Asimilasyondan Kıyıma: Doğu Türkistan Soykırımı

Çin devletinin Doğu Türkistan’da yürüttüğü demografi, göç ve doğum politikaları bölgenin doğal unsuru olan Müslüman Doğu Türkistan halkının, bölgeye sonradan göç ettirilen Han Çinli nüfusun içinde erimesini hedeflemektedir.

Feyza Pınar YAŞAR

Araştırmacı, Doğu Türkistan İnsan Hakları İzleme Derneği (ETHR)

Doğu Türkistan’da süren zulüm ve baskı ele alınırken, bölgede uygulanan politikaların uluslararası hukuk açısından incelenmesi ve doğru kavramlar ile tartışılması özel bir önem taşır. Doğu Türkistan topraklarının Çin devleti tarafından işgal edilmesinden bu yana bölgede yaşayan Müslüman Türki halklar politik, dini ve milli kimlikleri sebebi ile sistematik bir şekilde baskıya maruz kalmış ve Çin devletinin temel doktrinlerinden biri olan Çinlileştirme politikası doğrultusunda asimilasyona zorlanmıştır. Bununla birlikte 11 Eylül sonrası ABD’de başlayan küresel “terörle savaş” kampanyalarına paralel bir şekilde, terör söylemi Çin devleti tarafından da 2000’lerden itibaren bir araç olarak iç ve dış politikada yoğun bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır.[1] Bölgedeki gözetim ve kontrolü arttırmak, özgürlükleri kısıtlamak ve hak ihlallerine meşrulaştırmak amacıyla kullanılan terör söylemi, Doğu Türkistan bölgesinde giderek ivme kazanan insanlığa karşı suçların da söylemsel zeminini oluşturmaya başlamıştır. 2015’ten itibaren “yeniden eğitim merkezleri” adı altında kurulmaya başlanan toplama kampları, keyfi tutuklamalar, Doğu Türkistanlı sivillerin zorla kaybettirilmesi, zorunlu göç, köle işçilik, işkence, cinsel şiddet, etnik gruplar arası zorla evlilik, zorla tıbbi müdahaleler, zorla kürtaj ve asimilasyon ile bölgedeki baskıcı politikalar uluslararası hukuk bağlamında soykırım kapsamına girecek bir boyuta ulaşmıştır. Bölgede yürütülen baskı politikaları ve devlet eylemlerinin neden soykırım olarak değerlendirilmesi gerektiğini anlamak için öncelikle soykırım kavramının tanımına bakmamız gerekmektedir. Birleşmiş Milletler tarafından 1948 yılında imzalanan Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi, soykırımı “Ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur.

a) Gruba mensup olanların öldürülmesi;

b)Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi;

c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek;

d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak;

e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek;”[2] olarak tanımlamaktadır.

Cumhurbaşkanı Xi Jinping tarafından 2014 yılında “Halkın Terörle Savaşı” kampanyasının ilan edilmesi akabinde yürütülen politikalar incelendiğinde, bu politikaların açıkça soykırım sözleşmesinde yer alan “bir grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek” amacı doğrultusunda tasarlandığını görmek mümkündür.

Çin devletinin Doğu Türkistan’da yürüttüğü demografi, göç ve doğum politikaları bölgenin doğal unsuru olan Müslüman Doğu Türkistan halkının, bölgeye sonradan göç ettirilen Han Çinli nüfusun içinde erimesini hedeflemektedir. Çin devletinin kontrolcü doğum politikaları ve nüfus mühendisliği hâkim olduğu tüm topraklarda uzun yıllardır devam etse de söz konusu Doğu Türkistan bölgesi olduğunda bu politikalar Müslüman Türki gruplara karşı daha sertleşmiş bir şekilde uygulanmaktadır. Doğu Türkistan’da 2016 yılı itibariyle artan sebepsiz ev baskınları, keyfi tutuklamalar, kamplara toplu alımlar, zorla aileden ayırmalar sebebiyle özellikle Doğu Türkistanlı kadınlar üzerindeki baskı artmış ve müdahaleci doğum kontrol politikası daha yoğun ve keyfi bir biçimde tatbik edilmeye başlanmıştır. ÇKP hükümeti tarafından keyfi bir şekilde tutuklanan, tutsak edilen ve ardından serbest bırakılan Zumra Dawut, serbest bırakıldıktan sonra üç çocuğa sahip olması gerekçe gösterilerek para cezası ödemek zorunda bırakılmıştır. Aynı zamanda kısırlaştırma ameliyatı olması istenen Dawut, kabul etmemesi halinde tekrar tutuklanmakla tehdit edilmiş ve nihayetinde tehditler sebebiyle kısırlaştırma ameliyatı olmayı kabul etmek zorunda kalmıştır.[3] Doğu Türkistan’da 2015’ten bu yana düşen doğum oranları incelendiğinde Dawut gibi binlerce Doğu Türkistanlı kadının zorla kısırlaştırma ameliyatına tabi tutulduğu, birden fazla çocuğu olduğu için para cezasına çarptırıldığı ve çeşitli tıbbi dayatmalara maruz bırakıldığı tahmin edilmektedir.

Doğu Türkistan’daki toplama kampları da soykırımcı nüfus mühendisliğinin bir aracı olarak kullanılan yapılardan biridir. Toplama kamplarından kurtulabilen kadınlar, kamplarda kendilerine zorla içirilen veya enjekte edilen ilaçlar sonucunda âdet kanaması görmemeye başladıklarını, menüstrel döngülerinin bozulduğunu ifade etmişlerdir.[4] Kamptan kurtulabilmiş Uygur kadınlardan biri olan Mihrigül Tursun’un Amerika’da gördüğü medikal inceleme sonucunda kendisinin kampta zorla verilen ilaçlarla kısırlaştırıldığı ortaya çıkmıştır.[5] Antropolog Adrian Zenz’in yaptığı araştırmaya göre Doğu Türkistan’ın iki büyük vilayetindeki doğal nüfus artış hızı 2015 ve 2018 yılları arasında %84 oranında düşmüştür.[6] Aile planlama çalışmaları adı altında yayınlanan devlet belgelerinde Doğu Türkistan vilayetlerinin bazılarında 2020 için sıfıra yakın doğum oranı hedeflendiği ortaya çıkmıştır.[7] Çin devletine ait 2019 tarihli belgelerde ise Doğu Türkistan’ın iki eyaletinde yürütmek üzere, doğurganlık çağındaki evli kadınları hedef alan bir kısırlaştırma kampanyası planlandığı ortaya çıkmıştır.[8] Doğu Türkistanlı kadınların şahitlikleri ve devlet belgeleriyle ortaya konan baskıcı nüfus politikaları, Çin devletinin, soykırım tanımında yer alan “bir grubun doğumlarını önlemeye yönelik tedbirler uygulama” ve “grup üyelerine fiziki ya da ruhsal açıdan zarar verilmesi” şartını açıkça karşılayan soykırım politikaları ortaya koyduğunu göstermektedir.

Doğu Türkistan’da süren soykırımın somut delili niteliği taşıyan diğer devlet politikaları ise göç ve sosyal politikalar alanındadır. Doğu Türkistan bölgesine Han Çinli nüfusun iskân edilmesini teşvik eden göç politikaları, Han Çinliler ile Doğu Türkistanlılar arasındaki evliliği teşvik eden ve Doğu Türkistan nüfusunu Han Çinli nüfus içerisinde eritmeyi hedefleyen “Kardeş Aile Politikası”[9], asimilasyon ve Çinlileştirmeyi hedefleyen “Temas, Mübadele ve Kaynaşma” politikası da doğum politikalarına paralel bir şekilde Çin devleti eliyle “grup içi çoğalmanın engellendiğini” ortaya koymaktadır.

2017’den beri aktif bir şekilde faaliyet gösteren toplama kamplarında bugüne kadar 3 milyondan fazla Doğu Türkistanlının tutulduğu ve halen tutulmaya devam edildiği tahmin edilmektedir.[10] Önceleri kampların varlığını reddeden Çin devleti, ortaya çıkan uydu görüntüleri sonucunda görüntülerdeki toplama kamplarının “yeniden eğitim merkezleri” olduğunu ve bu merkezlerin mesleki eğitim vermek ve dini aşırılığa, ayrılıkçı düşüncelere yatkın Doğu Türkistanlıları dönüştürmek için kurulduğunu iddia etmiştir.[11] Ancak şu ana kadar toplama kamplarına alınan Doğu Türkistanlılara herhangi bir hukuki gerekçe, haklarında açılmış bir dava gösterilmediği, tutsakların herhangi bir yargılama sürecinden geçmediği, Doğu Türkistan’ın çeşitli vilayetlerinden toplanan Doğu Türkistanlıların otobüslere topluca bindirilerek kamplara hapsedildiği bilinmektedir.[12] Aynı zamanda kamplara hapsedilen Doğu Türkistanlıların arasında halihazırda yüksek eğitim görmüş, meslek sahibi birçok insanın da olması bu insanların neden devlet tarafından zorla, bir merkeze kapatılmış bir şekilde eğitim almaları gerektiğini sorgulatmaktadır. Uluslararası Af Örgütü’nün 100’den fazla Doğu Türkistanlı ile yaptığı görüşmeler[13] sonucunda, kamplarda işkence, taciz ve tecavüzün yaygın uygulamalar olduğu ve eğitim adı altında endoktrinasyonu ve beyin yıkama faaliyetlerinin yürütüldüğünü ortaya konmuştur. Kamplardaki acımasız ve baskıcı uygulamalara direnenlere veya yeterince uyum sağlamayanlara taciz, dayak, işkence, aç ve susuz bırakma, hücre hapsine alma gibi birçok insan haklarına aykırı cezanın uygulandığı kaydedilmiştir.[14] Şahitlerin aktarımları, kamplara mahkûm edilen Doğu Türkistanlıların kamplardan kurtulabilmelerinin otoritelerin keyfi kararlarına bağlı olduğunu ortaya koymuştur.

Toplama kamplarına entegre bir şekilde yürütülen bir diğer uygulama da köle işçilik uygulamasıdır. Toplama kamplarında tutulan bazı mahkumların, kamplardan çıkmalarına izin verilmesi ardından yakınlarda konuşlandırılmış fabrikalara aktarıldığı gözlemlenmiştir. Bu fabrikalara transfer edilen Doğu Türkistanlıların insanlık dışı şartlarda, 12 saatten fazla çalıştırıldığı kaydedilmiştir. Aynı zamanda aile üyeleri toplama kamplarına alınmış çocuk, kadın ve erkeklerin, ailelerinin dağılması sonucunda yaşadıkları yoksullukla “mücadele” etmek bahanesiyle evlerinden toplanarak, emek yoğun fabrika işlerinde, acımasız şartlarda, karın tokluğuna zorla çalıştırıldığı kaydedilmiştir. Aileleri dağıtarak toplama kampları, uydu fabrikalar, sanayi parkları[15] gibi çeşitli devlet merkezlerinde konuşlandıran, kötü muamele, işkence, emek sömürüsüne maruz bırakan Çin devleti, toplumun en temel yapısı olan aileyi hedef alarak soykırımcı politikalarını sürdürmektedir.

Aileyi ve organik toplumsal bağları kıran, Doğu Türkistanlıları insanlık dışı şartlara mahkûm eden devlet politikaları Doğu Türkistanlıları doğal toplumsal yapılarından, aile kurumundan ve kimliklerinden koparmaya odaklanmıştır. Toplama kampları ve köle işçilik politikalarının bütünü göz önünde bulundurulduğunda, Çin devletinin uygulamalarının BM Soykırım Sözleşmesi kapsamında bir “grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek;” ve “grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi;” şartlarını açıkça karşıladığı görülmektedir. Çin devleti tarafından işgal edilmesinden bu yana Doğu Türkistan’da süren asimilasyon politikaları bugün apaçık bir toplu kıyım noktasına gelmiştir. Unutulmamalıdır ki bu eylemlere maruz kalan herhangi bir topluluğa destek olmak, zulme karşı ses çıkarmak ve soykırıma karşı somut adımlar atmak, başta insan haklarına saygı duyan devletler ve uluslararası sivil toplum kuruluşları olmak üzere vicdanlı her bireyin sorumluluğudur.


[1] Chien-peng Chung, “China’s ‘War on Terror’: September 11 and Uighur Separatism,” Foreign Affairs 81, no. 4 (2002): 8–12, https://doi.org/10.2307/20033235.

[2] “Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü,” accessed January 22, 2024, https://diabgm.adalet.gov.tr/arsiv/sozlesmeler/coktaraflisoz/bm_yeni.html.

[3] Adrian Zenz, “Sterilizations, IUDs, and Mandatory Birth Control: The CCP’s Campaign to Suppress Uyghur Birthrates in Xinjiang” (The Jamestown Foundations, June 2020), https://jamestown.org/product/sterilizations-iuds-and-mandatory-birth-control-the-ccps-campaign-to-suppress-uyghur-birthrates-in-xinjiang/.

[4] Zenz, “Sterilizations, IUDs, and Mandatory Birth Control.”

[5] Zenz, “Sterilizations, IUDs, and Mandatory Birth Control.”

[6] Zenz, “Sterilizations, IUDs, and Mandatory Birth Control.”

[7] Zenz, “Sterilizations, IUDs, and Mandatory Birth Control.”

[8] Zenz, “Sterilizations, IUDs, and Mandatory Birth Control.”

[9] Beth Van Schaack and Maya Wang, “”Break Their Lineage, Break Their Roots”: China’s Crimes against Humanity Targeting Uyghurs and Other Turkic Muslims,” April 19, 2021, https://www.hrw.org/report/2021/04/19/break-their-lineage-break-their-roots/chinas-crimes-against-humanity-targeting.

[10] “Doğu Türkistan’da Çin Toplama Kampları Raporu” (Doğu Türkistan İnsan Hakları İzleme Derneği, February 25, 2022), https://www.ethrw.org/dogu-turkistanda-cin-toplama-kamplari-raporu/.

[11] Ben Westcott, “China Denies Having ‘concentration Camps,’ Tells US to ‘Stop Interfering,’” CNN, May 6, 2019, https://www.cnn.com/2019/05/06/asia/china-us-xinjiang-concentration-camps-intl/index.html.

[12] Tanner Greer, “48 Ways to Get Sent to a Chinese Concentration Camp,” Foreign Policy, September 13, 2018, https://foreignpolicy.com/2018/09/13/48-ways-to-get-sent-to-a-chinese-concentration-camp/.

[13] “Up to One Million Detained in China’s Mass ‘Re-Education’ Drive,” Amnesty International, September 24, 2018, https://www.amnesty.org/en/latest/news/2018/09/china-up-to-one-million-detained/.

[14] “Up to One Million Detained in China’s Mass ‘Re-Education’ Drive.”

[15] Adrian Zenz, Beyond the Camps, 2019, https://doi.org/10.31235/osf.io/8tsk2.