Koytak’ın Yedi İklim’in Cahit Zarifoğlu Özel Sayısı’nda yayınlanan şiirleri de kitaba girdiğinde, hem şekil hem de kelime bazında kimi değişikliklere uğramıştır.
Mustafa ÖZEL
Prof. Dr., FSMVÜ İslami İlimler Fak.

Abdurrahman Cahit Zarifoğlu’nun vefatından sonra, kendisiyle ilgili ilk özel sayıyı, kurucusu olduğu ve yıllarını verdiği Mavera dergisi yayınlamıştı (sayı: 129, Eylül 1987). 120 sayfa civarındaki özel sayıda, Mehmed Atillâ Maraş’ın “Ol Zarif Şuara’dan” başlıklı şiiri (syf. 16), bende derin bir iz bırakmıştı. Gazel tarzındaki bu şiir, “geldi gitti” redifliydi ve altı beyitten oluşmaktaydı. O zamanlar (1987), şiir bana çok çarpıcı gelmişti. Bunun sebebi, sanırım şairin şiirde Zarifoğlu’nun kitaplarının isimlerine yer vermesiydi. “geldi gitti” redifi, dolaysız bir biçimde ölümü çağrıştırıyordu. “Vefat etti”, “öldü” gibi insanın bu dünyadaki hayatının sona erdiğini doğrudan ifade eden bir fiil yerine “geldi gitti”nin seçilmesi, şairin soy ismine de uygun bir şekilde, çok zarîfâne gelmişti bana. Şiiri anlamak, anlamlandırabilmek için şairi ve eserlerini bilmek gerekiyordu.
Ekim 2024’te, bir kitap için Vadi Yayınları’nın Üsküdar Bağlarbaşı’ndaki ofisine gitmiştim. Raflardaki kitaplara bakarken kendine mahsus bir şiir dili olan ve günümüz Türk şiirinin önde gelen isimlerinden olan Cahit Koytak’ın İlk Atlas (2. Baskı, Ağustos 2020, 287 ss.) isimli şiir kitabını gördüm. Bende yoktu, aldım ve bir ay geçmeden de kitabı okudum. Kitabın dokuzuncu bölümü, “Cahit Zarifoğlu İçin Dört Şiir” başlığını taşıyordu. Buradaki şiirler bana, az önce bahsettiğim şiiri hatırlatmıştı. Bu şiirlere bir mim koydum.
O vakitler dergimiz İnsicam’ın Mart 2025 özel sayısının konusu henüz belirlenmemişti. Özel sayımızın konusu Cahit Zarifoğlu olarak tespit edilince, “Bu şiirler üzerine bir yazı kaleme alayım.” dedim. Koytak’ın, mezkûr bölümün başlığında dört şiir dediğini söylemiştim. Ancak ilgili bölüme bakıldığında burada dört değil, beş şiir olduğu görülmektedir. Bunların başlıkları sırasıyla şöyledir: “Bir Prens Olduğun Belliydi / İki Kanadını Verdin / Üç Arkadaşa” (syf. 155), “Filmin Banyosu” (syf. 158), “Orada Ağaçlar Nice / ve Çiçekler Nasıl?” (syf. 160), “Duman Çıkaran Ağaç” (syf. 162), “Son Şarkı” (syf. 164). Bu ilk dört şiir, Yavuz Güneş’in aktardığı[1] bilgiye göre, şair tarafından Yedi İklim dergisinin Cahit Zarifoğlu Özel Sayısı (sayı: 5-6, Temmuz-Ağustos 1987) için yazılmış, ancak bazı nedenlerden dolayı yetişememiş olup bir sonraki sayıda (sayı: 7, Eylül 1987, syf. 6-8) yayınlanmıştır.
Son Şarkı’nın sonunda 13 Mayıs 2009 tarihinden başka, şiirin şairin Yoksulların ve Şairlerin Kitabı’ndan (İkinci Kitap, TİMAŞ Yayınları, 1. Baskı, Mayıs 2010, İstanbul) alındığına dair bir not vardı. Merak edip şiirin ilk halini görmek istedim. Uzun bir uğraşının sonunda şiiri, üç cilt olan kitabın İkinci Kitap’ında buldum. Bu uzun uğraşının nedeni, Cahit Koytak’ın adı geçen şiirinin her iki kitapta farklı olmasıydı. İlk Atlas’ta “Son Şarkı” adıyla yer alan şiir, Yoksulların ve Şairlerin Kitabı’nda, “C. Zarifoğlu İçin Beşinci Şarkı” başlığını taşıyordu. Üstelik hacim ve muhteva bakımından oldukça farklıydı. Bu şiirin kitaba girmeden önce herhangi dergide yayınlanıp yayınlanmadığını, yayınladıysa hangi hacim ve muhtevayla yayınlandığını maalesef bilemiyoruz. Biz bu yazımızda şiiri değerlendirirken, İlk Atlas’taki halini esas alacağız.
Koytak’ın Yedi İklim’in Cahit Zarifoğlu Özel Sayısı’nda yayınlanan şiirleri de kitaba girdiğinde, hem şekil hem de kelime bazında kimi değişikliklere uğramıştır. Örneğin “Bir Prens Olduğun Belliydi / İki Kanadını Verdin / Üç Arkadaşa” şiiri, dergide ilk yayınlandığında
Sen uçurtmasıyla cenge katılan
Göğsünde âhenkler akrepler
Düştün
Yine göklerde uçurtman
şeklinde olan bölüm kitapta şu şekildedir:
Sen uçurtmasıyla cenge katılan
Göğsünde âhenkler akrepler
Yıkıldın – korkma!
Yine göklerde uçurtman
Diğer bir örnek de Filmin Banyosu şiirinden olsun. Dergide
Renkler eridi. Ve söz
Su. Anne. Ağaç.
Mahçup perçemlerden tutuldu
Kalemler kâğıtlar parmaklar masaya bırakıldı
Tebeşir tahtada dehşetle gıcırdadı
Ve kırıldı
biçiminde iken kitaba şöyle girmiştir:
Renkler eridi ve eridi söz
Su / Anne / Ağaç
Mahcup perçemlerden tutuldu
Kalemler kâğıtlar
Parmaklar sıraya bırakıldı
Tebeşir tahtada dehşetle
Gıcırdadı
Ve kırıldı (syf. 158)
Cahit Koytak’ın sözünü ettiğimiz beş şiirinin ilkinde (Bir Prens Olduğun Belliydi / İki Kanadını Verdin / Üç Arkadaşa) öne çıkan temel özellik, doğrudan Cahit Zarifoğlu’na sesleniyor olmasıdır. Bu durum hem şiirin başlığında hem de muhtevasında gayet açıktır. Şiirin ilk bölümündeki “yolu bitirdin”, ikinci bölümdeki “tutamaz seni”, üçüncü bölümdeki “Kimse senin kadar yakıştıramadı” gibi değişik anlatımlar bunu imleyen unsurlardandır. Koytak’ın şiirinde, Zarifoğlu’na “Sen güvey müthiş kanatlı”, “Sen uçurtmasıyla cenge katılan”, “Sen avcı leopar yürekli” gibi doğrudan nitelendirmeler bunu desteklemektedir. Bu tür seslenişlerle diğer şiirlerde de karşılaşmaktayız. Şiirde öne çıkan diğer bir nokta ise, Zarifoğlu’nun yaşıdır. Koytak, üzerinde durduğumuz şiirinde, şairin yaşına “Kırk yıl ve yedi yıl” diyerek üç kez işaret etmektedir. Şair, şairin yaşına Son Şarkı’da “kırk yıla ve yedi yıla sığan / kısacık hayatında” diyerek göndermede bulunacaktır. Şiirlerde öne çıkan bir diğer imge de kuşlardır. Şiirin başlığındaki “İki kanadını verdin”den başlayan bu durum, hemen şiirin ikinci mısraında “Seni kuğular çağırdı yolu bitirdin”le dikkati çeker. “Güvercin sekişli küçük kızlara” dizesi, ne kadar naiftir! “Tüfeğinden tüyler üveyikler fışkıran” dizesi de hakeza! Klasik şiirimizin ana imgelerinden biri olan bülbül de Koytak’ın Cahit Zarifoğlu’nu anlatırken kullandığı unsurlardandır:
“Ormanın yüreğinde bir pınarsın
Bülbüllerin hüzünle
Tanrı’yı övdüğü yerde” (syf. 160)
İspinoz da şairin Zarifoğlu’nu anlatırken ilişki kurduğu kuşlardandır. Şiirlerde bu kadar kuşa yer verilmesi, Zarifoğlu’nun özgür bakışına, özgür tutumuna, özgürlük anlayışına birer gönderme olarak okunabilir. Cahit Koytak’ın Zarifoğlu’nu betimlerken kullandığı kuşların dışında, leopar, pars gibi çevik ve avcı hayvanlardan da yararlandığı görülmektedir.
Üzerinde durduğumuz şiirlerin ilkinde Cahit Zarifoğlu’nun eserlerine de atıflar görülmektedir:
“Koş artık uykular tutamaz seni
Menziller tutamaz
Ne güzel sözlerin cinleri
Ne Strasburg ne Baden
Ne moteller, çarmıhlar
İmza günleri” (syf. 155)
İkinci dizedeki “menziller” kelimesi, şairin aynı adı taşıyan ve 1977’de çıkan üçüncü şiir kitabına doğrudan bir göndermedir. Menzilin, konaklama yeri anlamında olduğunu hatırlayalım. Strasburg (Fransa) ve Baden (Almanya) şehirleri, Yedi Güzel Adam’da yer alan “…Ve / Çocuğun / Uyanışı Böyle Başladı” şiirine (syf. 189) atıf olarak okunabilir.
Şiirlerde bariz olan bir başka nokta ise Koytak’ın Zarifoğlu’yla olgunluğun zirve insanları olan peygamberlerle kurduğu bağlantıdır. Bu bağlamda ‘Orada Ağaçlar Nice / ve Çiçekler Nasıl?’ şiirindeki şu dizeleri zikredebiliriz:
Nâsıra’dan gece yarısı geçiyor
Ve uğramıyor dünyaya senin trenin (syf. 160)
Cahit Zarifoğlu’nun treninin dünyaya uğramamasını, onun dünyevi meselelere, dünyevi konulara, kısacası dünyaya karşı olan tutumunun ifadesi olarak anlamak mümkündür. Nâsıra’nın Hz. İsa’nın şehri olarak anıldığını da hatırlayalım. Şair,
Bekliyor bedeviler seni
Galileli çobanlar
Kurtlar rengeyikleri (syf. 161)
derken yine Galile (Celile) üzerinden adı geçen peygamberle ilişki kurmaktadır. Koytak, şiirinde İsa peygamberden başka Yakup, Yusuf ve Musa peygamberlere de göndermede bulunmaktadır. Son Şarkı’da
ah bir bilsek,
bir batında kaç Yakup’a,
kaç Yusuf’a bölündün,
dedikten sonra
kaç Musa’yla Sina’ya,
kaç İsa’yla Galgota’ya yürüdün,
kaç Hamlet’i oynadın,
kırk yıla ve yedi yıla sığan
kısacık hayatında, (syf. 165)
diyerek Zarifoğlu’yla Hz. Yakup ile oğlu Hz. Yusuf’un çektikleri ayrılık acısı, yaşadıkları derin hüzün, sonunda eriştikleri mutluluk ve sevinçle bir ilinti kurmaktadır. Sina dağının, Hz. Musa’ya Tevrat’ın verildiği yer olduğunu hatıra getirmek lazım. Galgota (Golgota) Kudüs’ün hemen dışında, Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği tepedir. Cahit Zarifoğlu bir yandan Allah’tan vahiy alan; sorumluluk ve destek alan Hz. Musa’yla öte yandan kendisine karşı çıkan İsrail oğullarının çarmıha gerdiği, acılar içinde kıvranan Hz. İsa’yla ilintilendirilmektedir. İngiliz edebiyatının en etkileyici trajedilerinden olan Hamlet’i oynaması da, şairin halini anlatması bakımından kayda değerdir.
Cahit Koytak “Son Şarkı”da adaşı Cahit Zarifoğlu’nu şöyle seslenir ve betimler:
Sesin kısık, sözün seyrek ve lâkin
ruhun ne kadar, adaşım!
ve ne kadar kalabalık yüzün
böyle ne kadar! (syf. 164)
Ardından bunun nedenini açıklar:
ozanlarla dolu yüzün,
çobanlarla, seyyahlarla,
dağcılarla,
mesihlerle dolu, yalvaçlarla (syf. 164)
Anlaşıldığı kadarıyla Cahit Koytak, “adaşım!” dediği Cahit Zarifoğlu’nu, fazilet ve kemal bakımında üst bir yere konumlandırmaktadır. Gerekçe olarak zikrettiği kelimeler, özenle ve bu amaç kastedilerek seçildiği izlenimini vermektedir. Ozanlar tarihte daima toplumların saygı gösterdiği, değer verdiği kişilerdir. Çobanlık, neredeyse her peygamberin yaptığı bir iştir. Çobanlık yapmayan peygamber yok gibidir. Onlar için bu iş bir terbiye, arınma ve ruhen gelişme sürecidir. Seyahat etmeyen, hicret etmeyen, yaşadığı yeri değiştirmeyen peygamber de yok gibidir. Anlaşılmamak, tart edilmek, neticede yaşadığı topraklardan ayrılmak onlar için bir yazgıdır. Koytak, adaşının yüzünün dağcılarla dolu olduğunu söylerken dağ metaforuna başvurmaktadır. Daha doğru bir ifadeyle peygamberlerin dağla olan ilişkilerinden yola çıkarak onları dağcıya benzetmektedir. Dağ yüceliktir ve dağ, insanı yüceltir. Mesih’in kurtarıcı olduğu iyi bilinen bir husustur. Yalvaç; peygamber, elçi demektir. Koytak, adaşının yüzünde birçok kemal sıfatını bir araya getirmiştir.
Son olarak “Duman Çıkaran Ağaç” şiiri hakkında da birkaç şey söylemek isterim. Ancak önce Cahit Koytak’ın şiir serüveninin başlangıcına gitmemiz gerekiyor. Yavuz Güneş’e göre şairin ilk şiiri olan “Eski Sofra”, Diriliş dergisinde (Şubat 1970) yayınlanmıştır.[2] Zarifoğlu ise ilk şiir ve hikâye denemelerini, Maraş’ta çıkmakta olan yerel gazetelerde yapmıştır. Lisede beraber okudukları Erdem Bayazıt, Mehmet Akif İnan, Rasim Özdenören ve Alaeddin Özdenören ile Hamle dergisini yeniden çıkarmıştır. On beş – on altı yaşlarındayken yazmaya, eser vermeye başlamıştır. İlk şiir kitabı İşaret Çocukları’nın yayın tarihi, 1967’dir. Yaş, 27. Muteber bir şair olma yolunda adım adım ilerlemektedir. Bu girişi, şunun için yaptım: Cahit Koytak, adaşı Cahit Zarifoğlu’nu kendisi için bir usta, bir rehber olarak takdim etmektedir. “Duman Çıkaran Ağaç”, bunun resmedildiği bir şiirdir.
Koytak, Zarifoğlu’na adı geçen şiirin başında şöyle seslenmektedir:
Sen avcı sen geyik sen orman
Yaklaşınca yanına
Bütün kuşlarını birden uçuran
Sen tılsımlı söz ağacı (syf. 162)
Burada şairin “avcı”, “orman” ve “tılsımlı söz ağacı” olarak nitelendirilmesi onun becerisine, zenginliğine, imge dünyasına işaret olarak okunabilir. Söz ağacı olmak, başka ağaçların yeşermesine, var olmasına, çoğalmasına imadır. Tılsım ise, zor anlaşılmayı içeren bir ifadedir.
Cahit Koytak’ın Cahit Zarifoğlu’nu bir usta, bir rehber olarak görmesini şu dizelerde görmekteyiz:
Bu mahcup tiz sesli kavalı
Tırmanıp en yüksek dalından
Alevli ve rüzgârlı dalından
Kopardım senin
“Mahcup” kelimesinden Koytak’ın acemiliğini, daha henüz yolun başında olduğunu (şiirin yazıldığı yıl, 1987’dir) çıkarabiliriz. Şair elindeki kavalı, bir ağaç olarak gördüğü Zarifoğlu’nun en yüksek dalından koparmıştır. Yani Cahit Zarifoğlu yükseklerdedir ve koparılan o dal, alevli ve rüzgârlıdır. Neden alevli ve rüzgârlıdır? Çünkü Zarifoğlu şiiri, zor bir şiirdir; anlaşılması zordur. Onun şiiri hakkındaki en yaygın kanaat ve ifadelerden biri, belki de ilki, anlaşılmaz olduğudur. Ağacın en yüksek dalına, normal şartlarda çıkıp bir dal koparmak görece kolaydır, ancak zor zamanlarda, sert koşullarda bu iş oldukça zordur. Kısaca şunu söyleyebiliriz sanırım: Cahit Koytak kavalı, Cahit Zarifoğlu ağacından yapılmış bir kavaldır, en azında şiirin yazıldığı zaman böyledir bu durum.
Ve üflüyorum odamda şimdi
Daracık sokaklarda
Surlarda
Eski tramvaylarda bazen
dizeleri Koytak’ın şiir dünyasını anlatmaktadır. Bu mısralar şairin daha yolun başında, şiir kamusunun civarında, kenarında olduğu hissini vermektedir. Ama kendinden umutludur. Bu umudunu şöyle dile getirir:
İnançla çalışır
Ve bilirsem beklemesini
Gün gelir – Tanrı’nın bağış vakti
Belki çıkarırım ucundan
Evet, her eser, her eser sahibi mutlaka birinden, birilerinden etkilenir, beslenir. Bu herkes için kaçınılmaz bir durumdur. Her şair önceki şairlerden, çağdaşlarından bir şeyler alır. Zamanla kendi dilini bulur, kendine mahsus bir şiir ortaya koyar.
Yazımızı nihayetlendirirken Abdurrahman Cahit Zarifoğlu’na Allah’tan rahmet ve mağfiret, Cahit Koytak’a da sağlıklı ve bereketli bir ömür dilerim.
[1] Yavuz Güneş, Cahit Koytak’ın Hayatı Poetikası ve Şiirleri, Bozok Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi, Yozgat, 2014, syf. 58.
[2] Yavuz Güneş, Cahit Koytak’ın Hayatı Poetikası ve Şiirleri, syf. 53, 378. Güneş şairin ilk şiirinin 1968’de yayınlandığı bilgisini doğru kabul etmemektedir (syf.53-54 ).