Bedel ödemek sözünün Necip Fazıl kadar yakıştığı bir yazar, düşünür var mıdır bilemiyorum. Kendisi yazdıklarından daha fazlasını yaşayacak kadar hayatın tam ortasında yer almıştır.
Kemal KAHRAMAN
Dr., Tarihçi-Yazar

Atletizmde çeşitli branşlarda yarışlar yapılır; koşu, yüzme, yüksek atlama, binicilik, okçuluk vesaire. Sporcular kendilerini bir alanda yetiştirip “müsabakalara” katılır, derece almaya çalışır. Bir de pentatlon diye bir kategori vardır ki bunda yarışmacılar yüzme, atıcılık, binicilik, eskrim ve 3000 metre kros yarışlarına katılır. Beş kategoride kendilerini yetiştirmek zorundadırlar. Her alandaki derecelerinin ortalaması başarıyı belirleyecektir. Bu herkesin yapabileceği bir iş değildir. Çok yönlü özelliklere, yeteneklere ihtiyaç vardır.
Necip Fazıl deyince aklıma bu spor dalının gelmesi bir rastlantı değildir. “Cumhuriyet Devri Türk Aydınında Çok Yönlülük” diye bir başlık atılsa, kaçınılmaz olarak ilk akla gelen isim Necip Fazıl olacaktır. Kendisi başta şiir olmak üzere edebiyatın hemen hemen tüm alanlarında eserler vermiştir. Ayrıca masa başında, fildişi kulede oturup yazmakla yetinmemiş, adeta yazdıklarını günlük hayatta bizzat temsil etmiştir. Bu yüzden ona şair, yazar, düşünür demek eksik kalıyor. Zamanında milletimizin ihtiyaç duyduğu hangi rol varsa onu gönüllü olarak üstlenmiştir. Sonuçlarına katlanmaktan asla çekinmeyen gözü pek bir aydın, bir vatandaş olmuştur.
Ne yazık ki onun yaşadığı devirde bugün normal ve sıradan gibi görünen sözler, yazılar, faaliyetler, derhal takibat altına alınıp suç kapsamına alınabiliyordu. Bugün raflarda serbestçe satılan nice kitap için o devirde çeşitli görüş ve ideolojilerdeki yazarlar, okurlar nice bedeller ödemiştir; Halikarnas Balıkçısı, Sabahattin Ali, Kemal Tahir, Necip Fazıl, Serdengeçti, Said-i Nursi, Sezai Karakoç. Bedel ödemek sözünün Necip Fazıl kadar yakıştığı bir yazar, düşünür var mıdır bilemiyorum. Kendisi yazdıklarından daha fazlasını yaşayacak kadar hayatın tam ortasında yer almıştır.
Şüphesiz medeniyetimizin en krizli dönemlerinden birisine şahit olmuş, yüksek düzeyde katılım sağlamış, izleyici olmanın çok ötesinde gelişmelere adeta bizzat eliyle dokunmak, yönlendirmek istemiştir. Toplum mühendisliği yapanlar açısından bakarsak o günlerin yaygın deyimiyle “düzene” çomak sokmaya çalışan yaramaz bir çocuk gibidir. Başlangıçta “mistik şair” olarak tanınıp sempatiyle bakılan, şiirleri edebiyat dünyamızda olay çıkaran, ödüllere doymayan bir şair nasıl bu noktaya gelmiştir?
Erken kazandığı ününden, yeteneklerinden faydalanarak memleketin elit tabakasında yerini alıp “şehir kulüplerinde” konforlu bir hayat sürmeyi neden tercih etmemiştir? Dönemin ünlü yazarları, edebiyatçıları gibi tek parti kontenjanından dilediği bir şehirden milletvekili “seçilebilir”, olmadı bir “ecnebi başkentine” elçi tayin edilebilirdi. Necip Fazıl’ı iyi tanıyanlar bu gibi şeylerin ona göre olmadığını bilir.
Bağımsız ve bağlantısız bir tabiata sahipti. Güçlü benliği herhangi bir kapsama girmesini engelledi. Milletin inancının, dini geleneklerinin sürekli örselenmeye çalışıldığı bir devirde, o gurur gibi görünen vakarıyla yerli ve milli düşünceyi temsil etmeye çabaladı. İnandıklarından ödün vermemeyi, yalnız da olsa doğru bildiği yolda yürümeyi tercih etti.
Şiirleri sansasyon yaptığı gibi, yazdığı piyesler Devlet Tiyatrolarında oynatıldı. Döneminde, her kesimden ünlü yazarların yer aldığı dergiler yayımladı. Kimseye eyvallah demeyen adam bir gün bir gönül mimarının işaretiyle hakikatin önünde eğildi. Çizgisinde meydana gelen değişime paralel olarak edebiyat çevrelerinin ve resmiyetin ona karşı tavrı değişti. Mahrumiyet imtihanı başladı. Fakat bu onun dik duruşunu değiştirmedi, aksine takviye etti. Kendi deyimiyle “bütün dikeyleri yatay hale getirecek bir nida kopararak mukaddes emaneti ne yaptınız diye” meydan yerine çıktı. Gazetelerde fıkra yazarlığı yaptı. Hikayeler, biyografiler, düşünce yazıları yayımladı.
Büyük Doğu -düşüncesi- dergisi, devrinin hemen hemen bütün aydınlarına ev sahipliği yaptığı bir mektep fonksiyonu gördü. Anadolu coğrafyasında seri konferanslar verdi. Hece vezniyle yazdığı şiirler nesiller boyu ezberlendi. Mısraları sanki okunmak için değil zihinlere kazınmak için yazıyordu. Günümüzde nerede tarihi, milli bir konuşma yapılacak olsa Mehmet Akif’ten sonra akla gelen onun dizeleridir. Gönülden kopan bir şeyler söylemek isteyen diller, kendini Üstadın mısralarında bulur. Şairlerin Sultanı lakabı sadece ona layık görülmüştür.
Dostoyevski’nin “hepimiz Gogol’un paltosundan çıktık” diye bir sözü vardır. Necip Fazıl yakın entelektüel tarihimizde öyle etkili bir yere sahiptir ki bugün yerli ve milli olarak bu ülkede şairler, yazarlar, aydınlar ne ortaya koyuyorsa onda kendisinin bir payı ve hakkı vardır diyebiliriz. Çilesini o çekmiştir. İlk harcı o koymuştur. Sonra ne yapıldıysa onun üzerine inşa edilmiştir. Bu nedenle “Üstad” lakabının ondan daha fazla yakıştığı bir isim yoktur. O yalnız şiirde değil; fikirde, sanatta ve hitabette üstaddır.
Siyasi bir parti üyesi olmamış fakat siyasetin tam ortasında yer almıştır. İlk cüretkâr adımları atarak yol açıcı özelliğini göstermiştir. Sınırları ilk zorlayan olmanın verdiği zahmetleri çekmek ona kalmıştır. Çile adını verdiği bu mücadele sürecinde dış dünyadaki kaos ortamını iç dünyasındaki sonsuz evrenin potasında eritmeye, şekil ve anlam vermeye çabalamıştır. Dışa açık bir insan olduğundan içinde yaşadığı büyük maceraları sürekli paylaşmaya çalışmış, bunun için dilin sınırlarını zorlamıştır.
Yazıları, şiirleri, konferanslarıyla döneminde gençlik başta olmak üzere ülkemizin her yerinde büyük bir etki alanı oluşturmuştur. Onun ırmağından beslenen nice şahsiyet daha sonra ülkenin kaderinde söz sahibi olmuştur. Olmaya da devam etmektedir. Siyaset, kültür, edebiyat dünyamızda nerede sadra şifa bir pırıltı varsa, Üstadın gayretlerinden kalan enerjinin günümüze bir yansımasıdır.
Pentatlon yarışları konumuzu anlatmak için kuşkusuz çok yetersiz kalıyor. Necip Fazıl söz konusuysa bunlara en azından bayrak yarışını da eklemek lazım. Üstadın bıraktığı bayrak, elden ele gönülden gönüle devrederek bugünlere uzanıyor. Sonu olmayan maraton devam ediyor.