Hadimlik Talebi ya da İyilik Fıkhı

Marufa olan inançtan kastımız, marufun muktedirliğinin sağaltıcı ve ıslah edici olması anlamına geldiğidir. Maruf muktedir olursa, insan ve insanlık o iktidar alanında  salaha erer. Marufun egemenliği ile eşyanın bihakkın tanzimi mümkün olur. Eşyayı adilane bir tanzime tabi tutmak, onu maksadına uygun istihdam etmek demek olan adalet, ancak bu egemenlikle imkân sahasına girer. O halde, marufun muktedir oluşu adaletin dolayısıyla hakikatin tezahürü için elzemdir diyebiliriz.

Mustafa ESER

Yunus öldü deyu sala verirler

Ölen hayvan imiş âşıklar ölmez

Yunus Emre

Ölürse ten ölür

Canlar ölesi değil

Yunus Emre

İyiliğe yani marufa olan inancımızı yitirmemeliyiz. Burası, bizim en mukaddes ve bir o kadar mahrem son kalemizdir. Burası, bizim inancımızın maksadıdır. Burası, bizim en kırılgan ve en güçlü yanımızdır. Burası, hem çabamızın nedeni hem de en sahih delilimizdir. İyiliğe olan inancımızı yitirdiğimizde, anlamı da yitirmiş oluruz. İyiliğe olan inancımızı yitirdiğimizde, masumiyeti ve fıtratın temiz olduğu kanaatini de yitiririz. Üstelik marufa olan imanımız kaybolduğunda, hak kavramını da el-Hakk olanı da haklılığı da yitiririz. Bu kadar büyük bir kayıp yaşamamak için, bütün varlığımızla marufa olan imanımızı muhafaza etmek zorundayız.

Marufa olan inançtan kastımız, marufun muktedirliğinin sağaltıcı ve ıslah edici olması anlamına geldiğidir. Maruf muktedir olursa, insan ve insanlık o iktidar alanında  salaha erer. Marufun egemenliği ile eşyanın bihakkın tanzimi mümkün olur. Eşyayı adilane bir tanzime tabi tutmak, onu maksadına uygun istihdam etmek demek olan adalet, ancak bu egemenlikle imkân sahasına girer. O halde, marufun muktedir oluşu adaletin dolayısıyla hakikatin tezahürü için elzemdir diyebiliriz.

Maruf, a-r-f kökünden gelen tanımak, belki anlamak’tan tanınan, anlaşılan demektir.  Tanımadan da anlarız. Anlamadan da tanırız. Bu cevherin pek çok terkibi ve pek çok tezahürü olabilir. Ancak bilmek değil; anlamak ve belki tanımak. Bilmek daha kabuk, daha araz, daha üstenci zannımca: Bilişsel olan mekanik ve soğuk. Ama anlamak dendiğinde ve tanımak dendiğinde bir perde daha aralar ve gönlün işin içine girdiği bir sürece nazır olursunuz. Nazar eden basar da eylemeye nail olur. Her nazar, basara çıkmaz ama her basar eyleyen nazardan nasiplenmiştir muhakkak. Nazar tahfif edilmemeli ama basar ile de aynı kefeye konulmamalı. Zira görmek amaç, bakmak araçtır. Bakmak görmeye tahvil edilebildiği ölçüde meşrudur, caizdir. Görme niyeti olmaksızın bakmak, ancak taciz derekesinde kalabilir. Anlamak da bilmenin maksadıdır. Hele ki tanımak… Maruf; bilinen değil; anlaşılan, tanınan… Hem de bu anlaşılma için, bu tanışma için ne bir aracıya ihtiyaç var ne de çoğu zaman dil birliğine, fikir birliğine. Çünkü çok daha öze taalluk eden bir ortak paydadan bahsediyoruz. Tohumdan değil, mayadan. Maya dönüştürür. Maruf, marufu muştulayanı, ona hizmet edeni, onunla mukni ve onunla tatmin olanı marufa dönüştürür. İyiliği eyleyenler zamanla onunla mayalanırlar ve mahza iyiliğe dönüşürler. Hem kendileri hem de eyledikleri iyilik olur. Çünkü, iyiliğin makarrı vardır. Bir merkezi ve dolayısıyla kaynağı vardır. Kaynağından sudur eder. Kaynağından da yolundaki sahih desteklerden de beslenir. İyilik, öyle mütevazıdır ki kimsenin dönüp bakmayacağı küçücük ayrıntılardan beslenir, gürbüzleşir. Ayrıntılardaki ihtişamı iyiler kadar, iyilik kadar fark eden yoktur. İyi, iyiden beslenir. İyi, iyiyi tanır, anlar, sever. İyi, iyiyi de iyiliği de bilir.

İyiliğin bir tezahür biçimi de inse ve eşyaya hizmettir. Kendini diğer varlık biçimleri ile kardeşlik mührü ile mühürler, marufun iktidarının sağaltıcılığına inanmış olanlar. O yüzden kardeşlerine hizmet etmeyi bir paye addederler. İyiliğin bir makarrı olduğuna, bunun da el-Hak olan Allah olduğuna inanırlar. Menba sonsuz ise, menbanın halesi ve aksi dahi insanı heyecanlandırmaz mı? İnsan bundan başka ne ile doyurulabilir, ne ile kandırılabilir? O halde hizmetkar olmak, hizmet ehli olmak ve dahi buna talip olmak marufa dahildir. Kevniyata hadim olmak, kulluğa dahildir. Hadim olan bilir: Bilen hadim olur. Hadimlik, Allah’a tazimdir. Hadimlik, varlığa hürmettir. Hademe olan, müstahdem olmuş olur. Nereye, nasıl istihdam edildiği insanın şimdisine de mazisine de ama en çok da atisine dair bir şeyler söyler. Hele ki istihdam, müstahdemin talipliği ile olmuşsa, ortaya çıkan durum bir sanat eseri misali eşsiz ve nazendedir.

İyilik mayadır. Hem icracısını hem muhatabını hem de bulunduğu mekân ve zamanı dönüştürür. Öz değil mayadır. Esas değil mayadır. Öz de esas da dönüştüremez, birim ve katmandır belki. Ama maya böyle değildir. Mayaladığını dönüştürür. Mayalama kendiliği aşmaktır. Mayalama kendiliği aşkın olana doğru aşmadır. Tohum toprakta biçim değiştirebilir. Başka bir forma geçip yeni tohumları mümkün kılabilir. Ama maya böyle değildir. Maya mayalananı dönüştürür. Aşkın bir dönüşümdür. Bu dönüşüm için elbette pek çok uyum icap eder: ısı, ışık, miktar, kabın hacmi, mayalayanın kabiliyeti ve elbette niyeti… Bunlar ve daha fazlası bir ahenkle, tam da kararınca; yani yerli yerince olursa dönüşüm mümkün olur; değilse dönüşüm nakıs olur. İyi mayasının da tutması için böylece ilmek ilmek işlenmesi icap eder. Tahrip eden, iyilik olamaz. Azgınlaştıran, iyilik olamaz. Şımartan, iyilik olamaz. Karşılık beklenen de iyilik olamaz. İyilik içsel bir mücadele ve çabanın dışsal bir tezahürüdür. İyilikten müstefit olan iyinin failidir. İyilik edilen de istifade edecektir ama maksat bu değildir. Maksat iyinin icracısının varlık gayesine ulaşmasıdır. Onun derdi iyilik yaptığı ile değil; iyinin ve iyiliğin menbaı iledir. Bütün gönlünü oraya meftun etmiştir. Böyle olunca kimseden aferin beklemez. Taltif, teşekkür, teveccüh olsa da olur, olmasa da. Bu, hem özgürlük doğurur hem de iyilik kemale ermiş olur. Beklentiden azat olan akıl ve gönül iyi mayasını en iyi çalabilecek olan mayacılardır.

İyinin iktidarında, zulüm yoktur. İyinin iktidarında her türlü küçümseme merduttur. İyi muktedir olduğunda irfan ve hikmet gürbüzleşir. İyi, iyiliğin; iyilik ise iyinin en kavi dayanağı olur. Ya iyiye dair ve iyi uğruna olursun/onarsın/ölürsün; ya da kötü için… Tarafsız alan yoktur bu makamda. O yüzden iyilik zuhur etmiyorsa, kötülüğe dahil olunmuş demektir. Ama ben hiçbir şey yapmadım, diyenlere şunu deriz: Evet, hiçbir şey yapmadın. Bu yüzden kötülüğün içindesin. Zira hiçbir şey yapmamak da kötülüktür. O halde bir acemi cesareti ve aşkı ile iddia edelim: Cehalet de atalet de gaflet de, buradan bakılınca, ne mazeret olabilir ne de helal olabilir erenler.

Elleri ve omuzları iyilik uğruna nasır tutanlara selam olsun!