Kırk Kandil -19-

Abdurrahman b. Avf (R.A.)

Abdurrahman b. Avf, Hicret’in 21. senesinde 72 yaşında vefat etti. Cenaze namazını bir rivayete göre Hz. Osman, diğer bir rivayete göre ise Zübeyr b. Avvâm kıldırdı

Rıza SAVAŞ

Prof. Dr., Dokuz Eylül Üni. İlahiyat Fak. Emekli Öğretim Üyesi

Kureyş kabilesinin Zühre oğullarından olan Abdurrahman b. Avf b. Abd b. el-Harîs b. Zühre b. Kilâb, Cahiliye döneminde “Abdü’l-Amr” veya “Abdü’l-Kâbe” ismini taşıyordu. İslam’a girdikten sonra Hz. Peygamber tarafından “Abdurrahman” olarak değiştirildi.  

Abdurrahman b. Avf, Hz. Peygamber’in annesi ile aynı kabileden yani Zühre Oğulları kabilesindendir.

Abdurrahman b. Avf fil olayından on sene sonra, Mekke’de doğdu. Hz. Peygamber’in Darü’l-Erkam’a girmesinden önce Müslüman olmuş ve ilk Müslümanlar arasına katılmıştır.[1]

Abdurrahman b. Avf otuzlu yaşlarda Müslüman olduktan sonra diğer ilk Müslümanlar gibi o da Allah yolunda çeşitli sıkıntılarla karşılaşmış̧ ancak her zaman sabretmiş, Habeşistan’a ve Medine’ye yapılan her iki hicrete de katılarak muhacirlerin öncülerinden olmuştu. 

Hz. Peygamber, Medine’ye hicretten sonra Abdurrahman b. Avf ile Ensar’dan Sa’d b. Rebi’yi kardeş ilan etmiştir.

Abdurrahman b. Avf, tecrübeli bir tacir olduğu için Medine’de yaptığı alışverişler sonrası çok kâr elde etmiş, kısa bir zaman sonra zengin olmuştur.

Bir hanımla evlenen Abdurrahman b. Avf’a Hz. Peygamber, “Mehir olarak ne verdin?” diye sorunca Abdurrahman b. Avf da “Bir hurma çekirdeği kadar altın” cevabını verdi. Hz. Peygamber “Bir koyun keserek de olsa düğün yemeği ver”[2] diye buyurur. Cömertliği herkes tarafından bilinen Abdurrahman b. Avf, Hz. Peygamber’in emrini severek yerine getirir. 

Abdurrahman b. Avf, Bedir savaşına katılmış ve çok sayıda müşrik öldürmüştür. O, Bedir günü başından geçen bir olayı şöyle anlatır: “Bedir günü safta dururken sağıma ve soluma baktım. Ensar’dan yaşları küçük iki genç gördüm. ‘Keşke bunlardan daha kuvvetli olanların arasında olsaydım’ diye aklımdan geçti. Onlardan biri bana, ‘Ey Amca! Ebu Cehil’i tanıyor musun?’ diye sordu. Ben de: ‘Evet, ama onunla ne işin var, ey kardeşimin oğlu?’ dedim.”

“O da, O’nun Rasulullah’a sövdüğünü duydum, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin olsun ki, eğer onu görürsem, ikimizden eceli gelen ölmedikçe, ben onun peşini bırakmayacağım” dedi. Diğer genç de aynı şeyleri söyledi. Çok geçmeden Ebu Cehil’i insanlar arasında gördüm ve ikisine: “Görüyor musunuz? İşte sorduğunuz adamınız” dedim. Hemen koşarak onun karşısına çıktılar ve öldürünceye kadar kılıçlarıyla ona vurdular. Sonra da Rasulullah’a giderek olanları kendisine haber verdiler. Rasulullah:

-Onu hanginiz öldürdü, diye sordu. Her ikisi de:

-Ben öldürdüm, cevabını verdi. Rasulullah:

-Kılıçlarınızı sildiniz mi? diye sordu. Onlar da:

-Hayır, dediler. Bunun üzerine Rasulullah iki kılıca da bakarak:

-Onu ikiniz de öldürmüşsünüz, buyurdu ve Ebu Cehil’in eşyasını Muaz b. Amr b el-Cemuh’un almasına hükmetti. O iki genç; Muaz b. Amr bin el-Cemuh ve Muaz b. Afrâ idi.[3]

Bir gün Rasulullah: “Bir seriyye hazırlayıp göndermek istiyorum. Bunun için yardımda bulunun” deyince, Abdurrahman b. Avf hemen evine gidip gelerek, “Ya Rasulullah benim dört bin dirhemim var. Bunun iki binini Rabbime borç̧ verdim. İki binini de aileme bıraktım.” dedi. Onun bu cömert davranışı karşısında Hz. Peygamber onun malının bereketlenmesi için dua etti. 

Abdurrahman b. Avf, Hz. Peygamber ile birlikte bütün savaşlara katılmış ve Uhud savaşında çok fazla yara almıştır.

Abdurrahman b. Avf, iki yüz ukıyye altın tasadduk ederek Tebük Seferi’nde de İslam Ordusuna önemli bir katkıda bulunmuştu.

Enes’in rivayetine göre, bir gün Medine’de birtakım sesler duyuldu. Hz. Âişe: “Nedir bu?” diye sordu. “Abdurrahman bin Avf’ın kervanıdır.” diye cevap verdiler.

Peygamberimizin “Abdurrahman b. Avf yeryüzünde ve gökyüzünde emindir.” şeklindeki iltifatına da mazhar olmuş bir sahabidir.

Bir gün sofrada şöyle demekten kendisini alamamıştı:

“Benden daha hayırlı olan Mus’ab bin Umeyr şehit olduğunda kefen olarak bir hırkaya sarıldı. Başı örtülünce ayakları, ayakları örtülünce başı açıkta kalıyordu! Benden hayırlı olan Hamza da şehit olduğunda böyle olmuştu. Daha sonra servetimiz alabildiğine çoğaldı. İyiliklerimizin karşılığını bu dünyada almaktan ve ahirete bir şey kalmamasından korkarım!”

Hz. Abdurrahman bu sözlerinden sonra, ağlamaktan dolayı yemek yiyemedi.

Hicret’in 6. senesinde Hz. Peygamber, Abdurrahman b. Avf’ı Dumetü’l-Cendel’de bulunan Kelb kabilesine İslam’ı tebliğ etmek için yedi yüz kişilik bir birlik ile gönderdi. Yola çıkmadan önce Hz. Peygamber kendi elleriyle Abdurrahman’ın sarığını sarıp sancağını eline teslim ettikten sonra şöyle buyurdu: “Allah’ın ismiyle Allah yolunda git. Allah’ın emrine uygun hareket et. Kelb kabilesini İslam’a davet et, kabul ederlerse reislerinin kızıyla evlen.”

Abdurrahman bin Avf orada bulunduğu müddetçe İslam’ı öylesine güzel bir şekilde tebliğ etti ki, Hristiyan olan kabilenin büyük ekseriyeti Müslüman oldu. Kelp kabile reislerinden Esbağ b. Amr da Müslüman olmuştu. Durumu Hz. Peygamber’e bildiren Abdurrahman b. Avf’a bir mektupla neler yapması gerektiğini iletti. Hz. Peygamber gönderdiği bu mektupta, Esbağ b. Amr kızı Tumarıd ile evlenmesini de yazmıştı. Abdurrahman bu emri yerine getirdi. Böylece İslam devleti Kelb kabilesi ile iyi ilişkiler başlattı, bu durum sonraki yıllarda da İslam devlet siyasetini etkiledi. Müslüman olmayan ve Hristiyan olarak kalanlar da İslam hakimiyetini kabul edip cizye vermeye razı oldular.[4]

Tebük Seferi esnasında Peygamberimiz bir ara kafileden ayrılmıştı. Sabah namazının vakti geçmek üzereydi. Sahabiler, Hz. Abdurrahman’ı imamlığa geçirdiler ve arkasında namaza başladılar. Birinci rekât için rükuya gidildiğinde Hz. Peygamber geldi. Cemaate katıldı. İkinci rekâtı Hz. Abdurrahman’ın imamlığında kıldı. Cemaat selam verdikten sonra kalktı, namazı tamamladı. Namazını bitirince, “Güzel kıldırdınız, iyi yaptınız” buyurarak iltifatta bulundu.

Abdurrahman, “Malın çokluğu helake sebep olur. Bundan endişe ediyorum!” deyince, Ümmü Seleme, “Fakat Allah yolunda sarf edilen mal böyle değildir.” deyince rahatladı. Çünkü kendisi zaten malını Allah yolunda sarf ediyordu.

Abdurrahman, evine her girişinde Âyete’l-Kürsî’yi okur, sık sık da “Allah’ım, beni nefsimin tamahkârlığından koru!” diye dua ederdi.

Abdurrahman, gerek Hz. Ebû Bekir’in gerekse Hz. Ömer’in en büyük yardımcılarındandır. Her iki halife de onun fikirlerine değer verir ve önemli konularda onunla istişare ederdi.

Hz. Ömer’in suikasttan aldığı yaradan kurtulma ihtimali kalmayınca, sahabenin ileri gelenleri halife olarak yerine birisini tercih etmesini teklif ettiler. Hz. Ömer de “Sa’d b. Ebî Vakkas, Hz. Talha, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Zübeyr ve Abdurrahman b. Avf” gibi zatlardan birisi üzerinde karar verilmesi düşüncesinde olduğunu bildirdi.

Hz. Ömer’in vefatından sonra toplanan ilk şûrada, iki aday öne çıkınca Abdurrahman b. Avf, “İçinizden birini seçmeyi bana bırakır mısınız? Ben sizin efdal olanınızı araştırır, bu işi ona bırakırım.” dedi. Hz. Ali de Hz. Osman da bunu kabul ettiler.[5]

Abdurrahman bin Avf üç gün üç gece sahabilerle istişare ettikten sonra Hz. Osman’a biat edilmesi gerektiğine kanaat getirdi ve halkı toparlayıp kanaatini bildirdi. İlk olarak da kendisi gelip Hz. Osman’a biat etti. Onun üzerine herkes Hz. Osman’a biat ederek tabi oldu.

Abdurrahman b. Avf, Hz. Peygamber’i en iyi anlayan sahabilerden biri idi.

Abdurrahman bin Avf’ın vefatından önce, servetinden Bedir şehitlerinin yakınlarına 400’er dinar verilmesini vasiyet etti.

Abdurrahman b. Avf, Hicret’in 21. senesinde 72 yaşında vefat etti. Cenaze namazını bir rivayete göre Hz. Osman, diğer bir rivayete göre ise Zübeyr b. Avvâm kıldırdı.[6]

Allah rahmet eylesin!


[1] Muhammed b. Sa’d, et-Tabak, III, 124. 

[2] Muhammed b. Sa’d, et-Tabak, III, 126; el-Buhârî, Câmi‘us-Sahih, “Menakıp”, 3, 3781.

[3] Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 207, (1673.).

[4] Muhammed b. Sa’d, et-Tabak, III, 129.

[5] Muhammed b. Sa’d, et-Tabak, III, 134.

[6] Muhammed b. Sa’d, et-Tabak, III, 124- 137; Daha geniş açıklamlara için bakınız: Murat Yücel, Abdurrahman b. Avf’ın Hayattı ve Rivayetleri, Çanakkale Onsekı̇z Mart Üniversitesi̇ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Çanakkale 2019.