es-Selâm

Selam, sözlükte “her türlü bedenî ve ruhî hastalıklardan, eksiklik ve kusurdan uzak; selamette, barış ve esenlik içinde olmak, kurtulmak, rahatlamak” anlamlarında iken, Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadis-i şeriflerde “emân, kurtuluş, esenlik, barış” manalarında kullanılır.

Zehra TUNÇ

İMH Genel Sekreter Yrd.

“Efendim,

Evveli, âhiri, zâhiri, bâtını selâmlarım. El-Evvelü Allah, El-Âhirü Allah, Ez-Zâhirü Allah, El-Bâtınü Allah…

Sâhib’i selâmlarım. Sâhib-i Hakîki’yi selâmlarım.

Sağımı, solumu, önümü, ardımı selâmlarım. “Levlâke Sırrının Mazharı”nı selâmlarım. Vâlidesini, Hadîce Vâlidemi, Fâtıma Vâlidemi selâmlarım. Cihâr-ı Yâr-ı Güzîn’i selâmlarım. Erkân-ı Erbaa’yı: Selmân’ı, Mikdâd’ı, Ammâr’ı, Ebu-Zerr’i selâmlarım. İmâmeyn’i Muhteremeyn’i selâmlarım. Tâife-i ecinnîyi selâmlarım, mü’minlerini ve Müslimlerini…

Ve sizi selâmlarım…

Peygamber-i Ekber bir hadîs-i nebevîlerinde buyuruyorlar ki, “Önce selâm, sonra kelâm.”

(Fethi Gemuhluoğlu, Dostluk Üzerine)

Önce sizi selamlıyorum.

Rahmetli büyüğümüz Fethi Gemuhluoğlu’nun selamıyla başlamak istedim. Öğrendiğimden beri hemen her konuşmada “es-Selâm, gablel kelam” demeyi şiar edindim. Ki; Selâm ismiyle kuşatsın bizi yüce yaradan. O’nun Selâm ismi ile bakalım da birbirimize, üzerimize selâmet yağmurlarını rahmetiyle indiriversin, O’nun selamı ile kelamımız esenlik olsun.

O halde; önce selamı bilelim. Selam, sözlükte “her türlü bedenî ve ruhî hastalıklardan, eksiklik ve kusurdan uzak; selamette, barış ve esenlik içinde olmak, kurtulmak, rahatlamak” anlamlarında iken, Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadis-i şeriflerde “emân, kurtuluş, esenlik, barış” manalarında kullanılır. Selamlama da bu manadan mülhem kullanılmış, kullanılmaya devam etmektedir. Allah’a nispet edildiğinde ise “akla gelebilecek bütün eksikliklerden münezzeh olan; yaratılmışlar gibi hâlden hâle girip değişmeyen, bir gün gelip yok olma ihtimali olmayan; tüm bunların aksine bütün kapsamıyla selâmetin kaynağı olup dünya ve ahirette esenlik veren” anlamında açıklanır. Yani “Selâm” dediğimizde aklımıza Rabbimizin gelmesi, barışın, huzurun, kurtuluşun eşsiz ve sınırsız kaynağının sadece O olduğunu bilerek söze başlamak, zihnimizi ve kalbimizi taptaze pınarlar gibi berraklaştırabilir.  Çünkü O dilerse, her şey mümkün! “Size bir selam verildiğinde ya daha güzeli ile veya dengi ile karşılık verin. Allah, her şeyin hesabını tutmaktadır.” Nisa suresinin seksen altıncı ayetinde Rabbimiz bizi böyle uyarıyor. Kur’an’da bazen “tahiyye” kelimesi ile ifade edilen selam, karşılaşan iki kişiden birinin diğerine “selamün aleyküm” (es-selâmü aleyküm: selam sizin üzerinize olsun, Allah sizi her türlü kaza ve belâdan korusun) demesi, diğerinin de buna aynı mânada olmak üzere “aleyküm selam” (ve aleykümü’s-selam) diyerek hayır duada bulunmasıdır. Selamda yaygın biçimde bu ifadeler kullanılmakla birlikte  “ve rahmetüllāhi ve berekâtüh” ifadesi eklenerek selamın alınması ayette belirtilen “daha güzeli ile karşılık verme”ye bir örnek olabilir. Hem esenlik, barış ve huzur hem O’nun rahmeti, merhameti ve bir de O’nun bereketi üzerinize olsun. Öyle sanıyorum ki insan ancak dinde kardeşine, kardeş bildiğine, bunca güzel dualar ederek merhaba diyebilir.  İslâm âlimleri selam vermenin sünnet, almanın farz olduğunu ve selam verenin alana göre daha fazla sevap kazanacağını belirtmiştir. Ve belki de ilk defa bir sünneti yerine getirmek farzdan daha çok Rabbimizi memnun edecektir. Yani ilk ben benden emin ol istedim, ilk ben sana esenlik diledim, ilk ben senin mutlak bir huzur ile kavuşmanı temenni ettim ve ilk ben seninle kardeş olmaya talibim dedim, senin daha çok benden sana bir zarar gelmeyeceğinden emin olman için dua ettim. Bu veçheden bakınca Selâm’ın mümin ile ilişkisini görmek mümkün.

Mümin ismi emniyetten gelir. Selamet; emniyette olduğumuz her yerde hissettiğimiz duygu. Güven bununla birlikte. Kapıldım gidiyorum isimlerinin anlamlarına, birbiri ardınca birbirine kapılar açan ve hepsi ruhumu aynı iştiyakla kuşatan O’nun güzel isimlerinin izinde. Tüm o kapıları açanın Selâm olduğunu bilmekle. Bilinmeyi dilemesiyle, kendi iradesiyle O’nu bilecek insanı yaratması ve bütün isimlerini öğretmesi sanki hep selam ile mümkün gibi… Bize din kıldığı İslam da hakîkî manada O’nun selamı… Belki de bundan mülhem, Selâm isminin anlamlarından biri de bizim ümidimizle dolu: “Cennetteki bahtiyar kullarına selamı veren.”  Hayatımızı, bizim için gönderdiği esenlik diniyle yoğurursak, bu ümide kavuşmanın mümkün olduğu güveni gönlümüze yerleştirir es-Selâm.

Rabbimizin Kur’an’da idraklerimize hitabıyla öğreniyorum. Selâm isminin tecellisi; doğumdan ölüme ve oradan da dirilişe kadar sürer, dünya hayatında selam ve selamet Allah’tan gelen hidayete tâbî olanadır.

Ve anlıyorum ki selam kapıların ilki. Babü’s Selâm; dışarısı ile içerisini belirleyen. Hacer-i Esved’in yerine konulmasında hakemlik yapacak olan Efendimizin mübarek kademini attığı kapının adı. Kâbe’ye varmak için girilen, ismiyle müsemma; anlaşmazlığa son veren kapının adı. Medine’de Mescid-i Nebevî ilk yapıldığında beş kapısından biri, en büyüğü ve en süslüsü; esenlik ziynetiyle süslü. Ancak hidayete tâbi olan bu kapıdan girip cennete ulaşıyor; kapı, İslâm.

O hâlde son sözümüz şöyle olsun: es-Selâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berakatüh.