Mevzumuz milliyetçilik. Yakın tarihimizde dünyaya hükmeden gücümüzü kaybetmenin en önemli sebebi Osmanlı tebaası içinde kanser gibi yayılan milliyetçiliktir. İslam’dan jet hızıyla uzaklaşan, bugünkü uydurukça tabiriyle ulusalcı uluslar, kendilerini kurtulamayacakları bir uçuruma götüren bu korkunç akımın ne kadar tehlikeli olduğunu anlayamadılar.
Mucahid YILDIZ
Bir mevzuyu değerlendirirken biz Müslümanların her zaman dile getirdiğimiz gibi alması gereken mihenk ölçüsü elbette Kur’an ve Sünnet’tir. Günümüzde maalesef daha başka kaygılar öne geçmekte ve bu yetmiyormuş gibi bu kaygılara göre hareket etmek gerektiği, sanki İslami bir vazife imiş gibi öne sürülmektedir.
Mevzumuz milliyetçilik. Yakın tarihimizde dünyaya hükmeden gücümüzü kaybetmenin en önemli sebebi Osmanlı tebaası içinde kanser gibi yayılan milliyetçiliktir. İslam’dan jet hızıyla uzaklaşan, bugünkü uydurukça tabiriyle ulusalcı uluslar, kendilerini kurtulamayacakları bir uçuruma götüren bu korkunç akımın ne kadar tehlikeli olduğunu anlayamadılar.
Bu cereyan yalnızca Türk olmayanları değil, Osmanlı’nın aslını meydana getiren Türkleri de etkisi altına aldı ve maalesef hürriyet adına kendinden olan Osmanlı’dan ve başındaki padişahlardan nefret eden yeni bir nesil yetişti. Ne acıdır ki bugün milli şairimiz diye övmekten geri durmadığımız Mehmet Akif Ersoy’un bile Abdulhamid Han’ı gördüğünde istifra edecek derecede iğrendiğini dile getirmiş olması ne kadar üzücüdür.
İnsanları birbirlerinden uzaklaştıran, birbirine yabancılaştıran ve sonuçta birbirine düşman eden milliyetçiliği, sanki İslam’a uygunmuş gibi göstermek isteyenler, Kur’an’da zikredilen ‘milleti İbrahim’ mefhumunu da suistimal etmekten geri durmadılar. Halbuki Kur’an’da mevzubahis edilen İbrahim milletinin milliyetçilikle uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur.
Diğer birçok ideoloji gibi milliyetçilik de batıdan ithal edilmiş, nasyonalizmdir. Nation (nasyon) kelimesinin anlamını araştırdığımızda, bir bölgenin yerlilerinin kastedildiğini görüyoruz. Latince ‘natio’ ise doğum demektir. Neticede millet, bir ülke halkına verilen, genellikle de bir ırkın kastedildiği bir kavramdır. Dolayısıyla milliyetçilik, Kur’an ve Sünnet’in ifade ettiği kardeşlik kaidesine aykırı bir görünüm arz etmektedir. Zira milliyetçilik, bir ülke halkını ya da bir ırkı diğerlerinden üstün görmektir. İslam’da üstünlük yalnızca takvadadır.
Dünyanın her yanına yayılan milliyetçilik, Avrupa’da 18. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıktı. Aristokratlara, feodal beyliklere karşı başlayan nasyonalizm hareketi haklı bir dava imiş gibi görülse de sonraları özellikle Osmanlı devleti gibi çok çeşitli milletlerin bir arada huzur içinde hayatlarını devam ettirdikleri nizam ve intizamın bozulup dağılmasına neden oldu.
Para gücünü elinde tutanlar için bu akım, bulunmaz bir cevher gibiydi. Büyük devletleri parçalayıp küçük parçalara bölmeyi başaran milliyetçilik sayesinde bu güçler küçük halk topluluklarını daha rahat kontrolleri altına alabildiler. Bu seçkinler, nasyonalizmi de komünizmi de birer sosyalist hareket olarak halk arasında yaymayı başardılar. Almanya’da Adolf Hitler’in öncülüğünü yaptığı ırkçı nazi hareketi sosyalist milliyetçi bir hareketti.
Rusya’da Karl Marx’ın ideolojik yapısını ortaya koyduğu komünizm ise milliyetçiliği yani ırk üstünlüğünü kabul etmeyen sosyalist bir hareket olarak halka benimsetildi. Aslında Rusya’da kurdukları komünist sovyet rejimini, Hitler sayesinde Almanya’da kurmak amacındaydılar. Ya bunu başaramadılar ya da Hitler üzerindeki kontrolü kaybettiler.
Günümüzde ise para ve medya gücünü elinde tutan küresel seçkinler, halkı milliyetçilik duygularıyla oyalarken, kendi yeni dünya düzenlerini daha sağlam temellere yerleştirmek gayesini gütmekteler. Bu doğrultuda her inancı ve ideolojiyi kullandıkları gibi milliyetçiliği de tüm yönleriyle kullanmaya devam edecekler.