Sumud, en güçlü ifadesini Edward Said’in tarihe not düştüğü gibi günlük yaşamı sürdürmekte bulur. Temel bir direniş biçimi olarak varlığı, küçük ölçekli bir inatçılığa dönüştürmektir, der Said. Bu görüşe göre, günlük faaliyetlerin sürdürülmesi ve bunlara yatırım yapılması, siyasi bir stratejinin yokluğunda dahi her şartta taktiksel bir direniş biçimidir. Bugün Gazze’de tezahür eden de tam olarak budur demek yanlış olmasa gerek.
Elif ATABAŞ YONAR
Kudüs Araştırmaları Blog Sorumlusu

İlk defa Kenize Murad’ın “Toprağımızın Kokusu” kitabının satır aralarında rastlamıştım bu dik duruşa… Adını bilmeden hayran olmuştum. Nasıl bir insan, hiçbir evrakı eksik olmamasına rağmen yaptığı evinin bir değil, iki değil, üç değil, defalarca yıkılmasına dayanıp, tekrar baştan başlayabilirdi? Ya da hangi öğrenci, ertesi gün pat diye, sırf canı öyle istedi diye, İsrail’in yine sokağa çıkma yasağı koyup koymayacağından emin olmadan tüm gayretiyle sınava çalışırdı? Aslında bir saatlik uzaklıkta olan bir üniversite için hangi öğrenci sabahın erken saatlerinde yola çıkar ve İsrail’in “güvenlik çiti” dediği Berlin duvarının iki katı yüksekliğindeki ayrım duvarının, yine keyfe keder istediği yere koyduğu kapılarından geçerek derse yetişmeye çalışırdı? Ya da hangi güç bizi Ramazan’da iftarı duvarın diğer tarafında oturan akrabamızda açmak için, öğle ezanında yollara dökebilirdi? Farz edelim ki ailede bir veya iki kişi bütün bu çileleri yaşadıktan sonra diğerleri pes etmez miydi? Etmezdi işte… Çünkü orası Filistin’di. Sumud’un tezahür ettiği yer…
Arapçada “kararlılık” veya “sarsılmaz azim” anlamına gelen Sumud, Filistinlilerin İsrail işgaline karşı şiddet içermeyen günlük direnişini ifade eder. Terimin kendisi 1960’larda ulusal bir sembol olarak siyasi söyleme girse de Filistin topraklarında verilen mücadelenin çok daha öncelere dayandığı artık herkesin malumudur. 1980’lerde İsrail arşivlerinin bir döneminin gizlilik kararının kaldırılmasıyla ortaya çıkan belgeler ışığında görülmektedir ki bu tarih İngiliz manda dönemi öncesine kadar uzanmaktadır. (1937 ve sonrası İsrailliler arasında konuşulan nakil düşüncesinin detayları için “Filistin Uğruna” kitabı okunabilir.)
Sumud kavramı, Filistinlilerin etnik temizliğe karşı mücadelesinin farklı dönüm noktalarında çeşitli anlamlar ve uygulamalar kazanmıştır. Sabit bir tanımı olmaktan ziyade, Sumud, her türlü baskıya yanıt veren bir dizi hedef ve direniş uygulamasıdır. Daha geniş anlamıyla kültürel, edebi ve sanatsal faaliyetlerle hafızayı sürekli canlı tutmaktır. Tıpkı 1948’deki Nakba (büyük felaket) günü Filistin’den Lübnan’daki bir mülteci kampına sürüldüğünde henüz 10 yaşında olan ve tarihe tanıklık eden Hanzala gibi. Elleri arkasında bağlı ve yüzünü görmediğimiz bu fakir çocuğu Naci el-Ali ilk kez 1969’da çizecek ve çok geçmeden Hanzala, direnişin sembolü olacaktır. Olan biten her şeyi izlemekte ve kaydetmekte olan bir sembol…
Bunların yanında, Sumud’un bir başka anlamı da Filistinli Avukat Raja Shehadeh tarafından şöyle açıklanır: Shehadeh, Sumud’u bir zihin durumu, şiddetli direniş ile pasif kabul arasında bir “Üçüncü Yol” olarak tanımlar. Ona göre Sumud, daha dünya işgalden haberdar olmadan önce Filistin topraklarında uygulanmaya başlamıştı. “Üçüncü Yol”, “sürgün veya itaatkâr teslimiyet” ile “tüketen bir nefret” arasında seçim yapmayı reddetmekti. 1982’de yayınladığı “Üçüncü Yol” kitabı, uluslararası kamuoyunda Filistin direnişini terörizme eşitleyen, nispeten tek taraflı medya tasvirlerine bir miktar nüans getiren önemli bir katkıdır. Bu önemli katkının gerçek hayattaki yansımasına kıymetli bir örnek vermek isterim. Geçtiğimiz günlerde, Saraybosna’da, TRT Balkan tarafından hazırlanan ve henüz gösterime girmeyen “Life Between Checkpoints” isminde kısa bir belgeseli izleme fırsatı buldum. Belgeselde eşleri Filistinli ve kendileri de orada yaşayan Balkan kökenli hanımlarla kısa röportajlar yapılmış, hatta belgeselde yüzünü göremediğimiz Sırp bir Hanım, belgesel sonrası söyleşi kısmına katılmak üzere Saraybosna’ya gelmişti. O anlattıkça, kendimi onun yerine koyuyor, acaba ben olsam ne yapardım, diye sormadan edemiyordum. İşte o hanım, tüm dünyaya Filistinlileri tırnak içinde “Müslüman teröristler” olarak göstermeye çalışanlara karşı, bütün zorluklara rağmen o topraklarda yaşamaya devam ederek, en güzel direnişi sergilemekteydi. İnançlı bir Hıristiyan olduğunu fakat inancından bağımsız olarak verdiği bu kararla Filistin’de yaşamayı tercih ettiğini söylerken adeta Sumud’un ete kemiğe bürünmüş haline dönüşüyordu gözlerimin önünde…Demek ki Sumud, onu anlayabilen kadın, erkek, Müslüman, Gayr-i Müslim, büyük ve küçük herkeste tezahür ediyordu.
Sumud, en güçlü ifadesini Edward Said’in tarihe not düştüğü gibi günlük yaşamı sürdürmekte bulur. Temel bir direniş biçimi olarak varlığı, küçük ölçekli bir inatçılığa dönüştürmektir, der Said. Bu görüşe göre, günlük faaliyetlerin sürdürülmesi ve bunlara yatırım yapılması, siyasi bir stratejinin yokluğunda dahi her şartta taktiksel bir direniş biçimidir. Bugün Gazze’de tezahür eden de tam olarak budur demek yanlış olmasa gerek.
Filistin çıkmazına yönelik siyasi ve stratejik çözümler maalesef ki hâlâ mevcut değil. Filistin liderliğinin İsrail baskısına karşı mücadele etmek adına düşünülmüş stratejilerinin olmamasını eleştiren, İsrailli antropolog ve aktivist Jeff Halper, Sumud’u “strateji dışı bir strateji” olarak tanımlamıştır. Halper’e göre Sumud, işgale karşı kolektif bir tepkidir ve şimdiye kadar yenilgiyi engellemiştir. Bu isim “Toprağımızın Kokusu” kitabında evleri zorla yıkılan Filistinlilere yardım ederken de çıkmaktadır karşımıza.
7 Ekim 2023’ten bu yana Sumud’un Filistinlilerin hayatlarının merkezinde olduğunu yakinen müşahede ediyoruz. Bugünden yarına bitmeyen, liderli ya da lidersiz her şartta devam eden, bir Filistinlinin varoluş biçimi olarak Sumud…Kapsamı da öyle geniş ki okula gitmekten, ev inşa etmeye, Gazze’de gördüğümüz gibi enkaz altında tez yazmaktan, tahta bloklardan çoklu kelimesinin az kalacağı özellikte şarj aleti yapmaya, kültürü ve hafızayı canlı tutmaktan, apartheid duvarına grafiti çizmeye kadar uzanmakta. “Oyuk Topraklar” kitabının yazarı Eyal Weizman, ayrım duvarına yapılan bu grafitilerle ortaya konan Sumud ruhunu oldukça veciz ifade eder: “Duvarın duvarsızlaştırılması.” Bu aslında duvarın zekice ortadan kaldırılmasıdır. Duvarın dibinde her yıl yapılan “Sumud Festivali” de bu eyleme güç katmaktadır.
Bir yaşam biçimidir Sumud. Bu nedenle de yaşamı sanatla çevrili olanların, eserlerinde bolca karşılık bulur. Halen hayatta olan ressam Süleyman Mansur, bunu eserlerinde kökleriyle toprağa sıkıca tutunan bir zeytin ağacında yansıtırken; Heba Zagout ise Filistin’in evlerini, çiftliklerini, günlük faaliyetlerini, çalılar ve ağaçlarını, camiler ve kiliselerini resmeder. Resmederdi…Lâkin 13 Ekim 2023’te Gazze’de iki evladıyla şehit edildi. Hayatını, İsrail işgali altında silinme tehlikesinde olan Filistin mirasını ve tarihini belgelemeye adayan Zagout, tuvale her boya sürdüğünde özgürlüğü hayal ediyordu. Bu nedenle Heba’nın eserleri, Filistin kimliğinin zorluklar karşısında korunması gerekliliğini vurguluyor, adeta geçmişin güzelliklerini geleceğe taşıyan bir köprü olmak istercesine.
7 Ekim’den bu yana Gazze’de katledilen birçok sanatçı, yazar, bilim insanı ve aktivistin ardından bakan Hanzala, Naci el-Ali bugün hayatta olsa hangi dehşeti izlerken bulurdu kendini kim bilir? Hep 10 yaşında olan ve Filistin özgür olana dek arkasını dönmeyecek olan Hanzala…
Hiçbir şey dünden bugüne olmuyordu elbet, özünde direnişin mayası olan Filistin halkı, bu mayayı çalan ve çoğaltan sanatçılarla köklerine bu denli bağlanıyordu. O dönem bu bağı ve her türlü sanatsal faaliyeti destekleyen Gassan Kanafani’ye ve bugün bütün dünyanın hakkında hayır şahitlik ettiği Gazze’ye selam olsun… Sumud’un ve Gazze’nin bugün bize öğrettiği tek şey varsa o da asla ümitsiz olmamak olsa gerek. Hanzala’nın bir gün yüzünü döneceğine ve bunu Naci el-Ali’nin manevi rehberliğinde, en güzel haliyle çizecek sanatçıların olacağına inanıyoruz…
Bizler de gündelik hayatımızı hedeflerimiz çerçevesinde sürdürebilmek için Sumud’un tezahürüne muhtaç değil miyiz sizce? Daha neyi bekliyoruz?
“Eğer ölmem gerekiyorsa, hikayemi anlatmak için senin yaşaman gerek”
Refaat Alareer (Şehit edilen Filistinli şair ve Profesör)
Kaynak:
- Sumud, The Interactive Encyclopedia of the Palestine Question, Erişim Tarihi: 17.09.2024, https://www.palquest.org/en/highlight/33633/sumud
Elif Atabaş: Viyana Ekonomi Üniversitesi mezunu. İşine ara vermiş tam zamanlı bir anne ve ev hanımı. @balkandays blog sayfasının yazarı. https://balkandays.blogspot.com/