İsmail Heniye’yi güzel hasletleri ile anabileceğimiz pek çok hadiseye bizatihi şahit olduk. Kendisi genel itibariyle direniş liderliği bağlamında ele aldığımız bir isim olarak, hayatının diğer yönleri de muhakkak anlatılmalı kanaatindeyim. Zira, bugün modern dünyanın ileri hedefi olan coğrafyanın ortasında izole edilmek istenen bir halkın ilk seçilmiş başbakanıydı İsmail Heniye.
Ahmet Faruk ASA

İsmail Heniye, yaşamı boyunca işgale ve işgalciye karşı net bir tavır sergiledi. Bu tavrın neticesinde elim imtihanlar da Heniye’nin hayatında hep yer aldı. İmtihan da mükafat gibi hayatın bir parçası muhakkak. İmtihan karşısında gösterilecek duruş, insanın göğsünde taşıdığı mutlak bir haysiyet sembolü haline gelir bazen.
İsmail Heniye, haysiyetine şahit olduğumuz şekilde ayrıldığı bu dünya hayatında, “Müslümanca duruş” mirasını geride kalanların omuzlarına/zihinlerine yükledi ve emaneti teslim etti. Birçok insan 7 Ekim sürecinin ilerleyen safhalarında, çocukları ve torunlarının şehadet haberini aldığındaki metanetli duruşuyla daha yakından tanıdı Heniye’yi. İnsanın aklını yitirebileceği vahim bir haberi: “Allah’a hamdolsun, biz çalışmamıza devam edelim.” diyecek kadar “ne için yaşadığının” farkında olan bir isimdi.
İsmail Heniye’yi güzel hasletleri ile anabileceğimiz pek çok hadiseye bizatihi şahit olduk. Kendisi genel itibariyle direniş liderliği bağlamında ele aldığımız bir isim olarak, hayatının diğer yönleri de muhakkak anlatılmalı kanaatindeyim. Zira, bugün modern dünyanın ileri hedefi olan coğrafyanın ortasında izole edilmek istenen bir halkın ilk seçilmiş başbakanıydı İsmail Heniye.
2006 yılında, hareketin bizzat kendisi için de sürpriz denilebilecek sonuçların ardından İsmail Heniye başbakan olmuş ve kendisine hükümeti kurma görevi verilmişti. Profesörler ve doktorlardan oluşan bir kabine ile Filistin için umutların filizlendiği siyasi bir tablo vardı ortada. Hükümetin yol haritası belliydi. Filistin dış dünyaya açılacak, siyasi belirsizlikler ortadan kaldırılacaktı. Filistin topraklarının tamamını “vakıf arazisi” gibi gören hareket ve Heniye için teorideki fikirlerin pratiğe geçirilmemesi adına görünürde hiçbir problem yoktu. Bu seçimlerin aynı zamanda Ortadoğu’da yapılan ilk demokratik seçim olma özelliğini de hatırlatalım. Demokrasiye önem atfettiğim için değil, tam aksine bu tabuyu kan ve gözyaşı için araçsallaştıran Batı, yeteri kadar demokratik bulmamıştı bu seçimleri. Filistin halkının iradesi olmazdı, olamazdı. Filistin, Batı için hâlâ yeteri kadar halk olma özelliğini taşımıyordu. Birkaç ayda on binlerce insanı acımasızca öldürmüş olsa; iradesi, hakları ve geleceği daha koruma altında olurdu belki(!).
Seçimin hemen ardından Ortadoğu Dörtlüsü olarak da tabir edilen “ABD, Rusya, BM ve Avrupa Birliği”, hareketin gücünü sınırlamak için hızlıca bazı tedbirler almıştı. Akabinde Filistin topraklarına ekonomik ambargo uygulanmaya başlandı. Önce, aylık elli milyon dolarlık İsrail’in ödemesi gereken vergi rafa kalktı. Diğer ülkelerden gelen yaklaşık bir milyar dolarlık yardımın dörtte üçü kesildi. Gelen yardımlara el konuldu. İhracat ve ithalat yasaklandı. Filistin ekonomik bir kuşatma altına alınmıştı. Filistin’de tam ambargo ve abluka böyle başladı. Bu yaptırımların amacı aslında çok netti: Filistin liderliğinin tüm iradesinin kendi ellerine bırakılması. Yoksa açık ifadesiyle Filistinlileri “açlık ile terbiye” edeceklerini düşünüyorlardı. İsmail Heniye, bu baskıların tam ortasında belki de tarihe kaydı altın harflerle düşülmesi gereken şu sözleri sarfetti: “Haysiyet, dolardan daha değerlidir…”
İsmail Heniye, bu yaşananlar karşısında Müslümanları haysiyetlerini korumaya ve Asr-ı Saadet’te olduğu gibi yardımlaşmaya çağırdı. Zira peygamberimiz ve ashabı da ekonomik bir ambargoya maruz bırakılmıştı. O ambargo, kardeşlik ve yardımlaşma ile aşılabilmişti. Ancak görünen o ki Filistin’e o beklenen yardım gelmeyecekti. Heniye bu defa günümüzde de katliamların hedefinde yer alan Cebaliye bölgesinin en büyük camisinden halka seslenmiş ve şöyle demişti: “kekik, tuz ve zeytin yemek zorunda olsak bile boyun eğmeyeceğiz…”Zeytin, Kuran’da üzerine yemin edilen bir yiyecekti. Aynı zamanda Filistin’in en büyük sembollerinden biriydi. Zeytinle hayat bulunacak, zeytinin dalları olan İslam ülkelerine tutunulacaktı.
Söz ve fiilde tutarlılığa “hikmet” denir. İsmail Heniye, bu anlamda hikmet ehli bir isimdi. Kanaat ve tevekkülü kürsülerden haykırırken kendi hayatında bundan daha farklısını yaşamıyordu. Nitekim görüyoruz, siz boyun eğdikten sonra uluslararası sistemin çarkları bir şekilde size destek oluyor. Kendi halkını acımasızca öldüren Esed rejimi dahi hala “makbul” adam olarak sistemde yer almaya devam ediyor. Oysa İsmail Heniye ne boyun eğdi ne de Batı’nın vahşi standartlarında makbul(!) bir lider olmak istedi. Halkının yaşadığı zorlukların ve imtihanların hepsini belki daha fazlasını kendisi de yaşadı. Bir başbakan olarak destek istemeye gittiği İslam ülkelerinden dönerken sınır kapılarında mütevazi giyimiyle saatlerce beklemek, zül gelmedi. İktidara gelmesinin hemen ardından inşaat halindeki evlerin yapımında çalışacak kadar sözüne sadıktı. Tüm bunlar yaşanırken asla “istişareden” şaşmazdı. Herkesin fikrini alır, maslahata uygun düşecek şekilde hareket etmeyi ihmal etmezdi.
Türkiye’yi çok seven biriydi Heniye. Bu topraklarda Filistin’in ne anlama geldiğini çok iyi biliyor, zaman zaman mektup ve çağrı yoluyla bu halka duyduğu muhabbeti dile getiriyordu. Vefatı boyun büken bir üzgünlüğü beraberinde getirmiş olsa da bizleri bazı acı gerçeklerle yüzleştirmeli, zeytinin dalları olarak gördüğü tablonun içini dirayet ve özveri ile doldurmalıyız. Heniye’ye muhabbet ve rahmet ile…