Mehter’den Muzıkâ-yı Humâyûn’a- Osmanlı’nın Batı Müziğiyle Tanışması

Hiç şüphesiz Muzıkâ-yı Humâyûn, kendisi de bir mûsikîşinas ve bestekâr olan (Asâkîr-i Mansûre-i Muhammediye marşının da bestecisidir) Sultan II. Mahmud’un, kökleri çok eskilere uzanan ve “Osmanlı mûsikîsi” olarak tanımlanan müzik geleneğini sonlandırmak ve onun yerine Batı müziğini ikâme etmek maksadıyla ihdâs ettiği bir müzik kurumu değildir. Bilâkis -bana göre- dünyanın kendine has müziğini üretebilen şehirlerinden biri olan İstanbul’un müzik cevherinin Batılı müzisyenler tarafından da keşfedilerek işlenmesine katkı sağlaması bakımından oldukça önemli ve ufuk açıcı bir girişimdir. Yalçın ÇETİNKAYA Prof. Dr., / İstanbul Teknik Üni. Türk Mûsikîsi Devlet Konservatuarı Müzikoloji Bölümü Özellikle Bach ve Barok dönem sonrası Avrupa müziğinin klasik dönemle birlikte kendisini tamamen yenilemesi, dikkat…

Okumaya devam edin Mehter’den Muzıkâ-yı Humâyûn’a- Osmanlı’nın Batı Müziğiyle Tanışması

Merâgî’ye Göre Mûsikî, Allah’ın Varlığının Bir Delilidir

Merâgî, uçsuz bucaksız bir coğrafyanın, pek çok medeniyetin gelip geçtiği bir “medeniyetler kalıntısı”nın üzerinde yaşamış ve yetişmiş bir mûsikî nazariyatçısı ve bestecidir. Yalçın ÇETİNKAYA Prof. Dr., İTÜ Türk Mûsikîsi Devlet Konservatuarı Müzikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Çizgi: Hasan Aycın Sultan Ahmet Celayir, Timur ve Şahruh'un saraylarında hükümdarın çok yakınında bulunmuş olan Hâfız “Hâce” Abdülkâdir Merâgî (İbnu’l-Gaybî), dokuzuncu yüzyıldan yani Halîfe Me’mun döneminde kurulan Beytu’l-Hikme’den itibaren oluşmaya başlayan İslâm medeniyeti mûsikî düşüncesi ve mûsikî birikiminin, on dördüncü yüzyılın ikinci yarısı-on beşinci yüzyılın yaklaşık ilk çeyreği arasında ortaya çıkardığı bir şahsiyettir ve bu birikim, tıpkı İslâm düşüncesini meydana getiren esas ve çevre ile kadîm düşünceler gibi, kadîm bir…

Okumaya devam edin Merâgî’ye Göre Mûsikî, Allah’ın Varlığının Bir Delilidir