Sevdik Öyleyse Yine Seveceğiz

İstisnai olarak sevginin ailede solunan bir hava gibi olmadığı durumlarla karşılaşmak da mümkün elbette. Böylesi bir durumda   sevgiyle kendini iyileştirmeye çalışan veya tam tersi, sevgisizliğini son nefesine dek taşımaya gönüllü insanlara da şahit olabiliyoruz.

Öznur GÖRÜR KISAR

İnsanoğlunun aşina olduğu en güçlü duygulardan bir tanesi sevilme duygusudur. Öyle ki doğmazdan evvel, anne karnındayken yoğun bir heyecan ve sevgiyle bekleniyor insan yavrusu. Dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren gördüğü, tattığı, yaşadığı en güçlü duygu sevilmek.

Çocukluğu boyunca onun büyüyüp, serpilip gelişmesini sağlayan en önemli faktör sevilme duygusu ve sevgi yaklaşımlarıdır. Gençliğe adımda ise en temel ihtiyacı, en yakınları tarafından koşulsuz bir şekilde sevilmek oluyor. Yetişkinliği boyunca sevilmenin ona kattığı güçlü duyguyu yanında, yöresinde bulmak istiyor insan. Yaşlılığında da artan bir şiddetle sevilmek, en yoğun hissettiği ihtiyaçlarının arasında oluyor.

Sevilmek, insanoğlunun ana vatanı gibi adeta. Hal böyleyken insan, sevilme ihtiyacı hissettiğinde kendisini sorgular halde buluyor çoğu kez. Çocukluğundan kaynaklanan bir eksiklik, bir arıza var mı sorusu düşündürülüyor. Henüz doğmazdan evvel bile bu denli yakın ve aşina olduğumuz bir duygunun eksikliğini hissetmemiz kadar doğal bir durum olabilir mi?

Sevilmek duygusunun sürekliliğini istemek, o duygunun devamlılığını beklemek insanın doğasında var. Bu beklentinin olması da bir eksiklik sayılmamalı. Sevmek nasıl ruhumuzu iyileştiren, güzelleştiren, karanlık taraflarımızı aydınlatan, bizi tamamlayan bir duyguysa eğer, sevilmeyi ummak da bize dair çok tanıdık bir duygu. Sevmek nasıl bizi güçlü kılan, nefes aldıran, yücelten bir duyguysa, sevilmek duygusu da beklenmeyi fazlasıyla hak ediyor.

Sevmenin, sevilmenin eksik bıraktığı gönülleri gözlemlediğinizde, gölgede kalmış ve büyüyememiş bir fidan gibi güdük kaldığını görüyorsunuz. Bu eksiklik, onun ömrü boyunca adeta sisli bir perdenin ardından dünyaya bakması demektir.  Anlam dünyası da bu yoğun sisli, görüş açısını kapatan, dar ve kötümser bir bakış açısıyla oluşturulmuş oluyor. İnsanlar arası iletişimde karşılaştığınız bu perde, anlamaya, sevmeye, affetmeye, tolere etmeye engel teşkil ediyor. Ne yaparsanız yapın, bu adımı aşmak, bu durumu normale çevirme şansınız olamıyor. Bilmediği bir dilden konuşulduğunda, sevginin muhatabınızın dünyasında bir karşılığının olmadığına şahit olduğunuzda onun adına üzülüyorsunuz. İstisnai olarak sevginin ailede solunan bir hava gibi olmadığı durumlarla karşılaşmak da mümkün elbette. Böylesi bir durumda   sevgiyle kendini iyileştirmeye çalışan veya tam tersi, sevgisizliğini son nefesine dek taşımaya gönüllü insanlara da şahit olabiliyoruz.

Allah’ın fıtri olarak, sünnetullah gereği içerimizde yeşerttiği bu çok temel duyguların varlığına; bizi kul olarak ne kadar mutlu, anlamlı hale getirdiğine kani olduğumuzda hayat kendiliğinden kolaylaşıyor. Yapageldiğimiz birçok şey yük olmaktan çıkıyor. Sevmek, zahmetleri, zorlukları, imtihanları bütünüyle kolay kılıyor. Gönlünüz sevmeye ayarlı bir saat gibi olduğunda, sevgi hayatın zorlu süreçlerinde sizi bir kalkan gücü ile koruyup hayatta tutuyor. Sevmek sizi yeni baştan imar ediyor adeta. Eksikliklerinizi törpülüyor; bu hal insanı çoğaltıyor. Sevgiyle çoğalmak, güzel bir iyileşme haline dönüşüyor.

Sevmek, hayatımızı anlamlı kılan en güçlü olguysa eğer, o halde sevmekten yorulduğumuzda da sevmekle şifa bulacağız. Sevmekten yorulmayacağız. Yine, yeniden seveceğiz. Sevmenin esaslı sığınağında korunacağız. Yoksa nasıl düze çıkar bu yokuşlar, nasıl çekilir bu yalan dünyanın onca kahrı?