Osmanlı’nın çöküşünü Cumhuriyet’in ise doğuşunu sıcak ve yoğun bir şekilde idrak etmiş olan Mehmed Zahid Efendi, yaşamı müddetince gerek dünya çapında gerekse ülke bazında önemli tarihî hadiselere, köklü değişim ve gelişmelere tanık olmuştur.
Necdet YILMAZ
Doç. Dr., İstanbul Üni. İlahiyat Fak.

Mehmed Zâhid Kotku hazretleri, Osmanlı’nın son ve uzun yüzyılı olan 19. asrın son senelerinde, 1315 hicrî /1897 milâdî senesinde Bursa’da doğmuştur. Babası ve annesi Kafkasya’dan göç etmiş olup, dedeleri Kafkasya (Dağıstan’da) Şirvan’a bağlı eski bir hanlık merkezi olan Nuha’dandır. Burası dağ eteğinde, ipekçilikle meşhur, ahâlisi Müslüman, halen Azerî Türkçesi konuşulan bir yerdir.
Annesi Sabire Hanım’ı üç yaşında iken kaybeden Mehmed Zahid Efendi’nin babası İbrahim Efendi, Hz. Peygamber sülalesinden gelen bir Seyyid’dir. 1929 yılında yetmiş altı yaşlarında iken Bursa ovasındaki imamlığını yaptığı İzvat Köyü’nde vefat etmiş ve oraya defnolunmuştur.
Mehmed Zahid Efendi ilk mektebi Bursa Oruçbey İbtidaisi’nde okur, Maksem’deki İdâdî’ye devam eder, sonrasında ise Bursa Sanat Mektebi’ne girer. Buraya devam ederken Birinci Cihan Harbi dolayısıyla 27 Nisan 1916 tarihinde, henüz on dokuz yaşlarında iken diğer pek çok memleket evladı gibi askere alınır.
İstanbul’da muhabere eğitimi aldıktan sonra Diyarbakır’a gider. 1917 Nisan’ında Yedinci Ordu’nun emrinde önce Şam’a, oradan da Der’a’ya ulaşarak askerliğine Suriye cephesinde devam eder. Eylül 1918’de bulundukları bölgenin bombalanmaya başlamasıyla dönüş başlar. Açlık, susuzluk ve binlerce müşkilatla birlikte on binlerce askerin şehit olmasına şahit olur. Temmuz 1919’da İstanbul’da 25. Kolordu, 30. Şube’de yazıcı olarak görevlendirilir.
İstanbul’da bir taraftan askerliğini yaparken diğer taraftan da çeşitli dinî toplantılara, derslere ve vaazlara katılır, İstanbul’un işgal günlerine yakinen tanıklık eder. 16 Temmuz 1920 tarihinde bir cuma namazını Ayasofya Camii’nde eda ettikten sonra, vilayet binası karşısında bulunan Gümüşhanevî Dergâhı’na giderek Dağıstanlı Ömer Ziyaeddin Efendi’ye intisap eder. İntisabının ardından hâli, günden güne terakki eder. 18 Kasım 1921’de şeyhinin vefat etmesi üzerine, Gümüşhanevî Dergâhı postnişîni olan Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendi’nin yanında mânevî eğitimine devam eder. Belirli aralıklarla halvetlere girer. Yirmi yedi yaşlarında iken tarikat hilâfetnâmesi ve Râmûzü’l-Ehâdîs, Hizb-i Âzâm, Delâilü’l-Hayrât icâzetnâmelerini alır. Bayezid, Fatih, Ayasofya Camii ve medreselerinde derslere devam eder, bu arada hafızlığını da tamamlar. Hocasının emir ve işaretiyle çeşitli kasaba ve köylerde dînî hizmetler îfâ eder.
Mehmed Zahid Efendi, tekkelerin kapatılmasının ardından doğduğu yer olan Bursa’ya döner. Soyadı kanununun çıkması üzerine ‘mütevazı’ mânasına gelen ‘Kotku’ soyadını alır. Bursa’da evlenir. 1929’da vefat eden babasının yerine Bursa ovasındaki İzvat köyünde on altı sene kadar imamlık yaptıktan sonra, 1945-1952 yılları arasında -yedi yıl- Bursa’nın içinde bulunan Üftâde Camii’nde görev yapar.
1952 senesinde Gümüşhanevî Dergâhı postnişîni ve tekke arkadaşı Kazanlı Abdülaziz Efendi’nin vefatı üzerine İstanbul’a gelerek onun mânevî görevini devralır. Fatih’te Ümmü Gülsüm Mescidi’nde imamlık vazifesine devam eder. Daha sonra caminin istimlak meselesi çıkınca, 1958 senesinden vefatına kadar vazife yapacağı İskenderpaşa Camii’ne nakledilir.
Mehmed Zahid Efendi ömrünün son yıllarında rahatsızlanır. 1979 yazında uzun süre kalmak için gittiği Hicaz’dan ağır hasta olarak 1980 Şubat’ında dönmek zorunda kalır. Bir ay sonra midesinden bir ameliyat geçirir. Ameliyattan sonra kısmen sağlığına kavuşur. O yılın orucunu hiç aksatmadan tutar. Teravih namazını hatimle kılar ve evindeki sohbet de kesintisiz devam eder. Hac mevsimi gelince Hicaz’a gider. Haccı meşakkatler içerisinde eda ettikten sonra ağır hasta olarak İstanbul’a gelir. Dönüşünden bir hafta sonra 13 Kasım 1980’de perşembe günü öğleye yakın dâr-ı bekâya irtihâl eyler.
Cenaze namazı Süleymaniye Camii’nde “muhteşem, mahzun, vakur ve edepli bir cemm-i gafîr” tarafından kılınarak, mübarek vücûdu, Kanunî Türbesi arkasında, kendisinden feyz aldığı hocaları ve üstatlarının yanındaki istirahatgâha defnolunur.
Osmanlı’nın çöküşünü Cumhuriyet’in ise doğuşunu sıcak ve yoğun bir şekilde idrak etmiş olan Mehmed Zahid Efendi, yaşamı müddetince gerek dünya çapında gerekse ülke bazında önemli tarihî hadiselere, köklü değişim ve gelişmelere tanık olmuştur. Birinci Dünya Savaşı’na katılmış, sıkıntılı, sancılı dönemleri bizzat yaşamıştır.
İlimle ya öğrenen ya da öğreten olma vasfı ile devamlı olarak meşgul olmuş olan Mehmed Zahid Efendi, insan eğitimini esas almıştır. Görev yaptığı camilerde pazar günleri, ikindi ile akşam namazı arasında Râmûz dersleri yapmıştır. Cuma vaaz ve hutbeleri ile önemli günlerdeki konuşmalarının yanı sıra özel sohbetleriyle de insanları eğitmeye çalışmıştır.
Ülkenin kalkınmasına ön ayak olmuş, pek çok müessese onun tavsiyesi ile tesis edilmiş, eğitim ve yardımlaşma alanında bazı vakıflar onun yönlendirmesi ile kurulmuştur.
Mehmed Zâhid Efendi’nin tasavvuf anlayışı, bütün bir hayatı Allah’ın rızası doğrultusunda yaşamaya dayanır. Vaaz ve sohbetlerinde dinî konuların yanı sıra ülkenin ekonomik, politik, ilmî ve sosyal problemleriyle ilgili görüşlerini de ifade ederdi. Yalın, mütevazı, iddiasız, tabii yaşayış ve duruşuna rağmen ülkemiz irfan, siyaset ve sosyal hayatında derin tesirler, kalıcı izler bırakmıştır.
Zahid Efendi; Müslümanca yemek, giyinmek, oturmak ve konuşmak, vakti tasarruf etmek, boş şeylerle meşgul olmamak, müslüman bir çevre oluşturmak, halka hizmet için idareye talip olmak gibi İslâm’ın fert ve toplum bazında kuşatıcı olmasını sağlayacak bütün davranışları ısrarla vurgulamıştır.
Talebeleri ve sevenleri tarafından ifade edilen en önemli nokta ise, onun güler yüzlülüğüdür. Mütebessim çehresiyle herkesi dinler, herkese dua eder, tanıdığına tanımadığına selam verir, gönül alır, tevazu göstererek çevresindekilere bir kardeş, bir arkadaş intibaı verirdi. Dostlarına ve akrabalarına karşı vazifelerinde kusur etmez, ziyaret eder, arar-sorar, yardımlarını esirgemezdi. Cömertti, verdiği zaman şaşılacak derecede verirdi. Kapısı herkese sonuna kadar açık olur, sofrası misafirsiz kalmazdı. Hafızası çok kuvvetliydi. Gördüğü bir kimseyi, duyduğu bir ismi bir daha unutmazdı.
Mehmed Zahid Efendi, dostlukların Allah (c.c.) için kurulabilmesinde karşılıksız hizmetin şart olduğunu düşünür, “Bizim yolumuzda hizmet asıldır. Yolumuz, hizmet için kurulmuştur. Ne zaman ki hizmete ihtiyaç vardır, orada zikir ve murakabe sonraya bırakılır.” derdi.
Her hali Peygamber Efendimiz’e benzerdi. Hutbelerindeki celadetinden, ev halkına karşı lâtifeciliğine, gözündeki kırmızılıktan sırtındaki iri benine kadar her haliyle Peygamber Efendimiz’e hüsn-ü ittiba tahakkuk etmiştir.
Kısa, öz, sakin ve telaşsız konuşur, herkese söz hakkı tanırdı. Sohbetleri esnasında derin ve ince mânalar bulur, bazen bir âyet ya da bir hadis üzerine aylarca konuşurdu. Toplumun her kesiminden insanın devam ettiği sohbetlerinde, İslâm’ın esaslarının öğrenilmesinden ve yaşanır hâle getirilmesinden söz eder, İslâm’ın hayata geçirilmesi için gerekli tutum ve davranışları basit formüller halinde verirdi. Söylediği her şeyi öncelikle kendisi uygular; yaşantısıyla, haliyle örnek olurdu. İki kişiyle de konuşsa, kalabalık bir topluluğa da hitap etse yine aynı samimi ve sâfiyâne üslubu kullanır, sonunda herkes kendi adına alması gerekeni alırdı.
Hiç kimseye muhtaç olmadan, kendi alın teri ve el emeğiyle geçinmeyi şiar edinen; tüketici derviş kitlesi yerine, üretici derviş olmayı öğütlerdi. Kimseye yük olmaya asla rıza göstermezdi. Makam, mevki, şan ve şöhretten hoşlanmaz; insanlara kemaliyle, haliyle, kâliyle örnek olmaya çalışırdı.
Mehmed Zahid Efendi’nin vurgulanması gereken bir diğer özelliği ise, camiyi irşad hayatının sürekli merkezinde tutan; şeriate bağlılığı hem tarikatten önce hem de tarikat, mârifet, hakikat basamaklarından sonra varılması gerekli bir hedef olarak, sürekli ön planda tutmuş olmasıdır.
Zahid Efendi, kendi dönemindeki ve sonrasındaki insanlara ulaşmak için, onların anlayacağı bir dille eserler kaleme almıştır. Hiçbir tekellüf ve zorlanma olmaksızın âdetâ konuşur gibi yazılmış olan ve kimi vefatından sonra yayınlanan Tasavvufî Ahlâk, Cennet Yolları, Nefsin Terbiyesi, Ehl-i Sünnet Akâidi, Hadislerle Nasihatlar, Mü’minlere Vaazlar, Haklar ve Vazifeler gibi eserleriyle günümüzde hâlâ irşada devam etmektedir.
Ruhu şâd, makâmı âlâ, merkadi pür-nûr olsun.