Yapay Zekâ Asrında Donanımlı (Reşîd) Müftü

Ümmeti temsil etme durumunda olan İslam ülkelerinin, ümmetin ortak menfaati ve sorumluluğunu gerektiren tüm alanlarda Batı hegemonyasından bağımsız olarak hareket edebilmeleri gerekir. Bunu başaramadıklarında kendi ulusal menfaatlerini korumaları da aslında mümkün değildir. Bu anlamda Mısır ve Türkiye’ye düşen tarihî ve manevî sorumluluk, diğer tüm İslam coğrafyalarından daha büyüktür. Hamasetle değil, akıl ve vicdan planında birlikte hareket etme zorunluluğu ortadadır.

Mülayim Sadık Kul

İnsicam dergimizin bu sayısını yapay zekâ konusuna ayırmış olması, konunun aciliyetini ve önemini teyit etmektedir. Bu alanda yaşadığımız baş döndürücü gelişmeler, hayatın her alanında köklü değişikliklere sebebiyet vermektedir. Dolayısıyla, hangi şartlar altında olursanız olun, bu alanda olan bitene bigâne kalma şansınız yok. Her alanı derinden etkileyen teknolojik gelişmeler, yapay zekâ ile birlikte artık geri dönüşü olmayan bir çağın başlangıcı anlamına geliyor. Yapay zekâ, hayatın her alanına müdahale ettiği gibi din ve dinî alana da hatırı sayılır şekilde şimdiden el atmış durumda.

12-13 Ağustos 2025 tarihlerinde Mısır’ın başkenti Kahire’de iki gün süren uluslararası, büyük, ilmî bir toplantı gerçekleştirildi. Yaklaşık 80 ülkenin Diyanet İşleri Başkanı, baş müftüsü ve yardımcıları düzeyinde katıldığı bu toplantıda, asrımızın en önemli gelişmelerinin başında gelen yapay zekâ konusu; fetva ve müftülük mesleği bağlamında ele alındı. Yapılan toplantının çok istifadeli ve başarılı geçtiğini söyleyebiliriz.

Bu yazımızda, yapay zekânın teknik ve sosyal alanda sebebiyet verdiği gelişme ve tartışmaları ele alacak değiliz. Bu mesele, alanın uzmanları tarafından enine boyuna tartışılmaktadır. Başlığımızda ifade ettiğimiz konu hakkında derli toplu bir bilgilendirme ve değerlendirme, bu yazının başlıca hedefidir. Zaten gündemde olan konuya bir başka yönüyle dikkat çekmiş olacağız. Gazze dramının yanında birçok ekonomik, sosyal ve siyasî probleme beşiklik eden Mısır’da bu konunun uluslararası düzeyde ele alınması, ayrıca üzerinde durulması gereken bir konudur.

Bu toplantı Mısır Cumhurbaşkanlığı’nın himayesinde; Ezher Üniversitesine bağlı Mısır Fetva Dairesi(Dâru’l-İftâ)ve Dünya Fetva Kurumları Genel Sekreterliği tarafından gerçekleştirilen uluslararası toplantıların onuncusuydu. Mısır’ın başkenti Kahire’de, 80 ülkenin katılımıyla düzenlenen 10. Dünya Fetva Konferansı’nın başlığı, “Yapay Zekâ Çağında Donanımlı (Reşîd) Bir Müftü Yetiştirmek” olarak belirlenmişti. İlgilenenler açısından Arapça orijinalini de verelim: “Sinâatü’l müfti’r-raşîd fî’l-asri’z-zekâi’l-istinâî

Arapça rüşd kelimesinden türetilmiş olan reşîd, burada kullanıldığı bağlam itibariyle ehliyetli, donanımlı ve tam olması gereken olgunlukta anlamlarına gelen bir isim. Sözlükte “doğru yolu bulup onda sebat etmek” anlamındaki rüşd (reşed, reşâd) kökünden türemiş bir sıfat olan reşîd, “doğru yolda bulunan, doğru ile yanlışı ayırt edebilecek çağa giren” demektir. Allah’a nispet edildiğinde “bütün işleri isabetli ve hedefine ulaşıcı” manasına geldiği gibi “doğru yolu gösteren, irşat eden” manasını da içerir (Kāmus Tercümesi, “rşd” md.).

Organizasyonun mükemmel ve sempozyumun içerik olarak doyurucu olduğunu söyleyebiliriz. Gazze başta olmak üzere İslam coğrafyalarında birçok zulüm ve dramın yaşandığı günümüzde, böyle bir ilmî toplantının ne anlama geldiği sorgulanabilir! Bu soruyu soranlardan biri de bu satırların yazarıdır.

Neredeyse her konuşmacının Gazze zulmüne vurgu yapması ve sonuç bildirgesinde alınan kararların en başında bu soykırım vahşetinin yer alması, biraz da olsa gönüllerimize su serpti. Maalesef tüm toplantılarda olduğu gibi bu toplantıda bu zulmü lanetleyerek kınamaktan öte bir şey yapamamak, yaşadığımız şu dünyada ümmetin en büyük meziyet (!) ve acziyetidir. Rabbim ümmeti bu ayıptan en kısa sürede kurtarsın!

Mısır Vakıflar Bakanı Usame el-Ezherî, konferansın açılışında yaptığı konuşmada, İsrail’in Gazze Şeridi’nde yürüttüğü soykırıma işaret ederek, “Mısır olarak Filistin’deki kardeşlerimizi desteklemeye devam edeceğiz ve topraklarından sürülmelerini kesinlikle reddedeceğiz.” Sözlerine, “Mısır’ın Filistin davasını tasfiye etme girişimini ve Filistinlilerin maruz kaldığı her türlü korkunç haksızlığı ve zulmü kesin bir dille reddettiğini” de ekledi. Evkaf Bakanı Ezherî ve Başmüftü Nizâr Ahmed Ayyâd’ın dile getirdiği Gazze katliamı, yaklaşık bütün konuşmacılar tarafından aynı şekilde vurgulandı.

Ezher ve Mısır Başmüftülüğü tarafından organize edilen böyle uluslararası bir toplantıda Türkiye’nin temsil edilmemesi, kanaatimce işin sorgulanması gereken diğer bir yönüdür! Bir dönem yaşanan siyasi krizin normale dönüştüğü bugünlerde, böyle bir toplantıda Türkiye de temsil edilmeliydi. Bunun eksikliği çok aşikârdı. Anlaşılan o ki, Türkiye bu toplantıya davet edilmemişti. Şahsi kanaatim, gelişen müsbet ilişkiler ve zaruretler muvacehesinde Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığının davet edilmesinin gerekli olduğudur. Türkiye’nin her yıl icra edilen bu toplantılarda bulunmaması düşünülemez.

Her ne kadar Türkiye, İslam coğrafyalarında seküler kimliği sebebiyle son döneme kadar farklı bir çizgi izlemişse de, artık ne Türkiye eski Türkiye, ne de Mısır eski Mısır’dır. Ümmeti temsil etme durumunda olan İslam ülkelerinin, ümmetin ortak menfaati ve sorumluluğunu gerektiren tüm alanlarda Batı hegemonyasından bağımsız olarak hareket edebilmeleri gerekir. Bunu başaramadıklarında kendi ulusal menfaatlerini korumaları da aslında mümkün değildir. Bu anlamda Mısır ve Türkiye’ye düşen tarihî ve manevî sorumluluk, diğer tüm İslam coğrafyalarından daha büyüktür. Hamasetle değil, akıl ve vicdan planında birlikte hareket etme zorunluluğu ortadadır.

Biz konumuza dönerek, yapılan toplantıda ele alınan konulara ve alınan kararlara kısaca işaret etmeye çalışalım.

Mısır gibi ülkelerde dinî ve ilmî konuların siyasetten bağımsız ele alınamayacağı bilinmektedir. Aslında Avrupa’da da durum çok farklı olmamakla birlikte bunu daha usturuplu ve örtülü bir şekilde yapmaktalar. Gerçi Gazze hadisesiyle birlikte Avrupa, erdem adına savunduğu tüm değerlerden vazgeçmiş görünüyor.

Bizim ülkemizde herhangi ilmî bir toplantıda siyasilere bu kadar methiye düzüldüğü vaki değildir. Velev ki organizasyon onların desteği ve koruyucu şemsiyesi altında yapılmış olsa bile. Böyle ilmî ve dinî toplantılarda, neredeyse her konuşmacının sanki de birbirleriyle anlaşmışçasına uzun uzadıya yaptıkları teşekkür ve gereksiz methiyelerin, işin ciddiyetine büyük gölge düşürdüğü kanaatindeyim. Bunu belki organize heyetindeki bazılarının kısaca yapması gerekli olsa da her konuşmacının aynı şeyleri tekrar etmesi doğrusu kabak tadı veriyor. Sadede gelemeden dakikalarca bu fasıllar uzayıp gidebiliyor. Ümmetin bu hastalıktan kurtulması elzemdir. Bu yönüyle Batı’dan öğreneceklerimiz var dersem, lütfen kızmayın! Orada da sponsora teşekkür edilir; ama bu da usulünce ve kararınca yapılır. Ne diyelim, bu da ayrı bir yaramız.

Değerlendirmeler ve Alınan Önemli Kararlar:

Konu hakkında yapılan açıklamalar ve sunulan tebliğler, genelde birkaç başlık altında toplanabilir:

Yapay zekâ asrında fetva müessesesi ve müftünün sahip olması gereken özellikler: Üzerinde en çok vurgu yapılan konu buydu, diyebiliriz. Kimileri, fetva ve müftünün olmazsa olmaz vasıflarından hareket ederek yapay zekânın hiçbir zaman bu insanî vasıfları haiz olamayacağını vurguladı. Bu konuda yapay zekânın —olsa olsa— ancak bilgi noktasında müftülere destek verebileceğinin altı çizildi. Fetvanın sadece bir bilgi ve malumat meselesi olmayıp, her şahsa ve duruma göre yeniden değerlendirilmesi gerektiği hususunda konuşmacılar arasında ittifak olduğunu söyleyebiliriz.

Müftünün, yapay zekâdan ve dolayısıyla da teknolojik alanda gerçekleşen gelişmelerden bağımsız düşünülemeyeceği için dinî bilginin yanında mutlaka bu alanda da yetkin olması gerektiği vurgulandı. Donanımlı bir müftü, bu imkânı ihmal etmemelidir.

Kolektif fetva heyetleri: Bilgi alışverişinin bu kadar çeşitlendiği, gelişerek hızlandığı bir vasatta artık şahsi fetvalardan ziyade, kolektif ve uluslararası heyetlerin birlikte çalışarak fetva vermeleri zaruretinden bahsedildi. Bunun mevcut örnekleri olmakla birlikte, yapay zekânın beraberinde getirdiği imkânlar muvacehesinde bu ortaklığın daha da geliştirilmesi gerektiği vurgulandı.

Yapay zekânın beraberinde getirebileceği muhtemel tehlikeler: Yapay zekânın bilgi konusunda sağlayabileceği tüm kolaylıklara rağmen, hiçbir zaman bir müftünün yerini alamayacağının altı çizildi. İnsanın sahip olduğu akıl ve vicdan hassalarından mahrum olan yapay zekânın, ne kadar gelişirse gelişsin, hiçbir zaman fetva konusunda müehhel/yetkin (reşîd) vasfına sahip olamayacağı belirtildi.

Diğer bir tehlikenin de yapay zekâ aracılığıyla yapılabilecek muhtemel manipülasyonlar ve kasıtlı müdahaleler olduğuna işaret edildi. Yapay zekâya hükmeden sistem, bu konuda olması gerekeni değil de kendi çıkarları doğrultusunda hareket edebilir. Bu, hem Müslüman olmayan çevreler tarafından hem de Müslüman adı altında sapkın görüş sahipleri için bir fırsat olabilir.

Bu sebeple, Müslümanların yapay zekâ aracılığıyla internet üzerinden verilen yanlış ve yanlı fetvaları kontrol edebilecek ve doğrusunu kamuoyuyla paylaşabilecek bir uzmanlık alanına/kurumuna ihtiyacı vardır. Bu kontrolü herhangi bir İslam ülkesinin tek başına gerçekleştirmesi çok zor olacağı için, mutlaka bu konuda da Müslüman ülkeler arası ortak iş birliği zarureti dile getirildi.  

Yapay zekânın fetva alanında Mısır ve diğer İslam ülkelerinde istihdamı: Bu konuda ne tür gelişmeler olduğu hakkında bilgi verildi. Özellikle miras ve hükmü sabit olan belli konularda yapay zekânın daha etkili bir şekilde nasıl kullanılabileceği hakkında örnekler dile getirildi. Bu konuda Batı’da geliştirilen yapay zekâ modellerinin eksikliklerine ve yetersizliklerine dikkat çekildi. Yapay zekâ, ancak kendisine yüklenilen bilgi kapasitesiyle cevap ürettiği için İslami konularda yeterli bir otorite gibi görülemez.

İslami Yapay Zekâ: Bu bağlamdaki muhtemel tüm tehlikelerden korunabilmek adına Müslümanların acilen kendi yapay zekâ teknolojilerini geliştirmelerinin zaruretinden bahsedildi. Hem girilen bilgilerin sağlıklı ve doğru olması hem de ümmet arasındaki mezhep farklılıklarından kaynaklanabilecek sıkıntıların kontrol edilebilmesi açısından bu husus çok önemlidir. Bu tehlikenin bertaraf edilebilmesi, Müslümanların ümmetin birliğini mümkün kılacak bir anlayışla ortaklaşa geliştirdikleri bir yapay zekâyla sağlanabilir.

Kimileri, mezhepler arası farklılıkların ümmetin birliğine faydadan ziyade zarar verdiğini dile getirse de bu, ümmet gerçeğini anlamamak anlamına gelir. Dolayısıyla geliştirilecek sistemler, bu anlamda mezhep farklılıklarını bir tehlike değil; tam tersi bir zenginlik olarak görmelidir. Bu anlamda, var olan ortak fetva komisyonları yapay zekâ gerçeği de göz önünde bulundurularak daha da geliştirilmelidir. Elbette birlikte hareket edebilme konusu birdenbire gerçekleşebilecek bir mesele değildir. Buna rağmen doğru yönde ve doğru adımların atılmasına bu tür ortak toplantılar vesile olabilir.

Sonuç Bildirgesi:

Farklı oturumların gerçekleştirildiği bu sempozyumun 19 maddelik sonuç bildirgesi, Başmüftü Dr. Nizâr Ahmed Ayyâd tarafından deklare edildi. Sonuç bildirgesinin, tüm katılımcılar tarafından alkışlanarak desteklenen en önemli hükmü, Gazze soykırımının ele alındığı ilk maddeydi. Alınan bu kararda, tüm katılımcılar adına Gazze’de yapılan soykırım lanetlenirken, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin Devleti’nin tüm dünya tarafından desteklenerek tanınması talep edildi. Gazze’de insanlık tarihinin, eşi ve benzerine şahit olmadığı bu büyük insanlık trajedisi en yüksek tonla lanetlenirken, her türlü insanî, ahlaki ve yasal dayanaktan yoksun olan İsrail’in Gazze’yi işgal planı reddedildi. Tüm dünya Müslümanları, bu vesileyle Filistin konusunda daha hassas olmaya davet edilirken, Mısır’ın tüm unsurlarıyla Filistin halkının yanında olmaya devam etmesinden duyulan memnuniyet açık bir dille ilan edildi.

Türkiye’nin bir şekilde paranteze alınması dışında, bu sempozyumun başarılı olduğunu tekrar ifade edebiliriz. Filistin konusunda Mısır ve Ürdün gibi devletlere açıkça teşekkür edilirken, bu konuda belki de sesini diplomatik alanda ve dünya siyasetinde en gür ve net bir şekilde Filistinli kardeşlerinden yana koyan Türkiye’den hiç bahsedilmemesi enteresan bir tecrübeydi. Bu durum, aynı zamanda ümmetin bu konuda da birlik olamayışının, hatta parçalanmış olmasının izlerini taşıyordu diyebiliriz.

Duamız ve gayretimiz, yapay zekâ asrında donanımlı ve bilge müftüler yetiştirmek olduğu kadar, ümmeti ilgilendiren konularda ortak bir bilincin ve tavrın geliştirilmesine de katkı sağlamak olmalıdır. Bu manada, ortak bir şuurlanma ve ümmet kardeşliği tesis edilemediği takdirde, diğer alanlarda yakaladığımız kazanımlar Rabbin katında makbul olmayacağı gibi, dünya planında da uzun vadede işe yaramayacaktır.

Meşhur sarı öküz hikâyesinden gerekli dersi çıkararak, ümmetin menfaatinin şahsi ve ulusal çıkarlara kurban edilmemesinin esas olması gerektiğini hatırlayalım. Küfrün tek millet olduğu bilincinde olarak, bir Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer şuuruyla hareket etmemiz gerektiği ortadadır. Allah’ın ve hakkın hatırı âlidir. Bunun gerçekleşebilmesi de ümmetin vahdeti ve kardeşlik hukukunun yeniden tesis edilmesiyle mümkündür.

Bu şuura sahip olan bilge müftüler, hem dünyayı hem de ukbâyı ihya etmeye adaydırlar. Mustafa Sabri Efendi’nin, Batı yanlısı modernist Müslümanlara yaptığı uyarıyı burada tekrar ederek yazımıza son verelim: Dünyamızı madem kaybettik, bari ahiretimizi kaybetmeyelim!

Rabbim, hem dünyada hem de ahirette güzellik istemeyi Kur’an’la bize öğretiyor. Öncelikleri ahiret olanlar, dünyalarını da ihya etme imkânı bulanlardır.

Rabbim, hem Gazzeli kardeşlerimize hem de bizlere imtihanımızı kolay eylesin! Rahmeti her şeyi kuşatan Rabbim, akan şehit kanları ve ödedikleri bedeller vesilesiyle Gazzeli kardeşlerimize zaferi en kısa zamanda nasip etsin! Bizleri de zalimin değil, mazlumun yanında hakkı tutup kaldıranlardan eylesin!

Ey Rabbim! Hesabımızı kolaylaştıracak, kardeşlerimizin zaferine katkı sağlayacak duruş ve ameli bizlere nasip eyle! Ey kimsesizler Kimsesi! Gazzeli kardeşlerimizi kimsesiz bırakma!