği gibi kısa zamanda dijital cihazlardan faydalanılarak basılı kitap haline getirebilme hadisesine de yeni nesil yayıncılık diyebiliyoruz.

Normal şartlarda bilginin kitap haline gelebilmesi için uzun zaman harcanır. Yazım, editörlük hizmetleri, tashih işlemleri, matbaa, baskı, cilt vs. şimdi tüm bunları tek bir bilgisayardan ve dijital baskıdan faydalanarak bir günde kitap yapabilirsiniz. Ancak ben buna da karşıyım. Özensiz hazırlanan bir yemek, yerken size nasıl zevk vermiyorsa özensiz hazırlanan bir kitap da zevk vermez.

S: Okur ile yayınevi arasında bir ilişkiden söz edebilir miyiz? Okurlar, okudukları kitaplar hakkında (olumlu veya olumsuz) geri dönüş yapıyorlar mı?

C: Elbette söz edebiliriz. Okur, bizim en büyük velinimetimiz. Elli yıllık yayın hayatımızda bize en büyük desteği veren, okurlarımızdır. Bununla ilgili öyle güzel dönüşler alıyoruz ki bizleri ziyadesiyle memnun ediyor. Gerek müelliflerimizle gerek okurlarımızla elli yıldır bu zevki yaşıyoruz. Onların kütüphanelerinde bizim de emek verdiğimiz eseri görünce ya da eser hakkında görüşlerini bizimle paylaşınca azmimiz bir o kadar daha artıyor ve hakikaten güzel bir hizmet yaptığımızı hissediyoruz. Bu konuda bizi en çok heyecanlandıran şey de şu oluyor: Okur bizden kitap almış, biz onu tanımıyoruz. Yıllar sonra birisi geliyor söze şöyle başlıyor: “Rahmetli babam bu kitabı sizden almış, geçenlerde bir konu hakkında araştırma yapmam gerekiyordu. Bir baktım sizin neşretmiş olduğunuz eserde bu bilgiler var. Ancak falan sayfanın falan satırında anlatım bozukluğu ya da tashih edilecek bir yer buldum. Kitaptan çok faydalandığım gibi bu hatayı da size bildirmeden rahat edemedim” diyerek bize ulaşan ikinci ve üçüncü nesil okurlar da oluyor.

Son olarak şu atasözünü söylemek isterim: “Öldükten sonra iyi anılmak istiyorsanız ya güzel şeyler yazın ya da yazılmaya değer işler yapın.”

Ali Kemal Temizer

Beyan Yayınları

S: Yayıncılık alanında önemli değişimler yaşanıyor. Dijital Yayıncılık veya Yeni Nesil Yayıncılık’tan söz ediliyor. Bu durum basılı kitabı nasıl etkiler? Kitabın geleceği konusunda ne düşünüyorsunuz?

C: Yeryüzündeki hayatın, son yıllarda büyük bir değişim geçirmekte olduğu bir gerçek. Hatta daha iddialı bir söylemle 2000’li yıllardan sonra yeni bir çağa girdiğimizi söylememiz de mümkün. “Dijital Çağ”  veya “İnternet Çağı” diyebileceğimiz bu yeni dönem, ekonomiden sosyal hayata, eğitimden siyasete kadar pek çok alanı yenden şekillendirmeye başladı.

Bu değişimin kültür dünyasında yaptığı etkinin, diğer tüm alanlardan daha sert olduğu da görünüyor. Yakın zamana kadar en etkin kültürel araçlar olan Kaset-CD, Radyo, Sinema, Günlük Gazeteler, Haftalık veya Aylık Dergiler ciddi darbeler aldılar.

Yeni bir çağa girildiğinin öncüsü sayılabilecek televizyonun icadı, sosyal hayatı etkilemiş ve o günlerin en etkili iletişim ve kültür aracı olan radyoyu tahtından indirmişti. Fakat kısa bir süre sonra radyo tekrar etkili günlerine geri döndü. Çünkü yeni hayat tarzında otomobil, imtiyazlı insanların sahip olduğu bir araç olmaktan çıkmış, değişen ekonomik dengelerin sonucu olarak daha yaygın bir kullanım imkânına sahip olmuştu. Araba kullanırken, televizyon izlemek mümkün olmuyordu. Bu nedenle radyo, tekrar etkin bir şekilde hayatımızdaki yerine geri dönmüş oldu. Fakat kaset veya CD’ler, günlük gazeteler ve dergiler, radyo kadar şanslı olamadılar. Her geçen gün daha fazla kan kaybetmeye başladılar. Bugün gelinen noktada, devletin Basın İlan Kurumu aracılığıyla yaptığı destekler ve kamu reklamları olmasa, kâğıda basılı gazetelerin yayınlanması mümkün görünmemektedir. 

Bu değişimden kitabın da nasibini almaması mümkün olamazdı, nitekim aldı da.

Bu “yeni çağ”, kitap dünyasını da yeniden şekillendirdi. Değişen kültürel platform, bir dönemlerin etkin yayın araçlarını tarihten sildi. Popüler kültürü destekleyen yeni yayın türlerini eskiden olduğundan daha etkili hale getirdi. İnternetin herkese kolay ulaşılmasını sağlayan yaygın haber ağları, bazı kitapların duyurulması ve tanıtımına yaptıkları katkıdan dolayı büyük satış rakamlarının oluşmasını sağladı. Bu süreçte hem basılan kitap miktarları arttı hem de bazı kitapların önemli satış rakamlarına ulaşmasına yol açtı.

Bugün kimi popüler yazarların kitapları, yılda beş yüz bin tirajını rahatlıkla aşar hale geldiler. İnternet çağının şöhretler kervanına yazarları da dâhil etmesi, hem kitabın ömrünü hem de tirajını arttırmış oldu.

Buna rağmen bu yeni çağın, yayıncılık dünyasında mevzi kaybettirdiği türler de oldu. Bunların başında sözlükler, ansiklopediler ve ciltli takım kitaplar gelmektedir.

Bir dönemlerin en gözde yayın türleri olan sözlükler ve ansiklopediler, yeni bilgi aracı olan bilgisayarlar ve akıllı cep telefonlarıyla rekabet edemez oldular. Pek çok maddeye ve kelimeye, bir tuşla daha kolay ve neredeyse ücretsiz olarak ulaşılabilmesi, öncelikle bu iki yayın türünü neredeyse piyasadan sildi.

Ciltli takım kitaplar da, internet ortamında süratle yayılan ve bir nevi korsan kitap niteliğindeki PDF’leri engelleyememenin bedelini, yayın dünyasından çekilmekle ödemektedirler.  5 veya 10 ciltlik bir kitabın yayınlanabilmesi, ciddi zaman ve maliyet gerektiren bir yatırımdır. Yıllar süren bu zahmetli ve pahalı işin sonunda kitabın piyasaya çıkışıyla birlikte, ortalama bilgisayar kullanma kültürüne sahip birisi tarafından taranarak PDF formatına dönüştürülmesi ve internet aracılığıyla hiçbir bedel ödenmeden herkesin bilgisayarına indirip kullabileceği bir hale getirilmesi mümkün olabilmektedir.

Bu nedenle bugün artık marka sayılabilecek birkaç sözlük, ansiklopedi ve takım kitap dışında yeni yayınlardan söz etmek mümkün olamamaktadır.

Özgün araştırmalar, romanlar, çocuk kitapları, nitelikli yayınlar ve prestij kitapları şimdilik bu değişime direnmeye devam ediyor olsalar bile gelecekleri konusunda soru işaretleri devam etmektedir.

Pek çok konuda olduğu gibi kitap konusunda da gelecekle ilgili konuşmak veya kesin yorumlarda bulunmanın ciddi riskler taşıdığı unutulmamalıdır.

S: Son zamanlarda her şeyin yeni neslinden söz ediliyor. Yeni nesil yayıncılıktan da söz edebilir miyiz? Ne dersiniz?

C: Hayatın süratle değiştiği doğrudur. Değişimlere hazırlıksız yakalanmanın, telafisi mümkün olamayacak sonuçlar doğurabileceği de unutulmamalıdır. Bu durum bizi ister istemez gelecekle ilgili daha çok düşünmeye, analiz yapmaya ve muhtemel değişikliklere karşı hazır olmaya zorlamaktadır.

Fakat gelecekle ilgili yapılacak yorumların isabeti her zaman şüpheli olacaktır. 2008 yılında Davos’ta yapılan toplantılardan birinde, bir gelecek yorumcusu şöyle bir öngörüde bulunmuştu: “Yakın bir gelecekte, petrolün varili 500 dolar olacak; su, petrol gibi borsaya sahip olacak; Afrika, dünya ekonomisinin ve siyasetinin en önemli aktörlerinden biri olacak, kitap ömrünü tamamlayacak…”

Zaman bu yorumcuyu haklı çıkarmadı. Bu yorumu yapan analizci bugün belki de yaşamıyordur ama kitap hâlâ varlığını devam ettiriyor. Muhtemeldir ki bir süre daha devam ettirecek.

Günümüzde, kitabın geleceği ile ilgili pek çok yorum yapılmaktadır. Dijital gelişmelerin kitabı nasıl etkileyeceği, sesli kitapların geleceğinin olup olamayacağı, e-kitabın yaygınlık kazanıp kazanamayacağı gibi pek çok sorunun cevabı merak edilmektedir.

Dijital yayıncılık veya yeni nesil yayıncılık da bu bağlamda tartışılan konuların başında gelmektedir.

Bilindiği gibi Dijital Yayıncılık, en kısa tanımıyla kâğıt kullanılmadan yapılan yayıncılıktır. İnternete bağlı bir bilgisayarla her yerden rahatlıkla yapılabilecek bir yayıncılık anlamına gelmektedir. Büyük mekânlara, kalabalık kadrolara ve büyük sermayelere ihtiyaç duymaz. Üretilen kültürel değerlerin çok kısa sürede, pek çok yere ulaştırılmasını mümkün kılmaktadır.

Dijital yayıncılığın bu özellikleri, kâğıda dayalı yayıncılığa karşı büyük avantajlar sağlamaktadır.

Kitap, dijital yayıncılığa karşı ilk savaşını “e-kitap”a karşı verdi.

İlk defa 1990’ların sonuna doğru piyasaya çıkmaya başlayan e-kitaplar, 2000’li yılların başında büyük sükse yapmaya başlamıştı. Hatta dünyanın en büyük kitap satış platformu olan Amazon’un verilerine göre e-kitapların satışı, kâğıda basılı kitapların sayısını geçmişti.

Türkiye’de ise ilk e-kitap, 2010 yılında satışa sunuldu. İlk yıllarda yoğun ilgi görse de zaman içinde beklenen atılımı yapamadı. Batıdaki kadar gelişmedi ve kâğıda basılı kitabı tahtından indiremedi. Bugün için ülkemizde ciddi anlamda bir e-kitap yayınından söz etmek mümkün görünmemektedir.

Kâğıda basılı kitapların, e-kitap’a karşı sergilediği direnişi, mevzi kaybetmeyişini, iki sebebe bağlayabiliriz. İlki; eğitim hayatımızda teknolojik aletlerin Batı toplumları kadar yaygın olmaması. Çünkü çocuklarımız eğitimlerine kâğıda basılı kitapla başlıyorlar. Bu ilişki daha sonraki yıllarda da devam ediyor. Okullarda dağıtılan tabletler veya akıllı tahtalar, henüz kitabı tahtından indirecek bir yoğunluğa ulaşmadığı için kitabın, okurla okul çağında başlayan ilişkisi daha sonraki yıllarda da devam ediyor. İkincisi; bir doğu toplumu oluşumuz. Tüm doğu toplumları gibi biz de teması önemseyen, bundan mutluluk duyan bir toplumuz. Sevgimizi de öfkemizi de temasla belirtiriz. Sanal dünya henüz hayatımızda yeterince etkili değil. Bu nedenle bir kitaba dokunduğumuzda duyduğumuz hazzı, bilgisayarda veya tabletlerde okuduğumuz kitapta duyamıyoruz.

Son yıllarda açılan, içinde internet bağlantısı ve e-kitapların da bulunduğu, bu nedenle “Zenginleştirilmiş Kütüphane”nin kısaltılmışı olarak kullanılan Z-Kütüphanelerin sayısının artması veya Kültür Bakanlığı’nın kütüphaneler için e-kitap alımına karar vermesi, e-kitap sayısında bir artışa sebep olacaktır. Buna rağmen e-kitabın, kâğıda basılı kitabın yerini alabilmesi yakın gelecekte pek mümkün görünmemektedir.

Son yıllarda yıldızı parlayan kültür araçlarından biri de “Sesli Kitaplar” oldu. Uluslararası pek çok şirket bu alanda ciddi yatırımlar yaptılar ve başta klasikler olmak üzere pek çok kitabın, popüler kültürün sevilen sanatçıları tarafından seslendirilmelerini sağladılar. Yoğun reklam kampanyaları, bu türün hem etki alanını arttırdı hem de e-kitaptan daha kalıcı bir yayın aracına dönüştürdü. İnternetin her alanda hem ücretsiz hem de kolay ulaşılabilir oluşu, sesli kitabı gelecekte daha çok kullanılan bir yayın aracı haline getirecek gibi görünmektedir.

Yeni nesil yayıncılığın da yayın dünyasında matbaanın icadı kadar önemli değişikliklere yol açacağını söylemek bir kehanet olmayacaktır. Yeni nesil yayıncılık, bireyselleşen, her şeyi kısa ve öz almak isteyen, sabit bir mekâna ve araca bağlı olmak istemeyen yeni kuşakların taleplerine en uygun yayıncılık türü olarak etki alanını gittikçe arttırmaktadır.

Yeni kuşaklar artık televizyon izlemek istemiyor, gazete okumuyor, yalnızlığı tercih ediyor ve sohbet ortamlarında bulunmaktan hoşlanmıyorlar. Daha da ileri noktada kendilerini bir ülkeye veya bir topluma ait saymak istemiyorlar. Dünya vatandaşı olmayı, dünyaya hitap etmeyi ve dünyanın her tarafıyla iletişim içinde olmayı tercih ediyorlar.

Yeni neslin yaşadığı bu değişimin, kendine uygun bir yayıncılık türünü oluşturması kaçınılmazdır.  Yeni neslin yayıncılığı, eski tür yayıncılığın geleceğini ciddi oranda etkileyecektir. Muhtemelen bizim kuşak, kâğıda basılı gazeteleri okuyan son kuşak olacaktır. Youtube, Facebook, Twitter ve Instagram gibi sosyal medya platformlarının, gazete, radyo ve televizyonların yerini alacağını söylemek yakın tarihli bir tahmin olur. Daha uzun vadeli bir tahmin ise, isteyen herkesin kişisel gazete, televizyon ve radyo işlevi göreceği bir değişimden bahsetmek olacaktır.

Sözün özü, şekil değiştirse de yazı, kitap veya yayıncılık, hayatın merkezinde olmaya devam edecektir. Yeryüzündeki hayat, Kitab’ın belirttiği gibi başlamıştı, yine Kitab’ın belirttiği bir tarzda sona erecektir. İster Allah katında olduğuna inanılan ve bütün nesne ve olaylara ilişkin ilâhî ilim ve takdirin kayıtlı bulunduğu kitap anlamındaki  “Levh-i Mahfuz”, ister Hz. Âdem’den başlayarak bazı peygamberlere gönderilen, sayfaların çoğulu anlamındaki “Suhuflar”, ister vahiylerin mücessem kalıpları olan “Kutsal Kitaplar”; ister sembolik de olsa kişisel kaderlerin alınlara yazılı oluşu, ister bu dünyadaki yapıp ettiklerimizin omuzlarımızdaki meleklerce kayda alınması, isterse Kıyamet gününde önümüze konacak olan amel defterlerimiz gibi olguların tamamı, yazının veya kitabın, iki dünyada da hayatımızın ayrılmaz parçaları olduğunu göstermektedir.

İsmail Akıncı

İnsan Yayınları

S: Dijital yayıncılık alanında önemli gelişmeler yaşanıyor. Bu durum sizce basılı kitabı nasıl etkiler?

C: Elektronik kitap (PDF, e-book, Kindle vb.) formatlar ve aplikasyonlarla artan dijitalleşmeye ek olarak bildiğiniz üzere son zamanlarda sesli kitap uygulamaları da eklendi. Ki bu sesli kitap uygulamaları henüz çok yeni sayılır ve tam anlamıyla yayılmış durumda da değil. Birkaç yıl içinde ciddi bir artış gösterecektir, diye tahmin ediyorum. Tüm bu dijitalleşme basılı kitap alanını nicel anlamda elbette etkilemekte. Ama bu daha çok popüler, dolayısıyla satışı yüksek kitap yayıncılığını daha fazla etkilemekte. Bizim gibi belli bir çizgide ve seviyede yayıncılık yapan orta ölçekli yayıncıları onlar kadar etkilememekte.

Akademik, klasik, ağır düşünsel metinlerin okuru, kitapla kısmen organik bir ilişki kurmak zorundadır. Bu basılı kitap romantizmi değil, tabii. Ciddi kitaplar ve ciddi okuyucular kitabı eline alır, onunla cedelleşir veya onu yol gösterici bir harita gibi didik didik eder. İşin organik ve romantik boyutu da ayrıdır. Dolayısıyla dijitalleşme -en azından şimdilik- olumsuz anlamda ve çok ciddi boyutlarda basılı kitap sektörünü sekteye uğratmakta diyemeyiz.

Meselenin bir de ontolojik yönü var: Teknolojinin sunduğu temel imkânlar hemen hemen her sektörde “kolay”, “hızlı” ve “ucuz” erişimdir. Bu bir yönüyle imkân, diğer bir yönüyle ciddi bir zaaftır. Kolay, hızlı ve ucuz bir şekilde elde edilen şeyler yine aynı şekilde elden (yahut gözden) çıkar. Hepimizin telefonunda, tabletinde, bilgisayarında dijital kitaplar/metinler vardır. Özellikle pandemi sürecinde ulusal ve uluslararası birçok kütüphane kitaplarını dijital erişime açtı ve hatta sosyal medya üzerinden paylaşılıp duruldu. Ama kaç kişi bu erişim imkânlarını hakkıyla kullandı, arşivledi veya okudu? Yani insanın insanla olduğu gibi eşyayla da kurduğu ontolojik bir bağ vardır. Dijitalleşme, bu bağı zayıflatan ve hatta koparan bir zemin. Bağ kurmak için inşa edilen ağ’ın bu bağ’ı koparması; kaderin cilvesi veya eşyanın tabiatı diyelim.

Sezai Karakoç’un “Hızırla Kırk Saat”te dile getirdiği “Kâğıt endüstrisinde müthiş bir gerileyiş tekniği / Papirüs / mermer / Tuğla / Ceylan derisi / İpek / Kumaş / Odun / Saman / Kepek” vaziyet ek olarak kâğıtsızlık (dijitalleşme) bu “gerileyişin” son halkası olabilir tabii.

S: Son zamanlarda her şeyin yeni neslinden söz ediliyor. Yeni nesil yayıncılıktan da söz edebilir miyiz? Ne dersiniz?

C: Çağımızı, olumlu-olumsuz tüm anlamlarını hesaba katarak “inovasyon” çağı olarak niteleyebiliriz. Her şeyin “yeni(lenmiş)” bir formu ortaya çıkmakta. Aksi takdirde “zamanın ruhu”nun gerisinde kalmışçasına varlık sahasından siliniyor. Kil tabletlerden dijital tabletlere geçiş bunun en güzel ve ironik örneklerinden biri. Yayıncılık da bundan payını alıyor, alacak. Bildiğimiz kadarıyla Amazon başlattığı “bireysel yayıncılık” olarak isimlendirebileceğimiz uygulama ile birçok süreci (en önemlisi de matbaa sürecini) ortadan kaldırarak yine “kolay”, “hızlı” ve “ucuz” yayıncılık “imkânları” sunmakta. Benzer bir uygulamayı Türkiye’de KDY (Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık) uygulamasıyla görmekteyiz. Henüz başlangıç aşamasında olan uygulama muhtemelen ilerleyen zamanlarda oldukça ilgi görecektir. Zira yayınevleri (tabii nitelikli olanları) rastgele kitap basmazlar; yayın kurulunda gelen dosyalar değerlendirilir ve çeşitli sebeplerle elenir. Yayıncının “kahrını” çekmek ve beklemek istemeyen “yazarlar” artık doğrudan ve istedikleri biçimde, sayıda çalışmalarını yayımlama imkânlarına kavuştular, kavuşacaklar. Bu niceliksel imkân niteliksel bir zaafa dönüşmez umarım diyeceğim ama bu temenni de varlığın doğasına aykırı sanırım.

S: Okur ile yayınevi arasında bir ilişkiden söz edebilir miyiz? Okurlar, okudukları kitaplar hakkında (olumlu veya olumsuz) geri dönüş yapıyorlar mı?

C: Nitelikli ve has okur ve yayınevi arasında çok sıkı bir ilişkiden bahsedilebilir. İyi okurun takip ettiği kitaplar gibi takip ettiği yayınevleri vardır. Kitap fuarları bu ilişkiyi/bağı kurmak, sıkılaştırmak, ölçmek güzel ortamlardır. Okurun yayınevini yokladığı, yayınevinin okurun nabzını tuttuğu bu yüz yüze ilişki imkânı pandemi süreciyle birlikte sekteye uğrayınca dijital ortamdaki iletişim imkânları daha sık kullanılır oldu tabii. Öncesinde de mektup, e-mail, şikâyetler, talepler, tebrikler aldığımız gibi şimdi de iletişim süreci devam ediyor okurumuzla. Bu, yaptığımızın “karşılıksız” bir şekilde karşılık bulduğunun göstergesi ki memnuniyet verici. Sosyal medya etkileşimlerine (mesajlar, menşınlar vs.) kayan bu iletişim sürecinde her okurumuza cevap veremesek de, taleplerini yahut şikâyetlerini görüyoruz en azından. İnsan Yayınları’nın okuyucu nezdinde gördüğü ilgi bizi daha diri tutmakta ve azimli kılmakta.

Mehmet Kahraman

İz Yayıncılık

S: Dijital yayıncılık alanında önemli gelişmeler yaşanıyor. Bu durum sizce basılı kitabı nasıl etkiler?

C: Dijital kitabı sesli kitap ve e-book olarak iki konuda değerlendirmeliyiz. E-book umduğum kadar etkili oldu diyemem. Kitabın kokusu veya selülozun tadı gibi romantik cümleler kurmayacağım. Yine de dünyada çok büyük bir e-book pazarından söz edebiliriz. Dünyada da örneklerine baktığımızda basılı kitabın yerini almaktan çok onunla birlikte yürüyen bir pazar olarak görüyorum. Sonuçta e-book çok tercih edilmiyor desek de bir Wattpad gerçeği de var. Bugün karşılık bulmasa da ülkemizde de e-book türü bugünden daha çok tercih edilen hale gelecektir. Ancak sizin de kastettiğinizi sandığım “sesli kitap” için aynı kayıptan söz edemeyiz. İnsanların otomobilde, trende, vapurda, otobüste giderken bile dinleyebildiği sesli kitap tercih edilmeye başladı. İz Yayıncılık olarak bizim de sesli kitap tecrübelerimiz var ancak sesli kitaba biraz şartlı bakmak durumundayız. Biraz daha dikkat gerektiriyor bu tür. Her kitap sesli kitaba uygun olmayabiliyor ya da sesli kitapta daha çok dikkat eksikliği yaşanmayacak eserler tercih edilebiliyor. Bu yüzden basılı kitabın yerini almak yerine farklı bir mecra oluşturdu diyebiliriz, sesli kitap için. Bu teknolojik zenginliği de özellikle daha çok okura ulaşmak anlamında değerlendirebileceğimizi düşünüyorum. Eskiden daha sık karşılaştığımız şimdi de tek tük olan radyo tiyatrolarını bu yeni mecraya örnek gösterebiliriz.

S: Son zamanlarda her şeyin yeni neslinden söz ediliyor. Yeni nesil yayıncılıktan da söz edebilir miyiz? Ne dersiniz?

C: Bu bahsettiğimiz gelişmeler ve bunlara uyum sağlama süreci yeni nesil yayıncılığın ta kendisi. Çok fazla yayınevi var ve bu bahsettiğimiz gelişmeler bizlere çok normal gelse de birçok yayıncı için de çok uzak kelimeler olabiliyor. Uyum sağlayabilen ayakta kalır sağlayamayan gider gibi iddialı bir cümle etmiyorum ancak yeni gelişmelere ne kadar uyum sağlarsak ve onlarla birlikte yayıncılığı sürdürürsek yaptığımız işin katma değeri de o kadar artar. Yıllar önce bir kitabın çıkma süreciyle bugün yaşadığımız süreç arasında uçurum var. Bu bile başlı başına yayıncılığın gelişmesine bir katkıdır. Bunun dışında bir kitabı yayına hazırlayıp onun kitaplaşma serüveni yayıncının alanıyken bugün sesli kitaptan tutun kitabın koleksiyon ürünlerine kadar hesaba kattığımız bir dönem yaşıyoruz. Telif, editöryal ve baskı süreçleri artık yeterli olmuyor. Bu haliyle de yayıncılık kavramının içindeki alanlar genişliyor. Çok adını koyarak karşıladığımız bir durum olmasa da bu gelişmelere yeni nesil yayıncılık diyebiliriz. Tabi yayıncı olarak yeni nesil yayıncılık adı altında yayıncılık ilkelerine ciddi zararlar da veriliyor ama biz 32 yıldır çok fazla değişim ve dönüşüme tanık olduk, kimisine uyum sağladık kimisine genetiğimiz müsaade etmedi. Bugün de böyle olmaya devam ediyor. Yeni nesil modernizasyonuna sadece kitap yayıncılığın değil tüm sektörlerin ihtiyacı var. Bizim için önemli kısmı okuyucu ile entegre olmak ve bununla birlikte dünya ile entegre olmak. Kitabı sadece tezgâha koymak değil onu birçok mecrada da temsil etmek. Biz de bu doğrultuda yeni nesil yayıncılık trenindeyiz diyebilirim.

S: Okur ile yayınevi arasında bir ilişkiden söz edebilir miyiz? Okurlar, okudukları kitaplar hakkında (olumlu veya olumsuz) geri dönüş yapıyorlar mı?

C: Bizim gibi yayınevleri herhalde okurla ilişkileri en belirgin yayınevleri. Geleneksel bir iklim ve geçmişten gelen bir tecrübe ile yıllar sonunda okurla oluşturduğumuz iletişimden bahsedebiliriz. Okur bu durumun ne kadar farkındadır bilemem ama bizim bütün yayın politikamızı okur belirler. Özellikle belirtmek isterim ki satış adedi değil okurun tercihi. Bazen bir okurun yazdığı maile ikna olup bastığımız, telifini aldığımız kitap olmuştur. Onların farklı farklı yönlendirmelerine göre yayın çizgimiz sürer. Tabi kendi yayın kurulumuz ve politikamızın kontrolündedir. Ancak okur geri dönüşlerini çok önemseriz. Son yıllarda akademi dışında da dünya literatürünü iyi takip eden bir okur kitlesiyle karşı karşıyayız. Artık yabancı bir kitaba bakarken burada okurdan daha net dönüşler alabiliyoruz. Bunu Türkçe’ ye çevirin ya da çevirmeyin diye. Eskiden okur bizim aracılığımızla tanışıyordu yabancı literatür ile şimdi zaten Türkiye’de bir kitlesi olmuş oluyor ve kitabı çıkarmadan daha geri dönüşlere sahip olabiliyoruz.