Kâfî olanın adıyla.
Meteorolojik olarak sıcak günler yaşıyoruz. Toplumsal ve siyasal gündemin sıcaklığı ve harareti, meteorolojik olandan daha az değil. Son zamanlarda birçok fikir ve siyaset adamı, yaşadığımız günlerin yeni bir savaşın, bütün dünyayı derinden etkileyecek ve sarsacak bir büyük savaşın ayak sesleri olduğunu ileri sürüyor. Buna inanmak, bu iddiayı kabul etmek için yeterince veri var. Dünya, son yüzyılda yaşadığı iki büyük savaştan ders almamış gözüküyor.
Şu bir hakikat ki, her iki büyük savaşı da batılılar; adına modern, ileri ve demokrat denen ülkeler çıkardı. Ancak ceremesini bütün insanlık çekti. Arada yaşanan, daha doğru bir ifadeyle çıkardıkları bölgesel savaşları saymıyoruz. Avrupa’sıyla Amerika’sıyla, batısıyla doğusuyla yeryüzüne çöken çağdaş ileri uygar dünya, insanlığın yaşadığı her türlü felaketin, yoksulluğun, zulmün tek müsebbibidir.
Yüzyıllardır sömürmedikleri ülke, yapmadıkları katliam, çıkarmadıkları savaş kalmadı. Dünya hiç bu kadar huzursuz, hiç bu kadar güvensiz, hiç bu kadar adaletsiz olmamıştı. Batının gittiği her yer, kan gölüne dönüyor, insanlar birbirine düşman oluyor, ülkeler yapay iç sorunlarıyla uğraşmaktan kendilerini bulmaya, kendilerini inşa etmeye, hayata anlam ve değer katmaya vakit bulamıyorlar.
Bunların tek bir sebebi var bizce: Maneviyat ve ahiret yoksunluğu; dinin bireysel ve toplumsal hayatın sınırlarının dışına itilmesi, dinin etkisizleştirilmesi. Temmuz sayımızın dosya konusunu, biraz da bu sebeplerden dolayı, tasavvuf olarak belirledik. İslam dininin önde gelen yorum ve uygulamalarından biri olan tasavvuf, müslüman toplumların hayatının mühim bir parçası. Bu durum, geçmişte de böyleydi, bugün de böyle. Tasavvufun insanın bâtınî, derûnî veçhesiyle ilintili ve alakalı olması, muhtelif tartışmalara, çeşitli tenkitlere yol açtığı da bilinen bir hakikat. Bir terbiye ve maneviyat müessesi olarak tasavvuf ve onun kurumsal hali olan tarikatlar İslam fikir, ilim ve kültür hayatının olmazsa olmazlarından.
Yukarıda kısaca değindiğimiz batılı vahşi insan tipini hidayete erdiren, ona yol gösteren, onu ferahlatan, huzura kavuşturan İslam’ın bu yüzüdür, bu boyutudur. Dünyanın birçok ülkesinden, her kesimden, her dinden, her milletten, her coğrafyadan insanın, tasavvuf yoluyla, tasavvufî metinleri okuyarak İslam’la müşerref olması, bunun en müşahhas delilidir. Umuyoruz ki, dosyamızda yer alan yazılar tasavvufa bakışımızda, tasavvufu anlayışımızda, tasavvufu değerlendirişimizde bir nebze de olsa katkı sağlar.
Batının ülkemize son müdahalesi, 15 Temmuz 2016 Cuma günü olmuştu. O günü, o gün millete ve ülkemize ihanet edenleri unutmuyoruz. Unutursak, bir daha maruz kalacağımızı biliyoruz çünkü. O gün sabaha kadar sokaklara, caddelere, meydanlara koşanları da unutmuyoruz. O kahramanlar; kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla o kahramanlar batıya ve onun uşaklarına ve kuklalarına unutamayacakları bir ders verdiler. Hepsini saygıyla, minnetle anıyoruz. Şehîdlerimize rahmet, gazilerimize sağlık ve afiyet niyaz ediyoruz.
7 Ekim 2023 Cumartesi günü başlayan Aksâ Tufanı, dünyanın turnusol kâğıdı oldu. Gazze insanlığın röntgenini çekti, herkesin tıynetini ortaya çıkardı. Dünyanın ne kadar siyonistsever olduğunu, bütün insanlık gördü. Müslümanlar olarak mutlak galibin Filistinli, Gazzeli kardeşlerimiz olacağına inanıyoruz. Bu dünyanın ahireti var çünkü.
Rabbimizin “Allah kuluna kâfi gelmez mi?” (Zümer, 36) sözüne inanıyor, bunun bir gün mutlaka tahakkuk edeceğine iman ediyoruz.
Sizi Kâfî olana, her şeye ve herkese Yeten’e emanet ediyoruz.
Ağustos sayımızda görüşmek dileğiyle.
Mustafa Özel
Genel Yayın Yönetmeni