Kitabevini, Düşünce Kitap Kırtasiye dükkânı şeklinde Hisarönü’ne taşıdıktan sonra gelip geçerken uğrar, 1-2 dakika, çok kısa süre selam verir, hâl hatır sorardı. Ziyaretine gittiğimizde iç politika konuşmazdık. Türkiye’de ve dünyada Müslümanların durumlarını sorar, bizlerin ne düşündüğünü merak ederdi.
Musa KIRCA

(İsmail Safa Satoğlu Arşivinden: Bir Düğünde Solunda Süleyman Karagülle ile)
İzmir Konak 859 Sokak’ta kitabevi işletirken, 1990’lı yıllarda yakından tanıdım hocamı. Ancak Ege Üniversitesinde öğrencilik yıllarımdan (1977-1982) beri adını duyardım. Muayenehanesinin aynı sokakta olması hasebiyle çok sık görüşürdük. Zaman zaman ofisine uğrar, ama daha çok namaz sonrasında selamlaşırdık. Kitabevini, Düşünce Kitap Kırtasiye dükkânı şeklinde Hisarönü’ne taşıdıktan sonra gelip geçerken uğrar, 1-2 dakika, çok kısa süre selam verir, hâl hatır sorardı. Ziyaretine gittiğimizde iç politika konuşmazdık. Türkiye’de ve dünyada Müslümanların durumlarını sorar, bizlerin ne düşündüğünü merak ederdi.
12 Eylül darbesinden sonra, askeri diktanın üniversitelerde sakalı problem getirmesinden sonra emekli oldu. Emekli ikramiyesini almadı. Helal-haram konusunda çok titiz olduğunu bu şekilde öğrenmiştik. Tavizsiz bir Müslümandı. İlmi yetkinlik ve İslami yetkinlik sahibi bir neslin meydana gelmesi, en büyük arzusuydu. Bizleri “Bahaddinin gençleri” olarak tanır, gelecek va’eden gençler olarak görür, değer verirdi. Sosyal faaliyetlerimizde bizlere destek verir, arkamızda dururdu. O, bir ilim adamından ziyade bir gönül adamıydı. Öyle ve ikindi namazlarını Hisar Camii’nde kılardı. Tanımayanlar, onun ünlü bir nöroloji doktoru olduğunu asla bilemezdi. Zaten camide de olabildiğince gözden ırak olmaya çalışırdı.
Han içindeki kitapçı dükkânını sabah saat 8 civarında açardım. Hocam da 9’dan sonra muayenehanesine gelirdi. Bir sabah, sevgili Necmeddin Gül erken vakitte dükkâna geldi. Görür görmez sağlık durumunun çok kötü olduğunu anladım. Necmeddin’i hocama çıkardım; hocam onu biraz teskin etti. Ege Tıp Fakültesindeki psikiyatri uzmanı arkadaşına gitmesini söyledi. Necmeddin o kadar sakin davranıyordu ki hem şaşkın hem de onun adına sevinmiştim. Fakat dışarı çıkar çıkmaz kıyameti kopardı; meğer sakinliği, o hasta halinde bile, hocaya duyduğu saygısındanmış. Çok şükür, Necmeddin tedaviyi kabul etti; şimdi durumu çok iyi.
1997’de İzmir’den ayrılıp Ankara’da Eti Maden’de çalışmaya başladım. İzin zamanlarında İzmir’e gittiğimde hocamı da ziyaret ederdim. Bir gün telefonum çaldı. Açtım, arayan hocamdı. Benden hayırlı bir aile işi konusunda bilgi toplamamı istiyordu. Yeğeni Abdullah Gül Cumhurbaşkanıydı; o değil de neden beni tercih etti hoca, diye bir an düşündüm. İstediği bilgiyi kısa sürede toplayıp kendisine ulaştırdım. Hocanın bizleri tercih etmesi hoşuma gitmiş, bana onur vermişti.
En son gördüğümde muayenehaneyi kapatmıştı, Akevler’deki evinde ziyaret etmiştim. Biraz hastaydı; o haliyle bile bizlere iltifat etmekten geri kalmamıştı. Hocam, bir bilim adamı, bir doktor olmasının yanı sıra, bizlerin İzmir’de kapısını rahatça çalabildiği; bakışından, kelamından sükûnet bulduğu bir büyüğümüzdü. İzmir’in manevi iklimini oluşturan öncülerdendi. Kutlu yolun mütevazı bir yolcusu olarak bu fani dünyadan ayrılarak beka alemine doğru yola çıktı. Arkasında doldurulamaz bir boşluk bıraktı. Rabbimden rahmet diliyorum; mekânı cennet olsun.