Mahmut Hakkı Akın ile Milliyetçiliğin Sınırları Üzerine

“Kendisi gibi olmayanı yok etmeye veya dönüştürmeye odaklanan her ideolojinin ve siyasi rejimin, insanlığa büyük maliyeti olmuştur. Ancak bu milliyetçilikten ziyade otoriter ve totaliter rejimlerin bir meselesidir ki herhangi bir ideolojiye bağlı olarak da bu tür rejimler oluşabilir.”

Prof. Dr. Mahmut Hakkı Akın’a sizler için sorduk

İNSİCAM

    S: Dünya tarihinin son üç asrında en etkin fikir, siyasî akım ve hareketlerin başında milliyetçilik geliyor. Sizce milliyetçilik insanlığa ne getirmiş ne götürmüştür?

Milliyetçilik, tarihsel, ekonomik ve siyasi şartların sonucunda ortaya çıkmış bir gerçekliktir. Diğer ana akım ideolojilerle karşılaştırıldığında, milliyetçiliğin var olduğu toplumsal gerçeklik şartlarına göre daha çok esneklik gösterebildiği ve kendine özgü karakter kazandığı durumlar daha fazladır. Bu nedenle bir milliyetçilikten çok farklılaşan ve çeşitlenen milliyetçiliklerden bahsetmek gerekir. Fransız İhtilali sonrasında dünyaya yayılmasında, kitle toplumlarına yeni ve güçlü bir aidiyet duygusu sağlaması göz ardı edilemeyecek bir durumdur. Çünkü 18. yüzyıldan itibaren Avrupa merkezli yaşanan ve dünyaya yayılan değişim, tarım toplumlarının ve klasik aidiyet biçimlerinin değişimini de beraberinde getirmiştir. Devlet vatandaşlığına dayalı vatan aidiyeti ile tarım toplumunda yaşanılan köye ve kasabaya aidiyet birbirlerinden farklıdır. Bu nedenle milliyetçilik, ulus devlet vatandaşlığı, devlet bütçesinin ciddi anlamda büyük bir orduya yatırım yapması, okullaşmanın ve kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması gibi gelişmelere sebep olmuştur. Bir yandan da pek çok toplumun bağımsızlık arayışına milliyetçiliğin kaynaklık ettiği de dikkat çekmektedir. Sömürgecilik konusundaki mücadelenin bir yerinde milliyetçilik var olmuştur ve hatta belirleyici olmuştur. Kitleselleşme, daima bireylerin ve özellikle azınlıkların hakları konusunda risklere sahip olmuştur. Bu nedenle milliyetçilik, özellikle iktidar ideolojisi olduğunda kendisini tanımladığı temel etnik ya da kültürel aidiyetin dışında kalanlarla ilgili çatışma riskleri üretmiştir. Bir yandan da milliyetçiliğin vatanseverliği kapsayan ancak ondan ibaret olmayan bir karaktere sahip olduğunu belirtmek gerekir. Bir vatana aidiyet ve onun için çalışmak ve hatta canını vermekle ilgili vurgular milliyetçiliğin kendine göre değerler ürettiğini gösterir. Hatta milliyetçilik teorisyenlerinden Carlton J. H. Hayes, milliyetçiliğin ritüelleriyle, sembolleriyle, tanımladığı haramlar ve helallerle modern bir din olduğunu iddia etmiştir. Bu değerlendirmenin I. Dünya Savaşı yıllarında yapıldığını göz önünde bulundurmak gerekir. Kendisi gibi olmayanı yok etmeye veya dönüştürmeye odaklanan her ideolojinin ve siyasi rejimin, insanlığa büyük maliyeti olmuştur. Ancak bu milliyetçilikten ziyade otoriter ve totaliter rejimlerin bir meselesidir ki herhangi bir ideolojiye bağlı olarak da bu tür rejimler oluşabilir. 

   S: Ulus devletler ve milliyetçilik bağlamında neler söyleyebilirsiniz? Neredeyse her ulus devletin sınırları içinde birden fazla ulus barınıyor. Bu durum, nasıl bir sonuç doğurmuştur?

Eric Hobsbawm, önce ulus devletlerin oluştuğunu ve ardından ulusun tanımlandığını iddia etmiştir. Ulus devletler de kendi vatandaşlık tanımlarına göre azınlıkta kalan hâkim kültür ve dilden, farklı kültür ve dile sahip toplulukları genelde dönüştürme yoluna gitmişlerdir. Burada bir ulus devletin federatif ya da merkeziyetçi yapıya sahip olması arasında uygulama farkları da söz konusudur. Örneğin İsviçre ve Belçika gibi ülkelerde, belirli bir etnik kimlik odağında vatandaş tanımı yapılamamıştır. Ayrıca ulus devlet kendine göre tanımladığı milliyetçiliği azınlıklara dayatmaya çalıştığında karşısında azınlık milliyetçilikleri bulmuştur. Yani milliyetçilik karşı milliyetçilik üretme potansiyeline sahip bir ideolojidir. Ulus devletler de milliyetçilik anlayışları da tarihsel ve sosyolojik şartlara göre değişim göstermiştir. Daha fazla etnik olarak farklı azınlık topluluğuyla birlikte yaşamak, insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü gözeten demokratik toplum anlayışına bağlı olumlu örnekler de yaşanmıştır. Bir topluma ve devlete aidiyetle ilgili tanımın sınırları değişmek zorunda kalmıştır. Bu nedenle farklı toplumlarda farklı uygulamalarla karşılaşmak mümkündür. Bir yandan da olumsuzluklar ve hâkim kültür-azınlık kültürleri arasındaki gerilim de devam etmektedir. Azınlığa dahil olmak, belli haklara sahip olunsa bile gündelik hayatta dezavantajlı bir sosyo-ekonomik duruma sahip olmayı ve toplumsal ilişkilere gizlenmiş sosyolojik bariyerleri ortadan kaldırmamaktadır.

   S: Dünyanın bugün geldiği siyasal ve toplumsal karmaşa ve sorunlarda milliyetçiliğin bir tesirinden söz edebilir miyiz? Sizce bu sorunlardan çıkış yolu nedir?

Dünyanın karşılaştığı olumsuzluklar için milliyetçiliği bir günah keçisine dönüştürmek işin kolayına kaçmak olacaktır kanaatindeyim. Öncelikle ulus devlet, aşılmış bir gerçeklik değildir. Son pandemi süreci de bunu açıkça göstermiştir. Pek çok değişmeye rağmen ulus devlet modelinin hâlâ güçlü ve hâkim model olduğunu iddia edebiliriz. Birkaç yüzyıldır dünyada insanlar bu modeller dahilinde vatandaş oluyor ve yaşıyorlar. Elbette 19. yüzyıl ya da I. ve II. Dünya Savaşı arası dönemdeki gibi milliyetçiliklerden ve ulus devletlerden bahsedemeyiz. Milliyetçilik, bir toplumda vatana aidiyet noktasında vatandaşlar arasında etnik temelde bir ayrımı işletiyorsa vatanseverlik dediğimiz aidiyet biçimi sadece hâkim kültüre aidiyet duyanlar için anlamlı olabilir. Bir insanın bir toprak parçasına aidiyet duyması, tarihi mücadelelerle o toprakların kazanılmasına değer atfetmesi yanlış değildir. Tam tersine insanın doğal durumunun ve sosyo-kültürel gerçekliğinin bir yansımasıdır. Bu sevgiye bağlı aidiyet “benim gibi olmayanlar yok olmalı” şeklindeki ifadeye evriliyorsa iş o zaman tehlikelidir. Yani öteki düşmanlığı üzerine inşa edilen bir milliyetçilik anlayışı tehlikelidir. Bu nedenle kültürel milliyetçilik ile siyasi ve askeri milliyetçilikleri birbirinden ayırmak gerekir. Dünyanın her yerinde milliyetçilerin kendi içlerinde de yorum farkları vardır. Daha ırkçı ve etnik vurgulara sahip olanlar, bu vurguları yüceltenler olduğu gibi kendi tarihsel ve kültürel aidiyetini güçlendirme, bir hafıza olarak yaşama iddiasında olanlar da vardır. Milliyetçilik, ırkçılıktır ya da faşizmdir demek yanlış bir iddia olur. Bu nedenle değerlendirmeler yapılırken milliyetçiliğin de farklılaşmaları ve değişimi göz önünde bulundurulmalıdır.