Prof. Dr. Bünyamin Aydemir ile Filistin Konulu Oyunlar Üzerine

“Edebiyattan sinemaya, tiyatrodan plastik sanatlara, sanatın her alanında siyonist ve kapitalist güç odakları on yıllardır hep kendi hikâyelerini bizlere anlatıp durdular. İnandırmak istediklerine inandırdılar bizi; göstermek istediklerini gösterip, söylemek istediklerini söylediler. On yıllardır siyonizm, sanat yoluyla dünya halklarına hep kendini anlattı, hep kendi doğrularını dayattı.”

Prof. Dr. Bünyamin Aydemir Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanıdır. Aydemir ayrıca Uluslararası Sanat Platformu (USAP) Derneğinin başkanlığını yürütmektedir.

İNSİCAM

S. Kıymetli Hocam, Filistin’e Yahudi ve siyonist göçüyle başlayan acı, zulüm, hüzün ve kederlere yazarak karşı çıkmışsınız. Caniler ve Ötekiler ile Filistin Battaniyesi adlı oyunlarınız, bir kitap olarak Çizgi Yayınları Şubat arasında 2024’te çıkmış. Şimdiye kadar inceleme, araştırma, deneme, şiir, hikâye, roman birçok edebi türde siyonist zulmünü anlatan eser gördüm. İlk kez bir tiyatro eseriyle karşılaştım. Nedir sizi meseleyi tiyatro üzerinden anlatmaya sevk eden şey?

C.  Temelde Gazzelilere olan derin mahcubiyetimi ve insanlık borcumu bir nebze de olsa hafifletmeye çalışmak için yazdım bu oyunları. Herkes kendi alanıyla ilgili Gazze ve Filistin meselesi üzerine varlık göstermeli. Benim alanım oyun yazarlığı olduğu için, yangına su taşıyan karınca misali bir şeyler yapmaya çalıştım.

İkinci sebep, bu kitabın, bu oyunların olup biteni durdurmaya doğrudan bir katkısı olmayacağını bilsem de vicdanen insan kalabildiğimi kendime göstermek adına yazmış olabilirim… Doğanın kanunu: Sesiz kaldıkça onlar gibi olur, onlara dönüşürüz. Onlar gibi olmamak, en azından safımı belli etmek için…

Üçüncü sebebe gelirsek; masum ve mazlum Filistin halkının, yani aziz Gazzelilerin destansı direnişlerindeki onurlarından, haysiyetlerinden nasiplenmek için kalem oynattım diyebilirim. Malum, onların her biri; haysiyetin, şerefin, onurun, insan olmanın ve insan kalmanın destansı mücadelesini veren, sadece bugün değil, yarın da tüm insanlığa rol model olabilecek saygın kişilikler. Onlardan bir nebze de olsa pay alabilirsek, ne mutlu bize.

Dördüncü sebep, Filistinlilerin sesi olmak; onların hikâyelerini hem gündemde tutmak hem de bu hikâyeleri edebiyatın, sanatın, tiyatronun tarihinde kalıcı hale getirmek. Orta ve uzun vadede böyle bir katkıya imza atacak olmak onur verici.

S. Bir de siyonistlerin kullandığı en etkili silah değil mi sanat? Onların bu en etkili silahlarını Müslümanlar neden kullanmasın ki?!

Kesinlikle. Genelde sanatın, özelde ise tiyatronun çok önemli ve değerli bir etkileme gücü var. En güçlü manipüle etme araçlarından başlıcası. İnsanları, kitleleri yönlendirmede, biçimlendirmede, değiştirmede, dönüştürmede, kanaat oluşturmada, kontrol etmede ve bir şeylere kanalize etmede sanat ve tiyatro her daim kullanılmış; tarih boyunca erklerin amaçları doğrultusunda etkin bir silah olarak araçsallaştırılmıştır. Bu noktada, siyonizmin ve kapitalist hegemonyanın sanatı en etkin şekilde kullanan güç odakları olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Edebiyattan sinemaya, tiyatrodan plastik sanatlara, sanatın her alanında siyonist ve kapitalist güç odakları on yıllardır hep kendi hikâyelerini bizlere anlatıp durdular. İnandırmak istediklerine inandırdılar bizi; göstermek istediklerini gösterip, söylemek istediklerini söylediler. On yıllardır siyonizm, sanat yoluyla dünya halklarına hep kendini anlattı, hep kendi doğrularını dayattı. Piyasaya sürdükleri filmlerle, romanlarla, şiirlerle, tiyatro oyunlarıyla kendisini hep haklı, masum ve mağdur göstererek kitleleri manipüle etti. Şurası kesin ki, hepimiz siyonizmin hakikatleri ters yüz eden hikâyeleriyle büyüdük; hala o hikâyelere maruz kalıyoruz. Oysa hakikat başka. Artık kendi hikâyelerimizi, kendi sözümüzü sanatsal yollarla kitlelere duyurmak zorundayız. Bu, bir hakikati anlatma davasıdır. Karşımızda insanlık tarihinin en vahşi, en barbar, en faşist yaratıkları. Hakikat budur.

S. Kitap yayınlanalı bir yılı aşmış. Kamuoyu, yayıncılar, okurlar Filistin konulu bu tiyatro eseri hakkında ne dediler. Size ulaşan bilgi, tenkit, takdir vesaire var mı?

C. Bu noktada bir eleştiri yapmak durumundayım. Maalesef, genel anlamda Müslüman kitleler korkunç bir hissizlik girdabında. Sadece ülkemizde değil, tüm dünya Müslümanları böyle. Kardeşinin derdiyle dertlenmeyen, onun acısına, feryadına ortak olmayan, kendi konfor alanı dışına çıkıp bu meseleyle ilgili bir varlık gösterisinde bulunmayan hissiz, sorumsuz insanlara dönüştük. Böyle olunca da Müslümanların en derin yarası olan bu konuyla ilgili bir kitabın ya da bir tiyatro oyununun arzulanan boyutta ilgiyle karşılanması hayal ötesi. Maalesef, sahip çıkılmıyor bu türden çalışmalara, üretimlere. Yara derin. Bu konuyla ilgili daha fazla konuşmak istemiyorum.

S. Müslüman camia sinemaya, tiyatroya mesafeli. Daha doğrusu genel olarak sanata mesafeli. Böyle bir eseri kaleme alırken sessizlikle, sükûtla, ilgisizlikle karşılanma ihtimali sizi yazma konusunda tereddüde düşürmedi mi?

C. Hayır, düşürmedi tabii ki. Sonuç önemli değil; önemli olan, yolda olmaktır. Bize düşen, yolda olmak. Yangına su taşıyan karınca misali. Bununla birlikte, gerçekler de acıtmıyor değil!

S. Her iki oyunun da sahnelenmesi konusunda bir girişim oldu mu? Nedir durum? Sahnelenmediyse sahnelenmesi planlanıyor mu?

Kuşkusuz, bir tiyatro oyununun nihai amacı sahnede var olmasıdır. Birkaç özel tiyatro ve şehir tiyatrosu, oyunları sahnelemek istediklerini belirttiler; sağ olsunlar. Fakat asıl olan, daha profesyonel ekiplerin, daha profesyonel imkânlarla bu türden oyunları sahnelemeleri. Bu noktada özellikle Devlet Tiyatrosu’nun bu tür metinlerden uzak durduğunu üzülerek gözlemliyorum. Bugün Devlet Tiyatrosu sahnelerinde, genelinde Batı ve Amerikan sekülerizminin içi boş, herhangi bir insanlık yarasına temas etmeyen; sahne şovunun ve seküler haz unsurlarının ön planda tutulduğu oyunlar oynanıyor. Bir ülke ancak işgal altında olsa bu denli kendi hikâyelerine uzak kültür ve sanat politikalarına muhatap olabilir. Çok üzülüyorum. Bu türden hikâyelerin sahnede var olması lazım. Duyarlılıklarımızı artık bu hikâyelere odaklamamız gerek. İnsanımızın bu hikâyelere ihtiyacı var.

S. Öğrenmek için soruyorum, sizin dışınızda Türkiye’de Filistin’de yaşananları tiyatro üzerinden anlatan birileri var mı? Türkiye dışında bu bağlamda yazılan eserler varsa, bunlardan bahsedebilir misiniz?

C. Çok sağlam bir literatür taraması yapmış değilim; fakat özellikle Türkçe ve İngilizce oyun literatürüne hâkim olduğumu söyleyebilirim. Maalesef, elle tutulur bir şey yok. En azından sanatın diğer alanlarında olduğu kadar yok. Misal çok nitelikli filmler, hikâyeler, romanlar ve şiirler var ama tiyatro oyunu olarak… maalesef yok!

S. Caniler ve Ötekiler ile Filistin Battaniyesi tiyatral anlamda nasıl oyunlar? Seyirci nasıl bir düzlemde izleyecek olup bitenleri? Nasıl bir izlek içinde ilerliyor olaylar?

Her iki oyun da siyonizmin, evanjelizmin ve kapitalist güç odaklarının Ortadoğu’daki barbarlıklarını, soykırımını, vahşetini anlatıyor. Aynı zamanda Filistin halkının derin trajedisine de ayna tutuyorlar. Biri uzun, diğeri kısa oyun. Caniler ve Ötekiler adlı büyük oyun iki perdeden oluşuyor. İlk perdede, bir sığınakta yaşam mücadelesi veren insanların savaş ortamındaki trajik durumları ve hikâyeleri tiyatral bir dille yansıtılıyor. Burası aynı zamanda direniş hareketinin yürütüldüğü merkezlerden biri de. Bu açıdan direnişe dair mücadele çabalarına da tanıklık ediyoruz. İkinci perde ise ilk perdedeki olayların artık tam bir kriz haline dönüştüğü, tansiyonun ve aksiyonun olabildiğince arttığı, trajik ve dramatik etkinin en yükseğe çıktığı bir bölümden ibaret. Etkili insan hikâyelerinin yanı sıra, belgesel tadı da taşıyan bir yönü var. Filistin Battaniyesi adlı oyun ise daha metaforik. Filistinli yaşlı bir çift dondurucu soğuğa dayanabilmek için bir barakada, bir battaniyenin altında ısınarak yaşamaya çalışmaktadırlar. Barakaya bir Yahudi gelir, donmak üzeredir. Battaniyeyi onunla da paylaşırlar. Gece, üçü birlikte battaniyenin altında oturarak uyurlarken Yahudi olan zaman ilerledikçe, usul usul, çaktırmadan battaniyen tamamını kendi üzerine alır. Sabah uyandığımızda diğer uçtaki yaşlı kadın üzeri açıldığı için donmuştur. Oyun, Yahudi’nin kadının ölmüş haline tüm duygusuzluğuyla bakışları altında biter. Kısaca Filistinlilerin topraklarının ellerinden alınış hikâyesini ve serüvenini battaniye metaforu üzerinden anlatmaya çalıştım.

S. Son olarak da şunu sormak istiyorum, oyunları yazarken kişi, olay vb. bir şey var mı esin kaynağı olarak?

C. En önemli esin kaynağım birebir gerçeklerdir. Özellikle 1948’den sonra Filistinlilerin yaşadıkları, sanatın her alanında kullanılabilecek dolu dolu hikâyeler, malzemeler barındırıyor. Kaldı ki sadece Filistin değil; 2003’teki Irak işgali, daha önce Afganistan… En etkili esin kaynağı, yaralarımız.

S. Sorularımıza verdiğiniz cevaplar için teşekkür ederiz. Eklemek istediğiniz bir şey varsa buyurun hocam.

C. Teşekkür ederim duyarlılığınıza. Gazze meselesi ile ilgili olarak sadece sözlü dua ile yetinip bir de alıverişte bir iki boykot yaptık mı, bununla tatmin olmayalım, ne olur. Böyle olur mu, bununla yetinilir mi? İnsan duygularımızı harekete geçirip Müslüman şuuruyla bu meseleye yaklaşmak, şahsiyetli ve kimlikli bir duruş sergilemek gerek. Konfor alanımızı terk etmemiz, edilgen bir durumdan etken bir pozisyona geçmemiz gerek. Herkesin kendi alanında, kendi yetenekleri ölçüsünde bir şeyler yapması, bir şeyler üretmesi, bir şeyler ortaya koyması gerek. Sadece sözlü dua ile olsaydı, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) oturduğu yerden kalkmazdı. Oysa Efendimiz (s.a.v.) tarihin en aksiyoner ve en etkin en etkin şahsiyetidir. Örnek önümüzde duruyor.