Önce aşka sonra bu zırhlara sahip olmayan kişi çöl yolculuğuna çıkmasın, diyor Âşık Hüdai. Yoksa çöl incinir ki, çöl hayattır. Hayatın sahibi incinir. Sonra ve nihayet hem kendi incinir hem de Leyla’yı incitir. Bunun adı aşk değil.
Derviş Çelebi

Bekle dost kapısın sadık kul isen
Gönüller tamir et ehl-i dil isen
Sevda çölünde Mecnun değilsen
Ne Leyla’yı çağır ne çölü incit
Aşık Hüdai
İnsan oğlu eksik doğar; temiz, saf ama eksik. İlk olarak anne tamamlar onu, o yüzden en büyük minneti anneyedir insanın. Önce sütüyle ve hizmetiyle, sonra sıcak nefesi ve merhametiyle tamam eder. Çocuk yüreğinin ilk aşkı, cenneti ayakları altına serilen bu sevda çölünün ilk bekçisidir anne. Sonra baba tutar elinden çocuğun, korur kollar, gözetir, kuşatır. Bir dağ gibi durur ardında, en zor anlarının kapısı. Ne zaman başı sıkışsa eksiğini tamam eder evladının, güvenli bir liman olur. Aşk mevsiminin ikinci durağı, babadır.
Derken gençlik çağı, kanın deli aktığı zamanlar, okul yılları, karşı cinsin cazibesini fark eder insan, eksikliğin diğer adını keşfeder; adı aşk. Diğer aşkları gölgede bırakan bir tufandır bu. Diğerleri bir sağanak ise bu tutulan “tufan”, diğerleri rüzgâr ise bu esen “tayfun”. Ömrünün bundan sonraki seferini belirleyecek en önemli safhasıdır, adı aşk. İnsanlık tarihinin en kadim meselesidir. Âdem ve Havva’dan miras…
Erkek kadın ile tamam olur, kadın erkek ile, bütün kadim kültürler böyle söyler. Bu hem cinsel anlamda böyledir hem de ruhsal anlamda, erkek ve dişi birbirini tamamlar. Günümüzün eşitlikçi söylemlerine aldanmayasın sevgili okur. Kadın erkekten eksiktir, erkek ise kadından. Evlilik onları tamam eder. Başlığımız her ne kadar “Aşk” olsa da benim aşktan kastım, sevgidir. Masalların anlattığı aşk, çok az kişiye nasip olur. İyi mi olur? Ondan çok da emin değilim. Ama sevginin iyi geldiği onlarca insan tanırım. Sizin de vardır etrafınızda, aynı yastıkta kocamış sevgiyle çarpan koca yürekler.
Biz ona aşk diyelim, siz sevgi anlayın. İnsanın en önemli eksiğidir demiştik. İnsanın sükûnet bulduğu limandır maşuk. Elbette burada dikkat etmemiz gereken en önemli konu, doğru kişiyi bulmak olarak önümüze çıkıyor. Peki, nasıl bulmalı? Modern zamanlarda elektrik almak diye bir tabir icat edildi. Aslında çok da yanlış değil sanki, ama sevgili okur, elektrik dediğin bazen kısa devre yapar, bazen de yüksek voltajlı olur, adaptöre ziyan verir, dikkat etmek lazım. Sonra bunun doğru akımı var, alternatif akımı var, ne bileyim barajdan çıktığı gibi prize gelmiyor ki meret. Hülasa her aletin alacağı voltaj da farklıdır haddi zatında. Yoksa maazallah devreleri yakar. Dedik ya, genç insanın kanı deli akar, mıknatısın cazibesine kapılan demir tozları gibi kapılır, savrulur, hevayı aşk sanır, teması sevgi. Eksiğini tamam edeyim derken, maazallah olanı heder eder.
Somuna uygun vida bulmak elzemdir. Yoksa zorlarsan yatak yalama olur. Yalama olan ilişkiden kimseye hayır gelmez, hiçbir eksiği tamam etmediği gibi, mevcut olan da darmadağın olur. Nikahta keramet vardır, derler. Keramet nikahta değil, eksikleri tamam eden Aşk’tadır. Peki, “Aşk nedir?” dersen, öncelikle ahlaktır derim. Aşka doğru anlam yükleyen ahlak, eksik parçasını arayan asil ruh. Eşinde ev, araba ve makam aramaz; doğru söz arar, harama uzanmayan temiz bir el, kıbleye yönelmiş bir temiz alın. Sonra insanın kendi aynasında parlayan güzelliğin yansıması. Leyla’nın çirkin bir kız olduğu rivayet edilir. Mecnun’a sorulur. “Sen bu çirkin Leyla’nın nesine vuruldun?” diye. “Siz ona bir de benim gözümle bakın” der, Mecnun. Demek ki maşuk dört başı mamur, moda dergilerinden fırlamış bir zamane ikonu değil, âşığına hoş gelenidir. Onu güzel bulur, âşık da maşukuna meftun, gerisi önemsiz. Sonrası sabır ve nezakettir. Hayatın inişinde ve çıkışında sevgi ile bağlanan ruhları, örseleyen dış etkenlere karşı nezaket ve sabır zırhları korur.
Önce aşka sonra bu zırhlara sahip olmayan kişi çöl yolculuğuna çıkmasın, diyor Âşık Hüdai. Yoksa çöl incinir ki, çöl hayattır. Hayatın sahibi incinir. Sonra ve nihayet hem kendi incinir hem de Leyla’yı incitir. Bunun adı aşk değil.
Peki Mecnun Leyla’sına, Leyla da Mecnun’a kavuştu da tamam oldu mu insan? Elbette hayır. Dedik ya sözün başında, insanoğlu eksik yaratılmıştır. Sadece önemli bir yara şifa bulmuş, mühim bir açık tamam olmuştur. İmtihan, bir ömür boyu eksikleri tamamlama çabasıdır. Varlık sebebi olarak her daim sınanır insan, bir çukur açılır ve o çukur (eksik)’un tamamlanması beklenir. Her eksik tamamlandığında biraz daha olgunlaşır insan, bu bir kemal yolculuğudur. Son nefeste tamam olur. Her meyvenin olgunu makbul olduğu gibi insanın da olgunu makbuldür. Onlar salihler ve salihalar diye tesmiye olunur.