Filistin meselesine dair Osmanlı Arşivi’nde bulunan belgelerin 19. yüzyılın ortalarından itibaren yoğunlaştığı görülmektedir. 1851’de Filistin’de kutsal yerler meselesi gündeme gelmiştir.
Mustafa ÖZSARAY
Dr., FSMVÜ İslami İlimler Fak.
Osmanlı Devleti’nin hükümran olduğu yerlerde ortaya çıkan ve etkisi günümüze kadar süren meselelerin hakikatini tam olarak bilmek ve doğru değerlendirmeler yapmak için öncelikle bu devletten bize kalan arşivlere bakmak gerekir. Filistin’e Yahudi göçü meselesi de bu tip meselelerden biridir.
Osmanlı Arşivi kataloglarında Filistin kelimesi ile arama yapıldığında 2076 madde çıkmaktadır. Filistin ile bağlantılı diğer anahtar kelimelerle bu arama sürdürüldüğünde ise on binlerce belgeye ulaşmak mümkündür. Bu veriler Filistin’in ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Filistin konusundaki belgelerin büyük çoğunluğu ise Batılı devletlerin teşvik ve himayesi altındaki Yahudilerin burada bir devlet kurma emellerine ve Osmanlı Devleti’nin bunu engellemek için aldığı tedbirlere dairdir. Dolayısıyla bu yazı, bu çerçeve içinde belgelere dayalı olarak kaleme alınmıştır.
Osmanlı Arşivi’ndeki belgeler ışığında Filistin’e Yahudi göçü meselesini şu şekilde özetleyebiliriz:
1. Osmanlı Devleti Müslümanlar için kutsal olan Filistin ve Kudüs’e özel bir önem verdiği için bu konuda çok duyarlıdır.
2. Dünyada dağılmış bir durumda olan Yahudilerin Filistin’e göçürülmesi ve orada bir İsrail devleti kurulması projeleri üzerine iskân talepleri Osmanlı Devleti tarafından reddedilmiş, Yahudilere arazi satışı yasaklanmış ve bu yasak titizlikle uygulanmıştır.
3. On dokuzuncu yüzyılda Batı’da ve Rusya’da Yahudilerden kurtulma siyaseti izlenmeye başlanmıştır. Bundan cesaret alan Yahudiler de bunu bir fırsata çevirerek bir devlet kurma emelleri çerçevesinde Filistin’e yerleşme faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Osmanlı Devleti ise Yahudilerin iskanı ve Filistin’de arazi satın alma girişimlerinin devlet içinde devlete dönüşme ihtimalini bildiği için buna engel olmuştur.
4. Filistin’de arazi satma yasağına rağmen ufak çaplı bazı suistimaller görüldüğünde ise devlet gerekli tahkikatları yaptırmış ve bu işlerde ihmali görülenlerden hesap sormuştur.
Bu özetten sonra şimdi, Yahudilerin Filistin’e göçürülmesi projesi ve orada bir Yahudi Devleti kurma emeli, Batılıların Yahudileri himaye siyaseti ve Osmanlı Devleti’nin buna karşı aldığı tedbirlere dair belgelere dayalı kronolojik bir panorama çizilecektir. Böylece mesele daha iyi anlaşılmış olacaktır.
Filistin meselesine dair Osmanlı Arşivi’nde bulunan belgelerin 19. yüzyılın ortalarından itibaren yoğunlaştığı görülmektedir. 1851’de Filistin’de kutsal yerler meselesi gündeme gelmiştir. Bu yılda, Hz. İsa’nın doğum ve uruc yeri ile ilgili mekanlardaki ayin günleri konusunda farklı mezheplerdeki Hristiyan papazların (Katolik, Ortodoks ve Protestan) birbirleriyle kavgaları ortaya çıkmıştır. Bu konuya Fransa, Rusya ve İngiltere gibi devletler müdahil olmuşlardır. Tartışmaların uluslararası bir boyut kazanması üzerine Osmanlı Devleti hangi kilisenin hangi mezhebe verileceğine dair bir komisyon teşkil etmeye karar vermiştir.[1] Batılı devletler bu meseleyi tahrik edip sürekli gündemde tutarak Osmanlı Devleti’ni siyasi açıdan zora sokmak istemişlerdir. Amaçları Hristiyan mezheplerin ayin günlerinden ziyade Filistin’de kargaşa ortamı yaratmaktır. Bu kargaşa ortamından ise ileride asıl Siyonist Yahudiler yararlanacaklardır. Nihai hedef budur. Hristiyan mezhep mensuplarının anarşik tahrikleri Kudüs’te hep devam etmiştir. Bunları bu tür eylemler yapmaya kışkırtan ise Batılı devletlerin ajanları olduğu açıktır. Amaçları yukarıda da açıkladığımız üzere Filistin’deki Yahudileri galeyana getirip isyana teşvik ve Batı’daki Yahudileri ise onları himaye etme emeliyle örgütlemektir. Kudüs’te Yahudileri tahrikle ilgili 11. 11. 1871 tarihli belge bize bu konuda bir fikir vermektedir. Kudüs’teki Protestanlar Yahudilik aleyhinde düzenledikleri ilanları Yahudi mabetleri, pazar yerleri ve sokaklarına yapıştırıp onları galeyana getirmişler, bunun üzerine hükümet yetkilileri ise ilanları kaldırıp asayişi sağlamışlardır.[2] Nitekim bu tahrikler sonucu Amerika ve Avrupa’daki Yahudi örgütlerinin öncülüğünde Filistin’de arazi istekleri ve devlet kurma girişimleri devreye sokulmuştur. Kutsal yerler meselesinin arkasında gizlenen amacın farkında olan Osmanlı Devleti ise bölgedeki gayrimüslim tebaanın kendisine bağlı kalmasını ve memnuniyetlerini temin etmeye çok önem vermiştir. İlk zamanlar Osmanlı bu siyasetinde başarılı olmuştur. Alınan tedbirler sayesinde Hristiyan olsun, Musevi olsun bütün gayrimüslim tebaa Kudüs’te ayinlerini rahatlıkla yapmışlardır. Nitekim, 1852’de Kudüs’ü ziyaret eden ve orada rahatça ayinlerini yapan çeşitli mezheplere mensup patrikler Osmanlı yönetimine teşekkür etmişlerdir.[3]
Filistin denilince ilk olarak akla gelen yer elbette Kudüs’tür. Belgelere bakıldığında burası ile ilgili Yahudilerin arazi istekleri henüz devreye girmeden önce Hristiyan mezhepleri mensuplarının Kudüs’te yer satın alma girişimleri ortaya çıkmıştır. 1858 yılının ikinci ayında Kudüs’te Latin, Rum ve Ermeni Protestan mezhebi mensupları tarafından hane, dükkân, mağaza ve arazilerin satın alındığına dair Binbaşı Haşim Ağa ve Arabistan Ordusu Müşir Kaymakamı Şakir Paşa’dan yazılar gelmiştir. Binbaşı Haşim Ağa ihbar mektubunun sonunda bunun önü alınmazsa yakın vakitte İslam elinde bir şey kalmayacağı uyarısında bulunmuştur.[4]
Batılı devletler tarafından kutsal yerler meselesinin uluslararası bir düzleme çekilmesinin arkasındaki asıl niyetin, Filistin’e Yahudilerin yerleştirilmesi projesi olduğunun ortaya çıkması gecikmemiştir. Hristiyan mezhep mensuplarının Kudüs’te çıkardıkları kargaşa ve akabinde Kudüs’te gayrimenkul satın alma girişimlerine karşı Osmanlı Devleti’nde oluşan hassasiyeti Yahudiler farketmiş ve bu durumdan sinsice taktiklerle istifade yoluna gitmeye çalışmışlardır. Bu çerçevede Avrupa’daki ilk teşebbüs olarak Macaristan Hahambaşısı Jozef Natan’ın Filistin’de bir Yahudi cemiyeti teşkili isteğini içeren 29 Mayıs 1867 tarihli layiha dikkat çekicidir. Doğrudan Osmanlı Hükümeti’ne gönderilen bu layihaya bakıldığında daha ilk cümlede gayrimüslimlerin rahatça dinlerini yaşamaları ve dillerini konuşmalarının Osmanlı kanunları sayesinde olduğuna ve İspanya ile Portekiz’den sürülen dindaşlarının mağduriyete uğrayanların sığınağı olan Osmanlı ülkesine kabul edilmelerine atıfta bulunularak gönül alma cihetine gidildiği görülmekte ve Yahudiler lehinde kazanım elde edilmeye çalışıldığı fark edilmektedir.[5]
Kurt puslu havayı sever misali Hahambaşı Natan’ın başlattığı bu emel ve talebin bir yerlerden düğmeye basılmış gibi bundan sonra da devamlı Yahudiler tarafından sürdürüldüğü belgelerden takip edilebilmektedir. 29.5.1285 (17.9.1868) tarihli belgede Hardin ve Hukman isimli iki kişinin sanat ve ziraatla meşgul olmak ve tesisat-ı nafia icra etmek üzere Vartemberg’deki Tamil Cemiyeti üyelerinin Filistin’de iskân ve ikametlerine müsaade edilmesi talebi yer almaktadır.[6] Hardin ve Hukman bunların amacının kendilerine icar usulüyle verilecek arazide maddi ve manevi yönden terakkiye çalışmak olduğu, politika maksadı taşımadıklarını da söylemeyi ihmal etmemiştir.[7] Bu taleplerden Yahudilerin Filistin için uzun vadeli bir planlarının olduğu anlaşılmaktadır. Talepte bulunurken ise siyasi amaç gütmediklerini belirtip kalkınma söylemini öne çıkarmaları aşamalı stratejik hedeflerinin ustaca gizlenmesidir.
Bu ilk taleplerin ardından Filistin’e Yahudi göçü uzun yıllara sari olacak şekilde hep canlı tutulmuştur. 23.12. 1876 tarihli belge, Peşte’de sakin Haham Josef Natunk’un Rusya’daki üç milyondan fazla Musevinin Filistin’e hicretlerine izin verilmesi isteği ile ilgilidir. Haham Josef bu isteğini içeren mektubunu Osmanlı Viyana Sefareti’ne göndermiştir.[8]
Yahudilerin Filistin’e göç ettirilmesi projesinde hahamların başlattığı ilk girişimleri 1879-1880’de bir İngiliz parlamenter sürdürmüştür. Olifen adındaki bu parlamenter Yahudilerin Filistin’e göçünün faydalarına dair hazırladığı bir raporu Osmanlı Hükümeti’ne göndermiştir. Raporda göçün bir şirket marifetiyle yapılacağını ve iskânın Belka sancağında olması gerektiğini teklif edip bunun Osmanlı Devleti’ne faydalarını sıralamıştır.[9] Bunun üzerine Osmanlı Hükümeti, dahiliye, adliye ve ticaret nazırlarından oluşan encümen-i mahsustan alınan kararların acilen gönderilmesi istemiştir.[10] Burada ortaya çıkan görüş üzerine Sadaret, Olifen’in Filistin’in Belka sancağında Yahudi iskânı teklifinin hükümet içinde hükümet olacağı ve siyasi ve idari mahzurları bulunduğu gerekçesiyle uygun görülmediğine dair hazırlanan kararnameyi Sultan Abdülhamid’e arz etmiştir.[11] Yazılan tezkire Sultan Abdülhamid tarafından incelenmiş ve alınan kararın tasvip edildiği Sadaret’e tebliğ edilmiştir.[12] Bunun üzerine teklifinin reddedildiğine dair Olifen’e bir mektup gönderilmiştir.[13]
Sultan Abdülhamid ve Osmanlı hükümeti, Filistin’e Yahudi göçünün tehlikesinin farkında olsalar ve bu hususta ret kararı verseler de Yahudiler bu emelden hiç vazgeçmemişlerdir. Bununla birlikte padişah ve hükümet de Filistin’e Yahudi göçü projesine engel olma konusunda kesin karar sahibidirler. Siyasi irade olarak bu konuda asla taviz verilmemiştir. Ancak emellerinden vazgeçmeyen Yahudiler, Filistin’e iskân edilmek isteyen ailelere arazi ve harcırah verildiği şayiasını Avrupa şehirlerinde yaymışlardır. Buradaki amaç Yahudilerin Filistin ile ilgili emellerini canlı tutmaktır. 2.7.1880 tarihli belge bu konuda ilginçtir. Anlaşılan Yahudi ileri gelenleri Avrupa’daki Yahudilerin Filistin’e göçürülmesini teşvik için hem arazi ve harcırah verildiği şayiasını yaymışlar, hem de bunun doğru olup olmadığını sorarak Osmanlı Hükümeti’ni baskı altına almak istemişlerdir. Arşivde bulunan bir Şura-yı Devlet tezkiresine göre, Lehistan’ın Lodz şehrinden Philip Olkowsky, Filistin’de iskân edilmek isteyen ailelere arazi ve harcırah verildiği şayiası hakkında doğru bilgi istemektedir. Bunun üzerine Osmanlı Hükümeti arazi ve harcırah verildiği şayiasının aslı ve esası olmadığını bildirmektedir.[14]
Sultan Abdülhamid ve Osmanlı Hükümeti’nin Filistin’e Yahudi göçünün engellenmesi hususundaki kararlığı üzerine alınan yasak kararı karşısında Yahudilerin hac veya ticaret yapma maksadıyla Filistin’e gelip orada etabli statüsüne kavuşma hilesine başvurdukları belgelerden anlaşılmaktadır. Bu hile üzerine 4.12.1299 (1881-82) tarihinde dış temsilciliklere tebligat yapılmıştır. Tebligatta Filistin’e Yahudi göçünün yasak olduğu belirtilerek hac veya ticaret maksadıyla Filistin’e gelip orada etabli olmak isteyen Musevilere engel olunması ihtar edilmiştir.[15]
Yukarıda bahsi geçen belgelerden de anlaşılmaktadır ki Filistin’e Yahudi göçü ve yerleşimi kesinlikle yasaktır. Bu yasağa rağmen zengin Yahudiler de arazi satın alma ve bunun sonucunda orada bir devlet kurma emellerinden vazgeçmemişlerdir. Devlet konunun ciddiyeti üzerine tedbirlerini sıkılaştırmıştır. Çünkü bunların amacı dedikleri gibi Filistin’e yerleşip oranın imarına çalışmak değil, aksine orada bir Yahudi Devleti kurmaktır. Yahudiler bu amacı gerçekleştirmek için komiteler ve gizli cemiyetler de kurmuşlardır.[16]
Yahudilerin Benî İsrail Devleti’ni kurma konusundaki niyet ve faaliyetleri aşağıda çeviri yazısını verdiğimiz raporda[17] net bir şekilde ifade edilmektedir. Şöyle ki:
Sûret-i zâhirede Yahûdî kavmini hüsn-i terbiye ve mezkûr kavmin terfîʻ-i hâline hizmet etmek maksadıyla teʼsîs edip esâsen dahî cihânın her tarafına dağılmış olan kavm-i mezkûru arz-ı Filistin ile Suriye arâzîsine sevk ve iskân ettirerek bir nokta-i ittihâda cemʻ etmek ve Tevrât-ı şerîfin ibârât-ı sofyasından kendilerince istihrâc ettikleri bir takım ahkâm-ı fâside ile vücûd vermek istedikleri baʻzı niyyât-ı bed-hâhâneyi efrâd-ı kavme tefhîm edip işbu niyyât-ı fâsidenin husûlü için kâffe-i vesâit-i maddiyye ve maʻneviyyeyi istihzâr etmek maksadıyla teşekkül etmiş “Yahûdîler İttihâdı” nâmındaki maʻlûm olan Yahûdî cemʻiyeti yirmi seneden beri mükemmeliyyâtına devâm etmekte ve her memlekette bir başka nâm ile tevsîm edilerek ufak tefek şuʻbeleri bulunmaktadır. Bu cem’iyetin ser-ikrâzâtı ve erkân-ı asliyyesi Roşild, Baron Hirş ve Belerorod (?) ve sâire gibi ser-âmedân-ı ehl-i servet-i cihândır. İşbu cemʻiyet aktâr-ı cihânda perâkende gezen Yahûdîleri her türlü teşvîkāt-ı maʻneviyye ve teshîlât-ı maddiyye ile Suriye ve Filistin arâzîsine sevk etmekte olup bu maksadın tervîci zımnında her devlette birer şekl u sûrette teessüs eden ve Yahûdî efrâd u evlâdına tefhîm ve teblîğ-i efkâr-ı fâsidâne eden heyetlerin mahiyet-i efkâr-ı bâtılâneleri Fransa Devleti’nce tahakkuk etmiş olduğu cihetle onların hüviyetleri hükümet-i mezkûre tarafından tasdîk edilmemiştir. Cihânın her tarafında mevcûd olan Yahûdîlerden ekserîsinin az zaman içinde Suriye vilâyeti ve arz-ı Filistin’e cemʻ ve iskânındaki müşkilât pîş-i nazar-ı teemmüle alınarak Yahûdîler İttihâdı’nca kurulmuş bir dolap ve düşünülmüş bir tedbirdir ki kavm-i mezkûr efrâdı kendi îcâd ve ihdâs ettikleri bir takım ser-rişteler ile Rusya memâliki ve düvel-i sâireden tebʻîd edilerek Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’nin âğûş-ı merhamet ve âtıfetine sığınıyorlar idi. Bu defa tedbîrlerinde isabet edemedikleri tezâhür etmiş yani Rusya Devleti’ne ser-riştesini iʻdâd ettikleri tebʻîd husûsu me’mûlleri gibi tedrîcî olmayıp kendilerini büsbütün mahv eder bir sûrette husûle gelmiş diğer taraftan dahî Devlet-i Aliyye’nin nazar-ı basîreti açılıp Yahûdî muhâcirlerini kabûlden imtinâʻ etmesi üzerine kavm-i mezkûrun fikr-i maʻhûduna hâdim olan ağniyâ ve üdebâsı büsbütün dil-gîr olup sâika-i me’yûsiyyet ve mahcûbiyyetle esâsen iki maksada hizmet etmek üzere “İntikām” nâmı altında Romanya’da vahîm bir cemʻiyet teşkîl eylediler. Mâhiyeti itibârıyla Nihiliser (Nihilissaire) nizâmâtına tevfikan teessüs edip Romanya’yı merkez ittihâz eden ve müessisleri dahî aslen Rusya Devleti’nde Nihiliser (Nihilissaire) cemʻiyetlerini tertîb eden erbâb-ı fesâdın tilmîzlerinden ibâret olan mezkûr intikām cemʻiyetinin bir taraftan maksadı Rusya’nın kavm-i mezkûr hakkındaki taʻaddiyât ve tazyîkātına karşı mukābele-i hûn-rîzânede bulunmak ve diğer taraftan Devlet-i Ebed-müddet-i Osmaniyye’nin Yahûdî muhâcirlerini adem-i kabûlüne karşı muâmele-i hafiyye-i hasmânede bulunup efkâr-ı fâside ve niyyât-ı bâtılânelerinin tervîci zımnında kâffe-i vesâit-i tevsîliyye ve icbâriyye ve cinâiyyeyi icrâ etmekten ibârettir. Mezkûr cemʻiyet esâsı yine Yahûdiler tarafından Rusya memâlikinde vazedilen Nihiliser (Nihilissaire) nizâmâtına tevfîkan ve tabakāt üzere teşekkül edip dünyanın her tarafında mevcûd olan Yahûdîlerden mücerrebleri ona aʻzâ olmak üzere kabûl edilecek ve aʻzâdan her biri tedrîcen temeyyüz ve esrâra kesb-i vukûf etmek ve cemʻiyetce her biri derece-i liyâkatı ve mevkiʻ-i ictimâʻiyesine göre bir makam ihrâz etmek üzere ibtidâ tabaka-i evveliyyeye dâhil olacaktır. Maʻhûd cemʻiyetin maksadı bu sûretle maʻlûm ise de işbu maksada tevassul için istiʻmâl edeceği vesâit henüz perde-i mechûliyet altında cereyân etmektedir. Bu cemʻiyetin dahî zimâmdârânı “Yahûdîler İttihâdı” cemʻiyetinde en muʻtenâ makamatı ihrâz eden Avrupa’daki nâmdâr Yahûdîler ise de şimdiki hâlde mûmâ ileyhimin isimleri mektûmiyet-i sırf altında kalmaktadır. Cemʻiyet-i maʻhûdenin bir şubesi geçenlerde Suriye vilâyeti ve arz-ı Filistin’de dahî teşekkül etmiştir ki işbu şubeye riyâset eden dahî öteden beri Suriye vilâyetindeki Yahûdîlerin ittihâd ve ictimâʻına ve onların fikr-i maʻhûd ve eski maksada hizmet eder sûrette idâre ve inzibâtlarına nezâret ve vazifesiyle mükellef olup Paris’teki Roşild’e vekâlet eden ve Prut’ta ikamet edip tâbiʻiyyet-i asliyyesi Fransız olduğu hâlde Alzas eyâletinin Almanya’ya geçmesiyle Prusya tâbiʻiyyetini iktisâb etmiş olan Mösyö Frank nâmında bir Yahûdîdir. Mösyö Frank bu cemʻiyeti Suriye ve Filistin’de henüz tertîb etmemiştir. Ve Rusya’dan hicret eden Yahûdîlerin vilâyet-i mezkûreye kabulleri için nezd-i vilâyetpenâhîde sarf-ı mesâʻî ve ikdâmât ederek birçoklarının iskânına muvaffak olmuştur. Evvel ve âhir iskân edilenlerden hiç birisi “maʻlûm olan fikr-i dûr-â-dûra mebnî tâbiʻiyyet-i asliyye-i ecnebiyyelerini terk edip tâbiʻiyyet-i Osmaniyye’yi ihrâz eylememişlerdir. Her harekette bâlâda arz edilen maksad-ı hafîyi kendisine mîzân ittihâz etmiş olan Mösyö Frank’ın Suriye vilâyetince vazâif-i asliyesinden birisi dahî vilâyet-i mezkûra dâhilinde külliyetle arâzî iştirâ edip bunu Roşild nâmına intikâl ettirmek olup ahîren şeref-sudûr eden ve Yahûdîlerin arz-ı Filistin ile Suriye dâhilinde istimlâk-ı emlâk edememelerine ve arâzi-i hâliye-i mîriyenin bunlar uhdesine geçmesindeki memnûʻiyete müteallik olan irâde-i seniyye-i şehriyârîleri üzerine mûmâ ileyh büyük bir müşkilâta dûçâr olmuş ve birkaç milyon dönüm arâzi-i emîriye ve münbitenin Roşild nâmına geçmesi bâbındaki tasarrufun bu suretle neticesiz kaldığını görünce vilâyet dâhilindeki harekâtında hâmîsi olan vali paşanın taraf-ı takrîbini bulmuştur. Hatta on beş günden beri Dersaadet’e gelip Beyoğlu’nda Lüksenburg Hoteli’nde ikamet eden Mösyö Frank’a muâvenet ve mûmâ ileyhin terviç-i merâmı hususunda nezd-i hükümette ve saray-ı hümâyûnlarında ona yardım etmek üzere vâli-i vilâyet Üzeyr Paşa kâtib-i hususisiyle vilâyet defter-i hâkânî müdürünü me’zûnen Dersaadet’e göndermiştir. Tervîc-i merâmı zımnında Mösyö Frank, Hükümet-i Osmaniyye’yi tesvîl ve istirkâb için techîzât-ı bahriyye ve tezyîd-i satvet-i kuvve-i harbiyye zımnında Hükümet-i Osmaniyye’nin ihtiyâc-ı maddiyesinden bi’l-istifâde Yahûdî muhâcirlerini iskân ettirmek şartıyla Suriye’de Roşild nâmına intikâl edecek arâzî mukabilinde yirmi milyon frank devlete ikrâz usulünü düşünmüş hatta bunun teşebbüsât-ı ibtidâiyyesine dahî ibtidâr eylemiştir. Şöyle ki Mösyö Frank bir taraftan Roşild ile muhâberâta devam diğer taraftan bir iki defa sarây-ı şevket-meâblarına gelerek başkâtib paşa ve Ragıb Bey ile akd-i meşveret etmiş ve mûmâ ileyh Frank, bu bâbda müvekkili ile arîz u amîk tezekkür edip tekrar avdet etmek üzere Paris’e müteheyyi-i azîmet bulunmuştur. Mösyö Frank’ın Dersaadet’e gelmekteki maksadı yalnız akçe ikrâzıyla arâzî tedârikine münhasır kalmayıp İntikam Cemiyeti’nin Dersaadet’te dahî bir şubesini tesîs ve tertîb etmek azmiyle Beyoğlu’nda esnâ-yı ikametinde Yahûdîler İttihâdı Şirketi’ne mensûb bazı muallimîn ve erbâb-ı kalem ile meşveret etmiş olduğu hatta mezkûr şubenin şimdilik buraca dahî teessüs etmiş bulunduğu tahkîk kılınmış olmakla maʻrûzdur.
Kulları Epik
Görüldüğü üzere Yahudiler, Filistin’de bir devlet kurma uğrunda ilk olarak Roşild finansörlüğünde arazi satın alma girişimlerinde bulunmuşlardır. Filistin’de arazi satın almanın arkasındaki gayenin ise Avrupa ve Rusya’dan oralara sevk edilen Yahudi göçmenlerin iskânı ve nihayetinde bir devlet kurma emelidir. Bu emelin farkında olan Osmanlı Devleti de bunu engellemek için başta Yahudilere arazi ve gayrimenkul satışının yasaklanması ve sair idari tedbirleri almaktan asla vazgeçmemiştir. Aşağıdaki çeviri yazısı bulunan belgede[18] Sultan Abdülhamid’in bu konudaki hassasiyeti çok açık olarak görülmektedir:
Yıldız Sarayı Başkitabet Dairesi
Beyrut Vilâyeti dâhilinde Safed kasabasında bulunan ve Hayfa’ya gelen dört yüz kırk kadar ecnebi Mûsevî hakkında Meclis-i Vükelâ mazbatasının takdîmine dâir olup maʻiyyet-i seniyye komisyon-ı askeriyesine havâle buyurulan tezkire-i sâmiye-i Sadâretpenâhî üzerine mezkûr komisyonca kaleme alınan mazbata meşmûl-i lihâza-i hazret-i pâdişâhî oldu. Yâhûdîlerin Memâlik-i Şâhâne’de temekkün ve tâbiiyyet-i Osmaniyye’ye duhul için vâki olan istidʻâlarının rûy-ı Avrupa’da zât-ı akdes-i hümâyûn aleyhinde idâre-i efkâr etmelerini müntec olacağı mütâlaʻası esâsen şâyân-ı kabul değildir. Çünkü Mûsevîlerin kendilerini memleketinden tard ve ihrâc eden medenî bir devlet ile bunları memleketine kabul etmeyen sâir medenî devletlerin aleyhinde lisân-ı şedîd istiʻmâl etmeyip de yalnız cenâb-ı eşref-i saltanat-ı seniyyeye itâle-i lisân-ı iʻtirâz eylemeğe hakları olamayacakları ve gördükleri muamelelerden dolayı iʻtirâza salâhiyetleri olsa da bu salâhiyetlerini evvel-be-evvel o devletler aleyhinde istiʻmâl etmeleri lâzım geleceği âşikârdır. Tâbiiyyet-i Devlet-i Aliyye’ye kabulleri arz olunacak o makûle Yahûdîlerin devletin taʻyîn edeceği mevkiʻ ve tarzda iskân olunmak üzere tervîc-i matlûbları suretine gelince bunlar Memâlik-i Şâhâne’nin hangi tarafında iskân olunursa olunsun ve haklarında ne kadar tedâbîr ve takayyudât icrâ edilirse edilsin yine tedrîcî tedrîcî arz-ı Filistin’e toplanarak bi’l-âhire orada Avrupalıların teşvîk ve himâyesiyle bir hükümet-i Mûseviyye teşkiline kalkışmaları melhûz ve böyle bir mahzûr-ı siyâsî zuhûra gelmese bile iskân olundukları yerlerde zirâat ve felâhatla istiʻmâl etmeyerek fıtratları iktizasınca başka memleketlerde yaptıkları gibi ahâlîyi ızrâra çalışacakları meczûmdur. Şu mütâlaʻâta ve bunların zâten bir tarafdan Amerika’ya hicret etmekte olmalarına nazaran oraya azîmetleri enseb olacağından maʻiyyet-i seniyye komisyon-ı askeriyesince keyfiyet daha etraflı surette tezekkür ve tedkîk olarak yeniden bâ-mazbata arz-ı mütâlaʻâ kılınması muktezâ-yı irâde-i seniyye-i cenâb-ı pâdişâhîden bulunmuş ve sâlifü’z-zikr mazbata melfuflarıyla beraber iâde edilmiş olmakla ol-bâbda emr u fermân hazret-i men lehü’l-emrindir. Fî 29 Zilhicce sene 1308 ve fî 23 Temmuz sene 1307
Ser-kâtib-i hazret-i şehriyârî bende Süreyya
Bu belgeye göre, Sultan Abdülhamid, Avrupa’dan göçen Yahudilerin Osmanlı topraklarında iskân edilmesi ve bunlara vatandaşlık verilmesinin ki bu iskânın Filistin dışında olsa bile sakıncalı olduğuna kanidir. Bu sebeple Filistin’e göç ve iskânı zaten daha önce yasaklamıştır. Ona göre, bunlar nerede iskân edilirlerse edilsinler ve ne kadar tedbir alınırsa alınsın yavaş yavaş Filistin’e toplanacaklar ve orada Avrupalıların teşvik ve himayesiyle bir Yahudi devleti kurmaya kalkışacaklardır…[19]
[1] BOA. HR. SYS. 405/59.
[2] BOA. HR. SYS. 411/53.
[3] BOA. HR. SYS. 411/16.
[4] BOA. HR. SYS. 411/29.
[5] “Öteden beri edyân-ı sâire hakkında müsâʻadeyi usûl ittihâz etmek gibi bir faziletle nezd-i Hâlik ve mahlûkda memdûh ve mümtâz olduğu cihetle ve inkılâbât-ı dehriyye ile zîr-i cenâh-ı saltanat-ı seniyyede tahaddüs eden milel-i muhtelifenin edyân ve elsine-i mahsûsası kavânîn-i hâmiye-i saltanat-ı seniyye sâyesinde müstemir olmuştur. Taʻassub-ı vahşiyyâneye mebnî İspanya ve Portekiz’den tard olunan ihvân-ı dînimiz melce-i mağdûriyyet olan Memâlik-i Şâhâne’de mazhar-ı sahâbet ve himâyet oldukları misüllü âbâ vü ecdâdımızın vatan-ı kadîmi olan arz-ı Filistin dahî nîr-i Hükümet-i Seniyye-i Osmâniyye sâyesinde ism ü şöhretini muhâfaza etmiş ve milletin hükümet-i rûhâniyyesine merkez olarak kalmıştır. Almanya’da bulunan cemâʻat-i ʻadîde-i Mûseviyye bu hâlât ve inâyâttan dolayı fevka’l-had müteşekkir olduğu hâlde Filistin’deki hem-mezhebleri tarafına havâle-i nazar u dikkat ettikde bulundukları hâle teessüf ve istiğrâb ederek derler ki biz yakın vakitte kayd-ı esâretten halâs olmuşken âlemi müstağrık-ı envâr eden âfitâb-ı hürriyet ve adâletten kemâl-i sürʻatle müstefîd olup bunca senelerden berû mukayyed olduğumuz cehâlet ve iʻtikādât-ı bâtıla zincirini kırıp tarîk-i terakkî ve serbestiye sâlik ve bu veçhile vatanımız hakkında fevâʻid-i ʻazîmeye câlib Filistin’deki hem-mezheblerimiz niçin îcâbât-ı asriyyeye tevfîk-i hareket etmeyip her türlü sanʻattan bî-behre ve atalet ve sefâlet üzeredirler. Câhil iseler taʻlîm etmek ve efkâr-ı bâtılaya tâbiʻ iseler hakîkat yanî saʻy u maʻrifet tarîkini göstermek ve bir sebeb-i maʻkûl olduğu hâlde tabiatlarına fütûr ve korkaklık müstevlî olup ecdâdlarının gayretini gâib etmiş iseler hükümet-i metbûʻalarının himmet ve muʻâvenet-i seniyyesini istihsâl ederek tehzîb-i ahlâklarına çalışmak vazife-i zimmetimizdir. İşte bu mütâlaalara mebnî Filistin Şirket-i Zirâʻat ve Sınâʻatı nâmıyla Almanya’da bir kumpanya teşkil kılınmış olduğundan nizâmnâmesinin mevâdd-ı esâsiyyesi maʻlûm-ı ʻâlî buyurulmak üzere zîrde tahrîr kılınmıştır…” BOA. HR. TO. 449/73.
[6] BOA. ŞD. 2389/45.
[7] BOA. HR. SYS. 411/67.
[8] BOA. HR. TO. 108/82; HR. İD. 24/21.
[9] BOA. HR. TO. 521/74; BOA. HR. TO. 522/40.
[10] BOA. MB. İ. 56/24.
[11] Y.A. RES. 5/58; İ.MMS. 66/3114.
[12] BOA. Y. PRK.BŞK. 3/7.
[13] BOA. HR. TH. 35/38.
[14] BOA. HR. İD. 21/64)
[15] BOA. HR. SFR.4. 392/53 ve 54.
[16] BOA. DH. MKT. 1787/10; BOA. Y. PRK. BŞK. 22/89; BOA. Y. PRK. UM. 23/66.
[17] BOA. Y. PRK. BŞK. 22/89-3.
[18] BOA. Y. PRK. BŞK. 22/89-1.
[19] Filistin meselesinin Osmanlı dönemindeki seyrine önümüzdeki sayıda devam edilecektir.