Akif Emre abinin “yüzünde gölgesi olmayan” diye nitelediği Aliya’nın mezarına geldiğimizde bir garip hissetmiştik kendimizi. Onca hapis, yasak ve zulüm sonucunda sergilemiş olduğu duruş, Müslümanın menzilini belirliyor hiç şüphesiz.
Zübeyir ŞEKERCİ

Gençlerin yoğunlukta olduğu bir cemaat. Kurtuluş yakın mıdır? Allahualem…
Yaklaşık iki ay kadar evvel -pandemi döneminin ikinci senesi- dört arkadaşın ortaklaşa aldığı indirimli biletler yerini heyecanlı bir bekleyişe bırakmıştı. Bir yandan “ya hasta olursak?”, “ya son gün pozitif çıkar da sorun olursa?” kabilinden sorular zihinleri yorarken öte yandan seyahate hazırlık başlamıştı. Kalacak yerden gidilecek şehirlere, ziyaret edilecek makamlardan görülecek eserlere değin heyecanlı bir çalışma. Neyse ki içlerinden birisi tarihçiydi ve bu durum gruba Allah’ın bir nimeti olsa gerekti. Plan belliydi: Tarihçi dersine çalışacak, gidilecek rotayı/güzergâhı belirleyecek. Nitekim öyle de oldu. Yolculuğa bir gün kala testlerini vermişler ve duaları kabul olmuştu. Ortada seyahate mâni olacak bir sağlık durumu yoktu. Eşyalar hazırlandı, havalimanına varıldı, güzel ve bereketli bir macera başladı.
Bosna’ya ilk vardığımız günün akşamı Gazi Hüsrev Camii’nde cemaatle namaz kılmıştık. Farklı etnik kökenin bir arada ve aynı secdeye baş koyduğu bir ana şahit olmak başka bir lezzetti şüphesiz. Cemaatin genç olması da yaşanan onca hüsrana/trajediye rağmen buradaki Müslüman halk adına ümitvar olmamıza salık veriyordu.
Yaklaşık 10-11 gün süren ve ülkenin kuzeyi haricinde yarısından fazla beldeyi ziyaret etme fırsatı bulduğumuz Bosna Hersek’in zihnime ve gönlüme düştüğü en önemli not şuydu: Bosna, şehitler ve şahitler makamıdır. Eksiksiz her şehirde gördüğümüz şehit mezarları, duvarlarda kurşun ve bomba kalıntıları/izleri, hafıza tazeleyici tarihi vakalar, yaranın tazeliğini haber veriyordu.
Bilge Lider Aliya’nın müntesibi olduğu “Mladi Müslümani”nin savaş öncesi ve sonrasında faaliyet gösterdiği Moriça Han’da kahve içerken Bosna’da tanıştığımız Yasir Abi, Aliya’nın kabrine ziyarete gidip gitmediğimizi sorduğunda “bugün niyetli olduğumuzu” belirtince ziyaretin öneminden bahsedip acele etmemizi istemişti. Nitekim akabinde Bosna Savaşı’nın komutanı, bilge liderin kabrine varmıştık. “Abdullah” Aliya. Sade ve duru. Mücadelesini verdiği müslüman halkıyla iç içe ve beraber. Akif Emre abinin “yüzünde gölgesi olmayan” diye nitelediği Aliya’nın mezarına geldiğimizde bir garip hissetmiştik kendimizi. Onca hapis, yasak ve zulüm sonucunda sergilemiş olduğu duruş, Müslümanın menzilini belirliyor hiç şüphesiz. Mezarı başında Kur’an okuyup, akabinde dua edip ayrılmıştık makamından.
Gezinin son günlerine doğru Srebrenitsa’ya gitmeye niyetlenmiştik. Normalde Bosna’ya gelenlerin ziyaret etmeyi göz ardı ettiği bu beldeyi görmek ve soykırımın ne denli bir etkiye sahip olduğunu hissetmek için Srebrenitsa görülmeliydi. Bir iki saat süren yolculuk ardından Srebrenitsa’ya varmıştık. Srebrenitsa: 8372 kere yere düşen insanlık. İnsan, sadece mezarlıkların arasında gezse ve başka hiçbir çaba sarf etmese dahi Srebrenitsa’nın ne demek olduğunu anlayabilir. Küfrün tek millet olduğunu, Müslümanın iri ve diri olması gerektiğini ve yanı sıra tarihten ders çıkarılmasının ehemmiyetini Srebrenitsa mezarlığı bize tüm berraklığı ile anlatıyordu. Mezarlığın girişinde ziyaret edenlerin hislerini yazdığı bir defter vardı. Muhtelif dillerde notlar. Türkçe’nin yoğunlukta olması Bosna’ya verdiğimiz önemi göstermesi bakımından önemli bir veridir şüphesiz. Ayrılmadan Yasin-i Şerif hediye eyledik şehitlere ve mezarlığın karşı tarafındaki hafıza müzesine geçtik.
TİKA’nın elinin değdiği bu müzede genelde Bosna Savaşı özelde ise Srebrenitsa hadisesine dair sunum yer alıyordu. O kara günün yaşandığı saatleri anbean ve kronolojik haliyle takip edebileceğimiz şekilde dizayn edilmiş bu mekânın mezarlığın karşısında olması idrak etmemizi kolaylaştırmıştı. Video kayıtları, o dönemde etnik faşizme dair çizilen grafitiler, yazılan yazılar ve döneme ait askeri kıyafetlerden oluşan bu hatıra müzesi Türkiye’den gelen Müslümanların mutlak ziyaret etmesi gereken bir öneme haiz kanaatimce.
Ahmici köyünde Hırvatlar tarafından bir sabah namazı trajik bir şekilde saldırıya maruz bırakılan ve minaresi yıkılan camiyi ziyaret ettiğimizde oranın imamıyla tanışma fırsatı bulmuştuk. Olanca haliyle yaşananları aktaran imam, caminin karşısında bir Hırvat’ın ikamet ettiği yeri gösterip “yaptıklarından pişman değiller” ifadesinde bulunmuştu. Boşnak Müslümanların bir başka imtihanı da bu belki de.
Bir yandan aynı soydan gelenlerin sırf farklı inançları olmasından ötürü birbirlerini öldürmeleri, öte yandan Ağrı’nın Patnos ilçesinden kalkıp Müslümanlarla birlikte cihad etmek için evini ve sevdiklerini geride bırakan Selami Yurdan. Bosna bize, soyun değil inancın birleştirici güç olduğunu söylüyordu adeta.