Kırk Kandil -9-

HZ. MUS’AB B. UMEYR (R.A.): İslam Davetçisi

Mekke’nin diğer gençleri gibi Hz. Peygamber’in okuduğu Kur’ân ve davet ettiği yeni din, onun da ilgisini çekti. Resûlullah’ın (s.a.v) Dârülerkam’da İslâm’a davet ettiğini duyunca ailesinden habersiz gidip İslâm’a girdi ve gelen vahiyleri dinleyip öğrendi.

Rıza SAVAŞ

Prof. Dr., Dokuz Eylül Üni. İlahiyat Fak. Emekli Ö. Üyesi

Kureyş’in kollarından Abdüddâr oğullarına mensup olan Mus’ab, Mekke’de hali vakti yerinde zengin bir ailenin çocuğu idi. İyi giyinen, güzel konuşan, düzgün yaşayan, gençler arasında hemen fark edilen zeki bir delikanlıdır. Mekke’nin diğer gençleri gibi Hz. Peygamber’in okuduğu Kur’ân ve davet ettiği yeni din, onun da ilgisini çekti. Resûlullah’ın (s.a.v) Dârülerkam’da İslâm’a davet ettiğini duyunca ailesinden habersiz gidip İslâm’a girdi ve gelen vahiyleri dinleyip öğrendi. Bu durumda onun Hz. Peygamber’in nübüvvetinin üçüncü yılında İslâm’a girdiği kabul edilebilir.   

Ailesi ve çevresi tarafından baskılara maruz kaldıysa da dininden vazgeçmedi. Baskılara maruz kalmaya devam eden Mus’ab, peygamberliğin beşinci yılında ilk kafile ile Habeşistan’a hicret etti. Bir süre sonra Mekke’ye geri dönüp orada yaşamaya devam etti.  Birinci Akabe Bey’atı’na kadar Mekke’de kaldı.

621 yılında Akabe’de gerçekleşen bu bey’attan sonra Medineli Müslümanlar, yazdık­ları bir yazı ile Hz. Peygamber’den kendilerine bir “muallim/hoca” göndermesini istemişler ve bu iş için Resûlullah tarafından Mus’ab b. ‘Umeyr seçilip gönderilmiştir.

Mus’ab’ın Medine’de çalışması hiç de kolay olmamıştır. O, evvela Müslüman olan başkanlardan biri olan Es’ad b. Zurare’­nin evine yerleşti ve orada faaliyete başladı. Bir gün Mus’ab, bahçelik bir yerde, bir kuyu başında oturdu ve çok geçmeden etrafı kendisi ile görüşüp konuşmak isteyen birçok kimse tara­fından çevrildi. Henüz Müslüman olmamış olan bahçenin sahibi Sa’d b. Mu’az, bu faaliyetten hoşlanmadı ve o sırada orada bulunan diğer yeğen Useyd’e şöyle dedi: “Senden rica ederim, var git şu iki şahsı, muallim Mus’ab ve onu evinde misafir tutan Es’ad’ı buradan kovup çıkar. Şu Es’ad teyzemin oğludur. O ara­da olmasaydı seni rahatsız etmek istemezdim. Onlara söyle, bizdeki hu­zur ve sükûnu bozmasınlar!”

Useyd mızrağını eline aldı ve onlara doğru ilerleyerek şöyle seslendi: “Zayıf ruhlu birtakım kimseleri saptırmak için buraya niçin geldiniz? He­men buradan çıkıp gitmeniz sizin menfaatiniz icabıdır”

Mus’ab, yumuşak ve tatlı bir dille şöyle dedi: “Biraz otursan da, söyleyeceğim şu sözleri dinlesen olmaz mı? Hoşuna giderse ne ala! aksi halde buradan hemen çıkar giderim.”

Useyd, “- Tamam, dinliyorum, konuş” dedi.

Bunun üzerine Mus’ab ona İslâm’ın ne mânaya geldiğini izah edip açıkladı ve Kur’ân-ı Kerim’den bazı ayetler okudu. Mus’ab henüz söz ve tilavetini bitirmeden Useyd’in yüzünde memnuniyet belir­meye başladı. Sonunda: “- Ne kadar güzel şey!.. Bu dine girmek için ne yapmak lazım?” diye sordu. Sonra şunları ilave etti: “Şimdi size kabilenin başta gelen şahsiyetini göndereceğim; şayet onu ikna edip çevirebilirsen bütün kabile hidayet yoluna girer.”

O, Sa’d b. Mu’az ve arkadaşlarının yanına gelince de şunu söyledi: “Şu ufak tefek iyi adamın bir kötülük yapacağı̆ yok!.. Kendisine ve etrafındakilere buradan çıkıp gitmelerini söyledim; dik kafalılık edip diyor­lar ki: “Biz istediğimizi yaparız.” Bundan başka öğrenmiş̧ bulunuyorum ki Beni Harise kabilesinin mensupları, yani senin akrabaların bu yeni sapıklığı kabul eden yeğenin Es’ad’ı öldürmek üzere harekete geçmiş̧ vaziyetteler ve sana da boyun eğdirip seni itaat altına almak istiyorlar.”

Bu sözleriyle Useyd, şunu demek istiyordu: Es’ad Müslüman oldu, bu sebeple sen onu artık dindaşın olan kimselere karsı müdafaa edemeyeceksin. Fakat o senin yeğenindir, o halde onun akıtılacak kanını senin cezasız bırakman senin için bir boyun eğme, onların itaati altına girme demek olacaktır.

Useyd’in böyle bir kurgu yapmasının sebebi, sadece Sa’d b. Mu’­az’ın bizzat kendisinin gidip bu mu’allim-mübelliğ ile konuşmasını temin etmekten ibaretti. Gerçekten de Useyd’in planına göre, bu muallimin etkili sözlerinin kuvveti, hiç şüphesiz Sa’d üzerinde de bir sonuç doğuracak güçtedir. Bu anlatılan uydurma sözlerden dehşet ve telaşa kapılan Sa’d ona: “Sen bu işi bitirip halletmedin mi? …” diyerek bu defa da o eline mızrağını alıp, bu tebliğcinin ve etrafını çeviren kalabalığın bulunduğu yere çıkageldi ve onlara şiddetle çıkışıp bağırdı.

Kısa bir müddet sonra kendisini ailesi mensupları arasında ve onlara bağıra çağıra bu defa şöyle hitap ederken görüyoruz: “Ben kimim?” diye sordu, onlar: “Sen bizim efendimizsin ve akıllımızsın!” şeklinde kabile mensuplarının cevap vermeleri üzerine: “Şimdi beni dinleyin! Şayet hemen şimdi hepiniz, kadın erkek hep bir­likte İslâm’a girmezseniz hepinizi kabileden çıkarıp atarım!..” şeklinde bu sert açıklamadan sonra akşam olmadan bütün kabile mensupları İslâm’ı kabul etti.[1]

Mus’ab’ın bu zor şartlarda Medine’de Kur’an öğrettiği, insanları İslâm’a davet ettiği ve bu yeni dini anlattığı anlaşılmaktadır. Faydalı ve etkili bir çalışma yürüten Mus‘ab, Medine’de bu yeni dinin hızla yayılmasını sağladı. Bir sene süren bu çalışmadan sonra 622 yılının hac mevsiminde ikisi kadın yetmiş beş kişiyle Mekke’ye geldi ve Resûlullah’a bir yıl içinde yaptığı tebliğ faaliyetini anlatarak onun takdirini kazandı.  

Mus’ab’ın Medine’de, İslâm toplumunun sağlam bir zemine oturmasını sağlayarak orada iyi bir başlangıç yaptı. Bu yönüyle İslam eğitim tarihinde Mus’ab’ın yeri çok önemlidir.

Hicretten sonra Bedir’de muhacirlerin, Uhud’da ise bütün Müslümanların sancağını o taşıdı ve Uhud Savaşı’nda şehit oldu. Mus’ab, Hz. Peygamber’in bacanağıdır. Çünkü Hamne bint Cahş’la evlenmişti. Bilindiği üzere Hamne de Hz. Peygamber’in eşi Zeyneb bint Cahş’ın kız kardeşidir.[2] 

Allah Teala, İslâm’a hizmet eden bütün muallim ve mübelliğlerden razı olsun. 


[1] Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, I,

[2] Hüseyin Algül, “Mus’ab b. Ömeyr”, DİA, İstanbul 2006 cilt: 31, sayfa: 226-227.