Asrın Felaketi ve Medyatik Yaklaşımlar

Charlie Hebdo aymaz bir ırkçılığın dışa vurumu ve şüphesiz ki bizim hep zayıf kalmamızı isteyen diğer ırkçı, ideolojik çevreler de var ama Batı’da derdimizle dertlenen çevreler de eksik değil. Deprem bölgesinde bunu fazlasıyla müşahede ettik.

Mahmut OSMANOĞLU

6 Şubat günü ülkemiz iki büyük depremle sarsıldı. Ardından ise ‘deprem fırtınası’na maruz kaldı.

Deprem hem büyüklük ve hem de etkilediği alan itibari ile bırakın Türkiye’yi, dünya ölçeğinde de en büyük depremlerden birisiydi. “Yüzyılın Felaketi” olarak isimlendirildi.

Deprem 110 bin km kare alanda etkili oldu. Türkiye’deki 11 ile ilaveten Suriye’nin kuzey ve kuzeybatısında da büyük yıkım yaşandı. Bölgedeki 20 milyona yakın insan etkilendi. 45 binden fazla canımızı kaybettik.

İlk saatlerden itibaren devlet ve millet el ele verip önce enkaz altında kalanlara ve sağ kurtulanlara yardım elini uzattı. Depremin yolları bozması, altyapının tahrip olması, ulaşım ve iletişimdeki aksaklıklar, yardım elinin uzatılmasını sadece biraz geciktirdi.

Saatler ilerledikçe devlet, hükümet, ordu, sivil toplum kuruluşları, medya, gönüllüler ve hatta uluslararası arama/kurtarma ekipleri deprem bölgesine adeta akın ettiler.

İlk 72 saat enkaz altında kalanları arama ve kurtarma çabaları açısından önemli olduğu için sahada çalışanlar daha çok arama/kurtarma ekipleri idiler.

Bu bağlamda uzaktan ve yakından/ dünyanın dört bir tarafından insanları enkaz altından kurtarmak için gelen, gece gündüz demeden çabalayan yüzlerce yerli ve yabancı ekiplere minnet ve şükran borcumuz var. Hatta “isimsiz kahramanlar” olarak nitelenen özel eğitimli köpeklere de. Onlardan, Meksika, Haiti, Guatemala, Ekvador gibi birçok ülkede operasyonlara katılmış olan, Meksikalı ekiplerle birlikte arama ve kurtarma amaçlı getirilen, ölmeden önce enkaz altındaki 3 kişinin canlı olarak çıkarılmasında katkısı bulunan ‘Proteo’yu da minnetle anıyoruz.

Bu arada, deprem dayanışmasının, Yunanistan ve daha da önemlisi Mısır örneklerinde olduğu gibi, diplomatik gerginliği azaltmada bir enstrümana dönüştüğünü de gözlemledik.

Artık arama/kurtarma çalışmaları bitti ve yaraları sarma zamanı. Yaraları sarmak derken çok yönlü çabaları kastediyoruz. Enkaz kaldırmadan hasarlı binaların yıkımına, deprem mağdurlarının günlük temel ihtiyaçlarından geçici ve kalıcı konutlara, sağlıktan eğitime, psikolojik danışmanlığa kadar her şey.

Türkiye deprem öncesine kadar gayrı safi milli hasılasına oranla dünyaya insani yardım yapan ülkeler arasında en önde geliyordu. Türkiye devleti ve STK’lar olarak dünyanın dört bir tarafına yardıma koşuyorduk. Bundan sonra da şüphesiz koşacağız.

Şimdi kendi insanımızın çığlığına koşma vakti idi. Eksik gedik tamam, ama öyle de oldu.

Gerçeği söylemek gerekirse, zor zamanımızda dünya da bizim yardımımıza koştu. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklamalarına göre 102 ülkeden 11302 kişi deprem bölgesindeki arama kurtarma çalışmalarına katıldılar. Birçok ülke ayni ve nakdi yardımda bulundu ya da yardım taahhüdünde bulundu.

Söz konusu yardımlar hiç şüphesiz deprem yaralarının sarılmasında karınca kararınca faydalı oluyor, yakın gelecekte de olacaktır. Unutmamız gereken, bu yaraları büyük oranda bizim devlet ve millet olarak saracağımızdır. Depremin ekonomik maliyeti çok büyük. İleriye doğru da ekonomiyi etkilemeye devam edecektir. Uzun erimli bir dayanışmaya ihtiyaç olacak. Ama milletçe kenetlenip, tüm “Türkiye tek yürek” olup, devlet ve milletin imkânları ile “asrın afeti” enkazı altından da inşallah kalkacağız.

Burada depremle ilgili başka bir boyuta, depremin yurt dışında nasıl algılandığı, yaklaşımların nasıl olduğuna da bir göz atmakta fayda var.

Türkiye karşıtı hatta düşmanı olan çevrelerin beyninde olanları hiçbir konuda provokasyondan kaçınmama politikası izleyen, karikatürler yoluyla her türlü inanca saygısızlık eden, daha önceden de İtalyan depremi ile alay eden Fransız Charlie Hebdo mizah dergisi açıkça ortaya koydu. Günün karikatürü ‘Türkiye’de deprem’ başlığı ile twitter’da yayınlanan karikatürün altında ‘Tank göndermeye gerek kalmadı’ ibaresiyle bilinçaltındaki kini kustu.

‘Tank göndermeye gerek kalmadı” derken acaba Fransızların kafasında Türkiye’ye tank göndermek mi vardı konusunun da derin bir şekilde irdelenmesine ihtiyaç var.

Tabii buradan Charlie Hebdo’ya “Tank gönderseniz de atalarınıza bu milletin en zayıf zamanında tattırdığı hezimeti ‘Kahraman’ Maraş ve ‘Şanlı’ Urfa ve diğer bütün Anadolu yeniden tattırmaya hazır” mesajını da vermemiz gerekiyor.

Charlie Hebdo aymaz bir ırkçılığın dışa vurumu ve şüphesiz ki bizim hep zayıf kalmamızı isteyen diğer ırkçı, ideolojik çevreler de var ama Batı’da derdimizle dertlenen çevreler de eksik değil. Deprem bölgesinde bunu fazlasıyla müşahede ettik.

Diğer taraftan, Batı medyasının depremi bir fırsat bilip muhalefet ağzıyla konuştuğunu da buraya kaydetmekte fayda var. Depremin dehşete düşüren görselleri yayınlanırken, hükümetin vaktinde harekete geçemediği, iyi organize olamadığı, bunun seçimlerde iktidar aleyhine döneceği gibi konular haber ve analizlerde yoğunlukla işlendi. Bunda ön yargı ile hareket eden kalemler olduğu kadar, içeriden oraya haber yazan kalemler ve sahadaki muhabirlerin, muhalefetin ağzını taşımasının da etkisi oldu. Dolayısıyla oradaki, çoğu dezenformasyon algıyı da onlar yönlendirdiler ve dünyayı o şekilde bilgilendirdiler.

Bu konuda depremi ve bunun gibi oluşabilecek durumları, tüm boyutları ve gerçekleri ile Türkiye’den dünyaya başta İngilizce olmak üzere yabancı dillerde çok güçlü ve etkili bir şekilde anlatabilmenin önemi de kendisini gösterdi. Biz kendimizi dünyanın hâkim dillerinde anlatamazsak, hiç kimse anlatmaz ve algıyı hep onlar yönetirler.

Dost ve kardeş ülkeler zaten hemen kendilerini gösterdiler, zor zamanda yanımızda oldular, minnettarız. Ancak, burada da bir çelişkiye dikkat çekmekte fayda var; dost ve kardeş ülkelerin ekipleri sahada yükümüzü bizimle birlikte sırtlarken, asıl kaynakları Batı ajans ve medyaları olan kendi ülke medyaları da çoğu zaman olduğu üzere, dezenformasyona maruz kalmış ve halklarını da maruz bırakmış oldular.

Sosyal medyaya gelecek olursak; sosyal medyanın depremzedelere çok faydası oldu. Sosyal medyayı olumsuzluk için kullananlar da çok oldu. Ve dolayısıyla nasıl pirelerin deve, develerin de pire gibi gösterildiğine bizzat şahit olduk.

Hepsine ülkece minnettar olduğumuz ve şükran borcu taşıdığımız Sivil Toplum Kuruluşları yaptıkları devasa arama/kurtarma ve insani yardımları, gereği gibi anlatamadılar. Kanımca bu açıklarını hızlı bir şekilde kapatmaları ve en azından sahada yaptıklarının bilinmesi açısından çeşitli sosyal medya platformlarına taşımaları gerekir. İyiliğe yeni gönüllerin açılması noktasında bunda da ‘Allah rızası’ illaki vardır.

Ayrıca sosyal medya, enkaz altında kalan insanların internet üzerinde iletişimle yerlerinin belirlenmesi ve kurtarılmasında çok faydalı oldu. Burada da internet sağlayıcıları çokça tartışıldı. 1999 depremi başta iletişimde büyük sorunlar yaşandı hepimizin hafızasında. İnternetin köylere kadar indiği günümüzde, internet sağlayıcılar ve telefon operatörleri, kaba tabirle  bu kadar çuvallamamalı idiler.

Malum, ülkemiz deprem kuşağında ve her an her yerde deprem olabilir, bu tür durumlarda devletin telefon operatörlerinin deprem bölgesi dizginlerini ele alıp mümkün olduğunca kesintisiz iletişim sağlaması gerekir.

Bir başka konu da eğer karada baz istasyonları bağlantılı iletişim kesintisi söz konusu oluyorsa, devletin doğrudan uydudan internet sağlama imkanları zorlanmalıdır.

Şimdi enkazın altından kalkma zamanıdır. Depreme acil müdahale ve koordinasyon muhasebesi yaralar sarıldıktan sonra acilen gündeme gelmeli, detaylı deprem ve yardım analizleri yapılarak, aksaklıklar, eksiklikler dikkatlice tespit edilmelidir.

Bir daha olmaması duası ile ve olsa da daha hazırlıklı müdahale ümidi ile ‘Asrın Felaketi’ni yaşayan ülkemiz ve milletimize geçmiş olsun.