Mustafa Kirenci ile Sezai Karakoç ve “Sabah Yıldızı” Üzerine

Kitap, zaman içerisinde kendim için aldığım notlar şeklinde başladı. Bazen bir hobi şeklinde, bazen de bir tutku gibi. Kütüphanelerde fotokopi aldığım yazıları, almadıklarımın da künyelerini kâğıtlara yazıyor sonra da bilgisayara kaydediyordum

İNSİCAM


Öncelikle hayırlı olsun. Hem nitelik hem de nicelik olarak bir kişinin kotarabileceği bir şey değil ortaya koyduğunuz çalışma. Ancak bir ekibin, bir komisyonun yapabileceği işi, tek başına çıkarmışsınız. Hayran olmamak mümkün değil. Şahsım ve bütün okuyucular adına teşekkür ederim. 
Her kitabın mutlaka bir hikâyesi vardır? Sabah Yıldızı’nın hikâyesini kısaca anlatabilir misiniz? Böyle bir çalışmaya niyetlendiğiniz ân ile bitirdiğiniz ân arasında neler oldu, neler değişti? Nasıl başladı, nasıl bitti?

Öncelikle ben teşekkür ederim. Kitabın hikâyesi 1997’de hazırladığım yüksek lisans teziyle başlıyor. Tezin konusu “Diriliş Akımının Ekseni: Medeniyet Perspektifi” idi. Önce “medeniyet” kavramının tarihi gelişimi içinde sosyal bilimciler, tarih filozofları tarafından yapılan tanımlamaları, ardından da Üstad Sezai Karakoç’un Diriliş görüşü ve medeniyet perspektifi ele alınıyordu. Üstad’ın eserlerini anlamaya çalıştığım bir dönemdi. Bazen ezberimdeki bir şiirinin anlamının, herhangi bir olayın etkisi ya da çağrışımıyla içime doğduğu zamanlardı. Diriliş ve Sezai Karakoç bir tezin konusu olunca iş değişiyordu. Akademik nosyon içerisinde eserlerini ve düşüncesinin yapı taşı kavramlarını daha sistematik olarak görmek, kavramak, mukayeseler yapmak gerekiyordu. Kütüphaneye gidiyor, dolayısıyla eski gazete ve dergilerin de eski ciltlerine bakıyordum. Belki tezin sonuna bir bibliyografya konabilir düşüncesiyle taramalar yaptım. Bunların bir kısmı teze girdi fakat tezden sonra da bu taramalarım devam etti. Tez şeklen bitmişti ama hayatımda, iç dünyamda başka şekilde devam ediyordu. Özellikle diğer kütüphanelerdeki güçlükler dolayısıyla Yapı Kredi Yayınları kütüphanesinde, o zamanlar Cağaloğlu’nda olan Cumhuriyet Gazetesi kütüphanesinde Üstad hakkında yazıların ya da değinilerin bulunduğunu düşündüğüm kitapları tek tek inceledim ve notlar aldım. Özellikle II. Yeni şairlerinin eserlerini orada daha kolay inceleme fırsatı oluyordu. Baktığım kitaplardan baskısı olanları da edindim. Böyle böyle meydana geldi. Kitap olması düşüncesiyle başlamadı fakat konu ve çalışmalar kendi mecrasında “Sabah Yıldızı”na doğru ilerledi. Yayımlayıp yayımlamama konusunda çok tereddütler yaşadım. Yayımlama fikrini daima kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. Örneğin 2 yıl önce Takdim yazısı hariç neredeyse tamamlanmıştı. Yayımlama yönünde karar vermemi sağlayan şeyler de oldu. Sonunda kendim için yaptığım bir çalışma okurla buluştu ve Büyüyenay’ın 380. kitabı olarak yayımlandı. 

Başta ifade ettiğinize göre uzun bir geçmişi Sabah Yıldızı’nın. Geniş bir zaman diliminde bir eseri kotarmak kolay olmasa gerek. Kitabı hazırlarken zorlandınız mı? 

Demin ifade ettiğim gibi kitap, zaman içerisinde kendim için aldığım notlar şeklinde başladı. Bazen bir hobi şeklinde, bazen de bir tutku gibi. Kütüphanelerde fotokopi aldığım yazıları, almadıklarımın da künyelerini kâğıtlara yazıyor sonra da bilgisayara kaydediyordum. Bazen de bu notlar birikirdi. Bir zaman sonra yüzlerce notu bilgisayara geçmeye başladım. Yeni eser ve kitap bilgilerini dönem dönem bilgisayardaki dosyaya ilave ediyordum. Mesela son yıllarda internet üzerinden aranılan birçok bilgiye gazete, dergi arşivlerine ulaşmak mümkün. Nerede ne yazıldığı kolaylıkla bulunabiliyor. 2015’ten önce bu büyük ölçüde mümkün değildi. Bu yüzden her ay dergilerin toplu olarak yeni sayılarının bulunduğu yerlerde dergileri inceliyor, eğer bir yazı çıkmışsa satın alıyordum. Anadolu’da çıkan dergilerin içerikleri hakkında da gazetelerin kültür sayfalarındaki tanıtım yazılarını takip ediyor, eğer bir yazı varsa onlara ulaşıp ödemeli olarak istiyordum. Mesela Tokat’ta çıkan Tasfiye, Rize’de çıkan Mavi-Yeşil dergilerine bu yolla ulaştım. Bunun yanında Üstad hakkında sıkça yazılar çıkan Samsun’da yayınlanan Kertenkele dergisini Üsküdar’daki Çetin’in kitabevinden, Sivas’ta yayınlanan Aşkar dergisini de yine abone yoluyla ediniyordum. Ulaştıklarım yanında ulaşamadıklarım da oldu. Mesela Serçe dergisinde özel dosya yapıldığını çok geç öğrendim, mail yazdım, dönmediler, pandemi dolayısıyla kütüphanelere gitme durumum da olmadı. O eksik olarak kaldı.  Bibliyografya süreç içerisinde satır satır ilavelerle bu hale geldi. “Sezai Karakoç ve Diriliş Hakkında Yazılanlardan Seçmeler 1957-2020” başlıklı bölüm ise yukarda söylediğim gibi ulaştığım yazılardan da kendimce seçmeler yaparak bilgisayara zaman zaman aktardım. Bütün bunlar kendim için yaptığım şeylerdi, bilmek, bilgileri bir düzene kavuşturmak gibi saiklerle. Bibliyografya bu süreç içerisinde 2003’de Hece Dergisi Bir Uygarlık Tasarımı Olarak Diriliş özel sayısında yayımlandı. Yine ilavelerle 2010 yılında Kültür Bakanlığı’nın yayımlandığı Sezai Karakoç kitabında da yer aldı. Üstadın kronolojik hayatı 1988-1994 yılları arasında çıkan haftalık Diriliş dergisinde tefrika ettiği Hatıralar’ı yanında, yaptığı çalışmalar yıl yıl ele alındı. Ayrıca zikredilen yıl içinde dünyada ve ülkemizde gerçekleşen önemli olayların da kronolojik olarak düzenlenen bu hayata eşlik etmesine dikkat edildi. “Çağı ve Çağdaşları” kısmını severek hazırladım. 20. yüzyılın sanatını, edebiyatını ve kültürünü meydana getiren sanatçı, şair, yazar ve filozoflarının bir arada olduğu bir dünya kültür-sanat-düşünce atlası gibi oldu. Bu bölüm daha önce okuduklarıma hem yeniden dönmemi hem de yeni şeyler öğrenmemi sağladı. Bu bölüm genişletilerek ayrı bir kitap da olabilirdi.  

“Sabah Yıldız” bitmiş bir çalışma değil. Formatı gereği de hiç bitmeyecek bir kitap. Özellikle “Sezai Karakoç Hakkında Yazılanlardan Seçmeler 1957-2020” başlıklı bölüm aslında kitapta yer aldığının iki katı kadardı. Kısaltıldı.  

Planlayıp da kitaba dâhil edemedikleriniz de vardır mutlaka. Bu bağlamda neler söylemek istersiniz?

“Sabah Yıldız” bitmiş bir çalışma değil. Formatı gereği de hiç bitmeyecek bir kitap. Özellikle “Sezai Karakoç Hakkında Yazılanlardan Seçmeler 1957-2020” başlıklı bölüm aslında kitapta yer aldığının iki katı kadardı. Kısaltıldı.  Sezai Karakoç hakkında kaleme alınan her yazıdan az da olsa pasajlar yer alsın, geniş bir aydın kadrosunu ihata etsin istedim. Bu kısımda 63 yıllık bir süreçte, 1914 doğumlu Osman Turan’dan 2019 yılında Pertevniyal Lisesi’nde öğrenci olan Serhat Çetin’e kadar Üstad hakkında yazı kaleme almış kişilere yer verildi. Fark etmediğimiz veya ulaşamadığımız yazılar mutlaka vardır. Yeni baskı yapar mı bilemem. Yaparsa bunlar ilave olabilir. Süreç içerisinde geçmişe yönelik yazılara ulaşılırsa bunlar ilave edilebilir. Benim şu an için fark etmediğim ama okurların incelemeleri sonucu gelecek öneriler de olabilir. Kitap bu haliyle Üstad hakkında araştırma yapacak olanlara büyük ölçüde (tamamen demiyorum) tekmil hale gelmiş bir bibliyografya sunuyor ve gençlere onun hayatı, çağı, çağdaşları, yaptığı çalışmalar ve hakkında yazılanlara dair bilgileri ulaşılabilir hale getiriyor.

2020 sonu itibariyle Üstad Sezai Karakoç ve Diriliş düşüncesi hakkında lisansüstü (yüksek lisans ve doktora) düzeyinde yapılan tez sayısı, altmış civarında. “Diriliş Akımının Ekseni: Medeniyet Perspektifi” başlıklı yüksek lisans teziniz, tespit edebildiğim kadarıyla üçüncü sırada (1997, Sakarya Üni. SBE) yer alıyor. Hacim itibarıyla, bir yüksek lisans tezini oldukça aşıyor (297 sayfa). Tezde hangi sonuçlara ulaştınız?

Evet, tez biraz da öğrenme ve öğrendiklerimi kaydetme isteğimden dolayı standart ölçülerdeki bir yüksek lisans tezinden oldukça hacimli oldu. Fazlasıyla kaynak taraması yaptım. Tezde Türkçe kaynaklarda ne kadar medeniyet tanımı ve görüşü varsa neredeyse hepsine dair bilgiler yer aldı. Örneğin batılı kaynakların çoğu medeniyeti geçmişteki örneklerinden ve ürünlerinden, tarihteki gerçekleşimlerinden hareketle tanımlayıp analiz ediyorlar. Başka bir deyişle yaşamış ya da yaşamakta olan örneklerinden hareketle tanımlamaya çalışıyorlar. Bunlar arasında medeniyet olgusuna olumlu yaklaşanlar olduğu gibi olumsuz yaklaşanlar da var. Onu, insanlığın yapıp etmelerine dair bir realite olarak kabul edip bunun üzerinden medeniyetler arası farkları, yönelim çeşitliliğini anlatanlar da var. Medeniyeti bir kısır döngü olarak gören Charles Fourier yanında Sorokin, onu insanlığın meydana getirdiği bir üst sistem olarak kabul etmektedir. Üstad’ın tanımındaki farklılık iki tür medeniyet tanımına yer vermesinde olduğunu düşünüyorum. İlki, tarih filozoflarının da ele aldıkları tarihsel bir gerçeklik olarak medeniyetler, Yunan, Mısır, İslam medeniyetleri… Bunlardan bazıları tarihsel rollerini yerine getirip yerini yeni bir medeniyete devretmişler ya da başka bir medeniyete eklemlenmişlerdir. Bazen de biri diğerinin, kendisinden önce gelenin mirasçısı olan medeniyetler. Üstad bütün bunların dışında bir de Hz. Âdem’den başlayıp bugüne gelen bir “Hakikat Medeniyeti” olduğunu söylüyor. İnsanlığın hakikati arama aşkından ve cehdinden doğan medeniyet. “Hakikat Medeniyeti” Sezai Karakoç’ta korunması, yaşaması, kaldığı yerden ilerletilmesi gereken bir medeniyettir, dolayısıyla bu medeniyeti yaşatmak özelde Müslümanlar, genelde de tüm insanlık için bir varoluş problemi, bir ideal olarak karşımıza çıkmaktadır. Peygamberler bu medeniyetin kurucuları ve geliştiricileridir. Bu yüzden Yitik Cennet eseri sadece bir peygamberler tarihi değil “hakikat medeniyeti”ni ele alan, tarihin felsefesini göstermeye çalışan, hatta kaleme alınmış bütün peygamber tarihi eserlerine bir mukaddime gibidir. Medeniyet kurucuları olan peygamberler her biri farklı bir misyonla yaşadıkları zamanda çağdaşlarına ve bu özellikleriyle de tüm insanlığa örnek olmuşlardır. Onlar örnekler sunarak medeniyeti ikmal etmişlerdir.


Üstadı çağdaşlarından ayıran birçok şey sayılabilir ama öncelikle bir ideale sahip olduğu ve bundan asla taviz vermediğini düşünüyorum. İlkelerini ilk çıkışından beri korumuş, ihtimam göstermiştir. Konuları bütün insanlığı ilgilendirmekte, bu yüzden evrensel bir şair-düşünürdür.


Sizce Sezai Karakoç Türk düşünce ve edebiyat hayatında nereye oturuyor? Onu, çağdaşlarından ayıran hususlar nelerdir?

Böyle bir tespiti yapabilmem zor. Bu, bir sanatçıyı, fikir adamını bütünüyle kavramak ve bu kavrayıştan bir sonuç çıkarmak anlamına gelir ki ben böyle bir durumda değilim.  Benim bilgim, entelektüel seviyem kendimce bazı sonuçlar çıkarabilir ama bu sonuçların edebiyat ve düşünce hayatında belirleyici olabilmesi için çok başka şeylere ihtiyaç var. Medeniyet tarihini ve tarihçilerini, şiir sanatını ihata edici bilgi ve feraset sahibi olmak gerekir.  Örneğin Molla Cami’nin Mevlâna hakkında kabul görmüş “Peygamber değildir ama kitabı vardır “sözü Mevlâna’yı ve eserlerini, üzerine şerhler yazılacak derecede öz bir sözle tanımlasa bile bunu Molla Cami’nin söylüyor olması ayrıca önemlidir. Bu sözü söyleyebilmiş olmak önemlidir. Burada söyleyen ile söylenilenin entelektüel kapasitesi, başka bir tabirle ilmi birbirine paraleldir. Bu yüzden çok kolaycacık sonuçlara ulaşanlara da şaşıyorum.   

Sorunuzun ikinci kısmına gelecek olursak. Üstadı çağdaşlarından ayıran birçok şey sayılabilir ama öncelikle bir ideale sahip olduğu ve bundan asla taviz vermediğini düşünüyorum. İlkelerini ilk çıkışından beri korumuş, ihtimam göstermiştir. Konuları bütün insanlığı ilgilendirmekte, bu yüzden evrensel bir şair-düşünürdür. Dünyanın her yerinden herkes onda kendilerine hitap edecek çok şey bulabilir. Özellikle İslâm Âlemi bütünüyle ona kulak vermeli. Eserleri çevrilmeli. 

Sezai Karakoç’un beslenme kaynakları nelerdir? Hangi yazarlar/kitaplar üstadın düşünce dünyasının, hayata, topluma, insana bakışının oluşmasında etkili olmuştur?

Aslında Üstadın kaynakları eserlerinde mevcut. Örneğin İnsanlığın Dirilişi eseri insana bir okuma listesi de sunar.  Mesela Çağ ve İlham’da “Mevlâna’dan, Mesnevi’den çıkış noktası alan bir edebiyat… Gazzali’den, Muhyiddin-i Arabî’den yola çıkan düşünce ve ilim. Büyük mutasavvıf ve velilerden yola çıkan ruh hayatı. İşte bu diriliş olmadıkça İslâm âlemi dirilemez. İslâm âlemi dirilmedikçe de insanlık dirilemez…” demektedir. Bu cümlesinden hem kaynaklarını hem de bizim kaynaklarımızın ne olması gerektiği anlıyorum. Bir de Diriliş dergisinde çağdaş ve klasik eserlerden yayımladığı örnek metinler de engin bir kaynak envanteri sunar.

Bir soru da Sezai Karakoç’u yeni okuyacaklar için soralım. İlk nerden, hangi kitaptan/kitaplardan başlanmalı? Nasıl bir yol izlenmeli bu konuda?

Bu sorunuzu belli bir kesinlik içerisinde cevap vermek zor. Ama kendi adıma Günlük Yazılar serisinden örneğin Sütun isimli eserinden başlanılabileceğini düşünüyorum. Çünkü orada bazen zihniyet dünyamıza ait bir kavram 1-1.5 sayfa içerisinde ele alınmaktadır. Okuduktan sonra insan söz konusu kavramın bütün anlamlarına ya da nasıl anlamamız gerektiği bilincine erebilir. Bir de kavram ve olayları anlatırken, analiz ederken Üstad’ın yürüttüğü muhakemeyi takip etmek, hem düşünmeyi hem de başka kavramlarla ilişkiler kurmayı sağlayacaktır. Bir kavramı bize anlatırken izlediği yol, o kavramın anlam alanını yazı boyunca satır satır genişleterek anlatımı izlenebilirse bu öğretici ve bilinç kazandırıcı olacaktır. Ama nesirleri ile şiirleri birlikte okunmalı, biraz ondan biraz öbüründen geçişlerle. Nesirlerinin başlıkları bile yer yer mısra gibidir: “Dikkatin Alınyazısı”, “Derilerin Dirilişi”, “Hicret Mimarisi”, “Sabrın Zekâtı”, “Bütün Kalemlerin Döneceği Yön”, “Anadolu Tebessümü” ilk anda aklıma gelenler.

İlave etmek istediğiniz bir şey var mı?

En büyük temennim Üstadın eserlerinin öncelikle Türki Cumhuriyetlere, Ortadoğu ülkelerine nitelikli çeviriler yoluyla ulaşması. 

Vakit ayırıp sorularımıza cevap verdiğiniz için teşekkür ederiz. Sabah Yıldızı’nın önümüzü, içimizi, ruhumuzu, zihnimizi aydınlatmasını, arındırmasını dileriz.

Âmin, ben teşekkür ederim.