Filistin’in Kalbi

Kudüs aşkı, Aksâ tutkusu, tüm Filistinlilerin kalbinde muhkem bir yer tutar. Tüm Ortadoğu’ya savrulan milyonlarca Filistinlinin kalbi, aynı duygularla atmaktadır. Filistin, biraz da kalbinin sesini dinleyenlerin yurdu değil midir?

Süleyman CERAN

Minyatür: Kurşun
Sanatçı: Mükerrem Mert

                                                                                                                               “Şakırdın sanki konuşurken.”

                                                                                                                                                    Mahmud Derviş

Kalp sever.

Kudüs’ün çocukları ne tatlıdır. Mescid-i Aksa içinde, külliyenin her yerinde koşturur, evlerinde gibi rahat hareket ederler. Budayri sebilinden su içer, birbirlerine su ile şaka yaparlar. Her Filistinli çocuğun sahip çıktığı bir Aksâ taşı vardır; üzerinde yemek yedikleri, muhabbet ettikleri, namaz kıldıkları yahut siper aldıkları yerlerdir oralar. Cümle çocuklar Ke’es şadırvanı etrafında yakalamaca oynayıp, sıcaklar bastırınca batı revaklarının gölgesine sığınır; güney kemerlerinde ara ara şehitlerin resimlerinin asıldığı sütunlara sarılıp Kıble Mescidi’ne koştururlar. O merdivenler ki mezun olan anaokulu çocuklarına da tıbbiyeli gençlere de toplu fotoğraf için doğal bir atmosfer oluşturur; ölümüne direniş yeminleri de kutlamalar da orada gerçekleşir. Aksâ’nın içinde bir yandan koşturmaca, bir yandan sükûnet bir yandan da çok az kişinin fark edeceği teyakkuz hâli söz konusudur.

Kadim Kudüs sokaklarını arşınladığınızda, alış-veriş yaparken yahut selamlaşırken yüz yüze baktığınız her Filistinliden olumlu intiba alırsınız. El-Halil’e doğru giderken yanından geçeceğiniz Beyt Ummar köyü, güzelleriyle meşhurdur. Filistinliler robot değildir, savaş yahut direniş makinesi olmak için doğmamışlardır; onlar da âşık olur, sever ve sevilirler. Her an işgalci polisi, askeri yahut Siyonist yerleşimcinin hedefinde olan Filistinliler, evlerinden çıkarken eşlerine ve çocuklarına son kez görecekmiş gibi bakarlar. Sevmeyi ve sevilmeyi ertelemez, ötelemezler. Hayat kısa, ölüm anidir çünkü.

Tebessüm eden çehrelerle, sıcacık simalarla yüklüdür Kudüs. Yemekleri, sokakları, mabetleri rengârenktir, tazedir ve diridir. Muhabbet hissi, içlerinden dışarıya, ışık huzmeleri gibi durmaksızın yayılır. Kudüs muhafızı Şeyh Raid Salah’ın yüzüne baktınız mı hiç? Annesine coşkun bir sevgiyle bağlı olan Şeyh’in her hapishane çıkışında validesinin ellerini öpüşüne bir bakın. İçtenlikli hislerle harmanlanmış şefkat iklimi, o muhabbet denizi, dalga dalga tüm Filistin sokaklarına yayılmıştır. Annesine düşkün olmayan mücahit göremezsiniz.

Fotoğraf: Süleyman Ceran

İşgal düzeni, anaları evlatlarından, eşleri kocalarından ve cümlesini de Aksâ’dan ayırmak üzere kurmuştur tezgâhını. Filistin’in kimi yerleri birbirinden beton bloklarla bölünmüş durumdadır. Zoraki ayrılıklar için oluşturulan bu yapılar Filistinlilerin içinde en çok hasret duygusunu artırır; yakar kavurur. İşgal duvarlarına yakın yüksekçe apartmanlar vardır. Mescid-i Aksâ’yı görmek için yapılmıştır o yapılar. Duvarlarla önleri kesildiği için mübarek Aksâ’ya gidemeyenler, yüksek katlı apartmanlarla duvarları aşıp gözleriyle severler mabedimizi. Kudüs aşkı, Aksâ tutkusu, tüm Filistinlilerin kalbinde muhkem bir yer tutar. Tüm Ortadoğu’ya savrulan milyonlarca Filistinlinin kalbi, aynı duygularla atmaktadır.

Filistin, biraz da kalbinin sesini dinleyenlerin yurdu değil midir?

Kalp öfkelenir.

Öfke Cuma’ları vardır Filistin’de. Yurtlarına, evlerine çöken işgalci İsrail’e karşı bitmek bilmeyen öfkeyi besler durur Filistinliler. Kızgınlığın, üzgünlüğün, kayıpların çok olduğu zamanlarda kitlesel haykırışlar yapılır o vakitler. Deyr Yâsîn’de, Sabra ve Şatilla’da, Cenin’de, Refah’ta, Han Yunus’ta, Şuafat’ta, Mavi Marmara’da, Şucaiyye’de, Halil-i İbrahim Camii’nde, Nusayrat’ta, Bureyc’te kanlar içinde şehit düşenler için işgalciye öfke beslenmez mi? Namazlarda Allah’a yakaran mü’minler, sokakları işgalciye dar ederler. Bakışlarda, yürüyüşlerde soğuk savaş hiç kesilmez. Karşı karşıya gelinen her durum bir parça, teke tek öfke muharebesidir.

Babalar kucaklarında çocuklarını; çocuklar babalarını yanı başlarında şehit verirler. İki binden fazla çocuk, işgalci İsrail tarafından katledildi. Hepsinin anne-babası, akrabası, arkadaşı vardı. İkinci İntifada’nın ikinci gününde, 30 Eylül 2000’de Cemal Durra ve oğlu Muhammed, Siyonist ateşinden korunmak için çöp tenekesinin arkasına sığınmışlardı. Sıkılan kurşunların isabet ettiği Muhammed, babasının kucağında can vermişti. 23 yıldır Cemal Durra gibi binlerce baba, her sabah öfkeyle uyanıyor güne.

Filistin, biraz da öfkelerini her gün demleyen insanların yurdu değil midir?

Fotoğraf: Süleyman Ceran

Kalp kırılır.

Bu kadar yalnız bırakılmaya, bu kadar acıya kalp kırılmaz mı? Nekbe denilmiş. Büyük sürgün. Evinden, ocağından, toprağından suyundan alınıp uzaklara savrulmuş milyonlarca insan. Boyunlarında bir anahtarla öylece kalakalmışlar. Yalnızlık çölünde seraba dönüşen özgürlük hülyaları ile yüzü kıraç topraklar gibi kavrulan insanın kalbi kırılmaz mı?

Mübarek Mescid-i Aksâ külliyesini zamansal ve mekânsal olarak bölmeye çalışan işgalcinin, her gün gruplar halinde mabedimizi taciz etmelerine karşı çıkacak mecali kalmayan Filistinlilerin, gücü olup da meydana çıkmayanlara kalbi kırılmaz mı?

“Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin” (Ebu Davud, Kitâbu’s-Salât, 14) diyen Allah Resulü’nün çağrısına icabet etmeyen milyonlarca rahat, umarsız Müslümanı gördükçe Filistinlilerin kalbi kırılmaz mı?

Elbet kırılır.

Şuafat’ın gençleri Aksâ’ya giremez yahut Yafa’nın turkuaz denizine ayak sokamaz ama kuşatma altında bile sevmekten sevilmekten geri kalmazlar. 2021 yılında İşgalci İsrail’in Şeyh Cerrah mahallesine ve akabinde Aksâ’ya saldırması sonrası yardım çağrılarına Gazze füzelerle destek vermişti. İşgalciyle çatışmaya dönüşen olaylar sonrasında pek çok genç şehit düşmüştü. Bu güzide Filistinlilerden birisi hem hafız hem de diş doktoru olan Şeyma Ebû Avf idi. Şeyma, 12 akrabasıyla birlikte şehit düşmüştü. Vurulan evlerinin enkazından dışarıya doğru uzanan cansız el Şeyma’ya aitti. Parmaklarında nişan yüzüğü takılı bir el. Şeymâ’nın nişanlısı Gazzeli Enes Yazici, nişanlısının vefatını metanetle karşılamış hatta sevdiceğini kendi elleriyle defnetmişti.

İzzettin el-Kassam Tugayları üyesi Abdurrahman ez-Zamili, işgalci İsrail’in bombardımanında 5 mücahitle birlikte tünellerde şehit düşmüştü. Nişanlıydı. Hastane morgunda şehidin yüzünü uzun uzun seyretti nişanlısı. Türkiye’den hayırseverlerin yaptırdığı bir yetimhanede düğün yapacaklardı; tarih almışlardı. Abdurrahman’ın cenazesinden sonra tebrikleri, nişanlısı kabul etti. Filistin’de şehitler için taziye değil tebrik alınırdı çünkü.

Kudüslü Eymen el-Yasini 23 yıl boyunca işgalcilerin elinde esir kaldı. Yasini, hapishanedeki televizyondan kendisi için yapılan eylemi seyrederken fotoğrafını taşıyan bir kıza gönlü düşer. O kızın adı Fatin Naim’dir. Gazzelidir Fatin. Eymen, Fatin’e telefon üzerinden evlenme teklifinde bulunur. Yıllar boyu aracılar üzerinden haberleşirler. Hapishaneden çıkanlar yahut Eymen’in ailesi vesilesiyle mektuplar gelir gider. Düğün için tüm hazırlıklar yapılır. Fatin, Gazze’den çeyizini Kudüs’e gönderir. Eymen’in hapishaneden çıktığı gün düğün yapılmak istenir. 23 yıl tutuklu kaldıktan sonra bırakılan Eymen el-Yasini, nişanlısı Fatin Naim’e Gazze’den çıkış izni verilmediği için düğün yapamazlar. İşgalci İsrail, sevenlerin arasında da duvar örmeye uğraşır.

Gazze’ye yapılan saldırılarda insanlar, can veren çocukların naaşlarını koyacak yer bulamamışlardı. Morglarda yer yoktu. O güzelim çocukların minik cenazeleri dondurma dolaplarında saklanmıştı. Evladını dondurma dolapların koyan annelerin kalpleri kırılmaz mı?

Filistin, biraz da kalbi kırık insanların yurdu değil midir?

Fotoğraf: Süleyman Ceran

Kalp durur.

Filistin’de yaşanan çatışmaları at yarışını yahut bir maçı izler gibi olmuş Müslümanlar. Öyle ya bir avuç inanmış Filistinlinin elinden ne kurtulur? O taşlarla neler yapılmaz? Atılan roketlerle, kazılan tünellerle işgalci ha yenildi ha yenilecek. Biraz dua bolca çekirdek eşliğinde izleniyor yaşananlar. Filistinlilerin hepsi savaş makinesi, işleri güçleri direniş. Dirensinler. Övünmesi de bize kalsın. Parçalanmış bedenlere, ağlaşan çocuklara ibret nazarıyla bakıp paylaşalım yeter.

Filistinliler robot değil kardeşim, her biri insan. Her Filistinli erkekten Uday et-Temimi yahut Şuafatlı Hayri Alkam gibi çelikten bir irade beklenemez. Her Filistinli kadın da Hanadi Halavani yahut Hatice Huveys gibi dirayet ve basiret örneği olması da mümkün değil. İnsanlar her şeye rağmen hayatta kalmaya, mülklerini işgalcilerden korumaya ve gündelik hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. En büyük mücadele bu. Rutin kadar büyük mesaj olamaz. Hayatı olağan akışıyla sürdüren ahali, en büyük direnişi yapıyor aslında.

Sevmek, sevilmek, heyecanlanmak ne kadar insanî duygularsa korkmak da insanîdir, kaçmak da. İşgalci İsrail’in askerlerine taş atan Reyyan Süleyman ve ağabeyleri gibi. Reyyan o küçücük boyuyla taşlar da durur işgalcileri. Şeytanı taşlar gibi taşlar. Beytüllahim yakınlarında bulunan Takuka kasabasının orta yerinde çocuk ordusu işgalciye karşı direnir. Kan ter içinde hepsi salimen eve dönerler. Ertesi gün okula gider Reyyan. Ne de olsa yıldırma politikalarına karşı bilinçli direnen Filistin halkı, İslam dünyasının en eğitimli halklarından biridir. Okul dönüşü evlerinin önünde işgalcileri görür çocuk, işgalciler de onu. Evleri baskına uğramıştır. Siyonist güçler, çocukları yakalamak için operasyon yapmaktadır. İki ağabeyi gözaltına alınır. Abi dediysek, onlar da çocuk aslında. Şimdi de 7 yaşındaki bir çocuğun peşindedirler. Kaçar Reyyan. Çelimsiz bacaklarıyla ne kadar uzaklaşabilecekse o kadar kaçar. Silahlı azgın grup peşindedir. Öylesine korkar Reyyan, minik avucu kadar kalbi, korkudan duruverir. Beyt Cala hastanesine kaldırırlar çocuğu. Filistin’in yetersiz koşullarında kim hastaneden sağ çıkmıştır ki, ölüverir Reyyan.

Filistin, biraz da korkudan kalpleri duran çocukların yurdu değil midir?