Kazım Karabekir Paşa’nın Milli Mücadeledeki Önemi

Kurtuluş mücadelesinin en önemli noktalarından biri belki de en önemlisi, Erzurum’dur. Bu yazımızda milli kurtuluş mücadelesinin nasıl başladığı ve kimlerin bunda rol oynadığını anlatmaya çalışacağız.

Metin Mutanoğlu

Yakın tarihimizden notlar

Ağır yenilgi ve ekonomik çöküntü, Osmanlı Devleti’nin 1918 yılında 1. Dünya Savaşı’ndan çekilmesine sebep oldu. İstanbul hükümeti galip İtilaf devletlerinin sunduğu ağır şartları kabul ederek savaşın durdurulmasını sağladı. Mondros Mütarekesi ile İttihatçıların savaşa soktuğu Osmanlı, neredeyse yok olma tehlikesini geçici de olsa atlatmış oldu. Şüphesiz Mondros Ateşkes Antlaşması, Türk tarihinin en ağır anlaşmalarından biridir. Hala çok tartışılıyor olsa da bin yıllık bir medeniyeti uçurumun kenarından alması açısından yine de önemlidir. Zira Osmanlı Devleti bu anlaşmayla bir nebze olsun nefes alabilmiş, anlaşmanın ağır maddeleri milli mücadelenin başlamasının fitilini ateşlemiştir.

Mondros Ateşkes Antlaşması açlık ve sefalet altındaki millette büyük bir umutsuzluk oluştursa da yine milleti kendi içinde harekete geçmeye iten bir etki barındırıyordu. Anadolu genelindeki Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, Mondros’un Osmanlı milleti üzerinde oluşturduğu öfke, hayal kırıklığı ve direniş nedeniyle kurulmuştur. Hiç şüphesiz ki Kurtuluş Savaşı’nı sivil halkın azmi ve öfkesi başlatmıştır. Kurtuluş mücadelesinin en önemli noktalarından biri belki de en önemlisi, Erzurum’dur. Bu yazımızda milli kurtuluş mücadelesinin nasıl başladığı ve kimlerin bunda rol oynadığını anlatmaya çalışacağız.

Mondros Ateşkes Antlaşması’nın birçok maddesi Osmanlı ordusunu adeta tarih sahnesinden silmeyi ve Anadolu topraklarını tamamıyla teslim almayı hedefliyordu. Ancak bunlardan ikisi çok kritikti. Antlaşmanın 5. Maddesi şuydu:Hudutların korunması ve iç asayişin temini dışında, Osmanlı ordusu derhal terhis edilecektir.” Bu, Osmanlı ordusunu büyük ölçüde zayıflatacak ve sınırları her türlü tehdide açık hale getirecekti. Bu maddeye bağlı olarak 7. Madde de şöyleydi “İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkına sahip olacaktır.” Bu iki maddenin uygulanması sürecinde Osmanlının en başarılı komutanları İstanbul’a çekilmişti. Aralarında Kazım Karabekir, Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Rauf Orbay’ın da bulunduğu komutanlar İstanbul’da sık sık bir araya geliyor ve durumun vahametini ele alarak, kurtuluş yolu üzerinde değerlendirmelerde bulunuyorlardı. Bunlardan biri olan Kazım Karabekir’in Türk Kurtuluş Savaşındaki rolü yeterince konuşulmamıştır. Zira yıllar boyu vatanı savunmak için cepheden cepheye koşan Karabekir Paşa için esaret, en büyük zilletti ve asla devam etmeyecekti. Kazım Karabekir Paşa, İstanbul’a çağırılmasının her zaman büyük bir hata olduğunu yakın arkadaşlarına ve nihayetinde Sultan Vahdettin’e de söyleyecekti. Ona göre tek kurtuluş yolu, ordusu ve halkıyla vatan sathında milli bir direniş başlatmaktı. Kazım Karabekir Paşa, Sultan Vahdettin ile görüşüp yeniden Doğu’ya gönderilmesi konusunda ikna ettikten sonra hızlıca daha önce 2. Kolordu Komutanı olarak görev yaptığı Doğu Anadolu’ya hareket etti. Vahdettin ile yaptığı görüşmede devletin bu elim durumdan kurtulmasının tek reçetesinin Anadolu’ya giderek halkın desteğiyle milli bir mücadele başlatmak olduğunu ifade etmiş ve Padişahın da duasıyla yanından ayrılmıştı. 15. Kolordu Komutanı olarak Erzurum’a gitmeden önce Mustafa Kemal’i Şişli’deki evinde ziyaret etmiş ve daha sonra onun da Erzurum’a gitmesi noktasında anlaşmışlardı.

Kazım Karabekir’in Erzurum’a gidişinin yalnızca bir sebebi vardı: “Halkla birlikte milli mücadeleyi başlatmak.” Kazım Karabekir bu durumu İstiklal Harbimizin Esasları kitabında ve daha birçok başka kaynaklarda net olarak ifade ediyor.

“25 Kasım 1918’de Reşitpaşa vapuruyla Boğaziçi’ne girdiğimiz zaman karşılıklı İngiliz ve Fransız bayraklarının sallandığını görerek heyecana geldim. Büyükdere’de merasimle İngiliz bayrağı çekildiğini gördüğüm dakikada tek dağ başı mezar oluncaya kadar mücadele ederek istiklâlimizi kurtarmaya vicdanıma karşı ahdettim ve “ya istiklal ya ölüm” diye haykırdım. (İstiklal Harbimizin Esasları, s. 38)

29 Kasım 1334 (1918) Zeyrek’de Kilise Camii karşısındaki abimin evinin bahçesinde ziyaretime gelen Harbiye Nezareti Müsteşarı en yakın aziz arkadaşım Miralay İsmet Bey’e milletin istiklâlini kurtarmak için düşüncelerimi şöyle izah ettim: “Genç kumandanların İstanbul’a toplatılması ve hususiyle beni Doğu’dan ayırmak büyük bir gaflet olmuştur. Beni derhal Doğu’ya iadeye çalış. Ben orada milleti aydınlatır ve onlara yardım ederek memleketin yok olmasına karşı doğuda yeni bir milli Türk hükümeti vücuda getirerek Doğu’yu tehlikeden kurtardıktan sonra Batı tehlikesi bertaraf edilebilir ve bu suretle mütareke hududu dahilinde kalan ana vatanımız kurtulabilir. (İstiklal Harbimizin Esasları, s. 38)

Kazım Karabekir Paşa bu düşüncelerle 12 Nisan 1919’da yola çıktı. İlk durağı Trabzon’du. 19 Nisan’da Trabzon’a ulaştı ve sivil halkın örgütlenmesine yakından şahitlik etti. 3 Mayıs 1919’da Erzurum’a ulaştı. Mustafa Kemal de kendisinden kısa süre sonra 19 Mayıs’ta Samsun’a vardı. Daha önce 2. Kolordu Komutanı olan Kazım Karabekir, bu kez 15. Kolordu Komutanı sıfatıyla Erzurum’a geliyordu.

Erzurum’da ise aylar önce yani Ekim 1918’de imzalanan Mondros’tan hemen kısa süre sonra kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti gizli faaliyetlerini artık iyice güçlendirmiş, Cemiyet’in hedefleri belirlenmiş, yönetimi, azaları seçilmiş ve silahlı mücadele için şartların oluşması beklenmişti. Şehirde esnafından çiftçisine kadar birçok kesim, esarete karşı örgütleniyordu. Kazım Karabekir gibi güçlü bir Osmanlı paşasının yeniden Erzurum’a gelmiş olması, halkta temkinli bir sevince neden oldu. Onlara göre temkinin nedeni, Paşa’nın Mondros’un şartlarını uygulayabileceği, yani işgal ordularının isteklerine göre hareket etme tehlikesiydi.

Gelin bundan sonrasını Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurucularından Cevad Bey’den (Dursunoğlu) dinleyelim:

“Kongre kararları veriliyor, birtakım hareketler oluşuyor. Şehrin teşkilatı kuvvetleniyor, sancak ve kazalar çalışmaya başlıyor. Cemiyetin organı olan Albayrak her tarafı ateşliyor. Fakat ne olursa olsun Erzurum merkezinde çalışanların adları nihayet vilayet sınırları içinde tanınıyor. Halbuki iş isimsiz, cisimsiz insanların başarabileceği haddi aşmış bulunuyor. Cemiyet’ten yazılan mektup ve telgrafların vilayet sınırı dışında az çok yankılar bulması, Erzurum’un bu vilayetler arasındaki iyi adına bağlı. Ancak iş bununla bitmiyor. Halk Ordu başında bulunanların son sözünü bekliyor. Bir kelime ile ezeli dert nüksediyor: Davaya adı sanı memleket ve orduca tanınmış bir baş bulunması.” (Milli Mücadelede Erzurum, s. 47)

Erzurum ahalisi milli mücadeleyi başlatmak için her türlü alt yapıyı hazırlamış durumdaydı. Defalarca yapılan gizli toplantılarda Cemiyet’in nizamnamesi, hedefleri tek tek yazıldı. Herkesin üzerinde ittifak ettiği iki hedef vardı: “Bölgenin bir Ermenistan olmasına izin verilmeyecek ve bu topraklar Osmanlı Devletinden asla koparılamayacaktı.” Bunun için herkes canını vermeye hazırdı.

Cevad Dursunoğlu devamla şöyle diyor:

“Yakup Şevki Paşa’ya müracaatımız belli sonuca vardıktan sonra yeni tedbirler aramak zorunda kaldık. Her ne kadar ordunun birçok subayı cemiyetin propagandasını yapıyorlarsa da onların altları da kendi çevrelerinin dışına çıkmıyordu. Tam bugünlerde 15. Kolordu Kumandanlığına Kazım Karabekir Paşa’nın tayin olunduğu haberi geldi. Kazım Karabekir Paşa’nın şarkta iyi bir adı vardı. 1918’de Kafkas cephesinde ileri harekette kolordu kumandanlığı yapmış ve kıtalarını zafere ulaştırmıştı. Kumandası altında savaşmış olan subaylar, askeri meziyetlerinden ve vatanseverliğinden bahsediyor ve kendisini çok sayıyorlardı. Halk da Karabekir Paşa’yı tanıyor ve seviyordu. Erzurum ve civarında, hatta bütün Doğu’da Ermeni zulümlerini yakından görmüştü. Gençti, Tekirdağ’dan geliyordu. İstanbul’un işgali altındaki kötü durumunu görmüştü. Bizim dertlerimizi anlayacağından emindik.

1919 mayısının 3. günü Kazım Karabekir Paşa Erzurum’a vardı. 2,3 gün sonra Paşa’nın milli harekete sempati beslediği haberi bize ulaştı. Birkaç gün sonra da Müdafaa-i Hukuk’tan birkaç arkadaşı şimdi Cumhuriyet oteli olan karargâhında kabul etti. Paşa teşkilatımızın ana çizgileri ve yakında Erzurum’da ilk önce bir vilayet kongresi açacağımızı ve bu kongreden karar alarak bütün şark vilayetlerinden gelecek murahhaslarla büyük bir kongre toplayacağımızı bildirdik. Karabekir Paşa yolumuzun hak olduğunu ve müdafaadan başka çare bulunmadığını söyledi ve bize yardım edeceğine söz verdi.

Paşa’nın yanından umut ve yeni kuvvetle ayrıldık. Ordu sözünü açıkça söylemişti. Paşa’nın isteği üzerine Albayrak sahibi Süleyman Necati kolordu ile aramızdaki irtibata memur edildi. Hem gazete ve hem de Müdafaa-i Hukuk adına kumandanla ve Erkan Harbiyesi ile teması muhafaza edecektir.” (Milli Mücadelede Erzurum. S-48)

Bu görüşme Erzurum ahalisi için o kadar önemliydi ki. Halkta biriken öfkenin ve yapılan hazırlığın başarılı olacağına dair umutları büsbütün yeşertmişti.

Bu kritik buluşmayı gelin bir de Kazım Karabekir Paşanın ağzından dinleyelim. 

“Hoca Raif Efendi başkanlığındaki Erzurum Müdafaa-i Hukuku ile de aynı izahatla samimi görüştüm ve anlaştık. Benimle daimi temasın bir veya iki zat tarafından yapılmasını ve diğer hususlarda lazım gelen yardım için fırka kumandanı miralay Rüştü Bey’le görüşmelerini ve her askeri makamın teşkilatın taazzuvuna yardımları için emir verdiğimi bildirdim. Reisleri Hoca Raif Efendi ile Necati Bey’i temasa memur ettiler. Trabzon’da İngiliz donanmasından korkulduğu gibi burada da Ordu’nun tahliye ve terhisinden korkulduğunu Raif Efendi söyledi. Ben buna kat ’iyen meydan vermeyeceğimi söyledim ve Erzurum, Doğu ölmedikçe bırakılmayacağına söz verdim. (İstiklal Harbimizin Esasları, s. 54)

Kazım Karabekir Paşa fakr-u zaruret içindeki halkın zillet yerine izzeti tercih ettiği kritik bir dönemde varlığıyla milli mücadele okunun çok daha ilerilere atılmasını sağlamıştır. Erzurum’a gelmesinin üzerinden yaklaşık 3 ay geçtikten sonra bütün yurt sathından mebusların katıldığı ve milli mücadelenin resmi başlangıcı olan Erzurum Kongresi onun nezaretinde hazırlanmıştır. Bugün bizler çocuklarımıza anlatacağımız bir kahramanlık hikâyesi arıyorsak Kazım Karabekir’in hayatı, bunu en çok hak eden olacaktır.