Dergicilik, podcastler, radyo yayınları ve birçok sosyal sorumluk ve girişimcilik projeleriyle tanınan genç ve dinamik bir kardeşimiz olan Elif ÖZGÜN ALBOSHI ile sosyal, sanal ve dijital medya; gençlerin sosyal medyadaki durumları, beklentileri, arayışları ve ihtiyaçları üzerine söyleştik.
İNSİCAM

- Elif ÖZGÜN ALBOSHİ, kendinizden bize biraz bahseder misiniz? Neler yapıyorsunuz?
Merhaba, ben Elif Özgün Alboshi, aranızda beni Elif Nuran Özgün olarak tanıyanlar da olabilir, genç bir kardeşinizim. Mesleğimi gazetecilik, editörlük, yayıncılık olarak özetleyebilirim. Sosyal medya ve içerik platformlarıyla da yakından ilgiliyim. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Karşılaştırmalı Edebiyat mezunuyum. Aynı okulda Sosyoloji’de yan dal eğitimim devam ediyor. Hep de bu iki alanla ilişkili işler yapıyorum. Bunun dışında da İngilizce yayın yapan uluslararası bir gazetede haber editörü olarak çalışıyorum. Yaptığım projelerde Müslümanlar ve İslam Coğrafyasıyla ilgili haberlere dayalı içerik, yayın ve sosyal medya çalışmalarında aktif işler yürütüyorum. Örnek olması hasebiyle; “bidunyahaber.org” projesinde uzun yıllar yer aldığımı, bunun yanında “A New Person” projesinin kurucusu olduğumu ve uzunca bir süre koordinatörlüğünü yürüttüğümü söyleyebilirim. Edebiyat, sosyal aktivizm, Müslümanların hayat tarzına yönelik hem bireysel hem kurumsal çalışmalar yapıyorum. Lise yıllarımdan beri dergicilik ile ilgileniyorum. Şu anda da Okur Dergi’nin ekibindeyim. Düzenli olarak çeviri yapıyorum; kitap tahlilleri ve öyküler yazıyorum. Aynı zamanda “EdebiyatPod” adını verdiğimiz bir podcast serimiz var. Burada da çok farklı bir dinleyici kitlesine dünya edebiyatından ve Türk edebiyatından örnekler sunuyoruz
- Elif Hanım, gençler sosyal medyadan ne bekliyor? Neden sosyal medyadasınız?
Aslında sosyal medya bir “medium”. Paylaşım yapmaya ve bunları normalde ulaşabileceğimizden çok daha fazla sayıda insana yaymaya yarayan bir aracı mecra. Önemli ölçüde gerçekliği simgeliyor. Neyi kastediyorum burada? İnsanlarla olan reel ilişkilerimizi dengeleyen her şeyi, sanal dünyada da sosyal medya aracılığıyla yürütüyoruz. Bu öyle bir şey ki kendi gerçekliğimizin ayrılmaz bir parçası haline geldi. Sanki sosyal medya çok farklı bir paralel gibi ama o da bütünüyle bir gerçeklik haline geldi. Misal, sosyal medyada attığınız bir mesajla bir aksiyon alırsınız ve bu kişiyle gerçek hayattaki ilişkiniz de tam olarak etkilenmiş olur. Bir ilişki biçimi değişebilir, başlayıp bitebilir yahut çeşitli döngülere girebilir. Düşünsenize sosyal medya hesaplarında birini takipten çıkmak ve engellemek gibi bir aksiyonun gerçek hayattaki karşılığı öfke, şiddet veya küslük gibi eylemlere dönüşebiliyor. Bu açıdan sosyal medyayı hiç de basit görmemek lazım.
Özellikle gençler sosyal medyanın içine doğuyorlar. Dolayısıyla çok küçük yaşlarda içine girdikleri bu mecra onların gerçekliği haline geliyor. Gençler için yeni bir sosyal paylaşım yolu değil zaten içine doğduğu dünyası böyle. Bu sebeple de gerçek hayattaki en ilkel dürtüleri, duyguları neyse sosyal medyada da onu arıyorlar. Mesela sosyalleşmek, yeni arkadaşlar edinmek, bir grup tarafından kabul görmek, kendilerine uygun bir topluluk bulmak yani aidiyet hissi, sevmek, sevilmek ve takdir görmek gibi arayışlar var. Bu arayışların hepsi Psikoloji ilminin gösterdiği itibariyle biz insanların doğal istekleri. Bizim çağımızda da insanlar, bu ihtiyaçlarını karşılamak için sosyal medyayı araçsallaştırıyorlar. Sosyal medya tüm gerçekliğin uyarlandığı bir oyun alanı haline gelmiş durumda.
Günümüzde yetişkinlerin, bir “oyun alanı” olarak gördüğü sosyal medya aslında gençler için gerçekliğin ta kendisi. Gençler sosyal medyada da tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi bir ihtiyaçlar hiyerarşinin arayışı içerisindeler. Sosyal medyada mesele sadece oyun ve vakit geçirme değil, mesele hayatın ta kendisi.
- Sosyal medya şüphesiz bir gerçeklik olma yolunda ilerliyor. Peki, bu gerçekliğin bir yansıması olarak içerisinde ne gibi tehlikeler barındırıyor?
Sosyal medyada da birçok tehlike var, tıpkı hayatın içinde olduğu gibi. Nasıl ki normal hayatta insanların duygularını sömürmeye çalışan, onların hayallerini kullanan, yalancı-dolandırıcı insanlar varsa sosyal medyada da bu insanlardan çok var. Ancak sosyal medyanın bir noktada daha tehlikeli görünmesinin nedeni şu, günlük hayatta bizi koruyan bazı bariyerler var. Mesela içine doğduğumuz aile, yaşadığımız mahalle, maddi imkânlarımız, bunların hepsi bizi bazı kötülüklerden koruyor, aramıza bir set çekiyor. Ancak sosyal medyada bu sınırların birçoğu ortadan kalktığı için yani herkes ulaşılabilir ve ulaşabilir konumda olduğu için tabii ki tehlikelere daha açık hale geliniyor. Normalde küçük bir çocuk anne babasının kredi kartıyla dolandırılamaz, yani bu pek mümkün değildir. En azından annesinin kredi kartını alıp sokağa çıkmadığı sürece dolandırılamaz. Ancak bunu sosyal medyada çok basit şekillerde yapabilir. Kolayca kandırılabilirler. Çünkü bir sınırı yok, koruyucu bir bariyer yok. Aslında bunu dijital medya ile kapsamlı şekilde sunmak gerekiyor. Yani dijital medyanın tamamında bu tehlikeler mevcut. Video oyunlarında, e-sporda, YouTube kanallarında veya telefonlarımıza indirdiğimiz ve çok da sosyal medya olarak görmediğimiz uygulamalarda hep bu tehlikeler mevcut.
Fakat biraz önce bahsettiğimiz– hem gerçek hayatta hem de sanal hayatta karşımıza çıkabilecek- tehlikelerin yanında bir de insanların gerçeklikle bağlantısının sarsılması gibi bir risk var. Yani insanların içinde oldukları reel, yüz yüze hayat sosyal medyadan çok daha büyük bir gerçekliğe sahipken sosyal medyadaki gerçeklik daha yüzeysel ve paralel bir gerçeklik. Daha suni, daha sürrealist yönlere sahip. İkisinin yeri başka başka boyutlarda. Bunlar birbirine karışınca sosyolojik ve psikolojik sorunlar baş gösteriyor. Gerçek hayatta sahip olmadığı özellikleri sosyal medyada yaşayan insanlar var. Birçok genç kendini başka bir imajla göstermek istiyor. Kendine yabancılaşma, gerçek hayattaki kimliğini reddetme, kültürüne de yabancılaşma tehlikeleri ile de karşı karşıya kalıyor. Sosyal medyada arkadaş çevresini kuran bir insan gerçek hayattaki ilişkilerine de sosyal medyadaki ilişkilerini önceliyor. Bu da bir noktada sosyalleşmeye çalışırken asosyalleşmeye ya da yüzeysel yalan ilişkiler geliştirmeye yol açıyor. Bunlar da genç insanları psikolojik olarak yaralıyor. Tabii bunlar yetişkinliklerine de taşınıyor ve o dönemde de çok büyük yaralar ve ruhsal problemlere dönüşüyor.
- Bu tehlikeler yalnızca belirli bir yaş grubuyla da ilgili değil sizin de açıkladığınız gibi. Peki, artık çocuklar değil anne babalar bağımlı deniliyor. Bu konuda düşünceleriniz neler?
Tabii genelde yazılı, sözlü ve basılı medyanın kontrolü yetişkinlerin elinde olduğu için bu mecralara sosyal medya yahut dijital medya tartışması taşındığında da bunu konuşanlar hep yetişkinler oluyor. Gençler oturup bize ne oluyor, bu gidiş nereye diye konuşturulmuyor esasında. Yetişkinler oturup gençlerin ve çocukların bağımlılığı üzerinde konuşuyorlar. Yetişkinlerin dijital medya organlarını kullanım oranlarına bakıldığında da ciddi bir oran görüyoruz. Yetişkinlerin arasından bağımlı olanların oranı elbette gençlerden ve çocuklardan daha azdır ancak bağımlısı da çok bağımlı durumda oluyor. Yaptığımız çalışmalarda da sosyal medyayı tüketen birçok yetişkinin hastalık derecesinde olduğunu görüyoruz. Misal çocukların çok takip ettiği içerik üreticilerine baktığımızda da bunların hep yetişkin olduğunu görüyoruz. Bağımlı olan çocuklar, yetişkinlerin ürettiği içerikleri tüketiyor. Çocukların kendi açtıkları içerik kanalları da mevcut tabii. Ama bunların birçoğunu ebeveynlerinin yönlendirmesi ile açıyorlar, oyun oynanan kanallar özellikle. Burada da yine yetişkinlerin kazanç kaygısıyla bir yönlendirmesi söz konusu. Dijital medyanın geneline baktığınızda yetişkinlerin oynaması için çok fazla oyun olduğunu göreceksiniz. Görsel efektler ve oyun kurgusu tamamen yetişkinlere hitap eden oyunlar bunlar. Tüm bunların yanında yetişkinler sosyal medyayı kendi ilgi alanlarına göre çeşitlendirerek kullanıyorlar. Mesela bir anne sosyal medyada bir anne hesabı açabiliyor. Ya da futbol maçlarına ilgili bir baba gününün tamamını bilgisayar başında geçirebiliyor. Normalde günlük hayatında gerçek futbol maçına gitmeye yahut oynamaya ayırdığı vaktin çok daha fazlasını ayırıyor dijital medyaya.
Yetişkinler de aileleri yerine sosyal medyayı tercih ediyorlar. Yani bu bir gençlik sorunu değil. Bu bir insanlık sorunu. Dijital medya bir insanlık sorunu olmaya başladı, konunun sadece gençlerle ilgili olmadığını fark etmek lazım. Gerçeklerden kaçmak doğru bir yol olmaz.
- Elif Hanım, sizler A New Person projesinde neler yapıyorsunuz? Gençler sizi neden takip ediyor?
Çocuklar günahla doğmaz, bizim inancımıza göre temiz, pak doğarlar. Herkesin fıtratı iyi üzere, İslam üzeredir, diye iman ediyoruz. Çocukların da gençlerin de dolayısıyla “ya ben gideyim kötü içerik izleyeyim, ille de kötülüğe bakayım” diye bir derdi yok. Onlar da genel olarak kendince havalı olanı; aidiyet hissedebilecekleri, toplum içinde kendilerini daha çok kabul ettirebilecekleri içerikleri tüketiyorlar. Yani arkadaşlarının birçoğu X kanalına üye ise onlar da X kanalına üye oluyorlar ki kanalla irtibatlı muhabbetlerden geri kalmasınlar. Bu noktada bir aidiyet oluşturacak ve iyi bir rol model olurken de sıkıcı olmayacak ve onları eğlendirecek, canlı tutacak ve tabiri caizse vaaz vermeyecek mecraları talep ediyorlar. İyi, güzel ve İslami bir içeriği de gençlerin ilgisini çekebilecek ve onların aidiyet hissetmelerini sağlayacak bir şekilde sunarsanız gençler ona da ilgi gösteriyor. Yani mesele burada içerikten ziyade bir sunuş, bir üslup meselesidir.
Sosyal medya ile ilgili çalışmalar yapan insanların şunu çok iyi biliyor olması lazım ki insanlar iyi temalı içerikleri de takip etme potansiyeline sahip. Mesele, genel olarak içerikleri, çağın ihtiyaçlarına göre iyi, renkli, canlı ve güzel sunmamız gerektiği. Bir noktada kendimizi bozmadan, çağın trendlerine göre içerik sunmamız gerekiyor ki gençler sosyal medyada güzelliklerin de alıcısı olsunlar.
- Gençler sosyal medyada neden bilhassa anonim kimlik kullanıyorlar? Anonim olma ihtiyacı neden?
Sosyal medyayı anonim kullanmak çok yaygın bir durum. Hatta bununla alakalı çok ciddi araştırmalar var. Yapılan bilimsel bir araştırmada insanların ortalama iki anonim hesabı olduğuna dair bir sonuç çıkmıştı. Veriler gösteriyor ki kimliğini gizleyerek sosyal medyada varlık göstermek bir ihtiyaç haline gelmiş durumda. Bunun birkaç nedeni olabilir. Birincisi, insanların doğdukları hayata bazı ön tanımlar ve etiketlerle doğması sorunu; böylelikle birtakım imkânlar sunulduğu gibi birtakım kısıtlamalar da dayatılmış olması. Zaten var olan kimlikleriyle barışmaya fırsatları olmadığı için ve çok küçük yaşta bu içerikler dünyasının yapaylığına maruz kaldıkları için kendi kimliklerini sıfırlamak ve toplumca daha makbul bir kişilik edinme derdine giriyorlar. Bunun kendilerine bir özgürlük alanı açtığına inanıyorlar. Tanıdıklarından ve gerçek hayatlarından uzakta, tamamen sanal bir kimlik yaratmak… Aslında bu sanal kimlik yaratma ve bu sanal kimlikte kalma isteği patolojik bir şey. Zamanla kişide çeşitli psikolojik hastalıklara sebep olabilir. Çünkü, hangisisin sen? Gerçek hayattaki o kişi misin yoksa anonim hesabındaki o farklı tanımladığın kişi misin? Bu her ne kadar insanların içinde büyük ruhsal savaşlara yol açıyor olsa da insanlar bu anonim kimliklerle sosyal medyada olmaya devam ediyorlar. En temel neden, farklı ve toplumca daha çok kabul edilen kişilere öykünmek. Bu yüzden de gençler farklı bir kişilik arayışında oluyorlar. Gençlerin en temelde kendi kimliğiyle tanışamama ve barışamama sorunu var. Doğuştan, aileden getirdikleri Müslüman, Türk, X ailesi mensubu olma kimlikleriyle barışık olarak yaşamaları gerekiyor. Ancak bu şekilde bir insan, kendisi, ailesi ve toplumu için faydalı biri olabilir. Öteki türlü çocuklar ve gençler için çok yaralayıcı bir süreç yaşanabiliyor.
- Sosyal medyada İsrail başbakanının yalan içeriklerle süslediği bir gönderiye karşın Zeynep Hilal Demirci isminde genç bir kardeşimiz hakikati yansıtan mükemmel bir çalışma yapmıştı, hatırlarsınız. Bu vesileyle kardeşimize teşekkür etmeden geçmeyelim. Böylesi çalışmalar yapan Müslüman gençler için neler söylemek istersin?
Zeynep Hilal benim çok yakın arkadaşım, Allah ondan razı olsun her daim çok çalışkandır ve ümmet için üstüne düşeni yapmaya çabalar. O dönemde Filistin için çalışmalar yapıldığında, sosyal medyayı dünya basınını etkileyecek bir etki ve hızla kullanmaya ağırlık verildi. O da böyle yaptı. Hızlı, orijinal ve etkili bir video çalışması ile bir devlet başkanının kişisel hesabına erişti.
Gençler bu anlamda çok çalışıyorlar. Çok emek sarf ediyorlar. Sosyal medyayı güzel fikirler için ve iyilikte yarışmak için kullanan ve bunlarla da rol model olan birçok arkadaşımız var. Gençler olarak “fikir ve aksiyon” yönüne epey açıldık. Gençlerin bu cihetle örnek aldıkları akranlarının sayısı da artmış oldu. Misal Zeynep Hilal’in Netanyahu’nun videosunun altına verdiği cevabı ve bu videonun aldığı reaksiyonu, tebrikleri gören Müslüman bir genç “ben de sosyal medyayı akıllıca kullanarak, normalde ulaşmanın imkânı bile olmayan bir devlet adamına bu şekilde cevap vermeyi başarabilirim” diye düşünecektir. Bu çok önemli bir motivasyon. Sosyal medya herkesi ulaşılabilir kılıyor. Bizler de oturduğumuz yerden zalimleri ve yalancıları rahatsız edebiliriz. Onların ya da danışmanlarının okuyabileceği bir mesaj bırakabiliriz. Bu noktada, bu sınırların kalkması olayını iyi kullanabilir de fırsata çevirebilirsek kimlik kaybından ziyade kendi kimliğimizi daha da aktif bir şekilde inşa edebiliriz. Böylelikle sosyal medyanın olumsuz etkileriyle beraber kimlik kaybı yaşayan gençlere de bir rol model olup, onlara kimlik inşası sürecinde büyük bir destek de sunabiliriz. Sosyal medyada yapabileceklerimizin bir sınırı yok. Fikirlerinizi etraflıca düşünüp, daha önce yapılmamış olanları etrafınızdaki ehil insanlarla paylaşarak birlikte çalışabilirsiniz. Ancak bu şekilde, sosyal medyayı bir kişi daha iyi kullandıkça sayımız artabilir. Akıllıca ve Müslümanca bir sosyal medya kullanıcısı ve üreticisi olmakla her şey değişebilir.
Çok teşekkür ediyoruz Elif Hanım. Allah çalışmalarınızı bereketlendirsin.