Batı’da İslam Dili

Batı’da ve Avrupa’da yaşayan Müslümanlar buralarda dinlerini anlatırken nelere dikkat etmeleri gerektiğini makalemizde irdelemeye çalıştık. Eğitim faaliyetlerinde başarılı olmayı hedefliyorsak, planlı ve programlı çalışmamız kaçınılmaz.

Erkan ERDEMİR

Viyana İslam Din Eğitimi Yüksek Okulu Öğretim Üyesi

Köln DITIB Camii

Giriş

Batı’da İslam nasıl anlatılmalı? Din dili nasıl olmalı? Bu makalemizde bu sorulara yanıtlar aramaya çalışacağız.

1980’den itibaren Avrupa’nın ortasında, önce Almanya’da daha sonra da Avusturya’da ikamet etmekteyiz. Bu 42 yıl içinde hem temel eğitimimizi hem de üniversite eğitimimizi buralarda aldık, şu anda da hem din dersi öğretmeni olarak liselerde hem de öğretim üyesi olarak Viyana Din Eğitimi Yüksek Okulu’nda görev yapmaktayız.

Bir Müslüman fert olarak gençliğimizden bu yana İslamî faaliyetler içinde yer aldığımızdan dolayı her zaman bu sorulara muhatap olmuş, doğru cevaplar aramaya çalışmışızdır. 

Bu sorulara doğru yönelmek için yaşadığımız toplumu yani Batı Avrupa toplumunu bir kere çok iyi tanımak gerekmektedir. Tanımak için yerel dili ve kültürü çok iyi bilmek gerekir. Buradaki insanların düşünme şekilleri nasıl? Bu toplum için önemli konular nedir, nelerden hoşlanırlar, nelerden korkarlar, neleri sevmezler? Bu konuları iyi irdeleyip insanlara doğru yaklaşmak çok önemlidir.

Makalemizde sistematik bir şekilde Batılı insanlara İslam’ı anlatırken nasıl bir din dili kullanılmalı, nelere dikkat etmeli, nelere önem vermeli gibi sorulara cevap bulmayı hedefliyoruz.

İslam Yaşanarak Anlatılmalı

Sen (dâimâ) af yolunu tut ve iyiliği emret…” (el-A’raf, 199) diye buyuruyor Cenab-ı Allah.  Bu emri verirken Rasulullah’ı (s.a.v.) bize örnek gösteren Rabbimiz, bizlerin de güzel ahlak sahibi olmamızı istiyor.

Müslüman izzetli ve onurludur, mükemmel olmak için çabalar. Kimlik sahibidir, konuşma tarzına dikkat eder, şahsiyetiyle ve karakteriyle en güzel örnektir.

Affedici olmak, kindar olmamak, sabırlı olmak, tebessüm ve güler yüz sahibi olmak, asık suratlı olmamak, iyi komşuluk ilişkilerinde bulunmak çok önemlidir. Avrupa’da komşuluk ilişkileri neredeyse yok denecek bir derecedeyken bizler, komşularımızla iyi diyalog içinde olursak, onların haklarına riayet edersek, kimseyi rahatsız etmez isek, yardımlaşır ve dayanışırsak, güzel davranışlarda bulunarak İslam’ı yaşarsak örnek insan profili çizebilir, dinimizi güzel bir şekilde temsil edebilir, “İslamiyeti öyle diri yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin” diyen üstad Sezai Karakoç’un bu cümlelerine mazhar olabiliriz.

Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle davet et, onlarla en güzel yöntemle tartış…” (Nahl, 125). Güzel öğüt ve doğru bir yöntemle, her şeyden önce zarar vermeden, korkutmadan, nefret ettirmeden konuşmak lazım. İslam’ı kendiniz yaşamıyorsanız, haliniz öyle değilse, dedikleriniz hiçbir zaman kaleye alınmaz. Unutmayalım ki Müslüman olarak temsil görevimiz vardır.

Eğitim çalışmalarında rol model olma-örnek kişi olma, ağırlıklı olmalı; zira bir kişi toplum içinde yanlış hareketlerde bulunarak bunları sakın yapmayın demesi çok abese kaçar, sigara içen bir ebeveyn, yavrum sigara içmek çok zararlıdır demesinin hiçbir anlamı olmaz. O açıdan bir Müslüman İslam’ı ancak güzel yaşayarak temsil edebilir ve güzel bir şekilde anlaşılmasına vesile olabilir. Buna kısaca hal diliyle, doğrulukla İslam’ı otantik bir şekilde anlatmak diyebiliriz.

Medya Yoluyla Anlatılmalı

Benim gençliğimden beri medya dördüncü güçtür denir, yani yasama, yürütme ve yargıdan sonra devlet medya ayağı ile halk üzerinde egemen olmaya çalışır. Bilinçli bilgilendirme ve yönlendirme sonucu halkı belirli bir kanaate ulaştırmak hedeflenir. Çoğunlukla da başarılı olunur. Çünkü çoğu insan, araştırmadan körü körüne duyduklarına ve işittiklerine inanır.

Avrupa’daki Müslümanların yapacağı en önemli çalışmalardan bir tanesi de İslam’ın medya ayağı ile anlatılmasıdır. Gazetelere, televizyonlara ve diğer sosyal medya kanallarına rol modeller çıkıp İslam hakkında bilinen yanlışları düzeltmeliler. Çünkü bilinçli bir şekilde anti-İslam propagandaları belirli çevrelerce sürekli yapılmaktadır

Batı’da İslam denince akla gelen ilk şey maalesef İŞİD’dir. İnsanlara İslam korkusu ve İslam düşmanlığı aşılanmaktadır. Bilindiği üzere Avrupa’da İslamofobi aldı başını gidiyor. Okullarda ders müfredatlarında Osmanlı’nın Viyana kuşatması konu edinerek Türklerin ne kadar barbar, İslam’ın ne kadar yanlış bir din olduğu empoze edilmeye çalışılmaktadır. Avrupa’nın Türkiye’yi Avrupa Birliği içine almak istemeyişinin ana sebebi budur. İşte bu durumla karşı karşıya olan Türklerin işi hiçte kolay değildir. Bu yanlış algıyı yok etmek oldukça zordur, bu yönde yapılan tüm çabalar takdire şayandır.

Camiler İslam Kültürü Elçileri Olmalılar

Batı’da Müslümanların bir araya geldikleri çatılar cami ve kültür dernekleridir. Bu yapılar dışarıdan bakıldığında ilk görüşte bir camiyi anımsatmasa da -zira camilerin çoğu ya fabrika binası gibi yapılarda veya ev blokların içinde, genellikle minaresiz bir şekilde bulunmaktadır– içine girdiğiniz vakit güzel bir mescidle ve sosyal alanlarla karşı karşıya gelirsiniz. Bu alanlar; çay ocakları, kantinler, gençlik lokalleri, bayanlar için bölümler, çocuk odaları, derslik ve seminer odaları hatta konferans ve düğün salonları ile donatılmıştır. Bu derneklerimiz vefakâr, fedakâr ve çilekâr dernek üyelerin aidatlarıyla ayakta durmaktadır.

Almanya’da ve Avusturya’da yılda bir, açık cami günleri düzenlenmektedir (Tag der offenen Moschee). Böyle günlerde Almanca dilinde çeşitli programlar düzenlenir, cami gezdirilir ve İslam hakkında temel bilgiler verilir. İlgi duyan misafirlerin sayısı az olsa da böyle faaliyetlerin önemi çok büyüktür ve daha çok yapılmalıdır. Açık cami günleri daha fazla düzenlenip, yaşanılan ülkenin dili kullanılarak farklı ve ilginç programlarla İslam anlatılmalı. Camilerimiz İslam kültürü elçileri olmalılar.

Yaşanan Ülkenin Diliyle Anlatılmalı 

İslam’ın yerli halk tarafından doğru anlaşılmasını sağlamak için muhakkak yerli dile iyi hâkim olmak gerekir. Yarım bir dil ile veya el diliyle güncel ihtiyaçlar belki karşılanabilir, ama çok önemli olan dini konular kesinlikle aktarılamaz, yanlış anlaşılmaya neden olur. Bu açıdan hangi ülkede yaşıyorsak oranın dilini çok iyi öğrenmemiz gerekiyor. Sırf hitabi dil değil aynı zamanda yazı dilini de çok iyi bilmemiz gerekiyor. Ülkedeki çeşitli medya imkânlarıyla yazılı bir şekilde İslam dini anlatılarak bu bilgilerin kalıcı olması sağlanmalıdır. Maalesef batıda yazarlarımızın sayısı oldukça az, daha fazla kitap yazılmalı ve neşredilmelidir.

İslam Sosyal Medya Araçlarıyla Anlatılmalı

Yeni nesiller ve gençler bu devirde bilgi ihtiyaçlarını sosyal medya yoluyla karşılıyorlar. En çok kullanılan medya ise görsel medya olarak TikTok ve Youtube öne çıkmaktadır. Aradıkları bir kelimeyle yüzlerce kısa videoya ulaşıp, bilgi öğreniyorlar. Bu bilgiye kısa yoldan ulaşmaya çalışan çocuklara ve gençlere Müslüman olarak bizler de alternatif bilgi kaynakları oluşturmaz isek, gençlerin çoğu tehlikeli kişi ve sayfalar tarafından yanlış bilgilerle İslam’ın şiddet ve hoşgörüsüz bir din olduğu imajına maruz kalır. Sosyal medya da özellikle neo selefi dediğimiz kesim, çok gencimizi olumsuz yönde etkiliyor. Bu tür sitelerin amacı gençlerin beynini yıkayıp şiddet yanlısı olmalarını sağlamaktır. Bu yönde muhakkak projeler üretilmeli, maddi kaynaklar sağlanmalı ve profesyonel çalışarak genç neslimize veya Batılı gençlere sahih İslam’ı sosyal medya yoluyla öğrenmelerine katkı sağlamamız gerekmektedir. Bunu yapmaz isek gençlerin çoğu yanlış bir İslam imajına ve anlayışına sahip olacaktır.

Yaşa ve Kişiye Göre Hitap Edilmeli

Peygamberimizin (s.a.v) eğitim metotları arasında en öne çıkanlardan bir tanesi, yaşa ve kişiye göre hitap etmesidir. O, karşısındaki kişiyi iyice süzer, seviyesini tespit edip anlayacağı ve idrak edeceği bir dil ile hitap ederdi. Tabiri caizse çocukla çocuk olur, yetişkinle yetişkin olurdu. Bazen bizler bu konuyu pek önemsemiyoruz. Öyle vaazlar hazırlıyoruz ki sanki üniversite salonunda İlahiyat öğrencilerine detaylı bilgiler veriyoruz. Hitap bittikten sonra karşımızdakine sorsanız neyi, ne kadar anladın diye, kesinlikle çok anladım diyecektir, ama çoğu şeyi de tekrar edemeyecektir. Bundan dolayıdır ki İslam eğitimcilerin çoğu bu konuya ağırlık vererek, kesinlikle hitap edilecek kişinin seviyesine ve yaşına göre konuşulması gerektiğini vurgular.

Bizler de Batı’da bu metoda uygun bir şekilde yerli dil ile karşımızdaki kişiye göre hitap etmeliyiz. Müslümanlara içerik olarak farklı yaklaşılmalı, gayrimüslimlere farklı yaklaşılmalı. Hatta bazen çok basit bir dil kullanmalıyız, çünkü amacımız kişilerin İslam dinini Kur’an ve sünnet çerçevesinde sahih ve güzel bir şekilde anlamasıdır. Karşımızdaki kişinin yaşına göre konularımızı seçersek daha efektif bir şekilde dinimizi sunmuş oluruz. İslam dini anlatılırken hitap şekline de dikkat edilerek toplumu birleştirici olmasına özel ehemmiyet göstermelidir. Bireysel olarak itici ve ötekileştirici olmadan, herkesin karşısına pozitif ve güler yüzle çıkarak, İslam’ı güzel bir şekilde anlatmamız gerekmektedir.

İslamî Konular Titizlikle Seçilmeli

İlk etapta Cenab-ı Allah’ın varlığından ve birliğinden bahsetmek gerekir. Ayrıntıdan ziyade ve inanç esaslarından önce, bunu işlemek önemlidir. 

Mesela Asr Suresi anlatılabilir. Bütün insanlar ziyandadır, hüsrandadır, zarardadır. Bunlardan kurtuluşun ise dört adımı vardır. Birincisi, iman etmek yani neye iman ettiğimizi bileceğiz. İman ettiğimiz şeyleri seveceğiz. Kalb ile tasdik, dil ile ikrar edeceğiz. İkincisi, amel-i salih işleyeceğiz yani Allah’a karşı görevlerimizi işleyeceğiz (namaz, oruç, zekât, hac gibi), bir de insanlara karşı vazifelerimizi yerine getireceğiz (yardım etme, hastayken ziyaret etme, herkesin hak ve hukukunu gözetmek, komşuluk, aile hayatı, alışveriş gibi durumlar). Bunun dışında bir de kâinata karşı görevlerimiz var (hayvan haklarını korumak, bitkilere karşı görevler, doğayı koruma ve temiz tutma). Bütün bu işleri yaparken, birbirine hakkı tavsiye edecek, doğruluğu tavsiye edecek ve birbirine sabrı tavsiye edecek. Ancak bunlara dikkat edenler ziyanda bulunmuyorlar. 

Peygamberimizin hayatının ilk dönemlerinden öğrendiğimiz bazı bilgileri başlangıçta tavsiye edebiliriz. İlk adım, önce pisliklerden arınmak (maddi ve manevi, şirkten temizlenmek), sonra temizliği tesis edip hayat sürmek. Uzun müddet Allah’ın varlığından, birliğinden, tevhitten bahsederken, şirkten kaçınmayı da ifade etmeliyiz. Kalpler Allah’ı sever, şirkten uzak durur, o zaman namaza erken kalkmak, zekât vermek, Allah yolunda harcamak, hac etmek insana zor gelmez. Dolayısıyla önce yanlış fikirlerden arınacağız, metot olarak da imanî konuları anlatacağız, daha sonra ibadetlerden bahsedebiliriz.

‘Batı, Müslümanlardan her zaman üstündür’ kompleksini yıkmak

Batı, Müslümanlardan her zaman üstündür diye komplekse kapılmak yanlıştır. Zira Batı medeniyetinin alt yapısını hazırlayan İslam medeniyeti ve İslam bilginleriydi.

Ne hazindir ki, bunlar uzun bir zaman söz konusu bile edilmemiş ve hatta unutulmuştur. Nitekim Dr. Hunke, bu konudaki haksızlığı şöyle dile getirir:

“Şu kadarı var ki, Müslümanların öncülük ettikleri şeylerden mesela; Arap rakamları, cebir, usturlap gibi şeylerden hemen hemen hiçbirinin İslamî patent hakkı, Batı’da tanınmamıştır. Aksine birçok Müslüman icadı, günümüzde İngiliz, Fransız veya Alman malı sayılmaktadır. Batı medeniyeti ve bugünkü modern bilim ve teknoloji; temellerini-gelişimini, İslam bilim ve medeniyetine borçludur. Batı’nın bunu örtme ve bilimini Eski Yunan’a indirgeme çabaları, İslam’a karşı Batı’nın tarihsel bilinçaltı düşmanlığının bir yansımasıdır. Bugün, bu örtme-saptırma çabaları ortaya çıkmış ve güneş balçıkla sıvanamaz olmuştur. Ancak, kendi tarihinden dininden habersiz genç nesiller, maalesef içerden yapılan yanıltıcı-yönlendirici propagandalarla boşluğa yuvarlanmış; Batı’nın cazibesine kapılarak adeta kaybolmuştur. Kendi mirasına sahip çıkarak geliştiremeyen; onu yeni nesillere aktaramayan İslam referanslı topluluklar, bu hatalarının bedellerini, ağır bir şekilde ödemiş ve ödemeye devam edeceklerdir.” (Fuat Sezgin, İslam’da Bilim ve Teknik, s.9)

Gençlerimizi ve çocuklarımızı bu konuda bilinçlendirmek bizim boynumuzun borcudur. Sağlam bir tarihi olan, bilim ve ilimle harmanlanan bir ümmetin parçalarıyız ve tarihimizle gurur duyduğumuzu yeni nesillere aktarmamız gerekiyor. Aksi takdirde aşağılık kompleksine kapılıp hem dinimizden hem de kültür ve tarihimizden kopma tehlikesiyle karşı karşıya gelebilirler.

Sonuç

Batı’da ve Avrupa’da yaşayan Müslümanlar buralarda dinlerini anlatırken nelere dikkat etmeleri gerektiğini makalemizde irdelemeye çalıştık. Eğitim faaliyetlerinde başarılı olmayı hedefliyorsak, planlı ve programlı çalışmamız kaçınılmaz. Nasıl bir öğretmen derse girmeden önce dersi nasıl işleyeceğine dair bir plan hazırlıyorsa, İslam dinini anlatmak isteyen herkes de planlı bir şekilde bunu yapması gerekmektedir. Gelişine güzel yapılan, olsun da nasıl olursa olsun olarak yapılan hiçbir çalışma meyve vermez, başarılı olmaz.  Umarım bu çalışmamız planlı bir şekilde İslam’ı Batı’da anlatmaya çalışan herkese faydalı olur. Allah’a emanet olunuz.