Avrupa’da Müslümanlar, radikal Hristiyan, aşırı sağcılar ve ırkçılarca istenmese de oradaki varlıkları ve eserleriyle Avrupa’nın bir parçası durumunda olmaya devam edeceklerdir. Artık, onlar orada misafir işçi falan değiller. Her Avrupalı gibi o ülkelerin vatandaşları, iş verenleri, işçileri ve politikacıları durumundadırlar. Bundan sonra Müslümanları hesaba katmayan bir Avrupa düşünülemez.
Arif ALTUNBAŞ

Avrupa’ya Ulaşan Müslüman Dalgaları
1. İslami Dalga; Araplar
İslam ordularının Hicaz’ın dışına çıkmaları yeni fetihlerin kapılarını araladı. Bizans İmparatorluğuna bağlı Süryani, Ermeni ve Kıpti Hristiyanların yaşadığı topraklar olan Suriye, Anadolu, Kafkaslar, Mısır ve Kuzey Afrika, Müslüman ordularca fethedilerek oralarda da İslamlaşma başladı.
İslam ordularının 717 ve 718 yıllarında İstanbul’u kuşatmaları, güçlü Bizans savunması karşısında başarılı olamadı. Buradaki başarısızlıklar Anadolu’nun İslamlaşma ve kuşatmalarının da kırılmasına sebep oldu. Buna karşın Bizans hâkimiyeti tekrar Anadolu’da güçlendi. Bu da Müslüman Arap ordularının Balkanlardan ve Kafkaslardan Doğu Avrupa’ya doğru ilerlemesine engel oldu.
İslam Orduları Kafkasya savaşları sırasında Hazar Türklerinin Müslüman olmasıyla tüm Kafkasya’yı ele geçirdiler. O zamandan bu zamana kadar Kafkaslar İslam toprakları ve yurdu haline geldi.
Emeviler’deki iç kargaşalar ve çekişmeler Anadolu ve Kafkaslardaki İslam hâkimiyetinin ve fetihlerinin de durmasına sebep oldu. Müslümanların 824 yılında hâkimiyetine geçen Girit Adası, 960 yılında tekrar Bizanslıların eline geçti.
Onuncu yüzyılda Volga Bulgarları (Türkleri), Hristiyan olmalarına rağmen İslam’ı devlet dini olarak kabul ettiler. İlk olarak İslami devlet ve anlayışı, Doğu Avrupa’da İdil- Ural bölgesinde yaşayan bir Hristiyan millet olan Bulgarlar tarafından kabul edilmiş oldu.
Üçüncü Abbasi Halifesi El Muktedir, Miladi 922 yılında Hazar denizinin kuzeyindeki devlete bir kale ve cami yapmak üzere 800 kadar asker ve birçok yardımlar göndererek devleti sahiplendi. Bulgarlar, Abbasilerin uç beyleri gibi Rusya içlerinde bir müddet Abbasi halifesine bağlı olarak yaşadılar. Böylelikle İslam dini, medeniyet ve kültürü Avrupa’nın doğusundan, kuzeyine ve batısına doğru tanınmaya ve yayılmaya başladı.
2. İslami Dalga; Tatarlar
13. yüzyılın başlarında, bugünkü Rusya ve Ukrayna toprakları (Kazan-Kırım, Astarhan) İslam ordularınca yavaş yavaş feth edilmeye başlanmıştı. 14. yüzyılın başlarında Müslüman olmayan Moğollar da İslam’ı devlet dini olarak kabul etti. Böylece İslam, Moğol orduları içinde ve Müslüman Moğol ordularının fethettikleri bölgelerde de hızlıca yayılma imkânı buldu.
Doğu Avrupa 13-15. yüzyıllar arasında Osmanlıların tamamen kontrolü altına girdi. 1475 yılında Kırım Hanlığı kendi istekleriyle Osmanlıya bağlandı. Kırım Hanlığına da Osmanlıya gönüllü olarak bağlanmalarının karşılığında “Osmanlı Tahtını üstlenecek bir erkek kalmazsa, yerine Kırım Hanının padişah olarak Osmanlı tahtına varis olarak geçeceği” anlaşma kayıtlarına geçti. Rusların Kırım’ı işgali ve il halkına 1783’e kadar 308 yıl Kırım Hanlığı doğu Avrupa’da Osmanlıya bağlı ve sadık olarak ayakta kaldı.
1552 yılında Kazan Hanlığının korkunç İvan tarafından yıkılışına kadar da Müslüman Volga boyu Tatarları devlet olarak Volga nehri havzasından Urallara ve Moskova önlerine kadar bölgenin tek hâkim gücü olarak hüküm sürdüler.
3. İslami Dalga; Osmanlılar
Orhan Gâzi’nin savaşlarda fedakârlık gösteren büyük oğlu Süleyman Paşa’ya İzmit ve civârını tımar olarak verdi. Fethinde büyük rol oynadığı, Karesi sancağına bey tayin etti (1335). Sırplara karşı, Bizans’a yardıma giden Osmanlı kuvvetlerini kumanda ederek Rumeli’ye geçti. Selanik’i Sırplardan alıp, Bizanslılara verdi (1349). Rumeli’ye ikinci geçişinde ise (1352), Bulgarları Dimetoka’da yendi. Çimpe kalesi, kendisine üst olarak verildi.
Süleyman Paşa 1354 yılında, Çanakkale boğazından geçerek Gelibolu’yu Bizans’ın elinden aldı. Orhan Gazi döneminde Avrupa’nın doğusunda Balkanlar’da fetihlere başladı. Daha sonra, 1458 yılında Atina, 1460 yılında Mora Yarımadası fethedildi. 1526 yıllarına kadar Yunanistan’ın, Bulgaristan’ın, Romanya’nın, Arnavutluk’un, Sırbistan’ın, Makedonya’nın, Karadağ’ın fethi gerçekleşti.
Fatih döneminde Bosna, Kırım gibi savaş yapılmadan Osmanlı topraklarına gönüllü olarak katıldılar. Macaristan toprakları Osmanlı İslam ordularının üstün başarıları karşısında teslim olmak zorunda kaldı. Balkanlardaki Bizans topraklarını alarak kendi sınırları içine katan Osmanlılar, 1361 tarihinde, I. Murat zamanında Edirne’yi fethetti. Osmanlının başşehri, bu tarihten itibaren Bursa’dan Edirne’ye taşındı. İstanbul’un fethine kadar da Edirne Osmanlı devletinin başşehri olarak kaldı.
Avrupa içlerine doğru sürekli ilerleyen ve akınlar yapan Osmanlı devleti bir taraftan da kıskaç altına aldığı İstanbul’dan hiçbir zaman gözlerini ayırmadı. Bir gözü sürekli İstanbul üzerinde, onun en zayıf anını gözlüyordu.
İstanbul şehri çeşitli devletlerin orduları tarafından, farklı tarihlerde defalarca kuşatılmıştı. Ancak fetih, 29 Mayıs 1953’te Fatih Sultan Mehmet Han ve ordusuna nasip oldu. Böylece Fatih ve ordusu, peygamberin övgüsüne nail olan övülen oldu. 1453 tarihinde fethedilen İstanbul’dan sonra da Osmanlının yıkılışına kadar İstanbul Osmanlı İmparatorluğunun başşehri olarak kaldı. Şu anda fiilen Türkiye’nin başkenti Ankara olsa da Türk milletinin ve İslam ümmetinin gönlünün ve gözünde İstanbul, Osmanlının başkenti olarak hatıralarda yaşamaktadır.
İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı İslam ordusunun Avrupa içlerine doğru yayılması daha rahat olarak devam etti. Sınırları Avrupa’da Kanuni Sultan Süleyman’ın (1526)’daki Mohaç Meydan Muharebesi’nde kazandığı büyük zaferin ardından Macar Krallığı yıkıldı. Erdel’den Banat yaylasına, Balaton Gölü’nden Bakoni Dağları’na kadar uzanan tüm Macaristan toprakları Osmanlı hâkimiyetine girdi.
Kuzey Avrupa’da Prut ve Dinyester nehirleri arasındaki bölge 16. yüzyılın başlarında Osmanlının kuzey sınırlarıdır. Güneyde ise 1408 Slovenya, 16. yüzyılın başlarında Hırvatistan’dan ve Adriyatik denizine 1683’te batıda Viyana’ya kadar Osmanlı hâkimiyetine girdi.
Bazı Avrupalıların (1299-1922) 623 yıl Avrupa’da hüküm süren Osmanlıların varisi Türkiye’yi hâlâ Avrupalı kabul etmemelerinin altında Osmanlının hem askeri, hem kültürel gücü karşısındaki ezilmişlik psikolojisi ve iliklerine kadar sinmiş olan derin bir Osmanlı korku ve İslam düşmanlığı vardır.
1699 Karlofça antlaşmasından sonra Osmanlının fetihleri durdu, gerileme ve duraklama devri başladı. 1922’ye kadar Doğu Avrupa ve Balkanlardaki Osmanlı toprakları peyderpey kaybedildi. Ama bu topraklarda kalan Müslümanlar yaşadıkları bölgelerde kurulan yeni devletlerin zulüm, baskı, katliam ve asimilasyonlarına rağmen hala varlıklarını bugüne kadar sürdürebildiler. Bugün Balkanlarda büyük bir Müslüman nüfusu vardır ve yaşadıkları ülkelerde ekonomik, siyasi ve kültürel olarak bulundukları yerlerde etkin bir rol oynamaktadırlar.
Bu ülkelerde yaşayan Boşnak, Pomak, Makedon, Bulgar, Tatar, Türk ve diğer etnik yapılara ait Müslümanlardan 5 milyon kadarı Osmanlının Balkan savaşlarında yenilmesinden sonra Hristiyan devletlerin ve Kilisenin baskılarına ve zulümlerine dayanamayarak değişik tarihlerde dalgalar halinde Türkiye’ye ve diğer İslam ülkelerine göç etmek zorunda bırakıldılar. Biliyoruz ki batıda hiçbir tarihçi yüzbinlere varan bu katliamlardan ve 5 milyonu aşan bu zulüm, göç ve tehcir olayından bahsetmez.
Balkan ve doğu Avrupa devletleri Hristiyan Haçlı taassubundan dolayı asırlardır birlikte yaşadıkları Müslüman halkları ve İslam varlığını sistematik olarak eritmeye ve yok etmeye çalıştılar. 19. yüzyılın başlarında Belgrat’ta 120 mescit, cami ve tekkenin varlığından bahsedilmesine rağmen, bugün Osmanlıdan ayakta kalabilen numune olarak tek bir cami vardır.
Saraybosna, Üsküp, Manastır, Niş, Sofya, Varna, Kosova, İskeçe ve diğer Balkan şehirlerinin de kaderi Belgrat’taki yıkım ve tahribattan pek farkı yoktur. Onlar Balkanlardaki Türk ve Müslüman izlerini ne kadar silmeye çalışsalar da 600 yıllık kesilen çınarın kökleri toprak altından yeni filizler ve fışkınlar vermeye devam edecektir. Haçlılar ve vahşet medeniyetinin barbarları istemese de vefalı Osmanlı evlatları, Müslüman milletler, Balkanlar’da kıyamete kadar yaşamaya devam edecektir.
Buralarda yok edilmek istenen sadece; Türklerin izleri değil, Türk olsun olmasın tüm Müslümanların o coğrafyadaki varlıkları, İslam medeniyetine ait olan kültürleri, eserleri, toplum içinde yerleşik ve yerli bir düzen, ahlak ve yaşam tarzı haline gelen dini ve kültürel değerleridir.
Endülüs’te Haçlı ordularının Müslümanlara yaptığı zulüm, katliam, tahribat ve yıkımların hemen hemen aynısı Osmanlının çekilmek zorunda kaldığı tüm batı ve doğu, kuzey ve güney Avrupa’da da aynen yaşanmıştır. Özellikle; Bosna, Sırbistan, Kuzey Makedonya, Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya’da bu vahşet, en acımasız ve barbarca batılı Haçlıların çocukları tarafından sürgen, katliamlar, baskı ve devlet terörüyle Balkanlar’da bir millet, bir ümmet yok edilmek istendi.
Hangi milletten ve devletten olursa olsun bugün bile Balkanlar’da Müslüman demek Türk anlamına gelmektedir. Türk demek ise Müslüman demektir. Zalim barbar batılıların zulmü bizi bu coğrafyada asla yok edememiş ve yok edemeyecek de Allah’ın izniyle…
4. İslami Dalga; Misafir İşçiler
Başını İngilizler, Fransızlar ve Almanların çektiği Birinci Dünya Savaşı’nda sömürgeci Avrupalılar insanlık tarihinin en büyük katliamlarını İslam topraklarında gerçekleştirdiler. Müslümanların yurtlarını kendi aralarında paylaşarak bu toprakları baştanbaşa işgal edip sömürgeleri haline getirdiler.
Almanların ve İngilizlerin başını çektiği 2. Dünya Savaşı, 50 milyon insanın katliamına mal oldu. Savaş sonrası Avrupa’nın yeniden inşası için duyulan iş gücü ihtiyacından dolayı Almanlar 1960 yılında Türkiye’den ilk defa misafir işçi istediler. Onları daha sonra diğer Avrupalı sanayi ülkeleri takip etti. Almanya, Belçika, Hollanda, Fransa, Avusturya, Danimarka, İsviçre, İsveç, Finlandiya vs. bütün Avrupa’ya yayılan Türk ve İslam milletleri Avrupa’nın kalkınmasında ve gelişmesinde dün olduğu gibi, bugün de büyük katkılarda bulundular ve oraların vatandaşlıklarına girerek toplumun ayrılmaz bir parçası oldular.
Bu iş gücü göçü, yıllarca devam etti. Giden işçilerin birçoğu geri dönmeyerek oralarda kaldılar. İkinci, 3. kuşaklar Avrupa’da doğdu ve Avrupalı oldular. Çeşitli Avrupa ülkelerine giden Türkiye vatandaşları ve oralarda doğanların sayısı bugün 6 milyonun üzerindedir. Kuzey Afrika ve diğer İslam ülkelerinden iş gücü olarak Avrupa’ya gelenlerin sayıları Türklerden daha fazladır. Bunların birçoğu da aynen Türkler gibi o ülkelerin vatandaşları ve o ülkelerin birer parçası durumuna gelmişlerdir.
2020 yılında Avrupa Birliğindeki Müslümanların sayısı 21 milyondu. Avrupa’nın diğer devletlerindeki Müslümanlar da dâhil olduğunda bu sayı 58 milyonu bulmaktadır.
Etnik ve tarihi kökenleri farklı olan bu Müslümanlar; Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Arnavutluk, Kosova, Bosna Hersek, Sancak, Sırbistan, Karadağ, Rusya’da yaşayan Müslümanlar, Kafkasya, Kazan, Volga boyları ve Kırım’da yaşayan Müslümanlardan oluşuyor.
Özellikle 1950’lerden sonra Müslümanlar, Avrupa kıtasına çalışmak için Türkiye’den, Kuzey Afrika’dan, Balkanlardan ve diğer İslam ülkelerinden değişik Avrupa ülkelerine geldiler. Buralarda yaşayan Müslümanlar bulundukları ülkelerde sadece oraların imar ve inşası, kültür ve ekonomisine katkıda değil milletvekili seçilerek o ülkelerin siyasetinde ve ticaretinde de aktif rol oynamaya başladılar
Araştırmacıların istatistiklerine göre; Müslümanların doğurganlık oranları diğer Avrupalılara göre iki kat daha fazla olduğundan ileriki tarihlerde nüfus büyümesi Müslümanların lehine bir rol oynayacağı söylenmektedir.
ABD Baylor Üniversitesi Din Araştırmaları Enstitüsü’nde, Din Tarihi Araştırmaları Prof. Philip Jenkins’e göre; 2100 yılında Avrupa nüfusunun %25’ni Müslümanlar oluşturacaktır. Çoğu bulundukları ülkelerin vatandaşları, birçoğu da işveren konumunda olan bu insanlar o ülkelerin ekonomilerine şu anda ciddi katma değer sağlıyorlar.
Avrupa’da Müslümanlar, radikal Hristiyan, aşırı sağcılar ve ırkçılarca istenmese de oradaki varlıkları ve eserleriyle Avrupa’nın bir parçası durumunda olmaya devam edeceklerdir. Artık, onlar orada misafir işçi falan değiller. Her Avrupalı gibi o ülkelerin vatandaşları, iş verenleri, işçileri ve politikacıları durumundadırlar. Bundan sonra Müslümanları hesaba katmayan bir Avrupa düşünülemez. Bu durum, Avrupa’nın dini ve kültürel mayasından, tarihi köklerinden gelen İslam düşmanlığı ve karşıtlığını da bir müddet kamçılayabilir belki ama Avrupa içindeki multinasyonel bir kültür ve anlayışın gelişmesinde, dinler arasındaki çatışmanın zayıflamasında da etkin bir rol oynayabilir.
Avrupa’daki Müslümanlar barbar haçlı zihniyetinin saldırgan tavrını daha medeni ve insani hale gelmesinde, ırkçı gelişmelerin önünde büyük bir bariyer oluşturulmasında etkin bir rol oynayabilir. Bu rolün başarılı olması batılı siyasetçilerin ve toplum mühendislerinin bu meseleye ciddiyetle eğilmesine ve sahip çıkmasına bağlıdır.
-Rusya Moğol İstilası”. 2009-10-31
-İslam vaaz: Sir Thomas Walker Arnold, pg olarak İslam inancının yayılma öyküsü. 135-144
– Hourani, Albert, Arap Halkları Tarihi, Faber & Faber, 2002, ISBN 0-571-21591-2
– Manfred W: “International Journal of Middle East Studies”, sayfa 59-79, Vol. 12,
– Britannica Ansiklopedisi
– Sicilya Norman Cetveller İzleri
– Milton, G (2005) Beyaz Altın: Thomas Pellow Ve İslam’ın Bir Milyon Beyaz Köleleri,
– Rusya Müslümanları artış Ağustos 2005 Ortodoks Kilisesi, The Times, 5 endişelendiriyor
– Hoşgörü ve korku Hollanda, BMMYK, Mülteci Dergisi, Sayı 135 (Avrupa) çarpışıyorlar
– Göç Bilgi Kaynağı-Avrupa: 2005 yılında Nüfus ve Göç
– Ömer Taşpınar, Avrupa Müslüman Street, Brookings Enstitüsü, Mart 2003
– Esther Pan, Avrupa Dış İlişkiler entegre İslam Konseyi, 2005-07-13
– Philip Jenkins, Demografi, Din ve Avrupa’nın Geleceği, Orbis: Dünya İşleri Dergisi, vol. 50, no. 3, s. 533, Yaz 2006
– Mary Mederios Kent, Müslümanları Batı Avrupa? Abbasi Shavazi, UN.org,
– Khabrein. info: Barroso: İslam Avrupa’nın bir parçası.
– 2010 Dünya Müslüman Nüfus Dr. Houssain Kettani.
– Euro-İslam Website Koordinatörü Jocelyne Cesari, Harvard Üniversitesi ve CNRS-GSRL, Paris
– Köchler, Hans, Avrupa’da Müslüman-Hıristiyan Bağları: Dünü, Bugünü ve Geleceği, 1996
– Bartold, W. (çev. Fuat Koprülü), (1939) İslam Medeniyeti Tarihi, Ankara.
– Hitti, Philip H. (çev. Salih Tuğ), (1986) Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi (IV Cilt), İstanbul, Boğaziçi Yayınları.
– Üçok, Bahriye (1968), İslam Tarihi: Emeviler ve Abbasiler Ankara.
– Lewis, Bernard (çev. H.D. Yıldız) (1969), Tarihte Araplar, İstanbul.
– Zeydan, Corci (çev. Z. Meganiz) (1328/19.), İslam Medeniyeti Tarihi (IV Cilt), İstanbul (Osmanlıca)
– Wellhausen, J. (çev. Fikret Işıltan) (1963) Arap Devleti ve Sukutu, Ankara.
– Amim Maalef, Arapların gözüyle Haçlı seferleri, Telas yayınları, 1999
– Işın Demirkent, Haçlı Seferleri, Dünya Yayıncılık,1997
– Steve Runciman, Haçlı Seferleri, Türk Tarih Kurumu,2008
– Herold Lamb, Haçlı Seferleri, İlgi Kültür Yayınları,20010
– İslam Tarihi Ansiklopedisi
– Zwishen Morgenland und Abendland, Mevdudi, Münih