Kısaca şöyle oldu; yüzük dünyanın parmağına 4.800 yıl önce Mısırlılar tarafından takılmış. Evlilik yüzüğü anlamına gelen alyansı ise; MÖ 14. yüzyılda yaşamış olan Mısır kraliçesi Nefertiti kullanmış.
Nihal PAKIRDAŞI
Zamane insanları alyansın icadından önce, demirden bir halkanın eşler arasında güvenin tesisinde başat rol sahibi olacağını dile getirselerdi büyük ihtimalle o günün toplumu tarafından, “parmaklarımız kelepçeleniyor/demir parmaklıklar arasına hapsoluyor duygularımız/güven üzerine inşa ettiğimiz aşkımız/celladına gülümsüyor/göğsündeki nefesi kesecek halkanın farkında olmadan/masumca” söylemleriyle -bugünkü sosyal medyanın diliyle ifade edecek olursak- linçlenir; ceza olarak da gül oyalı mendile sevdiğinin baş harfini yazma görevi verilirdi. Peki, ne oldu da dağlar dağları, şehirler şehirleri, medeniyetler medeniyetleri aştı; alyans, evlenecek olan çiftler tarafından aile kurumunun temeli olan “güven” duygusunun sembolü haline geldi.
Kısaca şöyle oldu; yüzük dünyanın parmağına 4.800 yıl önce Mısırlılar tarafından takılmış. Evlilik yüzüğü anlamına gelen alyansı ise; MÖ 14. yüzyılda yaşamış olan Mısır kraliçesi Nefertiti kullanmış. Nefertiti’nin eşi Akhenaton, toplumda saygın bir yeri olan, sırası geldiğinde Firavun’un yetkilerini kullanabilen bir devlet adamıymış. Nefertiti, bu kadar varlıklı bir eşe sahip olmasına rağmen evlenirken eşinin kesesini düşünmüş olacak ki kenevir bitkisinden yapılan bir yüzüğü eşine olan bağlılığını göstermek üzere kırk gün kırk gece süren düğünlerinde takmış. Nefertiti’nin pahada hafif manada ağır olan bu yüzük seçimi kocasının “canım yeni yeni icatlar çıkarmasan mı?” şeklindeki itirazına karşılık kraliçe gelecek neslin kızlarına, “bayanlar benden bu kadar, gerisi sizde” mesajını oturduğu şatafatlı tahtından kalkmadan, alyansının takılı olduğu eliyle başındaki görkemli taçını düzeltirken yollamış. Gerek çember şeklinin sonsuzluğu simgelemesi gerekse direk kalbe giden damarın yüzük takılan parmaktan geçmesinden olacak ki alyans, Mısır sosyetesinin ve sonraki nesillerin vazgeçilmezi haline gelmiş. Eski çağlardan beri genellikle gücün simgesi, mühür, Antik Yunan’da ise sınıf farklılıklarını belirtmek için kullanılan yüzük, Nefertiti’nin icadından sonra evlilikte bağlılığın sembolü olarak kullanılmaya başlanmış. Anlaşma ve ittifak anlamına gelen “alyans” kelimesi Fransızca ”alliance” kelimesinden türemiş. Alyansın yüzük parmağına takılması geleneği kapitalizmin de teşvikiyle cismi üzerinde yapılan pahalı değişikliklerle günümüze kadar gelmiş. Zamanımızda ise alyansın yeni görevleri arasına erkeğin kesesine incir ağacı dikme görevi de eklenmiştir.
Nişan, evlilik gibi akidlerin sona ermesini dahi “yüzük atma” şeklinde dile getirilen günümüz dünyasında alyans, kişinin medeni halinin topluma deklare edilmesi konusunda en yetkin merci hükmünde. Bu acıdan bakıldığında toplumların eskisine göre katbekat kalabalıklaştığı, sosyal çevrenin genişlediği zamanımızda kişinin çevresine karşı medeni halini belli etmesi bakımından alyansın kişiye kolaylık sağladığını söylersek yanılmış olmayız. Bu bağlamda; toplumun gözünün kamaşmasına vesile olan nişan yüzüğünü, “dışa dönük hatırlatma”; kişinin bedeninin bir parçası olarak taşınan nişan yüzüğünü “içe dönük hatırlatma” şeklinde tasnif edebiliriz. Şöyle ki alyansın “dışa dönük hatırlatma” özelliği sayesinde nişanlı ya da evli bireylerin, çevrenin kişiye olan tavrını “yan gözle bakmamak” olarak şekillendirirken; alyansın “içe dönük hatırlatma” özelliği ise; kişinin, çevresinde kendisiyle izdivacını mümkün kılabilecek tüm adaylara karşı halini “dünya ahiret kardeşin” bakışına dönüştürmektedir.
Di-ye-bilir miyiz acaba? Alyans, gerçekten yukarıda ifade ettiğimiz gibi kişiyi şekillendirip dönüştürmekte midir? Varoluşundan bu yana hâlâ sırrı çözülememiş insanoğlunun olduğu yerde -hayatın diğer tüm alanlarında olduğu gibi- alyans da kendine yüklenen görevlerini tam anlamıyla ifa edebilmekte midir? Mesela, kişilerin medeni hallerini dışa vurma konusunda güçlü bir etkiye sahip olan alyans sanıldığı gibi söz, nişan ya da evlilik müesseselerinde muhabbet sınırlarını koruma görevini tam anlamıyla yerine getirebilmekte midir? Veya alyans, insana duygularını yönetme noktasında gerçek manada hükmetmekte midir? Yoksa sanılanın aksine insan mı alyansa hükmetmektedir? Gönül ve beden sınırlarını koruma gücü alyansta mıdır, insanda mıdır? İcat edilenin üstünde her zaman icat edenin hükmü geçerli midir? Malumunuzdur ki insanoğlu her zaman yeni fikirler geliştirmeye muktedir bir varlık. Bu konuda da işine geldiği gibi davranabilme özelliğini kullanıyor mudur? Mesela, kişinin elinden bir an olsun bile çıkar(a)madığı alyansı belli bir zaman sonra lavabonun kenarında unutulabiliyor, dolmuşların içine düşürülebiliyor ve ne hikmetse neden aşkın o sonsuz halka hali bir türlü bulunamıyor ya da yerine yenisi alınamıyor? Acaba sevilen gönülden düşünce alyans da kör kuyulara mı yuvarlanıyor? Dünya uzun süredir Mısırlı bir prensesin eşine karşı gösterdiği romantizminden doğan fakat ülkemiz dahil dünyanın birçok yerinde kutsal bir halka edasıyla gelişip büyüyen alyans akımına madden ve manen abartılı değerler atfediyor. Bizlerin de zihninde ister istemez; “bu abartılmış evlilik yüzüğü fetişizmi çiftlerin birbirlerine karşı içten içe ilerleyen güvensizlik hislerine karşı geliştirdikleri bir kalkan mı?” sorusu kaşıkçı elması gibi parlıyor.
Diğer yandan da Kâlû Belâ’dan az sonra dünyada bulunmuş ve aklımızın er(e)mediği bir şekilde inanması güç olsa da günümüzde nadiren rastladığımız; alyans takmayı muhabbetine kelepçe vurmakla eş gören, -buna rağmen eşinin hatırı için takanlarla- sevdiceğinin adını demir halka yerine gönül cemberine “Hay’dır Allah, Yek’tir Allah” zikirleriyle kazımış beyler ile; herhangi bir işi yaparken bir kenara -genellikle hamur yoğururken mutfak rafına- bıraktığı ve uzun süre alyansını koyduğu yeri unutan fakat dünyanın boranına, kışına karşı eşlerinin bahtlarına bahar neşvesi olarak esen; kerametin beş taşta/alyansta değil gönül tahtında olduğunu bilenler ve görenler var. Bu tür göklü insanlar ne yiyip, ne içerler? Nasıl bir dünya tasavvurları mevcuttur? Zamane kapitalist zihinli bireylerle aralarında fersah fersah fark olan bu nazlı insanların varlığı insan neslinin devamını sağlayan en önemli toplumsal kurum olan evliliğe dair umudun tükenmemesi için elzemdir. Görüldüğü üzere evliliği bire bir yakından ilgilendiren alyansa dair vb. sorulara ve sorunlara tüm toplumlar kendi selametleri için acil cevaplar bulmak zorundadır.
Elbette ki bir psikolog edasıyla, yazı boyunca boyumu aşan bu derin ve girift sorulara bu kısacık metinde cevap arama gibi bir çabaya gir(e)meyeceğim. Bunun yerine müziğin çağları aşan evrenselliğini kullanıp; Nefertiti’ye, Kâmuran Akkor’dan “Nişan Yüzüğü” şarkısını armağan ediyorum. Nasıl olsa Kâmuran Akkor Hanımefendi benim anlatmak istediklerimi en güzel şekilde tam yerinden efkârlı efkârlı söylemiş.