Kırk Kandil -28-

Ümmü’l-Müminin Sevde Bint Zem’a

Sevde’nin Hz. Peygamber’le evlendiği sırada yaşlı bir kadın olduğu rivayetleri, yanlış değerlendirmeler yapmaya yol açmıştır. Sevde, Hz. Peygamber’le evlendiği sırada onunla aynı yaşlarda hatta belki de ondan daha genç bir hanımdı diyebiliriz. 

Rıza SAVAŞ

Prof. Dr., Dokuz Eylül Üni. İlahiyat Fak. Emekli Öğretim Üyesi

Kureyş’in Amir b. Lüey oğulları boyuna mensup olan Sevde’nin annesi Medine asıllı Neccar oğullarındandır. İlk Müslüman olanlardan olan amcasının oğlu Sekran b. Amr ile evlendi. Mekke’de Müslüman olarak yaşama imkânı kalmayınca bu aile ikinci kafile ile Habeşistan’a hicret etmek zorunda kaldı. Bu aile gibi Sevde’nin kardeşi Malik b. Zem’a da eşi Umeyra ile beraber bu hicrete katılmış Müslüman ailelerdendir.[1] İleri gelen müşriklerden bir kısmının İslâm’ı kabul ettiğine dair yayılan asılsız haberler üzerine Mekke’ye döndüler. Sevde bir süre sonra kocası vefat edince beş çocuğu ile yalnız kaldı. 620 yılında Hz. Hatice’nin vefatının ardından sahabeden Osman b. Maz‘ûn’un hanımı Havle bint Hakîm’in önerileri ile Hz. Peygamber Sevde ile evlendi. Sevde çocuklarının kendisini rahatsız edebileceği endişesini dile getirdiyse de Hz. Peygamber bunda bir sakınca bulunmadığını söyledi. Hz. Peygamber Sevde’yi 400 dirhem[2] mehirle nikâhladı.[3] Sevde’nin kocası hayatta iken gördüğü rüyalar, onun Hz. Peygamber ile evleneceği şeklinde yorumlandı.

Hz. Hatice’nin vefatıyla büyük bir üzüntü ve sıkıntı içine düşen Hz. Peygamber, bu evlilikle sayesinde içinde bulunduğu bu durumdan uzaklaşmış oldu. Sevde, Hz. Hatice vefat ettiğinde yaşları küçük olan Ümmü Külsûm ile Fâtıma’ya annelik etti ve Hz. Hatice’nin boşluğunu doldurmaya çalıştı. Rasulullah da bu evlilikle Sevde’yi İslam uğruna katlandığı sıkıntılardan kurtararak onu bir peygamber hanımı olma şerefine kavuşturdu.

Sevde’nin Hz. Peygamber’le evlendiği sırada yaşlı bir kadın olduğu rivayetleri, yanlış değerlendirmeler yapmaya yol açmıştır. Sevde, Hz. Peygamber’le evlendiği sırada onunla aynı yaşlarda hatta belki de ondan daha genç bir hanımdı diyebiliriz. 

Sevde uzun boylu, iri yapılı ve yavaş hareket eden bir hanımdı. Bu yönüyle dikkat çeker ve herkes tarafından tanınırdı. Vedâ Haccı sırasında kalabalık arasında yürürken sıkıntı çektiğinden Hz. Peygamber’den izin alarak Müzdelife’den Mina’ya erken geçti ve şeytan taşlama görevini diğer insanlardan önce yaptı. Dericilikte mahir olduğu ve kazandığı para ile yoksullara ve kimsesizlere yardım ettiği rivayet edilmiştir. Hilâfeti döneminde Hz. Ömer’in kendisine gönderdiği büyük bir kese dirhemin sadaka olarak dağıtılmasını istemiştir. Tahrim Suresi’nin ilk ayetlerinin nazil olmasına sebep olan Hz. Peygamber’in kendisine helal olan bir şeyi haram kılması olayı ile ilgili rivayetlere Sevde’nin de adı karışmıştır.

Hz. Peygamber’in hanımlardan ayrılması konusunda “Eğer o, (Peygamber) sizi boşarsa, Rabbi ona, sizden daha iyi, kendini Allah’a veren, inanan, sebatla itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, hicret etmiş olan dul ve bakire eşler verebilir”[4] ayetinin nazil olduğu rivayet edilmektedir[5].

Kur’an, kadının ailede huzursuzluk çıkarmasından ve evlilikle bağdaşmayan tavırlar içinde olmasından (nüşuz) bahsettiği gibi erkeğin de bu tavırlarından (nüşuz) şöyle bahseder: “Eğer bir kadın kocasının kötü muamelesinden yahut yüz çevirmesinden endişe ederse aralarında bir uzlaşmaya varmalarında onlara günah yoktur ve sulh daha hayırlıdır. Nefisler de cimriliğe meyillidir. Eğer güzel davranır ve Allah’a itaatsizlikten sakınırsanız bilin ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”[6]

Hz. Aişe, bu ayetin nüzul sebebi konusunda özetle şöyle der: “Sevde yaşlanınca Hz. Peygamber’in kendisini boşayacağından korkarak geceleri onunla beraber olma hakkını bana verdi. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu.”[7] Tefsirlere bu ayetin nüzul sebebi hakkında, ayetin kadınların aleyhine yorumlanması sonucunu doğuracak, başka rivayetler de bulunmaktadır.[8] Fakat bu konuda Hz. Aişe’nin yukarıda kaydettiğimiz rivayetinin daha doğru olduğu kanaatindeyiz.

Kaynaklarda, Hz. Peygamber’in boşamak isteyip sonra vazgeçtiği eşlerinin Sevde, Hafsa ve Reyhâne olduğu yer almaktadır.[9]

“Ey Peygamber, eşlerine şöyle de: Eğer dünya hayatını ve süslerini istiyorsanız gelin size bağışta bulunayım ve sizi güzellikle salıvereyim[10] emri ile Hz. Peygamber, hanımlarına isterlerse onlardan ayrılabileceğini söyleyince, hepsi onunla kalmayı tercih eder.[11]

“(Ey Muhammed) Eşlerinden istediğini bırakır, istediğini yanına alabilirsin. Kendilerinden uzak durduğun kadınlarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda, senin üzerine bir günah yoktur. Bu, onların gözlerinin aydın olmasını, üzülmemelerini ve hepsine verdiğin şeylere razı olmalarını daha iyi sağlar…”[12] ayetinin tefsirinde İbn İshak, Hz. Peygamber’in, Sevde, Ummu Habîbe ve Meymûne’den ayrılmak istediğini fakat onların, “Bizden ayrılma, bizi bu halimizle bırak, malından ve canından istediğin kadar bize ayır” dediklerini ve onun da buna uyduğunu ifade ederek, Âişe, Ummu Seleme, Zeyneb ve Hafsa’yı yanına aldığını gösteren rivayeti nakletmektedir[13]. İbn Sa’d da buna yakın bir rivayet kaydeder.[14]

Herhalde bu yaşananlardan sonra Hz. Peygamber’in kendi yanında geceleme sırasını Sevde, Hz. Aişe’ye bırakmıştır. Hz. Peygamber’in tavsiyelerini yerine getirme hususunda büyük hassasiyet gösteren İbn Sa’d, Sevde’nin, Muaviye döneminde hicrî 54 yılında Medine’de vefat ettiğini kaydeder.[15].   


[1] İbn Sa’d, Tabakat, IV, 204.

[2] Hz. Peygamber’in Sevde’ye verdiği mehrin günümüz rakamlarına çevirmek için şöyle bir hesaplama yapılabilir; 400 dirhem=40 miskal, 40×4,25=170 gram altın kadardır diyebiliriz. Bakınız: Ayşe Betül ALGÜL, Ömer Faruk HABERGETİREN, “Hz. Peygamber Dönemi̇ Mehir Miktarları ve Günümüzdeki Karşılıklar”, Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 6 (12), Güz 2019, s. 209-232.  

[3] İbn Sa’d, Tabakat, VIII, 52-57.

[4] Tahrîm 66/5.

[5] Buhârî, Sahîh, I, 105 (Salât, 32), V, 150 (Tefsîr, Bakara, 9).

[6] Nisa 4/128.

[7] İbn Sa’d, et-Tabakât, VIII, 169.

[8] Vâhidî, Esbâbu’n-Nuzûl, 123-124.

[9] İbn İshak, Sîre, 238; İbn Sa’d, a.g.e., VIII, 84, 130; İbnu’l-Cevzî, Telkîh, 10; İbnu’l-Esîr, Usdu’l-Ğâbe, VII, 66.

[10] Ahzâb 33/28.

[11] Ahzâb 33/52.

[12] Ahzâb 33/51.

[13] İbn İshak, Sîre, 249.

[14] İbn Sa’d, et-Tabakât, VIII, 196.

[15] İbn Sa’d, et-Tabakât, VIII, 57.