Afganistan’ın Çin ile İmtihanı

ABD ve Avrupa Birliği’nin şeriat savunucusu, radikal İslamcı terör örgütü olarak nitelediği Taliban’a sert şekilde yaklaşması, ülkeyi uluslararası kamuoyunda yalnızlaştırarak yeni iktidar açısından Çin ile işbirliğini elzem hale getiriyor.

Bilal AKGÜNDÜZ

Afganistan, aylardır hazırlığı yapılan ve 15 Ağustos 2021’de son bulan Taliban taarruzu neticesinde önemli bir iktidar değişimi yaşadı. Malum virüsün topluma nüfuz edişinden daha kısa sürede ülkede hâkimiyet tesis eden Taliban, tüm dünyayı şaşkına çevirmeyi başardı. İslamî bir hareketin bir emperyal işgale son vermiş olması İslam âlemine sevindirici bir gelişme olarak yankı buldu. Ancak şimdi, sırada ülkenin modern topluma entegre hale gelebilmesi için ihtiyaç duyduğu kalkınma taarruzu yer alıyor ve bu operasyonun yakın vadede meyvelerini vermesi zor görünüyor. Zira bugün Taliban’ı ABD işgalini engellemek ve iktidarı yeniden ele geçirmekten çok daha büyük bir tehdit ve hatta tuzak kurucu bekliyor: Çin Halk Cumhuriyeti.

İki ülke arasındaki geçilmesi zor sarp dağlardan ibaret 92,5 kilometrelik sınır, bir süredir tarihinin en yoğun diplomasi trafiğini yaşıyor. Afganistan ile Çin arasında mekik dokuyan diplomatlar, ülkeyi sinsi bir tuzağa doğru sürüklüyor. ABD ve Avrupa Birliği’nin şeriat savunucusu, radikal İslamcı terör örgütü olarak nitelediği Taliban’a sert şekilde yaklaşması, ülkeyi uluslararası kamuoyunda yalnızlaştırarak yeni iktidar açısından Çin ile işbirliğini elzem hale getiriyor. Çin ile münasebetini aylar öncesinden geliştirmeye başlayan Taliban’ın Çin Halk Cumhuriyeti ile gerçekleştirdiği son diplomatik faaliyetler, Çin’in Afganistan’daki otorite boşluğundan istifade ederek ‘yumuşak işgal’ planını şimdiden uygulamaya başladığını gösteriyor.

Temmuz başında basına konuşan Taliban’ın Katar Ofisi sözcüsü Süheyl Şahin, Çin’i bir dost olarak gördüklerini açıklamış ve Çinli yatırımcıları koruma taahhüdü ile birlikte onları Afganistan’a davet etmişti. Yine aynı açıklamada Afganistan içerisindeki hiçbir unsurun Çin’e saldırmasına müsaade etmeyeceklerini dile getiren Şahin’in açıklamalarından sonra konuşan Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Wang Wenbin, Afganistan’ın yeniden inşasında rol almak konusunda olumlu görüş bildirmişti.

Taliban ile Çin arasında gerçekleşen en kayda değer diplomatik faaliyet ise, temmuz sonunda Çin’in Tianjin şehrinde düzenlenen ikili zirve oldu. Zirveye katılan Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Wang Yi ve Taliban yetkilileri, Afganistan’da yaşanacak iktidar değişiminden günler önce bir araya gelerek muhtemel yatırımlar, pandemi ile mücadele gibi konular üzerine görüşmelerde bulundu. Zirvenin basına aksetmemiş bir diğer gündemi ise, muhtemelen yaklaşan Taliban taarruzu ve iktidar değişimi olmuştu. Eylül başında Kâbil’de kendi büyükelçilik kompleksinde Taliban ile yeniden temas sağlayan Çin, taze iktidarın en fazla diplomatik görüşme gerçekleştirdiği ülke oluverdi.

Nüfusun yalnızca yüzde 5’i yeterli gıdaya erişebilen, 9 milyar dolarlık döviz rezervleri Biden yöntemi tarafından dondurulan Afganistan, anlaşılan çareyi bölge ve dünyanın en güçlü isimlerinden Çin ile yakınlaşmakta arıyor. Sovyet Rusya ve ardından ABD’nin işgaline boyun eğmeyen ülkenin bu yakınlaşma ile çok daha çetin bir mücadelenin fitilini ateşlemesi ise işten bile değil.

Çin Açısından Afganistan’ın Önemi

ABD’nin 20 yıllık Afganistan operasyonunu bitirerek ülkeden çekileceğini duyurması Çin devlet medyası tarafından “imparatorluğun batışı” olarak nitelenirken ABD’nin Afganistan’daki “pervasız askerî maceraları”nın Washington’a bir ders olduğu ifade edilmişti. Çin’de yeni dönem, ABD’nin başaramadığını başarmak için iyi bir fırsat olarak görülürken bu hususta açık sözlü davranan az sayıda isimden biri olan Çin ordusunun emekli üst düzey yöneticisi Zhou Bo, Çin Halk Cumhuriyeti’nin İngiltere, Sovyetler Birliği ve ABD’nin mağlup olduğu Afganistan’a bombalarla değil inşaat planları ile girdiğini belirterek yeni nesil bir işgalin kapıda olduğunu alenen beyan etmişti.

Soğuk Savaş döneminde Afganistan’ın Sovyet işgaline uğramaması için mücahitlere ve Pakistan’a finansal, askerî yardımda bulunan Çin, o yıllarda olduğu gibi bugün de Afganistan’ın kendisi için büyük önem arz eden bir coğrafya olduğunun farkında. Çin’in “Batı Asya” ile kara irtibatını güçlendirmesini sağlayacak coğrafi imkânlara sahip olan Afganistan, bu sayede Uzak Doğu ülkesinin devasa kalkınma hareketi ‘Kuşak-Yol İnsiyatifi’ içerisinde ciddi bir rol üstlenebilecek. Bölgedeki en büyük finansal kaynağa sahip ülke, onlarca yıldır savaşan halkın refaha ulaşması için yüklü bir çek yazmaya hazır. Peki, Afganistan bu yardımın üzerine yükleyeceği sorumluluklardan, yaptırımlardan haberdar mı?

Afganistan’ın jeopolitik konumunun yanı sıra zengin doğal kaynaklarından da istifade etmek isteyen Çin, ülkede batının tahminlerine göre değeri 1 trilyon doları aşan bakır, lityum, altın, petrol, doğalgaz ve birçok nadir elementin çıkarılmasında rol almaya hevesli. Afganistan kaynaklarına göre madenlerin kabaca değeri bu tahminin üç katından daha fazla. Ancak dev maden sahaları, yollar ve diğer lojistik altyapı unsurlarının tamamlanması için ciddi bir meblağ gerekiyor. Afganistan’ı kalkındırma planının anahtarı olacak bu proje, Taliban’ın çözüme kavuşturması gereken belki de en büyük sorun ve dahî tuzak.

Afganistan’ı Bekleyen Tehlike

Afganistan ile yoğun diplomatik faaliyetler neticesinde 31 milyon dolar değerinde gıda ve diğer ihtiyaçlardan oluşan bir insanî yardım pakedi oluşturan Çin, 3 milyon adet COVID-19 aşısını da Afgan halkının kullanımına sunmuştu. Taliban’ın batı emperyalizmine karşı mücadelesinde yanında olduğunu ve bu yardımlarla yeni dönemde de desteğini sürdüreceğini gösteren Çin, Afganistan sorununun barışçıl bir biçimde ve ülkenin içişlerine müdahale etmeden çözülmesi gerektiğini gerek Dışişleri Bakanı gerekse Devlet Başkanı Xi Jinping’in açıklamalarıyla birçok kez gündeme taşımıştı. Ancak Taliban ile uyumlu açıklamalar ve Afganistan’ın geleceğinin Afganlara bırakılması gerektiği yönünde batılı ülkelere yönelik serzenişler yerine çok yakında Çin’in çıkarlarını önceleyip Taliban ve Müslüman halkı örseleyecek politikaların güdülmeye başlanması ne ABD’yi ne de Çin’in benzer politikalarına maruz kalmış ülkeleri şaşırtmayacaktır.

Taliban’ın şimdiden ülkedeki birkaç bin Uygur Türkü unsuru nedeniyle baskı altına alınmaya çalışılması, Çin’in ‘yumuşak işgal’ girişiminin ilk dışavurumu kabul edilebilir. Xi döneminde sıklıkla vurgulanan başka ülkelerin içişlerine müdahaleden kaçınma politikası, Çin’in çizmek istediği masum imajın bir parçası olmaktan öteye gitmemiş, Afganistan hususunda da gitmeyeceğini belli etmiştir. Münasebet kurduğu birçok ülkede iç meseleleri diplomatik görüşmelerin pazarlık konusu haline getiren Çin Halk Cumhuriyeti, değer verdiği sınır komşusu üzerinde giderek etkisini artıracak baskının yanı sıra altyapı projeleri ile batıya alternatif bir iktisadî sisteme davet niteliğinde olan Kuşak-Yol İnsiyatifini adeta bir tuzak gibi kullanarak Afganistan’ı kendi yörüngesinde tutmayı asıl vazife olarak görmektedir.

Hindistan tehdidine karşı Pakistan’ın birçok alanda müttefik bellediği Çin, bölgedeki bir diğer İslam ülkesini daha kendi sistemine entegre ederek Asya’nın yegane gücü olma yolunda büyük mesafe katetmek için can atmaktadır. Üstelik Pakistan da sınır komşusu olduğu Afganistan için Çin’e giden yolları kolaylaştırmaktadır. Onlarca yıldır sıcak çatışmanın eksik olmadığı Afganistan coğrafyasında bundan sonra daha az aksiyon yaşanacağı muhakkak. Fakat patlama seslerinin yerini alacak inşaat gürültüleri Afgan halkını hak ettiği refaha ulaştırabilecek mi, ulaştırsa dahî Taliban’ın savunduğu değerlerin yerini kalkınma iştahı mı dolduracak İslam âlemi olarak birlikte göreceğiz.