Dijital Çağda Tebliğ ve Davetin Teknomedyatik Görünümleri

Sosyal medya ortamlarının akışkanlığının bir yansıması olarak önceki dönemlerin bir saati aşan uzun süreli vaazlarının yerini birkaç dakikalık, hatta otuz kırk saniyelik dini içerikli videolar alması ve hedef kitlenin çoğunlukla gençler olarak belirlenmesi, dini söylemin içeriksizleştiği, din dilinin sığlaştığı paylaşımların görünürlük alanını artırdı.

Mustafa Derviş DERELİ

Dr. Öğr. Üyesi, Erciyes Üni., İlahiyat Fak.

Kelime olarak bildirme, duyurma gibi anlamlara gelen tebliğ, bir din bağlamında söze geldiğinde, dinin başkalarına aktarılması/ulaştırılması manasında kullanılır. Hangi dine müntesip olursa olsun, bireyler veya topluluklar kendi dinlerini veya dini anlayışlarını diğer insanlara ve topluluklara anlatmayı bir gaye olarak benimserler. Hatta bazı dinlerde bu amaç, dinin temel öğretileri arasında yer alır. Bir insanın veya topluluğun kendisi için fazlasıyla önem arz eden manevi bağlılığının yapı taşlarını oluşturan inançlarını ve dünya görüşünü kendisi gibi olmayanlara ulaştırması çok da yadsınacak bir durum değildir. Nitekim dünya tarihi, farklı dinleri veya aynı dinin farklı ekollerini benimsemiş medeniyetler veya ülkeler arasında kimi zaman onlarca yıl süren savaşlara/çatışmalara ev sahipliği yapmıştır. İkinci Dünya Savaşını takip eden dönemlerden sonra din veya mezhep merkezli çatışmalar savaş meydanlarından çok medya araçları üzerinden yaşanır olmuş; geleneksel veya yeni medya ortamları, bir dini (anlayışı) yaygınlaştırmanın ya da “ötekilere” karşı savunmanın yeni sahaları haline gelmiştir.

İslam ve ülkemiz özelinden konuyu devam ettirecek olursak, dini tebliğin medya araçları bağlamında ilk olarak radyo yayınlarıyla başladığı görülür. TRT, ilk dini yayınını 18 Ağustos 1950 tarihinde yapar, aynı yıl Ankara Radyosundan “Dini ve Ahlaki Sohbetler” adıyla bir yayın başlatır ve her Cuma sabahı yine bu radyodan Kur’an tilaveti yayını gerçekleştirilir. 19 Nisan 1953 tarihinden itibaren “Dini ve Ahlaki Musahabeler” adlı program, Salı ve Perşembe günleri olmak üzere haftada iki defa yayınlanır. Bunun yanında yine bir radyo programı olarak ilk kandil mevlidi 1957’de, ilk sahur programı 1960’da, ilk iftar programı ise 1964’te yapılır. 1968 yılında ilk kez televizyon yayınına başlayan TRT, 1974 yılında ilk kez Kadir gecesinde İstanbul’daki bir camiden naklen yayın yapar ve ilk televizyon dini yayınına ise “İftara Doğru” programıyla 1975’de yer verir. 1970’li yıllardan sonra aşama aşama önce radyo, sonrasında da televizyon aracılığıyla gerçekleştirilen dini yayınlar önemli bir artış gösterir. 1990’lı yıllardan sonra hem TRT hem de özel kanallarda dini içerikli programlar fazlasıyla yer almaya başlasa da programların seviyesi ve niteliği maalesef istenilen seviyeye ulaşamamıştır.

1990’ların ortalarında Yahoo ve Google gibi arama motorlarının devreye girmesi, hem bilgisayarların hem de internetin Türkiye’de yaygınlaşmaya başlaması, dini bilgiye ulaşmanın ve dini tebliğin mecrasını değiştirdi. Fetva siteleri başta olmak üzere dini içerikli forum siteleri, chat odaları ve dini grupları temsil eden vakıf, dernek veya sivil toplum kuruluşlarının web siteleri, internetin, dinin veya dini anlayışın başkalarına ulaştırılmasında en kolay ve etkili yolu olarak görülmesine imkan tanıdı. 2000’lerden sonra hayatımıza giren ve akıllı telefon kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte bilhassa 2010’lardan itibaren hemen her yaştan insanın yer almaya başladığı sosyal medya ortamları ise, dijital ortamları dini tebliğin yeni mevzileri haline getirdi. Önceleri bu mecraların tabiatına ve teknik arka planına karşı olan ve bu yüzden de mümkün olduğunca söz konusu ortamlardan uzak kalmaya çalışan bireyler veya dini topluluklar, özellikle son beş altı yıl içerisinde bu mesafeli duruşlarından vazgeçmiş görünmekteler. Sosyal medya ortamlarının enformasyonu alımlayan kişiye aktif bir pozisyon vermesi, bir radyo veya televizyon kanalı kurmak gibi yüksek ekonomik sermaye gerektirmemesi, daha geniş kitlelere, özellikle de gençlere dini anlayışların kolay bir biçimde ulaştırılabilmesi, profesyonel eğitimler almak suretiyle önceki dönemlere kıyasla daha etkili “tebliğ yapma” potansiyeli taşıması, dini grup ve cemaatleri bu mecralarda çok daha yoğun şekilde faaliyet yapmaya sevk etmektedir. Dolayısıyla bazı hassasiyetlerle ülkemizde özellikle televizyona karşı uzunca bir süre devam eden mesafeli duruş, sosyal medya ortamlarında fazla uzun sürmemiş; onun anlık karşılıklı etkileşimi mümkün kılan dinamik tabiatı, bir cazibe merkezi olarak dini grup ve cemaatleri de sarmıştır.

Dini tebliğin internet ve sosyal medya ortamlarında gerçekleştirilmesi, elbette dini içerikli enformasyonun yayılımını ve görünürlüğünü artırmış, her yaştan insanın dini öğrenmesini ve dini bilgilere ulaşmasını kolaylaştırmış, dini grup ve cemaatlerin daha aktif olma ve yeni müntesipler elde etme alanını genişletmiştir. Benzer şekilde Müslüman olmayanlara metin, görsel öğeler veya videolar gibi çeşitli dini içerikler aracılığıyla daha etkili şekilde hitap etme imkanı ortaya çıkmış, bu mecralar aracılığıyla İslam’la tanışan ve Müslüman olanların sayısında da bir artış gözlemlenmiştir. Bu anlamda internetin ve sosyal medya ortamlarının dinin tebliğinde çok önemli bazı faydalar sağladığı inkâr edilemez. Fakat dijital ortamların söz konusu avantajlar kadar birtakım çok kritik dezavantajlar da getirdiği gözden kaçırılmamalıdır.

Pek çok alanda olumlu ya da olumsuz manada bir şekilde değişime sebebiyet veren sosyal medya, din alanında sanki daha köklü değişimlere kapı aralamıştır. Dini içeriklerin otantikliği, dini otorite sorunu, tele-vaizliğin bir endüstri haline gelmesi, din dilinin bayağılaşması, dini kavram ve temaların içlerinin boşaltılması, sapkın dini anlayışların kendilerini ifade etme zemini bulması, söz konusu değişimlerin en önemli maddeleri olarak sıralanabilir. Kısaca açacak olursak, internet ve sosyal medya ortamlarında karşılaşılan dini içerikli bilgilerin ne kadar sahih/doğru olduğu tartışma götürür. Bu mecralarda sözgelimi bir ayet, hadis olarak; hadis de ayet olarak paylaşılabilmekte, surenin yeri, ayetin numarası veya hadisin bulunduğu kaynak yanlış şekilde sunulabilmektedir. Benzer şekilde hadise konu olan bir söz, bir sahabenin sözüymüş gibi ya da modern dönem bir düşünürün ifadesi kadim bir İslam âliminin cümlesiymiş gibi resim ve videolarla da görsel hale getirilerek dolaşıma dahil edilebilmektedir. Önceki dönemlerin aksine dini içerikli bilgilere kaynak kitaplar veya kişiler aracılığıyla değil de dijital ortamlar yoluyla ulaşılması, bu içeriklerin ne kadar sahih olduğunu yine kullanıcıların kendilerinin araştırmaları zorunluluğunu beraberinde getirdi. Diğer taraftan önceleri otorite konumunda bulunan dini eğitimli kişilerin veya Diyanet gibi kurumların internet ve sosyal medya ortamlarında yerini yeni mikro dini otoritelere bırakmaları söz konusudur. Herhangi bir dini eğitimi olmamasına rağmen dini içerikli blog veya sosyal medya hesabını yöneten kişilerin, takipçilerinden gelen fetva içerikli sorulara cevaplar verdikleri yapılan çalışmalarda ortaya çıkmaktadır.

Sosyal medya ortamlarının akışkanlığının bir yansıması olarak önceki dönemlerin bir saati aşan uzun süreli vaazlarının yerini birkaç dakikalık, hatta otuz kırk saniyelik dini içerikli videolar alması ve hedef kitlenin çoğunlukla gençler olarak belirlenmesi, dini söylemin içeriksizleştiği, din dilinin sığlaştığı paylaşımların görünürlük alanını artırdı. Dijital ağların beğeni, abone ve takipçi sayısı, trend topic olma gibi hemen herkesi büyülü dünyasına dahil eden kullanım vasatları, dini içerikli videolarda da kendisini bariz şekilde hissettirdi. Sosyal medya dünyasına adımını attığı ilk dönemlerde kendi çizgisini ve anlatım üslubunu bir şekilde korumaya özen göstererek sınırlı bir kitleye dini enformasyonu aktaran dini grup liderlerinin ya da medya vaizlerinin önemli bir bölümü, dijital ortamlar bunu gerektiriyor düşüncesiyle sosyal medya vasatına uyum sağladı. Kültür endüstrisinin bir parçası olarak sosyal medya vaizliğinin kimi zaman reytinge, şova, tüketime teşne bir din dilini görünür kılması, ülkemizde de zemin bularak istenmeyen örnekleri karşımıza fazlasıyla çıkarmaya başladı, çıkarmaya da devam edecek gibi görünmektedir.

Yaşadığımız çağda hayat hızlı akmaktadır. Bu hızın en önemli yansıması olan sosyal medya ortamları da son derece akışkan bir mahiyete sahiptir. İnternet ve sosyal medya ortamlarında dini tebliğ, elbette yeni bir imkan ve yeni bir mevzi alanı olarak kullanılmaya devam edilecektir. Fakat her iletişim aracının/ortamının bir karakterinin, epistemolojisinin olduğunu ve kullanıcıları fark ettirmeden belli kullanım vasatlarına yönlendirdiğini keşfetmek ve dini niyet ve amaçlarla dahi olsa sosyal medyada bu farkındalıkla yer almak son derece önem arz eder.