Atalar Diyarı Orta Asya

İslam düşmanlarının hile ve desiseleri elbette devam edecektir. Hâlbuki bize düşen aramızda tefrikaya düşmemek ve buna neden olan her ne olursa onu terk etmektir.

Mucahid YILDIZ

İnsanın soyunu araştırıp nereden geldiğini bilmesi, ırkçılık olarak görülmemelidir. Irkı ve soyu ile övünmeye başlarsa işte o zaman meşruiyetini kaybetmiş olur. İslam’da ırkçılığa her ne surette olursa olsun asla yer yoktur. İnsanlar ve cinler, kâinatın aklını kullanarak tekâmül edebilen tek mahluklardır ve Cenâb-ı Hak her ikisini de ancak kendisine kulluk etsinler diye yaratmıştır.

İnsanları kavimlere ayırmasının tek sebebi, birbirleriyle tanışsınlar diyedir. Irklarıyla, kavimleriyle, övünüp üstünlük taslasınlar diye değil. Üstünlük ancak takvadadır. Şimdi bu önemli kaidelerin ışığında biz Türklerin büyük göç ile Anadolu’ya geldikleri asıl memleketleri Orta Asya hakkında birkaç kelam edebiliriz.

İslam’ın yedinci yüzyıldan itibaren Orta Asya topraklarına ulaştığı bilinmektedir. Bazı kaynaklarda Emeviler döneminde, Araplarla Türkler arasında uzun bir süre savaşlar olduğu ve sonuçta Emevilerin Orta Asya’nın büyük bir bölümünü ele geçirdiği ifade ediliyor. Bundan sonra Türkler eski dinlerini bırakarak İslam’a dahil olmaya başladılar. Onuncu yüzyıldan sonra toplu halde Müslüman olan Türklerle ile Araplar arasında daha sekizinci yüzyılda savaşın yerini ticaret almıştı.

Orta Asya’nın genelinde bugün Türki Cumhuriyetler ismiyle anılan Müslüman Türklerin yaşadığı ülkeler çoğunluktadır. Yirminci yüzyılın başlarında türlü entrikalarla Osmanlı’yı yıkmayı başaran ortak güçler, Avrupa ve Asya’da genel hakimiyeti ellerinde tutabilmek için sosyalizm belasını kullandılar. Daha önce de Osmanlı’yı yıkabilmek ve diğer yerlerde de yönetimlere söz geçirebilmek için milliyetçiliği öne çıkarmışlardı. Sosyalizm, Avrupa’da nasyonal sosyalistler yani ırkçı Naziler eliyle halk arasında yaygınlaştırıldı. Komünizm adı altında Rusya ve Çin’de devrimler yapıldı. Bu suretle bugün küreselciler namıyla ifade edilen bu güçler, Avrupa’da Hitler ve sonrası dönemde, Asya’da ise mezkûr devrimler sayesinde ipleri ellerinde tutmayı başardılar. Hitler ve “katliamları” sebebiyle Orta Doğu’da İsrail terör devletini kurabildiler. Buna karşı durabilecek İslami dinamikleri ise milliyetçilik ile zayıflatarak zaten ortadan kaldırmışlardı.

Rusya ve Çin’deki komünist yayılmacılığın en önemli hedefi ise yeniden İslam’ın hakimiyetini öne çıkarma ihtimali olan Orta Asya’daki Müslüman Türkleri zabt u rabt altına almaktı. Maalesef bunu başardılar. Buradaki milyonlarca Müslüman Türkü türlü baskı ve zulüm ile susturdular. Malumdur ki Çin’in Doğu Türkistan üzerindeki mezalimi, halen artarak devam ediyor. Sovyetlerin yıkılması sonucunda nihayet Orta Asya’daki Türki Cumhuriyetler ’de rahat bir nefes alma dönemi başladı. Ancak İslam adına elle tutulur gözle görülür, neredeyse yok denecek kadar bir eser kaldı. Küllenen ateşin korları, inşallah tekrar yavaş yavaş harlanacak.

Sovyetlerin yıkılmasından sonra Orta Asya’da özellikle İslami uyanış konusunda tedirgin olan malum güçler, bu uyanışın Kur’an ve Sünnete uygun bir şekilde gerçekleşmesine mâni olabilmek için çeşitli oyunlar tertib ettiler. Bunlardan bir kısmı radikal çıkışlarla, yerel rejimlerin Müslümanlar üzerindeki baskısının artmasına sebep olurken, diğer bazı hareketler ise Müslümanları pasifleştirmek ve küfrün elindeki sisteme boyun eğdirme çabası içindeydi. Fetö’nün dünyanın diğer yerlerinde olduğu gibi Türki Cumhuriyetlerdeki çalışmaları da bu yönde idi.

Orta Asya ülkeleri arasında Afganistan ve Pakistan’ın kuzeyi de yer almaktadır. Her iki ülke üzerinde oynanan oyunlar, diğer İslam ülkeleri üzerindeki oyunlardan çok farklı değildir. Afganistan’ın Rus işgalinin sona ermesinden sonra gruplar arasındaki nifakın artması nedeniyle zafere ulaşamaması gerçekten içler acısı bir durum arz ediyor. Müslümanlar arasındaki bu nifak, grupların daha da zayıflamasına neden oldu ve bölgede Rus işgalinin yerini ABD işgali aldı. Onların çekilmesinden sonra yeniden başa geçen Taliban’ın da çok umut verici olduğu söylenemez.

Dünyanın hangi bölgesi, hangi kıtası olursa olsun almamız gereken birçok ders olmasına rağmen, ibret almadığımız, ders almadığımız için tarih tekerrür ediyor. İslam düşmanlarının hile ve desiseleri elbette devam edecektir. Hâlbuki bize düşen aramızda tefrikaya düşmemek ve buna neden olan her ne olursa onu terk etmektir. Tefrikaya götürecek her türlü söz ve davranışlardan kaçınmamız gerekirken ayrılıkları körükleyen konuları daha çok gündeme getirmek asla affedilemez hatalarımızdır. Düşmanın başarısı, bizim cahilliğimizin neticesidir. Aramızdaki düşmanlıkları körükleyen konuları sürekli gündeme getirenlere prim vermekten artık vazgeçmeliyiz.