Dilden dökülen sözlere, meşhur şiirlere besteler yapılmaya başladı. Bu çalışmalar kimi zaman taklit, kimi zaman özgündü. Bu özgün olan sözlere ve bestelere bir isim koymak gerekiyordu. Yukarıda zikrettiğimiz endişelerden dolayı sakınma vardı.
Yusuf ÖCALAN

İnsan, konuşan varlıktır. Düşüncesini, bilgisini kelimelere yükleyip anlamlı cümleler kurarak ifade eder. Bu uzayıp giden cümlelerin kolayca anlaşılması için isimler koyar, bir kavram oluşturur ve zihinlerde kolayca yer bulup anlaşılmasını sağlar.
Müzik dünyasında bizim kuşak için (1980 sonrası İslami bilinçlenme dönemini yaşayan gençlik) duyduğumuz isimlerden hareket edip bir akış oluşturarak durum değerlendirmesi yapmaya çalışacağım.
Batı Müziği: Tamamen Batı tarzı ve yabancı dilde söylenen müzik. Ecnebi müzik, yabancı müzik. Uzak durduk, öteki dedik.
Türk Hafif Batı Müziği: Gel de buraya açıklama yaz! Bu isme eskiden beri çok gülerim. Bana bir kimlik arayışının çırpınması/mücadelesi hissini vermiştir. Dudak bükerek baktık, beğenmedik. Taklitçi zihniyet olduğunu düşündük.
Şarkı: (ﺷﺮﻗﻰ) i. (Ar. şarḳ > şarḳі “doğu ile ilgili”den)
- Mûsikîmizde çok kullanılmış olan, aşk, ayrılık, eğlence, içki vb. duygular üzerine küçük usûllerle bestelenmiş, ara nağmesi ve nakarâtı bulunan parça. (Kubbealtı sözlüğü)
Şarkı kelimesinden uzak durduk! Genellikle dünya sevgisini, içki meclislerini, icrasındaki gayr-ı islamî durumları hatırlattığı için kaçındığımız bir kelime oldu.
Türkü: i. (Türk’ten nispet eki -і ile Türkі “Türk usûlü”)
1. Çoğunlukla dörder mısrâlı bentlerden oluşan, 11’li hece vezniyle düzenlenen ve kendine mahsus bir beste ile okunan halk edebiyâtı nazım şekli. (Kubbealtı sözlüğü)
Türkü kelimesinden niye uzak durduk? Türk kelimesinde türetilmiş ve ümmeti kuşatmıyor diye mi? Yoksa, sözlerinde aşk, ayrılık, acı, coğrafi sevgi veya halk oyunları ile birlikte kadın-erkek beraber icra edildiği için mi?
Bunun yanında; camilerde, tekkelerde, evlerde söylenen ilahiler, kaside türü besteli sözler müzik olmadan yadırganmadan icra ediliyordu.
Bütün bu olanların dışında; farklı kesimlerden kazanımlar/ etkilenmeler var. Ve insan tabiatı sınırları zorluyordu. Su akacağı yatağı bulmaya çalışıyordu.
Dilden dökülen sözlere, meşhur şiirlere besteler yapılmaya başladı. Bu çalışmalar kimi zaman taklit, kimi zaman özgündü. Bu özgün olan sözlere ve bestelere bir isim koymak gerekiyordu. Yukarıda zikrettiğimiz endişelerden dolayı sakınma vardı.
Ve, hayatımıza yaşayan Türkçemizde pek kullanmadığımız (o dönemi kastediyorum) “EZGİ”
kelimesi giriverdi.
Ezgi: Köylülere mahsus uğultulu ses, lahn (Kamus-u Türkî)
Lahn: güzel ve kaideli ses (Kamus-u Türkî)
Ve “Ezgi” sözü toplum tarafından kabul gördü.
Niye kabul gördü? Diğerlerinden daha masum, az kullanılmış, farklı, köylülere has saf ve masumlukta, biraz da ezikliği-ezilmişliği (ses olarak) hatırlattığı için mi?
Yeşil Pop sözüne hiçbir şey söylemek istemiyorum, dışarıdan bir önerme idi. Hiç sevmedim. Ve toplum da sahiplenmedi zaten.
Şimdi de “rap” müzik ve sözler revaçta.
Ezgilerimizi söylüyor, dinliyor ve sahipleniyoruz.