Anneannemin Tesbihleri

Benim o kasabada, o avluda hala gezinen çocukluğum; sevincim, coşkum, anneannemin evi. Çocukluk, ancak gerçek sevginin ve ilginin bağrında filizlenip, çiçeklenir, boy verir. Ve hâlâ hayal bahçelerinde gezebildiğimiz tek büyülü yer çocukluk…

Öznur GÖRÜR KISAR

Eğitimci

Kendimi anneannemin kerpiç yapılı evinde çocukluğumu izlerken bulurum çoğu kez. Akşamın tenhası çöktüğünde ve çocukların uyku vakti geldiğinde bize yapmış olduğu yer yatağında, her torununun eline birer tesbih verip “Allah deyin guzum” der, bize onu hatırlatırdı. Okuma yazma bilmeyen anneannemin bu yaklaşımını her hatırladığımda, Anadolu irfanının tam da böyle bir şey olduğuna dair kanaat oluşuyor bende. Kıkır kıkır kıkırdayarak elimizdeki tesbihler ile tesbihata durduğumuz anlar  ve öylece uykuya dalışımızı hatırlıyorum her yaz. O tesbihleri ise köydeki teyzem tesbih bitkisi denilen bitkiyi ekerek yetiştirir, çiçek büyüdüğünde tesbih haline getirip, ailenin tümüne hediye ederdi.

Arka odanın rafında, altın yaldızlı mavi seramik şekerliğin içerisinde, sanki her daim bizi bekleyen rengarenk leblebi şekerleri bulunurdu muhakkak. Anneannem yavaş adımlar ile şekerliğin bulunduğu odaya doğru ilerler, şekerliğin kapağını açıp ikramda bulunurdu. Tüm bu süreci son derece dikkatle, çok önemli bir seremoniyi izler gibi izlerdik kuzenlerimle.

Bir köşedeki yüklükte; eski bir sandık ve onun üzerinde renk renk yorganlar, yataklar, yastıklar dizilip istif edilirdi. Akşam uyku vakti geldiğinde sırasıyla her biri indirilir, serilir, yataklar yapılırdı. Bu işler yapılırken, henüz tamamlanmayan yatak yorganın üzerinde zıplamak, takla atmak çocukların en sevdiği oyunlardan olurdu.

Odalar arasında yürürken, adımlarımı her attığımda, gıcırdayan yer döşemelerinin çocuk ruhuma kattığı o ahenkli sesin tınısını hiç unutamam.

Tüm gün çocuk heyecanı ile koşup oynadığımız ve yorgunluktan bitap düşüp, oturma odasında dinlenirken sırtımızı yasladığımız sedir minderlerinin içerisindeki o ilginç malzemenin tatlı hışırtısını çok severdim. Ve oturma odasının penceresinden, dışarının büyülü dünyasını seyrederken; anneannemin konu komşusunun selamlaşmaya uğradığı zamanları hatırlarım. Tarla dönüşü Şerife teyzenin uğrayışı hepsinden görkemli olurdu biz çocuklar için. Eşeğinin üzerinde yavaş yavaş ilerler, tatlı tatlı gülümseyerek gelir, gidene dek benim hayran bakışlarım onun üzerinde olurdu.

 Çocuklara atıştırmalık olarak verilen taze nohut destelerinin minik keseciklerini patlatmak en büyük eğlencemiz olurdu.

  İki katlı evin daracık tahta merdivenlerini defalarca inip çıkmak, ayrı bir oyuna dönüşürdü çocuklar için. Merdivenleri çıkar çıkmaz biraz ileride tahta kapının ardında koca bir mutfak karşılardı bizi. Raflarında bakır testiler, kaplar, emaye tabaklar, tepsiler… Emaye kovalarda elmalar, kavunlar, çeşitli sebzeler, meyveler depolanırdı. Mutfağa girdiğimde mis gibi meyve kokusu beni mest ederdi öylece. Mutfak zeminindeki hasırın kaygan yapısı, çoraplarımla dakikalarca kayıp oynayabileceğim keyifli dakikalar demekti benim için. Mutfak tavanını oluşturan siyah büyük odun kütüklerini uzun uzun seyreder, karanlık hikayeler uydururdum, ilginç bir ürkeklikle, zihnimin arka bahçelerinde. Hele o mavi tel dolap yok mu? O tel dolabın içerisinde anneannemin şekerlerini ve güzel şekerlikleri karıştırmak, hep en güzel anlarıydı yaz tatilimin. Açık balkon duvarına inci gibi ipe dizip, kurutmak için astıkları taze fasulyeler, biberler, bamyalar olurdu mis gibi. Onların her birini kolye yapar, büyükler elimden alana dek bir süre ortalıkta dolaşırdım.

  Yaz geceleri bile soğuk olan Eskişehir gecelerinde mutlaka yorgan ile yatılır, bazı geceler ev halkı üşüdüğü için odun sobası yakılırdı. 

  Akşam serinliğinde geleneksel siyah örtülerini örtüp, şalvarlarını giyip bizi ziyarete gelirdi teyzemler; hasret giderilir, uzun uzun sohbetler edilirdi. Gelişimizin heyecanından, bir çocuk coşkusu ile hep koştururdu dayım. Eski tahta masanın çekmecesindeki fotoğraflar çıkarılır; tatlı anılara yelken açılırdı.

   Tüm bu olan biteni, sanki dingin bir huzurla izlediğine inandığım, duvardaki fotoğraftaki dedemin portresini ise hiç unutmuyorum…

   Evin avlu kapısı iri taşlarla döşenmiş bir yokuşa açılır, o yokuştan koşa koşa inerken ayağım takılır, defalarca düşer, her bir yanım yara bere içerisinde kalırdı. Bir seferinde alnımın fena yaralandığını, dayımın beni kucağında hastaneye yetiştirdiğini hatırlıyorum hayal meyal. Yokuşun hemen altında bulunan teyze evinin bahçesindeki badem ağacına büyükler genelde “bayam” derlerdi. Yöre halkının tümü öyle telaffuz ederdi genelde. Teyzemin kümeste beslediği tavuk ve ördeklerden hem korkar hem onları uzaktan izleyip hayal kurardım. Teyzem bahçesindeki vişneden yaptığı reçelini, bembeyaz Fransız marka arcopal reçel tabağında servis ettiğinde tabaktaki kan kırmızısı renge vurulurdum. Teyzem, biz ona gelmeden, mutlaka bahçede bulunan odun ocağını yakar; haşhaşlı çörek, gözleme ve bazlamayı kahvaltıya sıcak sıcak yetiştirirdi. Teyzemin tel dolabında, her seferinde aradığım hurmaları mutlaka bulurdum. Teyzelerimin her birinin pencerelerinde, her renkten sardunyalar, cam güzelleri ve küpe çiçekleri eksik olmazdı. Bembeyaz tülün ardında, adeta nazlı bir gelin gibi arz-ı endam ederdi o çiçekler.

  Anneannemin bahçesinde ayva, erik, elma ağaçları ve küçük bir asma bulunurdu. Elma ağacının her daim müdavimi olurdum. Bahçe sulaması için oluşturulan bir küçük havuz. O havuzun içerisindeki yaprakların hiç bitmeyen raksı. Benim suyun yanına varıp, kendi aksimi izleyişim uzun uzun. Ve yosun tutan zeminin zümrüt gözlerinde kaybolmayı hep çok sevdim, dakikalarca… Dayanamayıp ellerimi, sonrasında serinlemek için ayaklarımı suya değdirmek için içimin gidişini unutamam.

   Anneannemin akşam yemeği öncesi, zayıf yorgun bedenini zar zor taşıyan iki büklüm haliyle bahçeye bir heves maydanoz, nane, taze soğan toplamak için gelişi…

    Benim o kasabada, o avluda hala gezinen çocukluğum; sevincim, coşkum, anneannemin evi. Çocukluk, ancak gerçek sevginin ve ilginin bağrında filizlenip, çiçeklenir, boy verir. Ve hâlâ hayal bahçelerinde gezebildiğimiz tek büyülü yer çocukluk…

Rahmetle…