Necip Fazıl’ın İstanbul’u

Şiirin tamamını sesli olarak eklemek istediğimde bu şiiri en çok kim en iyi seslendirmiş diye bir araştırmaya koyuldum. 26 Mart 1999’da Bu Şarkı Burada Bitmez albümüyle Recep Tayyip Erdoğan arkadan gelen boğazın dalga sesleri, İstanbul ezgileri ile dinlemeye değer bir şekilde şiiri seslendirmiş.

Gözde ÇİMEN

İstanbul defalarca kez farklı bakış açılarıyla birçok şair tarafından üzerine şiirler yazılıp durulan bir şehir oldu. Necip Fazıl’da İstanbul’a yeni düşenlerden olup Canım İstanbul gibi bir şiirler kulvarda yerini sağlam alanlardan biri oldu. Genel olarak Necip Fazıl’ın şiirlerinde şehir ve kent yaşamı ile ilgili düşünceleri daima olmuştur. Canım İstanbul ise onun İstanbul’a duyduğu hayranlığın haykırışıdır. Mustafa Miyasoğlu bu şiir için;

“Kırık ve hassas bir insanın öte inancını kaybetmeden dünya görüşünü, tarih anlayışını ve bir şehre bağlı kalarak anlatışıdır.”

Modalı Necip Fazıl, İstanbul’a meftundur. Şehir onun ruhunda öyle bütünleşmiştir ki kendi ruhuyla İstanbul’un ruhunu bir tutup sevgilisi olarak betimlemiş ve çok sevdiği şehre “canım” diye seslenmiştir. Önce sevgilisidir bu şehir, sonra okuyucuya sevgilisini betimler daha sonra da şehirle olan kendi bağını ortaya koyar. O kadar yüksektir ki bu bağ şöyle dile gelir:

“Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar

Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.”

Betimlediği İstanbul’un çiçeğini altın yaldızlı, suyu telli pulludur. Ay ve güneş ise zaten ezelden iki İstanbulludur. Deniz ve toprak İstanbul’da kavuşmuş iki sevgilidir. Tüm bu betimlemeler Necip Fazıl’ın şehrin değerini artırma gayretinden başka bir şey değildir. Ona göre bu şehirde her şey güzel. Çiçeği, suyu, havası, doğası… Rüyaların gerçek olduğu şehir, en masalsı betimlemelere layıktır. Canıyla eş tuttuğu İstanbul’a bu sefer vatanım diye seslenir. Dünyanın eşsiz tarihine sahip olan tarihini es geçmez elbette. Surlardaki delikler nasıl tarihin gözleri ise tarihin oradan İstanbul’u izlediğini ifade eder. Servi ağaçların ahireti ifade edişi, Fatih Sultan Mehmet’in fethi ve tarihin şaha kalkışı, göğe değen minareleri şehadet parmağına benzeterek Allah’ın birliğine yaptığı gündem ile şehrin manevi yönüne dikkat çeker.

“Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet

Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet…”

İstanbul’un şahsiyetinde bulunan tezatlık, Necip Fazıl’ın şiirinin bu kısmında kendini gösterir. Şehrin iki farklı semtinde iki farklı hayatlar. Birinde modern şehrin nabzı eğlence ile Beyoğlu’nda atarken diğerinde uhrevi dünyanın temsilcisi olarak Karacaahmet. Birinde ölüm ve ahiret diğerinde zevk ve sefa. Şehrin farklı semtlerini anlattığı şiirin bir kısmında Eyüp kaderine terk edilmiş öksüz, Kadıköy süslü, Moda kendini beğenmiş, Adalar ise pervasızdır.

Şehre duyduğu derin bağlılık, İstanbul’u sadece şehir olmaktan çıkarıp vatanın en önemli seyri haline getirmiştir. Bu seyir tarih, medeniyet, kültür ve maneviyatla iç içe geçmiş bir seyir ve aidiyet duygusudur. Tarih ve kültürle birleşen İstanbul, şiirin içinde kendi mozaikleri ile var olmuştur. İçerisinde bulunduğu tarihi, kültürel en önemlisi sosyal farklılıklar Necip Fazıl için İstanbul duygu dünyası bakımından da önemlidir. İstanbul’un önemli ve zor değişimler ve dönüşümler yaşadığı bu dönemde onun için;

“Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar

Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar…”

Şiirin tamamını sesli olarak eklemek istediğimde bu şiiri en çok kim en iyi seslendirmiş diye bir araştırmaya koyuldum. 26 Mart 1999’da Bu Şarkı Burada Bitmez albümüyle Recep Tayyip Erdoğan arkadan gelen boğazın dalga sesleri, İstanbul ezgileri ile dinlemeye değer bir şekilde şiiri seslendirmiş.

Galiba İstanbul için yazılar şiirler de burada bitmeyecek.