Cansever, kurulacak yeni şehirlerin imar sürecinin bir vakıf marifetiyle yürütülmesi fikrini önerir. İngiliz yeni şehirlerini kuran şirketler gibi Türkiye’de de şehirleri kuracak vakıfların, bir anonim şirket iştirakiyle süreci yürütebileceğini öne sürer.
Hüseyin Nasrullah İNAN

Bugün belediye başkanı ve belediye meclis üyelerini biz seçiyoruz ama onlar bizi temsil ediyor diyebilir miyiz? İstanbul Büyükşehir ve ilçe belediyelerinde meclis üyeleri ekseriyetle emlak komisyoncuları. Bugün belediye meclis salonlarında sözde dinleyiciler için bir yer vardır fakat oraya emlak komisyoncuları gelir biliyor musunuz? (Bir Şehir Kurmak Turgut Cansever’le Konuşmalar, s.24)
İnsan Telakkisi
Cansever, yeni şehirler kurmak yolunda en başta iki sorunun cevabının bulunması gerektiğini ifade eder; bu şehirler nasıl yönetilecektir ve nerede kurulacaktır? Şehrin nasıl yönetileceği sorusunun bizi götürdüğü yer, insan öznesidir. Nasıl bir insan için şehirler düşüneceğiz? Burada Hristiyanlık ve İslam inancına ait iki ayrı insan telakkisi karşımıza çıkar. Buna göre, iki inançta da ortak olan, insanın yasak ağaca yaklaşıp günah işlemesi ve cennetten kovulması meselesinin yorumlanışı itibariyle birbirinden ayrı iki insan telakkisini imlemektedir. Hristiyanlık inancında cennetten kovulmuş, günahkâr ve yönetilmeye muhtaç bir insan telakkisi varken İslamiyet’te bunun tam tersi olarak, sahip olduğu idrak sebebiyle tövbe etmesini bilen, çevresinin sorumluluğunu üstlenebilen ve dünyayı hüsnü muhafaza etmeyi vazife yüklenmiş olan beşerden ademe yükseltilmiş bir insan telakkisi karşımıza çıkar. Batı’da şehirlerin meydana gelmesi bu surette, tahakküm edici bir otoritenin egemenliği altında gelişmiştir ve ortaya çıkan ürün, nihai olarak içerisinde herhangi bir ekleme veya çıkarma yapılamayan dondurulmuş bütünlüklerdir. Burada 19. yüzyıl Batı şehrinin büyük yanılgıları karşımıza çıkar. Şehir telakkisi bu biçimiyle, insanın oluşumuna sağlayacağı katkının güzelliğini ve bu katkının insanın en tabii hakkı olduğunu reddeder. Şehrin ilavelere ve değişime müsaade etmeyen yapısı gelecek nesillerin hakkını da gasp eder. Kalıcı ve dondurulmuş kentsel yapı, gelecek nesilleri de bu yanılgının içerisinde yaşamaya mahkûm eder. İslam ve özelde Osmanlı şehirleri ise orada yaşayan fertlerin çevrelerinin imarına en yüksek düzeyde katıldığı yüksek bir sorumluluk bilincini ifade eder. Cansever’in Ucu Açık Bütünlük telakkisi olarak tanımladığı bu şehircilik sisteminde yerleşim birimleri ilavelere ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarını da hesaba katmak suretiyle değişimlere açık bir yapıdadır. Şehir, denizin dalgaları üzerine konmuş olan martıların denizle kurdukları ahenk gibi tabiatla muntazam bir uyum içerisindedir. İnsanın elinden kendi çevresini imar etme hakkı fetişist bir tavırla alınamaz ve dünyayı güzelleştirmeyi vazife edinmiş fertler de tabiatın içerisinde cenneti hatırlatan şehirleri vücuda getirmiş olur.
Şehir İmar Eden Vakıf
Ferdiyeti yücelten bu insan telakkisine uygun şehirlerin kurulması ve yönetilmesi noktasında Cansever, vakıf usulünü önerir. Burada vakıf sistemi üzerinde bir miktar durmakta fayda görüyorum. Vakıflar, klasik Osmanlı şehircilik sisteminin en temel aktörüdür. Osman Nuri Ergin’e göre bugün kamusal hizmet veya beledi vazife olarak ele alınan hizmetlerin, İslam inancının hayırda yarışma ilkesi gereği hayrat yapma ve yaşatmaya teşvik fikrinin yansıması olan hizmetlerle aynı alana tekabül etmesi önemli bir noktadır. Osmanlı şehrinde vakıflar, bugün mahalli idarelerin vazifesi olan tüm kamusal hizmetleri Allah rızasını kazanmak üzere ferdi himmet ve şahsi teşebbüsler yoluyla yerine getirmekteydi. Ergin’in “Ferdiyet Sistemi” olarak ele aldığı bu anlayış, şehir merkezlerinin tamamen vakıf arazilerinden teşekkül etmesini sağlayan imaretler inşa etmekteydi. İmaretler, içerisinde han, hamam, arasta, tekke, medrese, bimarhane gibi sıhhi, iktisadi ve kültürel kentsel fonksiyonların yer aldığı bütünlüğün adıdır. Bu bütünlük, şehir merkezinden peydah olunabilecek tüm spekülatif kazançların ve artı değerin kapitalist bir birikime mahal vermeyecek biçimde tekrar vakıflara, dolayısıyla kamusal hizmetlere döndüğü bir iktisadi sistemi de ifade etmektedir. Kamusal hizmetleri bedelsiz bir şekilde sunan vakıfların sürdürülebilir bir idari yapıda olması, hayatiyetini sürdürmesi bakımından önemli bir noktadır. Vakıflar, kentsel hizmetleri sürdürülebilir bir şekilde sunmak üzere Osmanlı coğrafyasının çeşitli yerlerinde gelir getirici mülk ve gayrimenkulleri bu hizmetlerin sağlanması için vakfederlerdi. Böylelikle çevre bölgelerin de şenlenmesi sağlanırdı. Bu sistemin önemli bir diğer yanı ise kamusal hizmetlerin ferdi himmet ve şahsi teşebbüsler yoluyla yerine getirilmesi, dolayısıyla fertlerin beldeleri üzerinde bir sorumluluk bilincini kuşanmasıdır. Halk bu yolla çevresinin en üst seviyede idrakinde olmakta, yetki ve sorumlulukları paylaşmaktadır. Böylece merkezileşmenin yol açabileceği hantallık, öngörülemezlik gibi birçok kriz mesele olmaktan çıkmaktadır. Yöredeki fertlerin her biri, yerel veya merkezi hükümete yük olmak şöyle dursun yükünü almaktadır.
Cansever, kurulacak yeni şehirlerin imar sürecinin bir vakıf marifetiyle yürütülmesi fikrini önerir. İngiliz yeni şehirlerini kuran şirketler gibi Türkiye’de de şehirleri kuracak vakıfların, bir anonim şirket iştirakiyle süreci yürütebileceğini öne sürer. Bu vakıflar yeni şehirlerin merkezini teşkil edecek spekülatif kazanç alanlarının sahibidir ve buradan elde edeceği kazancın tekrar o şehre döneceği sistemi kurar. Şehir kurma şirketleri, konut alanları planlamasında halkın yüksek düzeyli katılımını önemsemelidir. Bu şirket, halka bilfiil konutu değil konut üreticilerine arsayı sunan ve bu arsa içerisinde hangi şartlar altında konut üretebileceğini belirleyen bir sistematiğin başında yer alması gerekir. İnşa faaliyetlerinden büyük paylar alan ve bir güç merkezi haline gelen kurumların varlığı, bir diğer önemli meseledir. Bu gücün parçalanması ve böyle bir kurumun oluşmamasının yolu tıpkı Almanya’daki gibi şehrin karar alıcı bir baş mimarının varlığıdır. Bir de mahalleliye yakın olacak ve onlarla bir arada tasarım sürelerini yürütecek bir mahalle mimarı olmalıdır. Bu yöntemle emlak komisyoncularının şehir üzerinde söz söyleme imkânı ortadan kalkar.
Cansever, yeni şehirlerin inşasında halkın kendi evini kendi yapabileceği en yüksek katılımı sağlayacak politik gereksinimlerin sağlanmasını gerektiğini ifade eder. Bunun yolu ise konut inşasında bu politikanın gerçekleşmesine imkân verecek yapı elemanlarının, endüstriyel yollarla üretilmesi ve yaygınlaştırılmasının sağlanmasıdır. Yıldız kümesi (galaksi) tipi kentleşme modeli benimsenerek yapı ve arsalar yolu ile spekülasyonların ve servet aktarımlarının önüne geçilmelidir. Mahalle kademesinin üretilebileceği bir planlama mantığı benimsenmelidir. Mahallelinin parsellere elastiki bir biçimde yerleşebileceği, evinin ve çevresinin inşasına en üst düzeyde katılabileceği ve mahallenin hizmetlerinin görülmesi konusunda sorumluluk üstlenebileceği bir politik zeminin üretilmesi gerekir.
Cansever’in şehir yönetim düşüncesi ve yeni şehirlerin inşasında benimsenecek kentsel politikalara dair yaklaşımları, şehirlerin ve mimarinin tek boyutlu, teknik, yalnızca biyo-sosyal ihtiyaçları ifade eden bir alan değil; varlığın tüm katmanlarını kapsayan ve ahlak/din alanının ürünü olan bir disiplin ve gerçeklik olduğuna dair bir bilinci ifade eder. Varlığın tüm alanlarını kapsamayan yaklaşımlar ise İslami olmaktan uzak fetişistik bir yapıdadır. Bugün, yaşadığımız büyük deprem felaketinden sonra, yeni şehirler inşa etmenin arefesinde olduğumuz bir dönemde ilkelerimizi gözden geçirmemiz gerekiyor. Yeryüzüne halife olarak gönderilmiş insanın ihtiyaçları yalnızca depreme dayanıklı yeni toplu konut birimleri inşa etmek suretiyle karşılanamayacak düzeyde çok katmanlıdır. İnsanın çevresine yapacağı güzel katkı ve kuşanacağı sorumluluk bilinci, teknokratça ve merkeziyetçi bir tavırla elinden alınmamalıdır. İnsanı yüceltecek ve selamet içerisinde yaşamasına imkân tanıyacak güzel şehirlerin inşasının sağlanacağı kentsel politikalar geliştirilmelidir. Politik anlayış, tarihsel ve kültürel sürekliliği içerisinde bu toplumun ev, mahalle ve şehir kurma pratiklerini idrak edebilmeli ve buna uygun stratejiler üretmelidir.