Bir toplumu tanıma açısından mevcut ölçütlerin içinde müzik önemli bir yer tutar. Anadolu’yu türküler kadar içten, samimi ve derinliği kim anlatabilir? Taşradan merkeze akan kültürün hâkim olduğu televizyonsuz ve internetsiz dönemlerde üretkenlik, bahçelerde, bağlarda, tarlalarda, harmanlarda ve bu süreç içinde ortaya çıkan sevdalar üzerinden ortaya çıkardı.
Ahmet MERCAN

Müzik, insanlık tarihi ile kayıtlı bir sanat alanı. Müziği kulağımıza ilişen veya dinlediklerimiz üzerinden sınırlama yoluna gitmeden anlamaya çalışmak çok daha isabetli olur. Bir derenin şarkısının meramını şelalenin, su korusunun o yumuşak etkisini dinlerken hiç sıkılmayız. Tabiatın bu anlamda rüzgâr, su ve çeşitli böcekler ve kuşlarla bölge ve mevsimlere has müziği hemen her insanda olumlu açılımlar sağlar.
Buradan da anlaşılacağı gibi fıtratı yormayan bu müzik durumu, insanın yapısıyla olumlu bir iletişim içerisindedir. Tabiatın bu sesli haline uygun, onu örnek alan insan üretimi çabalarsa aynı kabulün bir parçası olarak insana iyi gelecektir. Modern dönemde büyük şehirlerin çıkardığı gürültü de bir müziktir. Ancak bunalım duygusunu tetikleyen kaostan beslenen bu müziğin ruha iyi geldiğini söyleyemeyiz.
Sözün, tavır ve davranışın bir meramı olduğu gibi müziğin de anlatmak istediği meselesi vardır. Kimi zaman açık ve anlaşılır, kimi zaman da dolaylı anlatıma duran müzik, hayatın içinde ihtiyacı hissedildiğinde ortaya çıkar. Bir ölünün ardından yakılan ağıt, ortamın derin açıdan hissedilmesini ve acının tedavi edilmesine aracılık eder. Düğünlerdeki oyun havaları sevinci artırma, coşkuyu ortama hâkim kılma açısından ihmale gelmez bir önem taşır. Yine savaşlarda tarih içerisinde neşidelerin, mehter marşlarının işlevini en iyi o atmosferi yaşayanlar bilir.
Hayatın hemen pek çok yerinde farklı formlarla karşımıza çıkan müziğe, İslam alimleri ülkemizde ve başka ülkelerde uzun süre cevaz vermediler. Müziğin yozlaştığı alan olarak bir sektör haline geldiği ortam, bu yasaklamanın asıl nedenini oluşturur.
Raks, içki ve kadın sesinin meze haline geldiği ortamlar pratik olarak da görülmüştür ki sarhoşluğa, kavgaya ve olumsuz hissiyata katkı sunar. Bu durumdan yola çıkarak Gazali üstadın meşruiyet tanıdığı müzik; insanın önemi ve onuru ile barışık, güzel duygular uyandıran müziktir. Müziğin eşlik edip önemli hale getirdiği sözlerin, isyan ve şirk benzeri sözleri barındırmaması gerekir. Karamsarlığı, intiharı çağrıştırmaması önemlidir. Bir başka ifade ile şiirde caiz olmayan lafzı küfrün müziğin sözlerinde de bulunmaması Müslümanlar açısından önem taşır. “Bana sensiz cennet sürgün sayılır” ifadesi, mümini rahatsız eder/etmelidir.
Diğer yandan pratiğe baktığımızda aynı düşünce ve yaş grubunda da farklı dinleme tercihleri mevcuttur. Burada tema ve mizaçların devrede olduğunu söylemek mümkün. Dünyada müziğin kullanım alanı çok geniş. Dinlenme, çalışma, kitap okuma benzeri pek çok alan ve durum için müzik üretimi söz konusudur. Sözsüz müziğin üretken olma durumundaki insanlar açısından kabulüne baktığımızda müziğin iyi işlere desteğini de farklı bir fonksiyon olarak kavrama imkânı elde ederiz.
Ülkemizde müziğin seviyesiz ve hor kullanım olanı eğlence sektöründe ortaya çıkar. Gazinolar, meyhane ve benzeri ortamlarda müzik, ücrete tahvil edilen maddi bir nesne/meze durumuna düşer. Buradaki suç müziğin değil, müziği kullanma biçimini oluşturan niyet yani insana aittir.
Bir toplumu tanıma açısından mevcut ölçütlerin içinde müzik önemli bir yer tutar. Anadolu’yu türküler kadar içten, samimi ve derinliği kim anlatabilir? Taşradan merkeze akan kültürün hâkim olduğu televizyonsuz ve internetsiz dönemlerde üretkenlik, bahçelerde, bağlarda, tarlalarda, harmanlarda ve bu süreç içinde ortaya çıkan sevdalar üzerinden ortaya çıkardı. Destanlar, ağıtlar, bozlaklar, uzun havalar o günlerdeki hayatın duygu fotoğrafı olarak derlenip ülkeye radyo ve daha sonra da farklı araçlarla aktarılmış oldu. Modern dönemde bu kültür akışının piramidi ters döndü. Köy evlerinde de “tek söz sahibi” evlerin en önemli köşesini işgal edip herkesi susturarak “görmeye” icbar eden televizyon sayesinde ilgiler merkeze kaydı. Gelinlik kızlar kanaviçe işlemiyor, mektup yok; cep telefonu var. Bez bebek yerini şehirden gelen naylon bebeğe bıraktı. Bu süreçle birlikte türkü “derleme” yerine bestelenir oldu ve merkezden taşraya yöneldi. Beste üretimi ve türkü duyarlılığı ne yazık ki öncekinin aksine kısırlaştı. Bu defa kadim türküler “yöre ağzından” arındırılarak modern enstrüman ve farklı sountla ortaya çıktı.
Yeni bir durum ortaya çıktı böylece. Halk müziği ustalarının itirazı genç temsilcilerin savunması bir barış ve yeni üretim alanına dökülemedi.
Kanaatimce bu durumda üçlü bir yaklaşıma ihtiyaç var: Birincisi, otantik yorumun muhafazası sanat tarihi açısından da büyük öneme haiz. Bu tarzın ve “bölge ağzının” korunması gerekir. İkincisi, türkülerin genç kuşağın kulağına hoş gelecek tarzda rock ve benzeri yorumlarla ortaya konması da içinde güzel örnekler barındırıyor. Üçüncüsü, yeni türkülerin bestelenmesi de kaçınılmaz olarak müziğin yürüyüşü adına elzem olarak ortaya çıkmaktadır.
Tatyan türküleri adı altında tekke ilahilerinin durumu da bu üç halin içinde yer almalı ve destek görmelidir. Ruhumuzu dinginleştirip yönümüzü Mevla’ya çevirme işlevi gören ilahilerin tek söz yazarı Yunus Emre’ye yüklenmiş durumda. Onun sözlerini sırtlanıp etkili hale getiren bestelerin önemini yeni sözler ve yeni besteler yaparak geliştirmeliyiz. Tasavvuf müziği adı altında pek çok resmi, sivil kurum ve kuruluşun yapacağı çalışmalar, gençlikle buluşmaya açık olmalıdır.
Yine erdemli ezgilerin türkü tadında varlığını sürdürmesi ve sosyal olaylara duyarlı bir yürüyüşle yoluna devam etmesi de açık öneme sahiptir.
Gelinen postmodern aşamada müziğin üretimi, sanatçının kıymeti, büyük yara almıştır ve müzik camiası önemli bir kısır dönem yaşıyor. Telif hakları sorunu, cihazların gelişimine ayak uyduramaması nedeniyle varlığını devam ettiriyor. Müzik alanı, ithal ritimlerin ve büyük kitlesel arenaların “çılgınlık” vurgusuyla yozlaşmasına evrilmiş durumda.
Dindar camianın tutumu geçmiş yasağı tahlil etmeden yasaklamasını andırıyor. Şimdi de her türlü müziğe aileleri tarafından zorlanan gençlik var. Müziğin önemini yadsıyamayız. Ancak ilgi ve yeteneği olan müzikle yoğrulmalı. Çoğunluk için nitelikli dinleyici olmak önemsiz sayılmamalı. Müziği hâlâ “yasak” kapsamında görenlere de deriz ki:
“Kurtuluş çağrısını dahi müzikle yapıyoruz.”