Sosyal İkilem: Sosyal Medyada Olmak Ya da Olmamak

Sosyal medyada olmak ya da olmamak bugünün insanı için adeta varlık meselesi haline dönüşmektedir.

Aşkın YILDIZ

İçinde yaşadığımız mevcut dönem, insanoğlunun her anlamda geliştiği en yüksek fakat nihai olmayan noktadır. Hiç şüphesiz insanoğlunun sınırları zorlama ve aşma kapasitesi bu gelişimsel süreci devam ettirecektir. Tekniğin gelişmesi ve hayata adapte edilmesi çağlar boyu hayatımızı kolaylaştırmıştır. İletişim dilinin ve buna bağlı olarak kitle iletişim araçlarının gelişmesi ve yaygınlaşması uzakları yakın etmek gibi olanakları bize sunuyor. Ancak bu etkileşim ortamı, tüm kolaylıklarına ve avantajlarına rağmen insanlığa sadece iyilik getirmiyor. Bu anlamda kitle iletişim araçlarına eleştirel bir okuma getirmedikçe bu teknolojinin ne olduğu ve nelere mal olacağı ortaya çıkarılamaz.

Sosyal medyada olmak ya da olmamak bugünün insanı için adeta varlık meselesi haline dönüşmektedir. İnternet tabanlı teknolojilerden önce insanın varlığının etkisi “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” sözü misali yaptığı işle belirlenebiliyordu. Günümüzdeyse kişinin ayinesi sosyal medyadaki sözleri, görüntüsü ve imajinatif etkisiyle değerlendirilmektedir. Bu anlamda sosyal medyada olmak, çok takip edilmek, çok aktif olmak ve çok paylaşımda bulunmak kişinin gerçek dünyadaki varlık sahasını sanal dünyayla paylaştırmaktadır. Şöyle düşünebiliriz gerçek dünyada var olan her şey, sanal bir kopyayla internet ortamına taşınmıştır. Din, kültür, sanat, siyaset ve toplumların var oluşuna katkı sağlayan her ne varsa sanal âlemde de mevcut durumdadır. Bu etkileşim ve paylaşım ortamı, katılan herkese belirli bir oranda tatmin imkânı vermektedir. Bugün milyarlarca insanı kullanıcı haline getiren bu teknolojinin üzerine birçok spekülatif yorumlar getirilmektedir. İnternetin, egemen güçler tarafından tüm dünyayı yönetmek için kullanıldığından tutun da insan tarafından ortaya çıkarılan yapay zekânın insan zekâsını alt edeceği ve insana hükmedeceği gibi distopik söylemler, bu teknolojinin kullanıldığı ilk günden beri var ola gelmiştir. 

Kabul edilmelidir ki bütün faydalı ve zararlı yönleriyle birlikte sosyal medya kullanıcılığı, dünyaya yayılmış bilişimsel ve teknolojik bir fenomendir. Bununla birlikte sosyal medya kullanımının bağımlılığa dönüştüğü meselesi sır olmadığı gibi artık klişe bir söylem olduğu da kabul edilebilir. Ancak her ne kadar klişeleşmiş olsa da bu durum, konunun önemsiz ya da zararsız olduğunu göstermemektedir. Sosyal İkilem (The Social Dilemma, Jeff Orlowski, 2020), sosyal medya bağımlılığının kime ne kazandırıp kime ne kaybettirdiğiyle ilgili olarak farkındalık oluşturacak bir belgesel olarak yayına girdi. Belgesel, özellikle büyük sosyal medya firmalarının iç yüzünü sansasyonel bir dille ortaya koymaya çalışmaktadır. Yapımın kurgu olarak sosyal medya kullanıcısıyla veri tabanını karakterize ederek karşılaştırması, meselenin iç yüzünü resmetmesi açısından etkileyici bir tercih. Karakterize edilen veri tabanı masum kullanıcıyı dönüştüren, duygusuz, insanı bir veri gibi gören ve sadece para kazanmak için çalışan bir sistem olarak görülmektedir.  

Filme göre önemli olan şey, insanların bir şekilde sosyal medyayı kullanmalarıdır. Böylelikle kullanıcıya ilgilenme ve tıklama yoğunluklarına göre öneriler, görüntüler ya da paylaşımlar aktarılır. Bununla birlikte ilgi alanları, veri tabanına kaydedilir ve kullanıcı kendisi gibi benzer özellikleri taşıyan kullanıcılarla aynı konuda farklı içeriklerle muhatap edilir. Filmde Facebook alt yapısı karakterize edilmiştir ve iddia şudur: Facebook, aynı bölgede yaşayan herkese aynı anda bile giriş yapsalar farklı içerikler sunar. Sabah uyandığınızda ilk işiniz telefona bakmak olur ve ilk göreceğiniz şey sosyal medyanızın size gönderdiği içeriklerdir. Sosyal medya önerileri ve yönlendirmeleri zararsız değildir. Siz bu içeriklerle ilgilenirken aslında gününüzü bu sayede dönüştürmeye başlıyorsunuz. O içeriği düşünüp, o içeriği konuşuyorsunuz. Genel olarak haftalarınızın ve aylarınızın gündemleri sosyal medya tarafından belirlenmiş oluyor. Bu yapılırken siz de algılarınız, bakış açınız, davranışlarınız, zevkleriniz, fikirleriniz, geleceğiniz ve planlarınızla birlikte dönüştürülmüş oluyorsunuz. Sosyal medyanın bu başarısı için sadece önerileri ya da belirli zevklerinize uygun paylaşımlarla vakit geçiren sade ve basit bir kullanıcı olmanız yeterlidir.

Bu anlamda sosyal medyanın bir ürün olduğunu düşünüyorsanız, meseleye bir de tersinden bakmanızı öneririm. Sosyal medya, kullanıcıları ürün olarak görüyor olabilir. Bir kere şunu akılda tutmak lazım, internette bedava hiçbir şey olmaz. Ücretini ödemediğiniz hiçbir hizmet sizin için ürün değildir. Aksine o ileti, sizi ürün haline getirecek bir yapının ilk adımıdır. Kısa videolarla hazırlanmış tüm ücretsiz eğitim videoları, kişisel gelişim kursları ve daha niceleri kısa vadede size küçük faydalar verirken uzun vadede sizin üzerinizden firmalara ve şahıslara para kazandırmaktadır. Dolayısıyla, sosyal medyada kullanıcıyken ürün pozisyonuna geçiyorsunuz.

Bilgi, insan için her zaman değerli bir konu olmuştur. Bilgiyi üretmek, ona sahip olmak ve bilgiyi paylaşmak, kişiyi her zaman değerli bir insan haline getirmiştir. Bilgi güçtür ve tüm yöneticiler bilginin peşinde olmuşlardır. Ancak sosyal medyadan önce bilgiyi doğru ve yanlış olarak ayırmak daha kolayken, içinde bulunduğumuz dönemde her türlü dezenformasyon önümüze bilgi olarak sunulabilmektedir. Kitle iletişim araçları, küresel iletişim etkisiyle tüm dünyayı büyük bir köy haline getirirken, bir toplumu etkileyen olayların diğer toplumlara bulaşmasını da hızlandırmıştır. Siyasi ve ekonomik bunalımların bir ülkeyi aşıp, başka ülkelere sıçraması sosyal medya sayesinde çok daha hızlı olmaktadır. Bunun için Arap Baharı’ndan Gezi Parkı olaylarına kadar onlarca örnek sıralamak mümkündür. Bu gibi siyasal ve toplumsal buhranlar, maalesef çok basit ve çarpıtılmış sosyal medya paylaşımlarıyla körüklenebilmektedir. Kısacık bir görüntü ya da bir fotoğraf ve üzerine yazılmış uyduruk ifadeler, bilinçsiz kullanıcılar tarafından bir anda gerçeğe dönüştürülebilmektedir. Sosyal medyada bilgi kirliliği oluşturmak çok kısa bir sürede olurken, o kirliliği temizlemek maalesef o kadar kısa sürede olmamaktadır. İçinden geçtiğimiz ve tüm dünyayı her anlamda etkileyen ve dönüştüren Covit 19 pandemisi de bu dezenformasyondan doğal olarak nasiplendi. Bu virüsün sahte olduğu ya da aslında hiç olmadığı, büyük ülkelerin kendi çıkarları için laboratuvarlarda ürettiği ya da aşı karşıtlığı yandaşlığı gibi asılsız konular konuşulurken ölenlerin sayısı milyonla ifade edilmeye başlanmıştı. Bilgi ile yorum arasındaki fark, sosyal medya için yok hükmündedir. Her yorum bir şekilde muhatap buluyor ve bilgiymiş gibi kabul ediliyor. Bilginin değerli olduğu bir çağı göremeden, adeta kötü bir seviye atlayıp yanlış bilginin olduğu bir çağa geçtik. En azından bu geçişi, sosyal medyanın hızlandırdığını söylemek mümkündür diye düşünüyorum.

Bütün günümüz medya, sinema ve internetle geçerken ve en çok buralardan zarar gördüğümüzü düşünürken, okullarda, en azından lise döneminde başlatmamız gereken medya okuryazarlığı derslerini hâlâ eğitim planına almayışımız; görsel kültür, sinema, televizyon ve iletişim gibi dersleri bir türlü önemseyemeyişimiz, aslında çok ironik bir durumdur. Sosyal medya kullanımı, etiği, süresi ve alışkanlığı gibi konular, maalesef hâlâ çocuklarımıza deneme yanılma yoluyla öğrettiğimiz konulardır. Oysaki deneme yanılma yoluyla bir iki genç nesli, eskittik bile. Eşrefi mahlukat olarak dünyaya gelen insan, eşrefi veri olarak internet tabanına geçmektedir. Sosyal medya bize her şeyin sanalını verirken, biz gerçek iletişimi, gerçek paylaşımları ve gerçek hayatı önemsemeliyiz. Bunun için en azından meseleyi eğlence olmaktan çıkarıp, eğitim, sağlık ve bir kültür meselesi olarak görmeliyiz.

Adı geçen Film: The Social Dilemma (Sosyal İkilem)

Yön: Jeff Orloeski, 2020,

.