Resmi verilere göre yaklaşık 3.87 milyon Müslüman nüfusun yaşadığı Anglosakson dünyanın kalbi bu topraklarda; Müslümanlar, Kıta Avrupası ülkelere kıyasla daha rahat bir hayat sürmekte ve kimliklerini muhafaza edebilmektedir. Bu durum, pragmatist İngiliz aklının emperyal ve enternasyonal siyasi becerisinden kaynaklanmaktadır. Rakamlar sürekli değişmeye devam etmekle birlikte, bugün, Birleşik Krallık’ta yaklaşık iki bin civarında hizmete açık cami ve mescit bulunmaktadır.
Ensari YENTÜRK
Londra Din Hizmetleri Müşaviri

Türklerin Almanya’da, Fas-Cezayirlilerin Fransa’da, Pakistan-Bangladeşlilerin ise İngiltere’de nüfus ve kültür açısından öne çıkan Müslüman topluluklar olduğu yaygın olarak bilinmekle birlikte, İngiltere özelinde Hint alt kıtası Müslümanları haricinde Afrika kökenli, Arap ve Türk Müslümanların da belli bir nüfusa ulaştığı bir gerçektir.
Resmi verilere göre yaklaşık 3.87 milyon Müslüman nüfusun yaşadığı Anglosakson dünyanın kalbi bu topraklarda; Müslümanlar, Kıta Avrupası ülkelere kıyasla daha rahat bir hayat sürmekte ve kimliklerini muhafaza edebilmektedir. Bu durum, pragmatist İngiliz aklının emperyal ve enternasyonal siyasi becerisinden kaynaklanmaktadır. Rakamlar sürekli değişmeye devam etmekle birlikte, bugün, Birleşik Krallık’ta yaklaşık iki bin civarında hizmete açık cami ve mescit bulunmaktadır.
Bu yazıda nüfus ve etkililik açısından önemi dikkate alınarak Hint Alt Kıtası Müslümanları ile kendi millet varlığımızın mensuplarından bahsedilecektir.
Hint Alt Kıtası Müslümanlarını iki veçheden; zaafları ve meziyetleri açısından ele almak uygun olacaktır. Bu kardeşlerimizin en büyük zaafı, ana vatanlarındaki dini-sosyal yapılanmalarını taassuba varan bir aidiyetle Deobandi, Berelvi, Selefi, Ehl-i Hadis ve Tebliğ cemaati adı altında bu ülkede de aynıyla sürdürmeleridir. Bunlardan özellikle, medrese ve fıkıh geleneğine bağlı Deobandiler ile tasavvufî bağlılıklarıyla ön plana çıkan Berelvilerin Birleşik Krallık’ta teşkilatlanmaları ve hizmetleri son derece dikkat çekici seviyeye ulaşmıştır. 2017 verilerine göre Deobandilere ait 797 mescit, Berelvilere ait ise 459 mescit bulunmaktadır.
Hangi meşrep veya fırkadan olursa olsun bu dindaşlarımızın en büyük ortak özelliği, Türkiye’ye olan muhabbetleridir. Sadece iç siyaseti değil aynı zamanda dış politikamızı ve ekonomik gündemimizi de yakınen takip ederler. Maraş depremi için topladıkları yardımların ciddi rakamlara ulaştığını özellikle belirtmek gerekir. İş birliğiyle gerçekleştirdiğimiz ortak projeler, programlar veya ziyaretler ertesi günkü sosyal medyada geniş makes bulmakta ve filhakika aralarında tatlı bir rekabeti beraberinde getirmektedir.
Pedagojik açıdan eleştirilere açık olmakla birlikte, Hint Alt Kıtası dindaşlarımızın geleneksel metodlara dayalı din eğitimleri, biz Türklerle kıyaslanmayacak derecede başarılıdır. Sadece hafta sonları değil aynı zamanda hafta içinde de on binlerce öğrencinin okul sonrası cami kurslarına devam ediyor olması, çocuklar açısında ciddi bir özveri olmanın yanında ailelerin eğitime verdiği önemin bir göstergesidir. Yoğun bir programla disiplin altında alınan eğitim, bu çocuk ve gençlerin kimlik gelişiminin ve aidiyet bilincinin oluşmasına kuşkusuz büyük katkı sağlamaktadır. Hal böyle olunca, yetişkinliğine ulaştığında islami veya milli kültüre dayalı hayat tarzıyla var ve görünür olma hususunda asla bir kompleks yahut apolojetik bir tavır sergilememektedirler.
Bu kardeşlerimiz politika, sanat, medya ve ticaret alanında dikkat çeken başarılara imza atmıştır ve atmaya devam etmektedir. Belediye meclislerine veya parlamentolara seçilmiş yüzlerce Müslüman üye arasından; adı Ikbal, Kamran, Liyakat olan “sir” ve “lord”lar arasından muhtemelen sadece İskoçya Başbakanı Hamza Yusuf ile Londra Belediye Başkanı Sadık Han Türkiye kamuoyunca tanınmaktadır. Oysa söz gelimi British Muslim Heritage Center gibi bazı vakıf ve enstitüler, sadece din hizmetleri değil, eğitim, sağlık, danışmanlık, spor, kişisel gelişim, nefret suçları gibi akla gelebilecek hemen her alanda gerçekleştirdikleri etkinlik ve faaliyetlerle takdir edilesi bir misyon icra etmektedir.
Türk toplumuna gelince… Londra görece kozmopolit olmakla birlikte, taşradaki vatandaş popülasyonumuzu daha ziyade Adıyaman, Gümüşhane, Kahramanmaraş, Kayseri ve Aksaray illerinden gelenler oluşturmaktadır. Hemen her Avrupa ülkesinde olduğu gibi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yanısıra Türkiye merkezli olup din hizmeti sunan dinî-sosyal teşekküllerin teşkilatlanması da söz konusudur.
Türk toplumunun mevcudiyeti halen ilk veya ikinci nesil jenerasyona dayanmaktadır. Binaenaleyh yetişkin genç erkeklerin daha ziyade uzun süre mesai gerektiren restoran, kafe, market, kuaför gibi küçük bir işletmeyi yönetmeleri sebebiyle kendilerine ve ailelerine yeteri kadar vakit ayırabildiklerini söylemek mümkün görünmektedir. Her ne kadar çocuklar ve gençler hafta sonları otuz civarındaki dernek bünyesinde açılan Türkçe ve din eğitimi derslerine devam etse de ailelerin gereğince ilgilenme eksikliğinden, çocuklar maalesef Türkçeye ve Türk kültürüne gereği gibi hakim değildir.
Ülkemizden yüksek lisans ve doktora eğitimi için gelen öğrenciler bir tarafa, burada yerleşik toplumun gençleri maalesef yüksek eğitime arzu edilen oranda ilgi göstermemekte, ilk fırsatta iş hayatına atılarak hizmet sektöründe çalışmakta; bankacılık, gazetecilik, kamu görevi, siyaset veya sanat gibi daha seviyeli iş alanlarında -istisnai durumlar hariç- varlık gösterememektedir. Türk toplumunca dikkate alınması ve önem verilmesi gereken ilk ve en önemli konu, gençlerimizin dinî ve kültürel aidiyet bilinciyle ve vizyoner bir dünya görüşüyle yetiştirilmesidir. Aksi takdirde, dünya siyaset ve ekonomisine yön veren böylesine önemli bir ülkede millet varlığımızın etkin bir mevcudiyetinden söz edilmesi mümkün olamayacaktır.
Son olarak, esasen müstakillen araştırılması ve incelenmesi gereken mühtedi Müslümanlar, her coğrafyada olduğu gibi bu ülkede de kendi ayakları üzerinde durabilme mücadelesi vermektedir. İçlerinde, Abdulhakim Murad, Ameena Blake, Batool al-Toma, Ahmed Thomson gibi ihtida sonrası ilmi ve içtimai açıdan kendisini çok iyi yetiştirenler olduğu gibi yanlış veya yetersiz bilgi beslenmesi sebebiyle psiko-sosyal açıdan sıkıntı içinde olanlar da bulunmaktadır. Şartlar, imkanlar ne olursa olsun, müellefe-i kulûb kardeşlerimizin eğitsel, finansal, psiko-sosyal her yönden desteklenmeye ihtiyacı olduğu apaçık ortadır.